• Turkhane Logo

Yargıda büyük kriz: Yargıtay AYM'yi 'kaos oluşturmak' ile suçladı

AYM’nin ikinci Can Atalay kararına da direnen Yargıtay 3. Ceza Dairesi, AYM’yi

20:40 03 Ocak 2024 Çarşamba
Yargıda büyük kriz: Yargıtay AYM'yi 'kaos oluşturmak' ile suçladı
AYM’nin ikinci Can Atalay kararına da direnen Yargıtay 3. Ceza Dairesi, AYM’yi

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) TİP Hatay milletvekili Can Atalay’a ilişkin verdiği ikinci hak ihlali kararına da uyulmamasına hükmetti. Atalayın kesin hüküm giydiğini belirten Yargıtay, bu nedenle milletvekilliğinin düşürülmesi için kararın bir örneğinin TBMM’ye gönderilmesine karar verdi. Anayasa Mahkemesine eleştirilerini sürdüren Yargıtay, kararında Pakistan’da İmran Han’ın AYM kararıyla görevden alınmasını anımsattı. AYM’nin Anayasal bir yetkisi olmamasına rağmen meşru Cumhurbaşkanının meşruiyetini dahi tartışmaya açabileceği savunuldu.

Kararın ayrıntılarında neler var?DW Türkçenin haberine göre Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 37 sayfalık kararının gerekçesinde, gelinen noktada Anayasa Mahkemesinin, Anayasa ve kanunlar ile çizilen görev ve yetki sınırlarını aşarak hukuk dışı kararlar vermek suretiyle kendisine belirsiz ve sınırsız bir misyon yüklediği savunuldu. AYM’nin verdiği hukuk dışı kararlara uyulması konusunda Anayasa ve yasalarda bulunmayan ve hukuk literatüründe de yer almayan sadakat kavramının arkasına sığındığı belirtilen kararda, hukukun genel geçer bir ilkesi olan kesin hüküm kavramını görmezden geldiği savunuldu.
AYMye suçlama
Kararda, AYM’nin yüksek mahkemelerin temyiz incelemesinden geçerek kesinleşen kararlarını işin esasına girip, tekrardan ele alarak değerlendirdiği öne sürülürken, AYMnin bu uygulamalarının hukuk güvenliğini tehdit ettiği ve kaos oluşturduğu anlaşılmıştır denildi. Can Atalay kararına hukuku bir değer ile geçerlilik izafi edilemeyeceği belirtilen kararda, Bu nedenle Anayasa’nın 153. maddesi kapsamında ortada uyulması gereken bir karar mevcut olmadığı savunuldu.
AYM’nin kararında, Anayasanın 154. maddesi gereği adliye mahkemeleri tarafından verilen ve kanunun başka bir adli yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciinin Yargıtay olduğuna dair Anayasal düzenlemeyi yok saydığı savunulan kararda, şu değerlendirme yapıldı:
Zira, ülkemizde Arap Baharının bir yansıması ve uyarlaması olarak gerçekleştirilen Gezi Parkı eylemlerinden dolayı hükümlü olan Şerafettin Can Atalayın, bir plan ve gevşek de olsa bir organizasyon dahilinde yürütülen kalkışma hareketinin başlaması ve tüm ülke sathına yayılarak derinleştirilmesi kapsamında faaliyetlerinin bulunduğu, Gezi Parkı eylemleri sürecinde yaptığı paylaşımlar ve eylem çağrıları ile şiddet olaylarının tırmanmasına neden olan Taksim Dayanışmasını yöneten ve yönlendiren kişilerden olduğu, atılı eylemin müşterek faili bulunduğu ve yapılan temyiz incelemesi sonucunda dosya kapsamındaki eylemlerinin, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçu kapsamında kaldığı Dairemiz tarafından kabul edilmiştir. Bu suçun, Anayasanın 14. maddesi kapsamında yer alması ve soruşturmasına seçimden önce başlanılmış olması dikkate alındığında; Anayasanın 83. maddesinin 2. fıkrası uyarınca yasama dokunulmazlığından faydalanamayacağı kanaatine varılmış, yargılamanın genel usul hükümlerine göre devam etmesi ile Şerafettin Can Atalayın yargılamanın durmasına ve tahliyesine ilişkin taleplerinin reddine karar verilerek temyiz incelemesi yapılmış ve ilk derece mahkemesi tarafından kurulan mahkumiyet hükmünün onanması ile birlikte Şerafettin Can Atalay hükümlü sıfatını kazanmıştır.
Kararda, buna karşılık AYM’nin ihlal kararında süper temyiz merci gibi davranarak, Gezi Parkı eylemlerinin meşru ve seçilmiş hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etmeye ilişkin bir darbe girişimi olduğu yönündeki Dairenin kabulünü yok saydığı savunuldu; Bu suretle, bu vahim eylemlerin, bir nevi toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı kapsamında kabul edilmesi gerektiği sonucuna matufen yasal yetkilerini Anayasal ve yasal düzenlemelere uygun olmayan şekilde aşmış ve Anayasanın sözüne ve özüne uygun davranmamıştır denildi.
Tahliye et şeklinde adeta emir verdiAnayasa Mahkemesinin Can Atalayın başvurusu hakkında verdiği ihlal kararının bir değerlendirme yapılmak üzere İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Daire’ye göndermesinin yerinde olduğu savunulan kararda, Ayrıca, bir yüksek mahkeme olarak Yargıtay, Anayasa Mahkemesinin anılan ihlal kararının hukuki değerden yoksun olup olmadığı yönünden değerlendirme yapma konusunda da yetkili ve görevlidir denildi. Yargıtay’ın da hak ihlali kararlarında yeniden yargılama kapsamında dosyayı bozarak yerel mahkemeye gönderebileceği belirtilen kararda, şu eleştiri yapıldı:
Fakat buna rağmen Anayasa Mahkemesinin hükümlü Şerafettin Can Atalay ile ilgili verdiği hak ihlali kararlarında, denetlenmemenin verdiği cesaret ve cüretle Anayasada düzenlenmeyen, ancak 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinde düzenlenen yetkisinin de dışında Anayasanın 138/2. maddesine aykırı olacak şekilde ilk derece mahkemesine yol göstermenin çok ötesinde ‘yeniden yargılama yap, durma kararı ver ve ilgili hükümlüyü tahliye et şeklinde adeta emir ve talimat verircesine karar verdiği hususu da dikkat çekici bulunmuştur.
AYM kararları denetlenemezse…AYM kararlarının denetimden yoksun kaldığı belirtilen kararda, Anayasa Mahkemesinin Anayasadan almadığı bir yetki ile yargı kurumlarının üzerinde bir süper temyiz merci olarak vesayet makamı haline geldiği savunuldu. Yargıtay’ın 8 Kasım’daki ilk direnme kararına işaret edilen kararda, Dairemiz de 08.11.2023 tarihinde verdiği hükümlü Şerafettin Can Atalay hakkındaki değişik iş kararı ile bu denetimsizlik nedeniyle adeta juristokrasiyi andırır şekilde yorumla Anayasa hükümlerini uygulanamaz hale getiren keyfi kararlar verilmesi ve bu keyfiliği denetleme konusundaki yasal boşluk haline dikkat çekmiştir ifadesi kullanıldı. Kararda, Anayasa Mahkemesinin, Anayasa hükümlerini işlevsiz hale getiren kararlarının denetlenemeyeceğinin ileri sürülmesinin ve sınırsız yetkilerle donatılmasının, bazı büyük tehlikeleri de bünyesinde barındırdığı savunuldu. Kararda, buna ilişkin örnek Pakistandan verildi:
Örneğin, 2022 yılında Pakistanda Mecliste çoğunluğu ele geçiren muhalefet tarafından güvensizlik oylaması yapılarak, seçilmiş ve meşru Başbakan İmran Han değiştirilmek istenmiş; bunun üzerine siyaseti dizayn etme çabasının bir ürünü olarak Pakistan Anayasa Mahkemesi, Başbakan İmran Han tarafından alınan Meclisin feshi ve erken seçim kararını yok saymak suretiyle güvensizlik oylamasının yapılmasına karar vermiştir. Siyasi krize neden olan bu karar sonucu yapılan güvensizlik oylamasında İmran Han, Pakistanda görevden alınan ilk başbakan olmuştur. Böylece Pakistanda Meclis çoğunluğunu ele geçiren muhalefetin, Anayasa Mahkemesi kararı sayesinde yaptığı güvensizlik oylaması ile İmran Hanın başbakanlığı düşürülmüştür.
Cumhuriyet tartışmaya açılırAyrıca, Anayasa Mahkemesinin Ömer Faruk Gergerlioğlu ve Can Atalay hakkında verdiği hak ihlali kararlarındaki hukuki kabul ve mantığın kabul edilmesi durumunda vahim sonuçların ortaya çıkması da mümkündür denilen kararda, bu duruma şöyle açıklık getirildi:
Anayasa Mahkemesinin anılan hak ihlali kararlarında, kamu organlarının yapmış olduğu idari işlem ve eylemler sonucunda ya da yargı organlarının vermiş olduğu kararlarda hak ihlalinin söz konusu olup olmadığının ortaya konulmasının, bir Anayasa maddesinin yorumundan kaynaklanması halinde, Anayasayı yorumlama yetkisinin sadece kendisinde olduğunu ve bu yetkinin mutlak olup, herkesin bu karara sadakatle uyması gerektiğini ifade etmektedir. Oysa böyle bir kabulün son derece sakıncalı olduğu izahtan varestedir.
Yukarıda değinildiği üzere, bireysel başvuru yolu ile işlevsiz hale getirilen Anayasanın 14. maddesi ile koruma altına alınan ve değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen özellikle Anayasanın 2. ve 3. maddelerinde vurgulanan Türkiye Cumhuriyetinin demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olduğuna ilişkin temel nitelikleri ile Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü koruyan hükümlerinin de bu şekilde yorum yoluyla de facto olarak uygulanamaz hale getirilmesi tehlikesi ile karşı karşıya kalınması olasıdır. Böyle bir durumda da Anayasa Mahkemesinin kararlarının, Anayasanın 153/6. maddesi ile bağlayıcı olduğunun kabul edilmesi, vahim sonuçlar doğuracaktır (Mesela laiklik ilkesinin uygulamaz hale getirilmesi, devletin şeklinin Cumhuriyet olduğunun tartışmaya açılması, ülkenin bölünmez bütünlüğünün farklı yorumlanması gibi). Bu kapsamda Anayasanın 14. maddesindeki düzenleme, özellikle Anayasanın ilk 4 maddesindeki hükümlerini koruyucu bir niteliği haizdir.
Cumhurbaşkanının meşruiyeti tartışmaya açılabilirBenzer örneğin, Cumhurbaşkanı tarafından atanan üst kademe kamu yöneticisinin görevden alınması durumunda AYM’ye bireysel başvuru yaptığında yaşanabileceği savunuldu. Kararda, Anayasa Mahkemesinin, Şerafettin Can Atalay ve benzer kişiler hakkında verdiği kararlardaki yorum dikkate alındığında başvurucunun iddiasını kabul ederek Anayasanın 101. maddesini kendisine göre yorumlayabileceği ve hatta Anayasal bir yetkisi olmamasına rağmen demokratik usulle, halk oyuyla ve Anayasanın 79. maddesi uyarınca Yüksek Seçim Kurulunun belirlediği yasal ilkelere göre seçilen meşru Cumhurbaşkanının meşruiyetini dahi tartışmaya açabileceği anlaşılmaktadır denildi.
Anayasanın 14. maddesinin yargı organlarının kararları ile belirlilik ve öngörülebilirliği sağlayacak şekilde yorumlamaya elverişli olmadığını söylemenin isabetsiz olduğu savunulan kararda, açık bir şekilde TCKnın 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 320. maddeleri ile 310. maddesinin birinci fıkrasında yazılı suçların, Anayasanın 14. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği kaydedildi. Kararda, aksi halde Fethullah Gülen, Cemil Bayık, Murat Karayılan gibi şüpheliler ile darbeye katılan generallerin milletvekili seçilerek TBMMye girebileceği savunuldu.
Bu kapsamda hükümlü Can Atalayın dosya kapsamındaki eylemlerinin, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçu kapsamında kaldığı belirtilen kararda, bu suçun, Anayasanın 14. maddesi kapsamında yer alması ve soruşturmasına seçimden önce başlanılmış olması dikkate alındığında; Anayasanın 83. maddesinin 2. fıkrası uyarınca yasama dokunulmazlığından faydalanamayacağı kaydedildi.
Yargıtay, yasama dokunulmazlığı bulunmayan ve kesin hüküm nedeniyle hükümlü sıfatını kazanan Can Atalayın milletvekilliğinin düşürülmesine yönelik işlemlere başlanması için kararın bir örneğinin, Anayasal zorunluluk nedeniyle gereğinin takdir ve ifası amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına tekrar gönderilmesine karar verdi.
Şimdi ne olacak?Can Atalay’ın avukatları, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin bu kararına karşı Anayasa Mahkemesi’ne yeniden bireysel başvuruda bulunabilirler. Bu durumda benzer bir süreç yaşanacak. Ancak avukatlar, kararları uygulanmayan AYM’nin artık etkili bir iç hukuk yolu olmadığı gerekçesiyle doğrudan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) de başvurabilir.

Son güncelleme: 20:40 03.01.2024
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı