• Turkhane Logo

Hrant Dink cinayeti ve gerçekler(2)

17:50 12 Aralık 2023 Salı
Hrant Dink cinayeti ve gerçekler(2)





‘Hrant Dink cinayetinin Dreyfus’u Ramazan Akyürek’ 2. Bölüm







Trabzon  Jandarma:



Tam tarihi tespit edilememekle birlikte 2006 yılının Temmuz ayı içerisinde Jandarma İstihbarat Şubesinde haber toplayıcı personel olarak çalışan Uzman Jan. Çvş. Veysel ŞAHİN ve Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Unsur Komutanı olan Jan. Bşçvş. Okan ŞİMŞEK (yargılama süreci içerisinde tarafların “Haber Elemanı” olduğunu kabul etmediği) Yasin Hayal’in halasının eşi olan haber elemanı Coşkun İĞCİ’den; Yasin Hayal’in Hrant Dink isimli İstanbul’da ki AGOS gazetesinde gazetecilik yapan bir ermeniyi öldürmek için plan yaptığını, bunun için İstanbul’a gidip geldiğini, Hrant Dink’in evi ile çalıştığı gazete arasında keşif yapıp kroki çıkardığını, ayrıca şahsın internetten fotoğrafını çıkardığını, kendisine gösterdiğini, yanında tanımadığı üç-dört kişilik bir arkadaş grubunun olduğunu, kendisine 300 veya 500 TL bir para verip bir adet el yapımı silah temin etmesini istediğini öğrenirler. (Coşkun İğci 31.01.2007 ve 31.08.2007 savcılık, 08.02.2007 Mülkiye Müfettişine verilen ifade,  İST. 14. ACM 2016/32 esas s. Dosya 55. Celse 2. Bölüm, 57. Celse 3. Bölüm, 58. Celse 3. Bölüm, SEGBİS çözümleri)



Aynı günün akşamı bu bilgiyi amirleri olan Jandarma İstihbarat Şube Müdürü olan Jan. Yüzbaşı Metin YILDIZ’a aktarırlar. Metin Yıldız’ın talimatı ile de konuyu takip ve çalışmanın yapılması için görevli olan ASAF Tim Komutanı  Jan. Başçvş. Hüseyin YILMAZ ile onun emrindeki tim elemanı Uzman Jan. Çvş. Hacı Ömer ÜNALIR’a iletirler. (İst. 14. ACM 2016/32 E. 57. Celse 3. Bölüm, 58. Celse 3. Bölüm, 61. Celse 1. Bölüm, 66. Celse 1. Bölüm   SEGBİS çözümleri)            Ertesi günün sabahı her zaman yapılmakta olan İstihbarat Değerlendirme toplantısının bitiminde Metin Yıldız, İl Jan. Komutanı Ali ÖZ’e  “Komutanım 2004 yılında McDonald’sa bombalı eylem yapan Pelitli de oturan Yasin Hayal’in İstanbul’da bir Ermeni Gazeteciyi öldüreceğine yönelik arkadaşların edinmiş olduğu bilgiler var ” şeklinde arz ederken; Ali Öz’ün “ bu konuyu sonra ÖZEL olarak konuşuruz ” diyerek Metin Yıldız’ı susturduğu, (İst. 14. ACM 2016/32 E. 61. Celse 1. Bölüm SEGBİS çözümleri) bunu o toplantıya katılmış olan Asayiş Şube Müdürü Jan. Binbaşı Ali Oğuz ÇAĞLAR (25.07.2008 Ankara 2. SCM Talimat ifadesi), KOM Şube Müdürü Jan. Yüzbaşı Hüsamettin POLAT (26.09.2008 Trabzon 2. Sulh CM, İst. 14. ACM 2016/32 E. s. Dosya 77. Celse 1. Bölüm, SEGBİS çözümleri) ve diğer unsur komutanları Gazi GÜNAY, Gökhan ARSLAN ve Hüseyin Yılmaz da doğrularlar.



15-20 gün sonra Okan Şimşek ve Veysel Şahin Çoşkun İğci ile yeniden buluşup görüşürler sonrasında Okan Şimşek, Şube Müdürü Metin Yıldız’a durumu aktarıp tekrar konuyu sorar. Metin Yıldız talimat vereceğini söyler. Metin Yıldız (kendi beyanına göre) konuyu ikinci bir kez daha Ali Öz’e açtığında yine net bir cevap alamaz konu böylece kalır. (İst. 14.ACM 2016/32 E. 61. Celse 2. Bölüm SEGBİS çözümü) Ta ki 19 Oçak 2006 günü Okan Şimşek ve Veysel Şahin; Emniyet İstihbarat Şubeden arkadaşları olan Polis Memuru Tevfik Cantürk ile ‘Faroz Balıkçılık’ isimli yerde otururlarken televizyondan verilen haberden Hrant Dink’in öldürüldüğünü öğrenirler. Haberin izlenmesi esnasında her ikisinin bunu yapanın Yasin Hayal olabileceğini söylediklerini Tevfik CANTÜRK doğrular (İst. 14. ACM 2016/32 E. 56. Celse 2. Bölüm SEGBİS çözümü). Okan Şimşek telefon ile durumu Şube Müdürü Metin Yıldız’a aktarır. O da İl Jan. Komutanı Ali Öz’e iletir.



Ali Öz’ün talimatı ve Metin Yıldız’ın emri üzerine Coşkun İğci’den alınan bilgiler  20.01.2007 günü cinayetten sonra öğrenilmiş  gibi gösterilmek suretiyle haber kayıt ve bildirim formu tanzim edilerek  Ali Öz’ün imzasıyla Bölge Komutanlığına çekilir (İst. 14. ACM 2016/32 E. 57. Celse 3. Bölüm, 58. Celse 3. Bölüm, 61. Celse 1. Bölüm, Tanık Hüsamettin Polat 77. Celse 1. Bölüm   SEGBİS çözümü). Akabinde Ali Öz’ün talimatı ve Metin Yıldız’ın emri ile Okan Şimşek ve Veysel Şahin Coşkun İğci ile görüşüp bu konudan kimseye bahsetmemesi konusunda “senin için iyi olmaz, can güvenliğin tehlikeye düşer” şeklinde uyarırlar. Olay görgü tanığı Ali Oğuz Çağlar da bunu doğrular ( Ali Oğuz Çağlar 25.07.2008 Ankara 2. SCM talimat ifadesi, İst. 14. ACM 2016/32 E. 76. Celse 2. Bölüm SEGBİS çözümleri, Coşkun İğci 31.01.2007, 31.08.2007 savcılık ifadeleri )



Coşkun İğci’nin emniyet tarafından gözaltına alınıp, her şeyi konuşup anlattığı öğrenilince, Ali Öz bu sefer de, maiyetindeki olayla ilgisi olanlardan Coşkun İğci’nin anlattıklarını inkar edip yalanlamalarını ister, daha sonra da eski evraklar Metin Yıldız tarafından imha edilir , yeni evraklar düzenlettirilir. Gelen müfettişlere komutanın talimatı gibi beyanda bulunulup, evrak sunulur. En son olarak ta bizzat Ali Öz tarafından Okan Şimşek ve Veysel Şahin makama çağrılarak istihbarattan ayrılmak ve başka yere atanmak istediklerine dair dilekçe vermeleri söylenir. Onlarda her zaman ki gibi bulundukları konumun gereği sessiz kalıp itaat ederler. (İst. 14. ACM 2016/32 E. 57. Celse 3. Bölüm, 58. Celse 3. Bölüm, 61. Celse 1 ve 2. Bölüm, 77. Celse 1. Bölüm SEGBİS çözümü, Tanık Ali Oğuz Çağlar 25.07.2008 Ankara 2. SCM Talimat, Tanık Hüsamettin Polat 26.09.2008 Trabzon 2. SCH ifadesi, Coşkun İğci 31.01.2007, 31.08.2007 Savcılık, 08.02.2007 Mülkiye Müfettişlerine verdiği ifadesi)



İl Jandarma Komutanı Ali Öz ise, soruşturmanın ve kovuşturmanın her aşamasında verdiği ifade, beyan ve savunmalarında; böyle bir bilginin söylenmediğini, verilmediğini, askeri kurallar gereği yazılı verilmesi gerektiği, gündeme gelmediği, hatırlamadığı yada iddia olunduğu şekilde emir ve talimatlar vermediğini ısrarla belirtir. (13.03.2007 Mülkiye Müfettişine sunulan yazılı savunma, 21.07.2008 Bursa 1. SCM Tanık Talimat ifadesi, 18.11.2008 Bursa C.Başsavcılığı, 15.05.2009 Bursa 3. SCM Talimat, 14.08.2016 İst. Em. TEM Şube, 15.08.2016 İst. 5. SCM, 05.12.2017 İst. 14 ACM,  İst. 14. ACM 2016/32 E. 61. Celse 3. Bölüm, 58. Celse 3. Bölüm, 61. Celse 1 ve 2. Bölüm   SEGBİS çözümü)      



Yapılan yargılama sürecinde jandarma açısından ince bir nüans gözden kaçırılmıştır. Yoksa görmezden mi? gelinmiştir bilinmez, ama; o ince detay, Jandarma Komutanı olan Ali Öz’ün, İstihbarat Şube Müdürü olan Metin Yıldız’ın kendisine istihbarat toplantısında edinilen bilgiyi vermek istemesini “ BU KONUYU ‘ SONRA ÖZEL’ KONUŞURUZ ” yada “BU KONUYU ‘ BURDA GÖRÜŞMEYELİM’ SONRA GÖRÜŞÜRÜZ”  diyerek susturması ve konuyu kapattırmasıdır. Bu konu istihbarat içinde görüşülmeyecek de;  nerede görüşülecektir? Jandarma KOM Şube Müdürü Hüsamettin POLAT 26.09.2008 tarihinde Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesine tanık olarak verdiği ifadesin de herkesin dikkatinden kaçan bir ayrıntının ipuçlarını vermiştir ;



 “ …Alay komutanlığında tüm faaliyetleri Ali Öz ve Metin Yıldız birlikte planlarlar, diğer şube müdürlerini karıştırmazlardı. Birlikte hareket edip birbirlerini kollarlardı. Birbirlerinin açıklarını kapatırlardı.



Ali Öz, arazide kaybolan bir şahıs için komando bölüğünü alarak günlerce arazide aradığını biliyorum. Bende oluşan kanaat şudur; Ali Öz’ün istihbari bilgiyi İHMAL ya da ÖNEMSEMEMESİ değildir, bu bende şüphe oluşturdu. Ben şüpheyi izah edemiyorum”



Demesi aslında çok şeyler anlatmaktadır. Öncelikle bu konu, önemsenmeyecek bir konu değildir. Yasin Hayal Jandarma bölgesi olan ‘Pelitli’ Beldesinde yaşamaktadır. Önceki yaptıkları ve karakteri gereği neredeyse tüm jandarma ve halk tarafından bilinmektedir. Bunu Trabzon İlinin Jandarma Komutanı olarak Ali Öz de muhakkak ki iyi bilmektedir. Öyleyse niye ÖZEL konuşalım, ya da BURDA KONUŞMAYALIM! dedi, alay içinde her şeyi birlikte planlayıp; birbirlerini kolladıklarına göre daha sonra aralarında bu konu konuşuldu mu? Konuşuldu ise ne konuşuldu? Metin Yıldız Şube Müdürü olarak Ali Öz’ün suç teşkil edecek bütün emir ve talimatlarına niye sessiz kalıp astlarına yerine getirilmesi emrini verdi? Araştırılması gereken asıl yerler bilinçli olarak karanlıkta bırakılmıştır. Trabzon kamu görevlileri için; İstanbul Cumhuriyet Savcılarının, yetkisizlikle gönderdiği dosyanın açılan davası sonucu, Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesi tüm belge ve raporları değerlendirerek ihmali davranış nedeniyle şüpheliler Ali Öz ve ekibine 17 Mayıs 2011 tarihli son duruşmada 6 ayı geçmeyen cezalar vermiştir. Yasin Hayal’in eniştesi görünüşe göre jandarmanın haber elemanıdır. Aynı zamanda Yasin’e jandarmanın kontrolünde silah temin etmeye çalışan kişidir. Görünürde Emniyet İstihbarat elemanı olan Erhan Tuncel ise ev arkadaşı Tuncay Uzundal ile birlikte Uz. Çvş. Satılmış Şahin üzerinden jandarma ile irtibatlıdır. Engin Dinç gibi Metin Yıldız da meslekten ihraç olunmamıştır! Birisi Trabzon Emniyetinin, diğeri Trabzon Jandarmasının İstihbarat Şube Müdürüdür! Kovuşturma esnasında detayına hiç inilmemiş ve incelenmemiş ise de her iki istihbarat şube müdürünün cinayetten önce ve sonraki telefon görüşmelerini yargılama sürecinde birbirlerine ‘hayırlı cumalar’ demek için aradıklarını ifade etmişlerse de önceki cumalarda da benzer temenniler için birbirlerini arayıp aramadıkları soruşturma savcısı veya mahkemece niye düşünülmemiştir. Şüpheler, şüpheler…



Yargılama dosyasına, objektif ve tarafsız bir gözle bakıldığında görülecek olan ise elinden geleni yapmaya çalışan Ramazan Akyürek ve birkaç masumun da günah keçisi ilan edildiğidir.



İstanbul Emniyeti :



Trabzon’un 15.02.2006 günü elde ettiği bilgi üzerine, İstihbarat Şube Müdürü Engin Dinç, 16 Şubat 2006 günü akşam vakitlerinde İstihbarat Şubenin iletişim araçlarını kullanma gereği duymadan! Cep telefonu ile İstanbul Emniyeti İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler’i arar. Durumdan haberdar eder.(26.08.2015 savcılık ifadesi) Ahmet İlhan Güler soruşturmanın başlarında arandığını ve kendisine bilgi verildiğini inkar edince, (17.10.2015 Emniyet ifadesi)  Engin Dinç görüşmeyi şube üzerinden yerine getirmediği için delilini ortaya koyamaz. HTS kayıtları dosyaya getirtildiğinde cep telefonları üzerinden karşılıklı görüşmeler yaptıkları ortaya çıkar. Bu seferde Ahmet İlhan Güler görüşmeleri kabul etmek zorunda kalır, kalır ama; “zaman zaman görüşürüz ama ‘evrak gönderiyorum’ demek için aramış olabilir” diyerek görüştüklerini (07 – 08.11.2019 İst. 14. ACM 2016/32 SEGBİS çözümleri) itiraf eder,  içeriğini ise yine kabul etmez, inkar eder. Gözden kaçırılan husus ise; o gün evrak gönderilmemiştir. Hatta gönderilmesi düşünülmemektedir. (Yargılama sürecinde nedense bu husus dikkate alınmaz!) Çünkü bir sonraki gün rapor İDB’ye gönderilmek maksatlı Ramazan Akyürek’e imzaya sunulduğunda Ramazan Akyürek’in talimatı üzerine İstanbul içinde yazı hazırlanır. Öyle ki öneminden dolayı yazı GEREĞİ denilerek gönderilir. Hatta bu yazı (248) da; İBD’ye yazılan (246) yazının ekine, İstanbul için de yazıldığını, bilginin, geregi için denilerek İstanbul’la paylaşıldığını göstermek için eklenir. 248 sayılı F4 raporu Engin Dinç’in imzasıyla İstihbarat Şube Müdürlüğünden diğer bir ilin istihbarat şube müdürlüğüne çekilir. Yazının içeriği yukarıda açıklanmıştır.



Yazı İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler’in bilgisine sunulur. O da imzalayarak C Şubeye havale eder. C Şube Amiri İbrahim PALA büro amiri Volkan Altunbulak’a yönlendirir, o da birimdeki network üzerinden araştırma yapıp, emri altındaki Polis memurları Bahadır TEKİN ve Özcan ÖZKAN’a ; Osman Hayal adlı kişinin Ümraniye Sarıgazi Ankara caddesi Tiriloğlu adlı fırında çalıştığı yönünde bilgi olduğunu, bunu araştırmalarını ister. ( 17.11.2014 Volkan Altunbulak savcılık ifadesi, 08.12.2014 savcılık ifadesi, 09.12.2014 Özcan Özkan savcılık ifadesi, 10.12.2014 Bülent Tekin savcılık ifadesi) 24.02.2006 günü her iki istihbarat görevlisi;



“ Sarıgazi’ye gidildiği, aranılan fırının olmayıp bunun yerine aynı cadde üzerinde Tüylüoğlu ve Demirçioğlu isimli fırınların olduğu ve adı geçenin çalışmadığı ”



Şeklinde büroya döndüklerinde aynı gün tutanak düzenler, (Mülkiye müfettişi ise sonrasında yaptığı araştırmada Osman Hayal’in gerçekten de fırında çalışmış ve sonrasında işten ayrılmış olduğunu tespit eder ama ne hikmetse İstanbul istihbaratı bunu tespit edememiştir!) amirlerine verirler. Volkan Altunbulak düzenlenen raporu Trabzon’a gönderme gereği duymaz. Vadi olarak adlandırılan istihbaratta kullanılan sisteme de girmez, ona göre  Osman Hayal İçin düzenlendiğinden sistemde kaydı yapılacak bir rapor değildir. Trabzon’dan Özkan Mumcu’yu telefon ile arayarak bilgi verdiğini belirtir. (17.11.2014 Volkan Altunbulak savcılık ifade) ‘Konusu Osman Hayal olan yazı için bu yeterlidir. Ahmet İlhan Güler ve tüm İstanbul ekibi; yazı konusunu, hep bu şekilde lanse ederler, ama hiç birinin yazının konu başlığına bakmadığı bellidir. Gerçekte ise yazıda “Konu: Yasin Hayal” diye belirtilmiştir. İsmi bile zillerin çalması için yeterli olan kişi!



Cinayet sonrası, inceleme ve soruşturma yada yapılan yargılamada; İstanbul Valisi, yazıdan haberim yok der, kurtulur. İl Emniyet Müdürü Celalettin CERRAH gelen yazıdan haberim olmadı, Ahmet İlhan Güler tarafından bana aktarılmadı, yapacağım bir şey yok der o da kurtulur ama gerçek sorumluyu gösterir “Ramazan Akyürek’in bilgisi varmış, o sorumludur” der (15.12.2014 savcılık ifadesi). Ahmet İlhan Güler yazı İstihbarat şube müdürünün imzasıyla gelmişti, o yüzden İl Emniyet Müdürüne sunma gereği duymadım, zaten yazının konusu Osman Hayal ile ilgili araştırma yapılması içindi, onun içinde gerekli araştırma yapıldı, yazının gereği yerine getirildi, zaten onda da Trabzon gereken araştırmayı doğru yapmamış, Osman Hayal o vakitte zaten Trabzon’da imiş. Benim başka bir yapacağım yoktur. Yazı da da Hrant için Koruma kararı istenmesi diye bir şey yok diyecek, yargılama esnasında mahkemedeki çapraz sorgulama esnasında  mahkeme heyetinin ısrarla sorması sonrası da  özetle; “ böyle bir talep olsaydı da ben yine talepte bulunmazdım zaten bunu Trabzon emniyetinin ve İDB’nin taleb etmesi gerekir, sorumlu İDB Ramazan Akyürek ve oradaki C şube müdürü Ali Fuat Yılmazer ile Trabzon görevlileridir” diyecektir, (01.02.2007 Mülkiye Müfettişliğine verdiği ifade, 08.12.2014, 09.01.2015 savcılık, 17.10.2015 Emniyet ifadesi, 07 – 08.11.2016 İst. 14 ACM savunmaları) Bu da kurtulur. İtiraf mahiyetindeki sözlerine rağmen KURTARILIR, aklanır. Amaçlanan hedefe doğru adım adım ilerlenmektedir!



İstanbul ve görevlilerinin tüm yaptığı budur! (Başka yapıp yapmadık, yapmayıp da yaptık dedikleri de vardır. Onların bir kısmı da tanık anlatımlarına dair kısımda irdelenecektir.) Başka hiçbir işleme gerek de duyulmaz. İstanbul; GEREĞİ için kendilerine gönderilen evrakla ilgili olarak üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmiştir!!! Kusur ve Sorumlulukları yoktur. Yargılama sonrası mahkeme kararı da bunun tescili olur!!!



Vali Muammer Güler için dava açılmaz. Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah için görevi ihmalden açılır o da zamanaşımı nedeniyle düşürülür ve İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler için ise ihmali davranışla kasten öldürmeden açılan dava üzerine düşen her şeyi yerine getirdiği, kusur ve sorumluluğu bulunmadığından beraat ettirilir!!! Zaten gerçek sorumluyu göstermişlerdir. Savcılık soruşturma ve Yargılama esnasında dinlenecek kamu tanıkları Emin ARSLAN, Nedim ŞENER, Ayşegül GENÇ, Levent YARIMEL, Ogün SAMAST ve sanık olarak yargılanan Sabri UZUN ile Ahmet İlhan Güler ve Celalettin Cerrah hedefi  ve sorumluyu göstermiştir. Ramazan Akyürek(!!!) ve onunla birlikte olduğunu düşündükleri birkaç isim daha. İddianamede ki kurgu ve delillendirmeler de onların anlatımları ile örtüşecek şekilde betimlenmiştir. “Ramazan Akyürek’in yöneticisi olduğu silahlı örgütün bu emniyetteki asıl amacının Hrant Dink’in öldürülmesine göz yumup bu sayede İstanbul Emniyeti üzerinde kamuoyu baskısı oluşturarak İstanbul Emniyeti İstihbarat Şubesini ele geçirmek ve akabinde İstanbul Emniyetinde yapılanmaya girmek, bunun içinde İstanbul İstihbarat Şubesine Ali Fuat Yılmazer’i atayarak ulusalcı yapılanmalara yönelik Ergenekonvari soruşturmaları başlatmak.” Onlara göre; Hrant Dink’in ölümü, İstanbul istihbaratı ve emniyetini ele geçirmek için amaca ulaşmada sadece bir araçtır. Böyle adlandıracaklardır.  



Tanık ve Sanık Anlatımlarında Söylenenler ile Gerçekler:



Tanık Ayşegül Genç; Başbakanlık Teftiş Kurulu Başmüfettişidir. Hrant Dink’in ölümü sonrası kamu görevlilerinin de sorumlulukları gündeme gelmesiyle İçişleri Bakanlığının kendi bakanlığına tabi kamu görevlileri haricindeki, varsa diğer personelin sorumluluğunun tespiti açısından Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığınca Mehmet Akın ile birlikte görevlendirilirler. Görevleri bitiminde rapor düzenlenir. Raporda ve sonrasında kamuoyuna;



1-Teftiş Kurulu Başkanı Muttalip ÜNAL’ın; Ramazan Akyürek ve bazı emniyet görevlileri için rapor sonunda, onları koruma adına, aleyhlerine görüş bildirilmesine engel olmak istediği,



2-İstihbarat Dairesi Başkanlığına gidildiğinde, Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer’in kendilerine gerekli evrak ve belgenin (İstihbarat Dataları) incelenmesi konusunda isteksizlik gösterip, yardımcı olunmadığı, verilmediği,



3-Teftiş Kurulu Başkanı Muttalip Ünal’ın; inceleme ve soruşturmaları esnasında ki bir gün, odasına çağırarak, Ramazan Akyürek tarafından aranıp tehdide maruz kaldığını anlattığı,



4-Araştırmaları için 24.02.2008 tarihinde Trabzon’a gittiklerinde, İstihbarat şubedeki ilk tespitlerinin incelemek için istedikleri “log” kayıtlarının Ankara’ya taşındığının olduğunu (24.09.2014 savcılık ifade),



Belirterek İstihbarat Daire Başkanlığını ve Ramazan Akyürek’i suçlar. Daha doğrusu hedefi işaret etmektedir. Bu isnat (YALANLAR), savcılık soruşturması sonucu düzenlenen iddianame ve kovuşturmanın Ramazan Akyürek aleyhine suç isnadı olarak gösterilen, sunulan, argümanların, delillerin önemlilerinden sayılmaktadır.     



Gerçekte doğrusu nedir?



1-Muttalip Ünal ifadesinde; adı geçenlerin İçişleri Bakanlığı personeli olmalarından dolayı, mülkiye müfettişlerince bu konunun incelendiğini, Başbakanlık Teftiş Kurulu olarak buna dair karar verme yetkilerinin olmadığı, buna ilgili birim olarak içişlerinin karar vereceğini, bu kişiler ile ilgili rapora isimlerini koymayın demediğini, sadece onlarla ilgili yetkili bakanlık yapsın dediğini (İst. 14. ACM 2016/32 E. 43. Celse 4. Bölüm Segbis çözümü) belirtir. Doğrusu da budur. Aksinin düşünülmesi Yetki Gaspı dır. Zira o kişiler için İçişleri Bakanlığının inceleme ve soruşturması vardır. İnceleme sonrası verilecek karara karşı ilgili savcılık veya tarafların (inceleme soruşturma geçirenlerin) itiraz hakları mevcuttur. Başbakanlık Teftiş Kurulunda Başmüfettiş olan bir kişinin bu konuyu bilmemesi düşünülemeyeceğinden; bu şekilde bir anlatımı yahut yönlendirme yapması akla soru işareti getirmektedir.



2-İstihbarat ‘data’ kayıtları; iletişim bilgileri gibi gizli bilgiler kapsamında olup bunlarda ancak mahkemeden talep üzerine buna dair verilecek mahkeme kararı sonrası inceleme ve soruşturma mercilerine teslim edilecek veriler olduğundan, alınmış bir mahkeme kararına dayanmadan istenemez, istenirse de bu bilgiler ilgili icrai birim tarafından teslim edilemez, teslimi hukuki karara dayanmadığı için suç teşkil edecektir. Bu bilginin de yine bir başmüfettişçe bilinmemesinin yada ona söylenmiş olmamasının mümkün olamıyacağı düşünüldüğünde böyle bir açıklamanın ancak art niyetli olarak yapılacağını akla getirmektedir.



3- İstanbul 14. ACM’nin 43. Celse 2. Bölümde konuya yönelik, tanık Ayşegül Genç’in anlatımından özetle; gerçekleştirdikleri soruşturma nedeniyle kendisi ve Mehmet Akın’ın, bir gün Teftiş Kurulu Başkanı Müttalip Ünal’ın odasına çağrıldıklarında;  Ramazan Akyürek tarafından aranarak müfettişlerin kendilerine dikkat etmeleri şeklinde uyarıldığını, kendisinin de bunu ileride kullanmak üzere ajandasına yazdığını söylediği, anlatımı karşısında, Ramazan Akyürek vekili tarafından bu anlattıklarınıza bizzat 5 duyunuzla şahit oldunuz mu? Diye sorulduğunda ise “şahit olmadığını, duymadığını, Müttalip beyin aktarması olarak öğrendiğini”, kendisine; “anlatım şeklinizden tehdit algısı oluştu” denilince, bu seferde “Muttalip beyin tehdit tonunda kendisine bir şey söylenmediği, arkadaşça bir sohbette açıklandığını”, heyet hakiminin, “konuşmanızın bütününe bakıldığında tehdit algılaması anlaşılıyor” sözü karşısında “Hayır, o anlamda söylemedim, lafzi anlamda, canımız sıkıldı, Ramazan beyden kaynaklı şeyi öyle algıladık” derken bile hedef göstermeye çalıştığı,



Mahkeme heyeti önünde tanık olarak dinlenen Ayşegül Genç’e Ramazan Akyürek tarafından anlatımlar nedeniyle sanki kendisi tarafından olumsuz bir tavra maruz kalmışlar gibi anlaşıldığı böyle bir ters hareket, eylem veya söze maruz kalıp kalmadıkları sorulduğunda ise “böyle bir tavır veya davranış görmediklerini” heyet önünde açıkça belirttiği, ( 43. Celse 2. Bölüm)



Tanık Mehmet Akın’ın ise “hatırlamadığım bir zamanda başkanın odasına gittiğimizde kendinize dikkat edin, konuşmalarınıza dikkat edin gibi şeyler söyledi, ben tehdit olarak algılamadım, tavsiye olarak algıladım, Ramazan Akyürek isminin geçtiğini ise hatırlamıyorum dediği,(25.09.2014 savcılık ifade) Ayşegül Genç’in anlatımları okunup, sorulduğunda ise “ben Susurluk soruşturması, Kayıp Silahlar soruşturması, Beyaz Enerji soruşturması gibi önemli soruşturmalarda görev almadım ancak hafızamdan resetlemek istediğim tek soruşturma Hrant Dink soruşturmasıdır. Çünkü her kes sanki her şeyde yanımızdaymış gibi, söylenen söylenmeyen her şeyi leh de aleyh de yazmak sureti ile artık BIKKINLIK verdi” demekle, olayların nasıl çarpıtıldığını, yalanların nasıl yazılıp, söylendiğini ortaya koymaktadır.



  Müttalip Ünal’ın konuya ilişkin 23.09.2014 tarihinde savcılıkta verdiği ifadesinde ise özetle; “Soruşturma sırasında Ramazan Akyürek’in 3-4 kez telefonla aradığı, en az 2 kez de odasına geldiğini, soruşturmalar sırasında bakan veya bürokratların müfettişleri aradığı, ancak baskı yapılmasının söz konusu olmadığını, hassas soruşturmalar sırasında başkanlık olarak kendilerinin zaman zaman müfettişlere ‘kendinize, yediğinize, içtiğinize, muhatap olduğunuz kişilere dikkat edin’ diyerek tavsiye amaçlı uyarılarda bulunduklarını, ancak Ayşeğül Genç ve Mehmet Akın’a yönelik Ramazan Akyürek’in tehdidinin söz konusu olmadığını” belirterek, iddianın açıkça yalan olduğunu söylemiştir.



“ Nedim ŞENER ise ‘Kırmızı Cuma Dink’in Kalemini Kim Kırdı’ isimli yayınladığı kitabının 363. Sayfasındaki yazdığı bilgilere dayandırarak açık ve net olarak 11.08.2014 tarihinde savcılıkta vermiş olduğu ifade de;



“Raporun hazırlanış şeklini ve hem de raporun içeriğini kitabımda anlattım. Bu kitabın hazırlanması sırasında ilginç bir şey öğrendim. Raporu hazırlayan müfettişler Mehmet Akın ve Ayşeğül Genç, Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Müttalip Ünal tarafından 28.04.2009 günü saat 16:30’da odasına çağrılarak, kendilerine, hayatlarının tehlikede olduğu uyarısı yapılıyor, Müttalip Ünal bu uyarıyı İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek’in telefonu üzerine yapıyor. Müfettişlere; kendinize fiziksel olarak dikkat edin, yolda yaya, arabayla, karşıdan karşıya geçerken kendinize dikkat edin diye uyarılmıştır, bu ölüm tehdidi veya bu yöndeki tehlike Ramazan Akyürek’in telefonu üzerine yapılıyor, hatta Müttalip Ünal, Ramazan Akyürek ile yaptığı bu telefon görüşmesinin ilerde sorulduğu takdirde sunmak üzere görüşmeyi kaydettiğini söylüyor, aynen müfettişlere şöyle diyor ‘arkadaşlar; beni, Ramazan bey aradı, detaylarını söyleyemeyeceğim, duyduklarıma ben bile inanamıyorum, hepsini not ettim, gün gelir konuşulur diye, kendinize dikkat edin’ diyor, müfettişlerde bunun üzerine “biz bugüne kadar her şeyi doğru yaptık, bir tek canımız var ve eğer onlar bu seviyeye düştüler ise yazıklar olsun” diye cevap veriyorlar. Ben bu ayrıntıları ‘Kırmızı Cuma’ kitabımın 363. Sayfasında detayları ile anlattım, bu müfettişler daha önce Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu SAVAŞ ile birlikte ‘Susurluk Raporunu’ hazırladıklarını o dönemde bile böyle tehdit almadıklarını BİZZAT KENDİLERİ BANA SÖYLEDİ” diyor.!!! (müfettiş Mehmet Akın’ın niye öyle söylediği şimdi daha iyi anlaşılmaktadır)



Bir gerçek var ki; oda, ORTADA BİR YALAN OLDUĞU gerçeğidir. Başbakanlık Müfettişlerince soruşturma 2008 yılı ilk aylarında yapılır. Nedim Şener’in kitabı 2009 yılında basılır. Mehmet Akın ve Mütalip Ünal bu anlatılan olayı tamamen yalanlarlar. Ayşegül Genç  de mahkeme heyeti önünde verdiği ifadesini, sorular soruldukça yalanlayacak düzeye gelir, en son ben tehdit anlamında söylemedim, öyle anlaşılmış! demeye getirir. Peki, Mehmet Akın ağzı olan konuşuyor, eline kalem alan yazıyor demeye getirdiği bu yalanı Nedim Şener’e Ayşegül Genç mi? üfürmüştür. Yoksa; Ayşegül Genç’in bu şekilde, soruşturmayı yönlendirmesi için Nedim Şener’mi? yalanı uyarlamış, Ayşegül Genç’e aktarmıştır. Yahut da 3. bir ihtimal, bu gerçek dışı yalan ve kurguyu olayın Ramazan Akyürek’in üzerine yıkılması için iddianame ve soruşturma öncesi birlikte ve bir ekibin işi olarak mı yazıp söylemişlerdir.



4-Gelelim ‘log’ kayıtlarına; iddianameye ve  yargılamaya yön verenlerden biri olan tanığımızın 24.09.2014 tarihli savcılık ifadesinde “Trabzon’a 24.02.2008 de soruşturma için gittiğimizde ilk olarak ‘Log’ kayıtlarını içeren bilgisayarların Trabzon’dan Ankara’ya taşındığını tespit ettik” diyor. Böyle derken de Hrant Dink cinayetine ait bilgileri içeren tüm kayıt, detay, bilgi, belge ve iletişim dökümüne ait bilgileri muhteviyatında barındıran bilgisayarların Ramazan Akyürek ve ekibi tarafından Trabzon’dan Ankara’ya götürüldüğü/götürtüldüğü böylece bilginin gizlendiği yada yok edilmek istendiği imajını ve suç tespitini, delilini kendince ortaya koyuyor.



Okuyucuya teknik bir bilgi verelim; genel anlamda log kayıtları bir bilgisayar sisteminde meydana gelen olaylar hakkındaki bilgileri bir dosyaya depolamaktır. Yani bilgisayar ortamında gerçekleştirilen her etkinliğin kayıt altına alınmasıdır. İstihbarat biriminde de bu log kayıtlarının tutulduğu, depolandığı, bulunduğu yer merkezdir. Yani İDB dir. İllerdeki istihbarat şubelerindeki kullanılan bilgisayarlarda depolama (log kaydı) olmaz. Onlar ara (kör) sunucu ve bilgisayarlardır. Merkez ile bağlantıyı saylayan işlemcilerdir. Bilgisayarın açılması ile sistemle kurulan bağlantı üzerinden işlemler gerçekleştirilir. Faruk Sarı 24.12.2014 tarihinde savcılıkta verdiği ifadesinde bunu “ log kayıtları istihbarat daire başkanlığındaki bilgisayarlarda tutulmaktadır. Şube müdürlüğümüzde kullandığımız bilgisayarlarda log kayıtları bulunmaz, şubede kullanılan bilgisayarlar ömrünü tamamladığında ya da gelişen teknolojiye göre  EGM İstihbarat Daire Başkanlığına gönderilerek  yenileri ile değiştirilirler” demekle, hem log kayıtlarının nerede tutulduğuna ilişkin, hem de bu kör yani beyinsiz ara sunucu denilenlerin eskidiği yada yeni teknolojiye göre uyarlanması için Daire Başkanlığına gönderilerek değiştirildiklerini ortaya koyar. Değişen ara sunucularda hiçbir bilgi yer almaz. Bir Başmüfettişin bunu bilmemesi yada bilmiyorsa bu teknik konuyu, ne nedir? sistem nasıl çalışıyor? diye sormaması düşünülemez! Kişinin; bu konuda ya çok bilgisiz yada büyük bir art niyetle bunu söylüyor olması gerekir. Akla gelen ise Ayşegül Genç’in ilk olarak İDB’ye gittiğinde, Hakim kararı alınarak teslim edilecek data kayıtlarını istediğinde, kendisine, mahkeme kararı olmadan teslim edemeyecekleri bilgisi verildiği, Trabzon’a gittiği zaman, bir kez de belki alırım düşüncesiyle orada da talep ettiği, kendisine kayıtların Trabzon’da tutulmadığı, Ankara merkez bilgisayarlarda tutulduğu ve oradan talep etmesi gerektiği bilgisinin verilmesi sonrası kendisinin, bu gerçeği karartarak “log kayıtları Ankara’ya taşınmış” Ankara içinde “data bilgilerini istediğimizde bize sıkıntı çıkardılar, isteksiz davrandılar vb” yalanları söylemekle, gazetecileri, iddia makamı ve mahkemeyi etkilemek ve yönlendirmekte bir beis görmediğidir. İddia makamının ise böyle bir yalanı, gerçeğe aykırı durumu, velev ki teknik olayı bilmeyebileceği düşünülse bile araştırmadan iddianameye delil olarak koyması ve suçlamada bulunması hukuken izahı mümkün değildir.



Yargılama sürecinde mahkemede teknik kişi (konunun uzmanı) olarak tanıklığına başvurulan İDB Bilgi İşlem Şube Müdürlüğü görevini yürütmüş olan Hasan ÇOBANOĞLU kendisine Trabzon istihbarat şubede Hrant Dink cinayeti öncesi ve zamanında kullanılmakta olan ACER marka ince işlemci yada terminal olarak adlandırılan 8 mb boyuta (hafızaya) sahip işlemcilerin olay sonrasında Ankara’ya tamirat bahanesiyle gönderilerek yada getirttirilerek sildirildiği iddiasına ilişkin sorulan soruya verdiği cevapta; “Bunlar ‘aptal’ terminallerdir. Hafızası yoktur. Depolayamaz. Bu nedenle bunların silinmesi diye bir şey söz konusu olamaz” der. (78. Celse 1. Bölüm de)



Tanıkların iddiasıyla oluşturulmuş iddianamedeki, Ramazan Akyürek aleyhine yalan olarak üretilmiş delili açık, net, en kısa ve basit bir anlatımla izah eder, çürütür. Üstelikte bilgisayar, işlemci veya başka adla söylenen terminallerin değiştirilmesi yada silme olayı kanun ve yönetmelikler çerçevesinde ilgili şube memuruna bağlı olduğu müdür yada amirinin gözetim denetim veya onayı kapsamında verilmiş işlemlerdir. Yargılama süreci içinde de söylenilen iddiayı Ramazan Akyürek’in bizzat verdiği talimat veya emri ile sildiği ya da değişiklik yaptığı veya yapıldığını doğrulayan bir tanık, şahit ortaya konmuş veyahut yaptığını ikrar eden veya çıkıp söyleyende olmamıştır.



Ramazan Akyürek’in 2014 de tutuklanmasının ve halen de serbest bırakılmamasının iddia olunan delillerinden Ayşegül Genç kaynaklı dört gerçek dışı olduğu anlaşılan iddianın gerçekliğidir bunlar.       



Ayşegül Genç’in bu kasıtlı ve gerçek dışı beyan ve anlatımlarının amacı; gerçek ve doğrunun saptanması değil, gerçeğin ve gerçekte görevini yerine getirmemiş bazı kamu görevlilerinin umarsızlık ve kusurlarının üstünün örtülmesine olan gayretinin doğal sonucudur.



Tanık Levent YARIMEL: İçişleri Bakanlığı soruşturmasında görevli Mülkiye Başmüfettişi Şükrü Yıldız’ a, onun emri altında çalışmak üzere görevlendirilen Emniyet müfettişidir. 30.10.2014 tarihinde savcılıkta verdiği ifadesi, iddianameye konu ve delil olur. İfadesinde;



“log kayıtları silinmiş, İstanbul İstihbarat Şubesi Osman Hayal ile ilgili araştırma yapmış ama İstihbarat Daire Başkanlığı yapılmamış diye cevap vermiş. Ben bunu İstihbarat Daire Başkanlığının art niyetli hareket ederek yaptığını düşünüyorum. Kendi üzerlerindeki şüpheyi atmak için, çünkü Trabzon Emniyet Müdürü Ramazan Akyürek’ti. Hrant Dink öldüğünde de Ramazan Akyürek İstihbarat Daire Başkanı idi. Bunları o yapmıştır. (Zan ile direk suçluyu ilan edip hedefi gösteriyor.) Çünkü log kayıtları illerde tutulmaz. (burada doğru bir şey söyleyerek Ayşegül Genç’in yalanını ortaya koyuyor) Merkezde İstihbarat Daire Başkanlığında tutulur.”



Şeklinde beyanda bulunmuştur. Ancak eksik bilgi veya yanlış yönlendirilme ya da bilerek ve isteyerek verdiği böyle bir ifade ile suçluyu direkt yargı mercii yerine geçerek ilan etmiştir.



Yargılama esnasında anlaşılmıştır ki log kayıtlarının silinmesi veya Ramazan Akyürek’in emri ile sildirilmesi diye bir şey söz konusu değildir. (Yukarıda izah edildiği üzere) İstanbul İstihbarat Şube görevlileri, Osman Hayal ile ilgili, gerçekliği hakkında oluşan şüphe izale edilememiş bir araştırma sonrası o gün mü? (24.02.2006)  yoksa cinayetten sonra mı düzenlendiği de ortaya konulamayan; ama sisteme kaydı yapılmamış/girilmemiş bir rapor söz konusu olduğu, sisteme girilmediği de İstanbul istihbaratı C şube büro da görevli yetkililer Volkan Altunbulak ve İbrahim Pala tarafından da doğrulandığı için buna bağlı İDB yetkilileri de kendilerine sorulan soruya sistemde Osman Hayal ile ilgili yapılmış ve kayda girmiş bir bilgi göremedikleri için yapılmadığı şeklinde bilgi vermişlerdir. İDB’nin verdiği cevabın doğruluğu kovuşturma esnasında (İst. 14. ACM 78. Celse 2. Bölüm SEGBİS Çözümü) anlaşılmıştır. İlginç ? olan bir müfettişin ‘log kayıtları silinmiş bunları o yapmıştır’ diyerek Ramazan Akyürek’i diğer kamu görevlileri gibi peşinen suçlu ilan etmesidir.



Bu hangi vasıfla tanık oluyor ? Tanık Nedim ŞENER: Önem verilen tanıklarımızdan bir diğeridir. 11.08.2014 tarihli savcılık önünde vermiş olduğu ifadesine göre; gazeteci arkadaşlarından olaya ilişkin aldığı 23 klasörlük bir bilginin sonucudur, bu şahitliği ve yazdıkları. İfadesinde özetle;



“ Dink cinayetinin önceden Erhan Tuncel tarafından bildirildiği, aynı zamanda 2004 yılında Trabzon’da McDonalds’da bombalama olayı ile ilgisi ve bilgisinin olduğunu, hatta bombayı hazırlayan kişinin Erhan Tuncel olduğu yazılı idi. Ben bu araştırmayı yaparken aslında Dink cinayetinde soruşturma yapanların ihmalleri olduğu gibi yine delil karartma yönünde kamu görevlilerinin bir çabasının olduğunu tespit ettim. İlk yaptığım tespitte Dink cinayetinin haber verildiği, kitabımda da yazdım. 15.02.2006 (doğrusu 17.02.2006 olacak, 15.02.2006 tarihli olan buluşma raporu olup, F3 olarak düzenlenir) tarihli F4 raporu hazırlandığında ve yine bu raporun İstihbarat Daire Başkanlığına gönderildiğinde görevli olan Trabzon İl Emniyet Müdürü Ramazan Akyürek’in ihmalinin bulunduğunu gördüm. Çünkü Dink’in öldürüleceği konusunda F4 raporu hazırlandığı ve İstihbarat Daire Başkanlığına gönderildiği anda R. Akyürek Trabzon Emniyet Müdürü idi. YİE Erhan Tuncel’de onun döneminde ve onun imzası ile Mehmet Kurt Kod adı ile görevlendirilmişti. 19.01.2007 tarihinde de R. Akyürek İstihbarat Daire Başkanı idi. Aynı zamanda Erhan Tuncel’in İstihbarat elemanlığından çıkarılma yazısında da imzası vardı. Bu nedenle R. Akyürek’in bu işin başından sonuna kadar bilgisi olan kişi olduğu açıktır. ( Jandarma ve İstanbul Emniyeti bilgi sahibi değilmiydi?) Ben, dava dosyasını gazeteci kimliğimle ilk incelediğimde gözüme ilk çarpan Trabzon’da düzenlenen 15.02.2006 tarihli F4 raporu ile İstanbul’a gönderilen 17.02.2006 tarih ve 027248 sayılı tahkikat yazısı arasında büyük fark vardır. İstanbul Emniyetine gönderilen 17.02.2006 sayılı yazıda ‘Hrant Dink’e yönelik ses getirecek bir eylem yapılacağı’ yazılı idi, oysaki istihbarat daire başkanlığına gönderilen 15.02.2006 tarih ve 09 sayılı F4 raporu içeriğinde ‘Yasin Hayal’in ne pahasına olursa olsun Hrant Dink’i öldürecek’ ibaresi açık açık yazıyordu. Bunun kadar önemli yine aynı raporun değerlendirme bölümünde Yasin Hayal’in 2004 yılında Mc Donald’s isimli işyerini bombalayan şahıs bu nedenle tutuklanıp cezaevine konulduğunu, bu şahsın etrafındaki kişilere Hrant Dink’i öldüreceğini ve şahsın ‘düşündüğü eylemi yapabilecek bir kapasiteye sahip olduğu’ değerlendirilmekte yönünde raporu hazırlayan polis memuru Muhittin Zenit’in de görüşü vardır. Ben araştırmalarımda bu raporun neden gözden kaçırıldığını, bunun bir ihmali davranış mı? yoksa kasıtlı bir davranış mı? olduğu yönünde araştırmalarımı derinleştirdim.”



(Gazeteci kimliği ile bilgi ve belgeleri almış ama doğru aktarmıyor. Öncelikle Bilgi YİE ile buluşulduğunda 15.02.2006 günü alınıp aynı tarihli buluşma raporu (F3) düzenlenir. İki gün sonra bu F3 raporuna dayanılarak F4 haber raporu düzenlenir. Hem İDB’na hem de İstanbul istihbarat şubeye 17. 02.2006 tarih ve 246 ile 248 sayılarıyla her iki yere de aynı gün gönderilir. Kendisi İstanbul’a gönderilen bu rapor içeriğini okuduğunda gazeteci aklı ve kişiliği ile içerikteki bilginin ne kadar önemli ve vahim olduğunu bir çırpıda anlamış,  ama İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler ve ekibi istihbaratçı ve emniyetçi kişilik ve kimlikleri ile anlayamamışlar mı? Nedim Şener’e göre anlaşılamamış ki sonra belirtildiği üzere Osman Hayal ile ilgili araştırmaya bile önem verilmemiş yapıldığı söylenen araştırma sonucu rapor bile sahte düzenlenmiş! Peki öyleyse Nedim Şener bu nu bile niye R. Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer aleyhine suçlamada kullanıp, İstanbul için kalem oynatmıyor? söz söylemiyor???)



Yeri ve zamanı geldiğinde, buradaki gözlerden kaçan ya da kaçırılan ÖNEMLİ bir hususa dikkat çekmek gerekecektir. O da İstanbul’a gönderilen 17.02.2006 tarihli 027248 sayılı F4 raporu ile Ankara’ya gönderilen17.02.2006 tarih ve 246 sayılı rapor arasındaki farkın ne olduğu, neden bunu iddia ettiği, savcılığın ve yetkili birimlerin bile bilmediği GİZLİLİK damgası taşıyan bu yazılara nasıl ulaştığıdır?



Sorunun cevabı İstanbul 14. ACM’nin 07–08.11.2016 tarihli Ahmet İlhan Güler’in savunmaları esnasında ortaya çıkar. Ahmet İlhan Güler’e hitaben;



“…İstihbarat Daire Başkanlığı’nın savcılığa yazdığı 19 Mart 2015 tarihli yazının yargılamanın 67. Klasör, 1. Parça 38. Sayfasında olup, burada yapılan tespite göre cinayetten (19 Ocak 2007) 5 gün sonra 24 Ocak 2007 günü İstanbul İstihbarat Müdürlüğünde görevli Polis Memuru Nurettin Aydeniz, saat 21:17 de Trabzon’dan İstihbarat Daire Başkanlığına gönderilen F4 raporuyla ilgili teknik tabirle ‘Bilgi Dağıtımı İşlemi’ ve ‘Bilgi Dağıtımı Kaldırma İşlemi’ yapar. Bu şu demek; İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğündeki polis Nurettin Aydeniz, USULSÜZ BİR ŞEKİLDE Trabzon’un İDB’ye gönderdiği evrakın dağıtım planını değiştiriyor. (Hack’liyor) Oraya yeni bir il ekliyor. 8 dakika sonrada eski haline dönüştürüyor ve bu işlemi yapan kişi tarafından 8 dakika için F4 raporu görülebilir hale geliyor. 8 dakika bir F4 raporunun dökümünü almak için fazlasıyla yeterli bir süredir. Log kayıtlarının tutuluyor olması itibariyle bu tür işlemlerle ilgili olarak, normalde bir polis memurunun ASLA TEVESSÜL EDEMEYEÇEĞİ BİR İŞLEMİ yapması için Nurettin Aydeniz’e siz mi talimat verdiniz ? ”



 Şeklinde yöneltilen soruya cevabı;



“ Nurettin Aydeniz olup olmadığını ben bilmiyorum. Mahiyetimdeki insanlara ben dedim ki; İstanbul’a gelen, Daireye (İDB) giden yazının bir F4’ü olması lazım, bu F4 var mı? Kaç tane F4 var. Bu Yasin Hayal ile ilgili kaç F4 var. ( yazı ilk kendilerine geldiği 17.02.2006 tarihinde yapmaları gereken araştırmayı yapmadıklarının ikrarı ile yazının kendilerine ilk geldiğinde buna önem ve ciddiyet atfetmediklerinin bir başka itirafıdır. İşlerini ciddiye almış olsalardı. Sisteme yani İDB arşivine girmiş olsalardı; tüm yazı ve ekleri göreceklerdi) Bunları NE YAPIP EDİP BİLMEK LAZIM!!! Dedim . (Emri verdiğini kabul ediyor) Bana dediler ki, bir şekilde bakıldı, şu kadar F4 var, oradaki bakılmanın amacı; bunların yok edilmemesi, daha sonra değerlendirilebilmesi (galiba gazeteciye sızdırmak gibi) için yapılan bir hareket olduğunu düşünüyorum. (Emri veren, işlemi yaptıran kendisi ama sıyrılmak için düşünüyorum diyor. Düşündüm desene. Sanki başkası yaptırmış da o da buna izah getiriyor) …bunu bilmekte fayda var, çünkü tek kayıt Daire Başkanlığında var. Oradan yok olursa, bir daha bulunamaz düşüncesiyle böyle bir şey yapıldığını düşünüyorum. Cinayetten sonra bunun içeriğinin o an bilinip bilinmemesi bence çok anlamlı değil! ”



(Derken yaptırdığı iş sistemi HACK’letip doküman ele geçirmektir, o bunu böyle diyerek meşru göstermeye çalışıyor)



Bunun üzerine kendisine Ali Fuat Yılmazer tarafından;



“20. Celse sayfa 18’de aynen böyle açıklamalarda bulunmuşsunuz, tekrar ettiniz şu an, şunu soracağım. F4’lere ilişkin kayıtlar F4 raporlarının özet bilgileri İDB’de mevcut olup, aynen diğer evraklar gibi tüm İl İstihbarat Şube Müdürlüklerinin kullanımına ve bilgisine açıktır. Yani arşivden kayıt almış ve İDB ortamına girmiş kaç tane F4 haber raporu olduğunu zaten görüyorsunuz ve bu F4’lerin özet bilgilerini de görebiliyorsunuz. Dolayısıyla bunların kaybolması gibi bir durum söz konusu olamaz. Bu durumda sizin usulsüz bir şekilde, BİZZAT F4 raporlarının temin edilmesi, dökümünün alınması talimatını verdiğiniz anlaşılıyor, çünkü öbür türlüsü zaten ulaşılabilir bir durumda. Yani dökümünü aldığınız bu F4 raporları ve alınmış olması kuvvetle muhtemel bu F4 raporları ne yapıldı? ” (Ahmet İlhan Güler’in Nedim Şener ile arkadaşlıkları düşünülürse) şeklinde sorusuna;



Ahmet İlhan Güler cevaben; “F4’e bakılmış olması suç değildir. İddianamenin konusu da değildir. F4’ün birisince yazılmış olması da suç teşkil eden bir konu değildir ”



(Böylece sistemden hackleterek aldırdığı F4 dökümünü ve onu bir gazeteciye verdiği yada verdirdiğini ikrar ediyor! Burada dikkat edilmesi gereken ise döküm cinayetten 5 gün sonra indiriliyor. Kimsenin haberi yok hatta İstanbul emniyetinin diğer birimlerinin de ama aynı* gazeteciye ulaştırılıyor oda 2008 de araştırmasını tamamlayıp 2009 Ocak ayında kitabı basıyor. Oradaki tüm iddialar çerçevesinde iddianame hazırlanıyor ve Ramazan Akyürek’e karşı da oradaki ithamlar sıralanıyor. Tanıklarda kitabın ağzı ile konuşuyor ne kadar ilginç!!! Emin ARSLAN’ın tanıklığında bu durum daha bariz ortaya çıkacaktır)



Nedim Şener’in beyanlarına devam edelim;



– “ Öncelikle bu raporun nereye gönderildiğini araştırdım. EGM İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürlüğü karşıma çıktı. (Öyle bir söylüyor ki büyük bir bilgiyi, devlet bürokrasisi ve işleyişi dışında gayri meşru bir faaliyeti tespit etmiş gibi göstermeye çalışıyor) Bu dönemde Şube Müdürünün Ali Fuat Yılmazer olduğunu tespit ettim. Hrant Dink ile ilgili tüm bilgilerde bu şubede toplanıyordu. Yani kısaca hem Yasin Hayal (avcı) hemde Hrant Dink (av) aynı şubede izleniyordu. Hrant Dink’in yazdığı yazılardan dolayı tehdit eden sağ görüşlü Ergenekon sanıkları da (Veli Küçük, Levent Temiz vs gibi ulusalcı yapılanmalar) C şubede izleniyordu. Kısaca; bir masa düşünün masanın bir tarafında Hrant Dink ile ilgili bilgiler izleniyor, bir tarafta Yasin Hayal’in cinayet hazırlığı ile ilgili bilgiler toplanıyor, masanın diğer ucunda ise yine Hrant Dink’i sokakta tehdit eden Ergenekon sanıkları izleniyor. Tüm bu bilgileri, doneleri elinde bulunduranda C Şubedir. Bunun başında da Ali Fuat Yılmazer’dir.”



– “ Ogün Samast, cinayeti işleyip yakalandıktan sonra Yasin Hayal’in ismini, oda Erhan Tuncel’in adını veriyor. Erhan Tuncel yakalanıp İstanbul’a geldiğinde, ilk burada Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğünde YİE olduğunu ve cinayeti daha önce bildirdiğini söyleyince ortalık karışıyor. Bu  durumdan İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun bilgisi oluyor. İçişleri Bakanı bu bilgi üzerine Ramazan Akyürek’i İstanbul’a gönderiyor, benim görüşüme göre İstanbul Emniyetinde adeta R. Akyürek’i kurtarma toplantıları yapılıyor. Bu toplantılardan Vali Güler, Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ve İçişleri Bakanı Aksu bilgi sahibidir. Sadece cinayeti işleyen kişilerle ilgili soruşturma yapılıyor, cinayet konusunda ihmalleri olan kamu görevlileri ile ilgili işlem yapılmıyor. İstanbul Savcıları Selim Berna Altay ve Fikret Seçen soruşturma yürütürken cinayetin işlenmesinde Trabzon Emniyet Müdürlüğü ve Trabzon Jandarmasında görev yapan kamu görevlilerinin ihmallerine dair 11 madde tespit edip Yetkisizlikle Trabzon’a gönderiyor.”



(Hukuken ve usul olarak da yapılması gereken budur zaten Nedim Şener’in yukarıdaki beyanı yanlış, okuyucuyu etkileme ve hukuken yapılması gereken işlem sürecinin farklı çalışması gerektiği gibi bir algı oluşturuyor)  



– “ Trabzon’dan İstanbul’a gönderilen yazının gereğinin yapılıp yapılmadığına dair Müfettiş Akif İKBAl’in raporunda, Osman Hayal ile ilgili verilen cevapta araştırmanın yapıldığı, fakat Mülkiye Başmüfettişleri Şükrü Yıldız ile M. Akif ÖZKILIÇ’ın düzenledikleri raporda bu husus sorulduğunda EGM’den bizzat R. Akyürek imzasıyla gelen cevapta ‘İstanbul’da herhangi bir teknik araştırma ve çalışmanın yapılmadığı ekteki log kayıtlarından anlaşılmaktadır’ denmiştir. Bunu aynen kitabıma aldım. Ayrıca Akif İkbal, raporunda; R. Akyürek’in Mülkiye Başmüfettişi Şükrü Yıldız’ı yanıltmak amacıyla böyle bir yazı verdiğini belirtiyordu. Ben, bu belgeleri Milliyet Gazetesinde yazdım, sonra topladıklarımı “Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları” adlı kitaba koydum.”



(Aslında Akif İkbal İstanbul tarafından yanıltılmıştır. Gerçekte müfettiş istihbarat arşivi üzerinden inceleme yapmamış İstanbul’daki kişi bilgisayarları ve fiziki ortam üzerinden incelemesini gerçekleştirdiği ve sonradan düzenlenip düzenlenmediği de şüpheli bir evrakı fiziki olarak gördüğü, ama sisteme girilmediği için İDB arşivine de girmemiş olan (İst. 14. ACM 78. Celse 2. Bölüm SEGBİS Çözümü) bir araştırma için, İDB kendisinden bu hususu soran Başmüfettiş Şükrü Yıldız’a arşivlerine bilgi girişi yapılmadığı ya da kendilerine bu hususta yapılan bir bilgilendirme olmadığı için yapılmadığı şeklinde ellerindekine göre doğru cevap vermiştir. Yanıltılan ve bu yanılgısı ile hareket eden yargılama sürecinde de anlaşılmıştır ki Akif İkbal olmuştur.)



-Cinayetten sonra Erhan Tuncel ile bağlantılı polis memuru Erhan Tuncel ile görüşme yapıyor, cinayeti konuşuyor ve Muhittin ZENİT “geberdi ise geberdi” şeklindeki beyanı dışında cinayetin işlenişi ve yeri ile ilgili bilgiye dayanan konuşmalar yapıyor, bu olay olduktan sonra Bayburt’ta görev yapan Muhittin Zenit’in Erhan Tuncel ile irtibat sağlamasını isteyen kişi Ali Fuat Yılmazer’dir. Bu da istihbaratın cinayetin öncesi ve sonrasında bilgiye sahip olduğunu gösterir.



(Olaylarda adı geçen kişilerle görüşme yapıp neden konuşulduğu neler olduğu vs gibi yapılan iş ve işlemlerin nedenini niçinini öğrenme yoluna gitmeden direk bir iki hadiseden hüküm çıkarma yoluna gidiyor. İstediği hedefleri, teyide muhtaç bu yarım bilgilerle işaret edip, kamu oyunda ve bürokraside algı oluşturuyor)



Muhittin Zenit ile ilgili kısmı yargılama dosyası içeriğine göre burada açıklamak gerekir: Zira, onun Erhan Tuncel ile irtibatı ve Erhan Tuncel’in Trabzon İstihbaratında YİE yapılması ve kullanılması yukarıda anlatılmıştı. Cinayet sonrası onunla ilgili kısmı bu bölümde incelemek gerekir. Onun Erhan ile telefon konuşması ve orada gecen konuşma içerikleri nedeniyle Muhittin Zenit üzerinden Ali Fuat Yılmazer’in de katili öğrenmesi amaçlı onunla konuşmasını istemesini, cinayeti istihbarat Dairedeki birilerinin ve Ramazan Akyürek’in işlettiği yada işlenmesine göz yumduğu, engel olmadığı şeklinde iddianameye konulduğu, deliller arasında gösterildiğidir.



Yasin Hayal cezaevinden çıktıktan sonra yaptıkları ve kişiliği nedeniyle Trabzon istihbaratınca takibe alınır. Muhittin Zenit onunla Erhan Tuncel’in irtibatını tespit edip YİE’lik teklif eder. Kabul etmesiyle görüşmeleri yapmaya başlar. Haziran 2006 ayında Bayburt’a tayini çıkıncaya kadar görüşmeleri devam eder. En sağlıklı bilgilerde bu süreçte alınır. Ondan sonra bilgi akışı kesilir, görüşmelerde sorunlar yaşanır. Cinayet sonrası, Hrant Dink’in öldürüldüğü öğrenildiğinde, bundan öncesinde bilgi sahibi olan tüm ilgili istihbarat birimleri ve doğal olarak İDB da katilin kim olduğu hususunda bir aktivite yaşanır. Amaç adli kolluğa destek ve yardımdır. Mahkemenin gerçekleştirilen 13. Celse 1. Bölümündeki tutanaklar incelendiğinde Ali Fuat Yılmazer kendisine atfedilen iddia ile ilgili; “ilk İstanbul’u aradım. İstanbul müdürü (istihbarat şube müdürü Ahmet İlhan Güler). Yoktu. (İst. İl Emn. Müdürü Celalettin Cerrah ile o sırada Belçika’da yurt dışındadır.) Bülent Köksal ile görüştüm. Arşivdeki bilgilerden hareketle Trabzon İstihbarat şb Müdürü Faruk Sarı ile görüştüm. Faruk Sarı’dan aldığım bilgilerle, o dönemin şube müdürü olan ve o an için Afyon ilinde görevli olan Engin Dinç ile görüştüm. Konuyu uzun müzakere ettik. Bizzat kendisi Erhan Tuncel ile görüşmüş yakından ilgilenmiş, detaylı bilgilere sahip, bir zaman sonra sorularıma cevap vermekte yetersiz kalınca, bu konuyu Muhittin Zenit bilir, elemanı da kendi çalıştırıyordu, sen onunla görüşsen daha yararlı olur, deyince ben, Muhittin Zenit ile görüştüm. Trabzon da bu esnada Erhan Tuncel’e ulaşmaya ve ondan bilgi almaya çalışıyor, Faruk Sarı ile de irtibat halindeyim. Muhittin Zenit’i aradım. O da Erhan İle görüştükten sonra ‘müdürüm bu bir şeyler saklıyor’ deyince; bende, öğrenmek için görev yazısı çıkartarak gönderiyorum. Zira elimizdeki tek done bu” şeklinde Muhittin’in Erhan ile görüştürülmesinin detaylarını açıklar. Hiç kimsede olayın bunun dışında geliştiğini ve Ali Fuat Yılmazer’in buna dair anlatımlarını da yalanlamaz.



Muhittin Zenit’te zaten 24.12.2014 tarihli savcılıkta alınan ifadesinde anlatmıştır. Her iki anlatım örtüşür. İfadesinde özetle;



“ Hrant Dink’in ölümü sonrası Daire Başkanlığı’ndan Ali Fuat Yılmazer ve onun öncesinde çalıştığım dönemde şb müdür yardımcısı Ercan DEMİR ve o dönem Şube Müdürü olan Engin Dinç’in olayın aydınlatılması amaçlı Erhan ile görüşmemi istemeleri nedeniyle Erhan’ı aradım. Daha önceki Erhan ile görüştüğümüz zamanlar, Yasin Hayal’in Hrant Dink’e yönelik değişik senaryolar vardı. Birisinde de bana; ‘arkasından vuracak, olay yerinden kaçmayacak’ bilgisini vermişti. Ben ‘sizinkiler mi yaptı’ diye sorduğumda, bana ‘yok’ deyince, o zaman öyle söyledim. Öncesinde de sıralı amirlerime senaryoları aktarmıştım. Olay günü Faruk Sarı ve Ercan Demir’e (Cinayet günü Trabzon İstihbarat Şubede görevli olan şube yardımcısı Ercan Demir ve şube müdürü Faruk Sarı) Erhan ile telefon görüşmesi yapmadan önce telefonunun dinlenip dinlenmediğini ÖZELLİKLE SORDUM. Bana dinlenmediğini söylediler. Ben o gün, Erhan ile Telefon konuşması yapmamı isteyen herkese, telefonun başkaları tarafından dinlenebileceği ve bunun da beni sıkıntıya sokabileceğini söyledim. Bana ‘sıkıntı yok, ara öğrenmeye çalış’ dediler. Ben o zaman aradım. Sonrasında ise birileri bu görüşmeyi basına sızdırıp, beni bu işin sorumlusuymuşum gibi göstererek beni zan altında bıraktılar. Eski müdürüm Reşat Altay beni İstanbul’a göndermeye kalktı, ama resmi yazı yada görevlendirme de yapılmadı, ben devlet memuru olduğum için görevlendirme de yapılmayınca gitmedim. Ayrıca Trabzon’dakiler bana 2006 yılı sonunda Erhan Tuncel’in YİE’lik ilişkisinin kesildiğini de bildirmediler. ” Diye açıklar.



Muhittin Zenit amirlerinin isteği üzerine, olayın aydınlatılması için arar, konuşur, konuşma içeriğini de istihbarat jargonu üzerinden gerçekleştirir. Yargılama sürecinde de bu durum anlaşılır. Hakkında açılan davadan da (İhmali davranışla kasten adam öldürme) doğru bir karar olarak; beraat eder. İhraç ta olunmaz. Görevine devam eder. Sorun şuradadır ki; Muhittin Zenit, Trabzon’dakiler tarafından Erhan’ın dinlendiği hususunda niye bilgilendirilmemiş, sonrasında ise konuşma içeriklerini kim? Neden? Sızdırmış, Muhittin Zenit’i Ali Fuat Yılmazer ile kim veya kimler irtibatlandırmış, böylece Ali Fuat ve onun üzerinden de R. Akyürek’i suçlamada delil olarak kullanılmıştır. Cevap yine aynıdır. Kimler suçlamış veya işaret etmiş zaten bellidir.          



– Nedim Şener devamla Ayşegül Genç ile ilgili olay kısmında Kırmızı Cuma kitabının 363. Sayfasında yazdığı Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Muttalip Ünal üzerinden müfettişlerin tehdit edilmesi olayını anlatır. (yukarıda Ayşegül Genç kısmında bu husus ayrıntılı olarak anlatıldığı için tekrara gerek görülmemiştir) Kendince yazıp anlattığı bu olayı, yaşananları tüm detay ve ayrıntıları ile ‘ bizzat müfettişlerin kendileri anlatmıştır ’. Öyle demektedir. Ama olayı yaşadıkları iddia edilenlerin ikisi yalanlar, Ayşegül Genç’te heyet önünde ben yanlış anlamışım, böyle olmadı demeğe getirir. Öyleyse; Nedim Şener Niye yalan yazmış! Yalan beyan ve ifadede bulunmuştur? Kitabı hazırlarken done ve bilgileri aldığı yerlerden mi, öyle söylenmiştir!!! Sahte delil üretimi için, fikir birlikteliği yapılan bir ekip tarafından böyle mi kurgulanmıştır? Henüz cevabını aramaktadır.



Nedim Şener’in verdiği ifadeye devam edelim;



-“ Trabzon’dan gönderilen yazı sonrası, Yasin’in abisi Osman Hayal’in, Ümraniye’deki fırına araştırmak için iki polis memurunun gitmedikleri, cinayetten sonra gitmiş gibi evrak düzenlediklerini, nitekim aynı tarihte bir başka takip tarassut için Fatih’te olduklarını tespit ettim. ”



  ( Ne hikmetse; bu olguyu tespit ettiği halde, İstanbul İstihbarat Şubenin yaptığını belirttiği bu araştırmanın sonucu düzenlenen ya da cinayetten sonra mı? düzenlendiği şüpheli olan bu raporun; sisteme girilmemesinden kaynaklı, cinayet sonrasında İDB’den arşiv araştırılması sorulduğunda İDB’nca verilen cevabın neden olumsuz olduğunu da bir şekilde doğrulamaktadır. (İst. 14. ACM 78. Celse 2. Bölüm SEGBİS Çözümü) Ama; tarafsız bir gazeteciden beklenen tavrı sergilemez ve İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube için; İstanbul, Osman Hayal ile ilgili araştırma yaptığı halde, gerçeğe aykırı olarak yapılmadığı şeklinde yazı yazılmıştır. Bunu yapanda Ali Fuat Yılmazer’dir, diyerek art niyetini ortaya koymaktan, yargıyı ve kamuoyunu yanıltıp, doğruları da manipüle etmekten de geri durmamaktadır.)



  Tanık Emin ARSLAN:   1997 de istihbarattan ayrılmış birisidir. Davayla hiçbir ilgisi, görgü yada bilgisi yoktur.  Özetle;



“ İstanbul’un sorumlu olmayacağı, olayda Trabzon ve İDB’nin sorumluluğunun olduğu, Trabzon istihbaratının, İstanbul istihbarat şubeye yazdığı tek bir yazı ile koruma talep etme veya önlem alma yükümlülüğü (İst. İl Emniyeti için) bulunmadığı” konusunu işler. Heyet hakiminin, “kişiyle ilgili İstanbul istihbaratına bir bilgi ulaştıysa koruma prosedürüne müracaat edilmesi gerekmez mi?” Sorusuna ise; “kendilerine böyle bir bilgi intikal ettiyse, diğer bilgilerle beraber harmanlayıp bildirmeleri (koruma müdürlüğüne) lazım. Eğer bu bilgiler İstanbul İstihbarat Şubesine gelmişse, müracaat edilmişse yapılması lazım” (zoraki ve şartlı itiraf eder. (44. Celse. 1. Bölüm 182. Sayfa) diyebildiği.



Bir kısım sanık vekillerince dosyaya ilişkin NET bir bilgisinin olup olmadığının sorulmasına ise; “Nedim Şener’in kitabından okuduğunu” söyleyerek, itirafta bulunur. (aynı celse sayfa 189-191) Kim, neden, bu kişiyi nasıl, kamu tanığı yapmıştır!!!



10.12.2010 tarihli savcılıktaki verdiği beyanında ise bunu “Hrant Dink cinayeti ile ilgili en fazla bilgi toplayan ve arayan Nedim Şener’di. Bu konuda bir kitap yazması ve şahsen benim yüzde yetmişini bilmediğim duymadığım bilgi ve belgelerin bu kitapta yer alması beni şaşırtmıştı. Kendisi ile görüşmelerimiz devam etti” derken de birlikte çalışıp hazırlanıldığını, argümanların orada yazıldığı ve geliştirildiği, sonrada olayın kamu tanıkları olması sebebiyle kitaptaki söylemleri tekrarladığının ikrarını ortaya koymuş olmaktadır.  



Tanık Ogün SAMAST: Bu dosyanın, belki de en önemli tanığı olarak gösterilmeye çalışılır. Kendisinin; 21.01. 2007’de İst. TEM şubede, 23.01.2007’de İst. 250. Madde ile yetkili Başsavcılığında, 24.01.2007’deki ek sorgusunda, 24.01.2007’de 11. ACM sorgusunda, 14.03.2007 de İst. Savcılığınca, 01.10.2007 İst. 14. ACM deki (250 ile yetkili) savunmasında, 15.04.2008 de Başbakanlık Teftiş Kurulu Müfettişlerine, 28.02.2011 de İst. 2. Çocuk ACM deki beyanında olayları tüm samimiyeti ile anlatır. “Yasin İle Erhan Tuncel’in evine gittiklerinde film seyredip sadece konuştuklarını” söyler.



Bir adli olayda; istisnalar dışında, genel olarak sıcağı sıcağına ilk toplanan deliller her zaman en kıymetli delillerdir . Olay soğudukça ve tarih süreci uzadıkça karartmalar, yanlış hatırlamalar, unutmalar, başka deliller sokmaya, üretmeye, yanıltmaya çalışmalar, vurdumduymazlıklar vs başlar. Suçüstü yakalananlar bile zaman geçince, aslında suçlu olmayıp, asıl suçluya müdahale etmeye çalışan kahramanları veya iftira kurbanı olmuş mağduru, oynamaya başlarlar. Suçu üzerine yıkacak birilerini bulmaya çalışır, kendisini kurtarmak için kendilerine teklif edilen her şeyi yaparlar.



Ogün Samast içinde; ne olduysa 05.12.2014 tarihi öncesinde olur ve cinayetin faili olan kamu tanığımız, bu tarihten yani olaydan tam 8 yıl sonra İstanbul C.Başsavcılığında kamu görevlileri ile ilgili yürütülen soruşturma kapsamında alınan beyanında;



“Yasin ile Erhan’ın evine gittiklerinde kendisinin bilgisayarda oynarken, ikisin konuştuğunu, Erhan’ın ‘Ramazan Akyürek ve Fuat müdür’ diye konuştuğunu duyunca dönüp dinlediğini, Yasin’in Erhan’a hitaben ‘ o zaman sırtımız sağlam’ dediğini, evden çıktıklarında kendisinin, ‘Ramazan Akyürek’i tanıyorum Trabzon’da müdürlük yaptı, biliyorum, Fuat müdür kim’ dediğini, Yasin’in de, ‘Erhan’ın tanıdıkları, biz bu işi öteki çocuğa yaptıracaktık vazgeçti, Erhan onlardan (seni) referans almış’ dediğini söyler. İlk kez bu iki isim ortaya atılır. Savcı tarafından sorulduğunda ise, ‘…Adalet Bakanlığının izin verdiğini, soruşturmanın genişletildiğini, ve sizin tarafınızdan yapıldığını, bu iki kişinin etkisinin kalmadığını düşünerek, içimdeki korkuyu yendim (acaba bu beyanı öncesinde neler yaşadı, kim? ne için, kalbine korku saldı)  ve konuşmaya karar verdim” der.



23.01.2015 tarihli İstanbul Savcılığında ilave olarak; Yasin ile dışarı çıktıklarında ‘Ramazan Akyürek’i tanıyorum. Bu adam Trabzon Emniyet Müdürü idi. İstihbarat Daire Başkanlığı yaptığını da biliyorum ama Fuat müdür kim’ dedim. Bana ‘Ali Fuat Yılmazer’ dedi. Ben de işin içinde polis olduğunu anlayınca Yasin’e başka bir şey sormadım’ ( 16 yaşındaki bir çocuk yaşadığı ilin emniyet müdürünün adını belki bilebilir. Ama yeni tayin olup gittiği bir yeri özelliklede Ankara merkezde atandığı bir yeri nasıl bilebiliyor? Ali Fuat Yılmazer’in ise kim olduğu ve nerde çalıştığı söylenmiyor ama o ifadesinde onunda kim olduğunu anlıyor. Bu nasıl bir bilgi!) Devamla ifadesinde ayrıca ‘…benim ismimi Ali Fuat Yılmazer ve Ramazan Akyürek’ten referans olarak beni Hrant Dink cinayetine dahil ettiklerini söyledi’ şeklindeki beyanıyla yalanını ortaya koymaktadır. Adı geçenlerin Yasin veya Erhan ile telefonla bile olsa 2006 yılı içinde yada Ogün Samast’a bu kişilerce cinayeti işlemesi için teklifin götürüldüğü süreç içerisinde görüşmeleri yada irtibatları olmamış, buna dair tanık, HTS kaydı vb bir delil de ortaya konulmadığı halde, delil olarak gösterilmesi çok ilginç! Ancak bir gerçek daha vardır, o da Erhan Tuncel’in Engin Dinç’i tanıyıp onunla istihbarat şubedeki makamında yalnız görüştüğüdür. Hatta tutuklu iken Engin Dinç’e mektup yollayarak ‘abiliğini yap’ diyebilmektedir. Jandarma irtibatı da hayati gibi* 



29.09.2016 tarihli İstanbul savcılığında alınan bir başka beyanında ise Samsunda yakalandığında; görüntüleri çekilirken, oradakilerden birisinin telefonda “Ramazan abimi, Akyürek mi? Akyürek mi?” diye konuştuğunu söyler. Halbuki yargılama esnasında anlaşılır ki görevlilerden birisinin yaptığı bir telefon görüşmesinde, Ramazan isminin geçtiği, onunda jandarmada görevli olanlardan birinin ismi olduğu anlaşılır. Ogün Samast’ın bunu bile “Akyürek mi? Akyürek mi?” şeklinde yalanına eklediği ortaya çıkar! Acemi senaryolar ve acemice yalanlar



Yasin Hayal’in 23.01.2007 İst. TEM, 24.01.2007 İst. Savcılık, 24.01.2007 İst. 11. ACM, 02.07.2007 İst. 14 ACM de verdiği ifadelerde ya da Tekirdağ F tipi ceza infaz kurumunda tutuklu iken gönderdiği 20.02.2007, 13.03.2007, 27.02.2007 tarihli yazılarda yada 10.04.2008 tarihli Başbakanlık Başmü

Son güncelleme: 17:50 12.12.2023
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı