• Turkhane Logo

"Haramzadelerin saltanatında benim helal hassasiyetimin hiçbir öneminin olmadığını geç fark ettim"

Samanyolu TV’de yayınlanan ‘Küçük Gelin’ isimli dizinin senaryosunun çalıntı olduğu iddiasına senarist Erkan Çıplak’tan yanıt geldi. Avamlık vurgusu yapan Çıplak, “Zamanı geldiğinde ve hukuk ülkeye geri döndüğünde görüşmek üzere” dedi.

21:06 18 Kasım 2020 Çarşamba
Samanyolu TV’de yayınlanan ‘Küçük Gelin’ isimli dizinin senaryosunun çalıntı olduğu iddiasına senarist Erkan Çıplak’tan yanıt geldi. Avamlık vurgusu yapan Çıplak, “Zamanı geldiğinde ve hukuk ülkeye geri döndüğünde görüşmek üzere” dedi.

Samanyolu TV’nin reyting rekortmeni dizisi ‘Küçük Gelin’ isimli dizinin senaryosunun kendisine ait olduğu iddiasıyla dava açan yazar Dursaliye Şahan’ın başvurusuyla ilgili istinaf mahkemesi kararını verdi.

Yıllar sonra dizinin çalıntı olduğuna hükmeden mahkeme kararına dizinin senaristi Erkan Çıplak tepki gösterdi. Çıplak, mahkeme kararı ve senaryonun çalıntı olduğu haberlerini yapan medya kuruluşlarına şu cevabı verdi:

-Hakkımda çıkan, habercilik başarısı ile değil, kopyala yapıştır avamlığında yapılan ve şahsıma yönelik ağır ithamlar içeren haberler yapıldıkça, ben de basın bildirisi yazmaktan vazgeçmeyeceğim! Bakalım kaç babayiğit yayınlayabilecek!


-İki sene önce olduğu gibi dün yine bütün haber ve magazine sitelerinde “Küçük Gelin çalıntı çıktı” haberi yayınlandı. Ama öncekine ilave olarak “f…’nün kanalı, benim zanlı ve kaçak olduğum” ifadesi de eklenmiş.

-Öncelikle buna cevap vereyim sonra ana konuya döneceğim. Ben kaçak değilim ve hiç de olmadım. Ben sadece binlerce insanın yaşadığı hukuksuzluğa maruz kalmamak için yurt dışına çıktım. Ve 45 yıllık ömrümde ve 20 yıllık meslek hayatım boyunca hakkımda açılan tek dava mevzu bahis olan “intihal davası”.

-Daha önce de dediğim gibi konjonktürel sebeplerden dolayı dava aleyhimize sonuçlandı. Ve bu sonuca hiç şaşırmadım. Çünkü şundan çok emindim, dizi STV’de değil, ATV veya TRT‘de yayınlansaydı, dava süreci hem bu kadar sürmez, hem lehime sonuçlanır, hem de bu kadar haber olmazdı.

-Daha ilk günlerde maksadın biraz da abalıyı dövmek olduğunu bildiğimden ve bütün saçmalıklara rağmen şu anki hukuk düzeninde STV lehine karar verebilecek bir hakimin varlığına inanmadığımdan davanın peşini çoktan bırakmış ve sadece üzülmüştüm.

-Neden üzülmeyeyim ki, hayatımda ilk defa hırsızlıkla suçlanmıştım. Üstelik suçlayan kişiyi hatırlamıyordum bile. Hatta ilgili kişinin benimle nasıl tanıştığını bile dava dosyasında yazdıklarını okuyunca hatırladım. Davalı uzun uzun anlatmış bana göre zaman kaybı olan kısa görüşmemizi.

-Sonunda ben de hatırladım. 2005 yılında STV’de yayınlanan “Büyük Buluşma” ve “Beşinci Boyut“ dizilerine “hikayeci” aramak için gazetelere ilan vermiştik. İlana başvuranlara randevu verip 15 dakika görüştükten sonra yeteneği görmek adına yazdığı bir hikayeyi istiyor veya bir konu verip hikaye bekliyorduk.

-Yaklaşık altı aylık bir zamanda 120’ye yakın insanla görüşmüştüm. Ve bütün bu çaba boşa gitmişti, çünkü o kadar insandan sadece bir kişiyi yeterli bulmuş ve onunla da uzun yıllar çalışmıştık. Diğerlerini hatırlamam ve ne yazdığını bilmem mümkün değil.

-Küçük Gelin dizisi daha önce dediğim gibi benim aklıma gelen fikir değil, 2012 yılında STV’de program koordinatörlüğü yapan Murat Kesgin’in akil insanların doğu raporunu incelediğinde ve Cannes film festivalinde çok izlenen bir Hint dizisinden (Balika Vadhu) etkilendiğinde bana söylediği bir dizi fikridir. Söylediği şey sadece “bir sosyal sorumluluk tadında bir küçük gelin hikayesi yapalım” şeklindeydi.

-Sonrasında her biri mesleğinde çok iyi olan arkadaşlarımdan bir ekip kurdum ve çalışmaya başladık. İşin sosyal sorumluluk tarafı olduğundan asistanlarımızı da Doğu Anadolu’ya alan araştırması için gönderdik (Antep, Diyarbakır, Siirt). Bir yandan da AR-GE yapmaya devam ettik. Hatta UNICEF’in 2011 yılı çocuk gelinler raporundan da oldukça faydalandık. Elimizdeki malzemenin el verdiği ölçüde sıkı bir çalışmayla yaklaşık 1.5 ayda hikayeyi kurduk ve senaryoyu yazmaya başladık.

-Hatta bırakın “çalmayı veya başka hikayelere benzetmeyi”, diğer küçük gelin hikayelerine bile benzetmemek için ekstra çaba sarf etmiştik.

-Dizi çok başarılı oldu ve milyonlara ulaştı. Ama bizi asıl mutlu eden, dizinin farkındalık oluşturması, yüzlerce kızdan “babam diziyi izleyince beni evlendirmekten vazgeçti “ şeklinde mesajlar yazan mektuplar almamızdı. Veya babalardan gelen vicdanın sesi mesajlardı.

-İlgili davadan ve intihal meselesinden ikinci sezonun başında haberim olmuş ve çok şaşırmıştım. Böyle bir şey söz konusu olmadığını bildiğimden çok da ciddiye almamış, avukatımın istediği üzerine kısa bir yazılı mesaj göndermiştim mahkemeye.

-Sonrasında davanın seyrini bile merak etmemiştim, ta ki 2017 yılında avukatımın hapse atıldığı ve davanın devam ettiğine dair haberi okuyana kadar. Hem vatan hasreti hem sevdiklerimizin ayrılık acısını yaşarken bir de bu “hırsızlık ithamını” yaşamak beni çok üzmüştü.

-Bir yandan ne yapacağımı bilemiyor ama bir yandan da gerçeği haykırmak için çözümler ararken tanıdığım bir hukuk danışmanı “olay tamamen konjonktürel ve gündem yapma çabası, mücadele etmene gerek yok” demişti.

-Dediği gibi de oldu hakikaten. Bütün garabetliklere rağmen davalar aleyhime sonuçlandı. Ve dava referans alınarak şahsım ve kanal hakkında sürekli haberler yapıldı.

-Peki nedir o garabetlikler?

-Dursaliye Şahan adlı kişi ATV‘de yayınlanan Sıla dizisinin de güvercin adlı hikayesinden intihal olduğunu iddia ederek 2011 yılında maddi tazminat davasını açmış ve kazanmış. 2012 yılında ise yine aynı hikayenin bu sefer “Küçük Gelin” dizisi için kullanıldığını iddia edip bu sefer bana dava açmış. Seyirci çok iyi hatırlayacaktır ki, Sıla ve Küçük Gelin’in “esas kızların berdel gitmesi haricinde” en ufak bir benzerliği yoktur.

-Eğer bir hikaye Sıla’ya benziyorsa Küçük Gelin’e, Küçük Gelin’e benziyorsa Sıla’ya benzemesi mümkün değil! Berdel demişken eğer bir Küçük Gelin hikayesi yazıyorsanız, berdel usulü evlilik ve veya para karşılığı evlendirme dışında bir gelenek yok evlendirme metodu olarak. Bu bağlamda yüzyıllardır devam eden kadim ve vahim gelenek “berdel” intihal kapsamında olmasa gerek.

-Ve bir şey daha…

-Senaristlerin ömrü iyi ve özgün hikaye yazmak ve aramakla geçer. 2007-2011 yılları arasında meslek hayatımın en verimsiz yıllarıydı. Çekmecemde öyle bir hikaye olsa neden o yıllarda yapmayayım? Yapmak için neden 7 yıl bekleyeyim? Ve ayrıca elimde hazır bir hikaye olsa neden kocaman ekip kuralım ve haftalarca çalışalım?

-20 yıllık meslek hayatım boyunca sadece reyting yapacak hikayeler peşinde koşmadım aynı zamanda sosyal mesajı olan projelerde yer almaya çalıştım. Birey olarak insanlara, hayvanlara ve tabiata karşı hep iyi ve faydalı oldum. Misal hiç bencil olmadım, yalan söylemedim, kimseye bilinçli şekilde kötülük yapmadım, hiç iftira atmadım.

-Yıllarca beraber çalıştığım ekip arkadaşlarım, yapım şirketleri, STV dışındaki TV kanalı yetkilileri senarist kimliğimin yanında yazdığım senaryolardaki mesajlarda helal-haram noktasındaki hassasiyetlerimi bile iyi bilirler.

-Fakat haramzadelerin saltanatında benim helal hassasiyetimin hiçbir öneminin olmadığını geç fark ettim maalesef. Beni en çok üzen ise maddi tazminat değil hayatımda ilk defa “hırsızlıkla” suçlanmak.

-Ve ayrıca dava haberi yaparken asılsız suçlamalar yaparak ve itibarsızlaştırmaya çalışılarak yapılması. Ama çok şükür başımı yastığa koyduğumda vicdanım rahat, aynaya baktığımda da alnım ak. Adaletin er yada geç tecelli edeceğine inanan optimist insanlardanım.

-Zamanı geldiğinde ve hukuk ülkeye geri döndüğünde, diziye emek veren herkesin şahitliğinde, manevi tazminat davaları açıp kazandığımda, kilometlerce uzakta beni üzenlerin yüzüne bakacağım günlerde görüşmek üzere…

Son güncelleme: 21:06 18.11.2020
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı