• Turkhane Logo

NATO-Türkiye ilişkileri kritik virajda

NATO 75 yılını geride bırakırken İttifak da Türkiye de kendini yeniden tanımladığı bir süreçten geçiyor. Son dönemde üst üste yaşanan krizler bir yol ayrımına mı yoksa açılan yeni bir sayfaya mı işaret ediyor?

09:25 04 Nisan 2024 Perşembe
NATO-Türkiye ilişkileri kritik virajda
NATO 75 yılını geride bırakırken İttifak da Türkiye de kendini yeniden tanımladığı bir süreçten geçiyor. Son dönemde üst üste yaşanan krizler bir yol ayrımına mı yoksa açılan yeni bir sayfaya mı işaret ediyor?

NATO, Sovyetler Birliğini dışarıda, Amerikalıları içeride ve Almanları aşağıda tutmak için kurulmuştur. NATOnun ilk Genel Sekreteri Lord Hastings Lionel Ismay, örgütün Avrupadaki işlevini bu sözlerle özetlemişti.

Ismayin bu sözleri yıllardır farklı siyasi koşullarda gündemdeki yerini korudu. Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü, kısa adıyla NATO, 75inci yılını geride bırakırken bu sefer de Ukrayna savaşının gölgesinde, ABDnin Avrupadaki varlığını yeniden güçlendirdiği, Rusya ile yeni bir Soğuk Savaş dönemine girildiği bir siyasi iklim mevcut.

Kuzey Atlantik Antlaşması tam 75 yıl önce, 4 Nisan 1949da imzalandığında İkinci Dünya Savaşının üzerinden sadece 3,5 yıl geçmişti. NATOnun üç ana hedefi bulunuyordu: Sovyet yayılmacılığı önüne set çekmek, Avrupada güçlü bir Amerikan askeri varlığı yoluyla milliyetçi militarizmin yeniden canlanmasını önlemek ve Avrupanın siyasi entegrasyonunu teşvik etmek.

Antlaşmaya 1949da imza atan 12 ülke; ABD, Belçika, Kanada, Danimarka, Fransa, İzlanda, İtalya, Lüksemburg, Hollanda, Norveç, Portekiz ve Birleşik Krallık oldu. Türkiye ve Yunanistan ise ilk genişleme halkasında 18 Şubat 1952de İttifaka katıldı.

Ancak Türkiyenin İttifaka katılması kolay olmadı. O dönem kıta Avrupasındaki Sovyet tehdidine odaklanan ve NATOnun Ortadoğu sınırlarına genişlemesini istemeyen başını İngilterenin çektiği ülkeler, Türkiyenin İttifaka tam üye olmasına karşı çıkıyordu. İngilterenin isteği, Türkiyeyi NATOya değil, oluşturmak istediği Akdeniz ve Ortadoğu Komutanlığına dahil etmekti. ABD de bazı nüanslarla bu plana sıcak bakıyordu.

Türkiyenin üyelik talebi iki kez reddedildi
Türkiye ise bir yanda Batılılaşma politikasını bir adım öteye götürerek Batının bir parçası olma hedefi, bir yanda dönemin Sovyetler Birliği lideri Stalinin Türkiyenin kuzeydoğu toprakları ve Boğazlardaki hak iddialarına karşı güvence sağlamak adına NATOya üye olmak istiyordu. Türkiyenin 1950deki ilk tam üyelik talebi İttifak tarafından reddedildi.
Birkaç ay sonra Haziran ayında Kore Savaşı patlak verecek, Birleşmiş Milletler misyonu çerçevesinde Koreye 4 bin 500 asker gönderen Türkiye, Ağustos ayında şansını yeniden deneyecekti. Ama Türkiyenin NATOya tam üyelik için ikinci başvurusu da NATO Bakanlar Konseyinde reddedildi.

ABD ile İngiltere arasında Ortadoğu Komutanlığı konusundaki görüş ayrılıklarının artması, Sovyet yayılmacılığının bir sonraki adresinin Ortadoğu olabileceği endişesi ve Türk askerlerinin Korede gösterdiği başarı gibi çeşitli etkenlerle ABD, Türkiyenin üyeliğine sıcak bakmaya başladı. Bunun sonucunda Türkiye ve Yunanistan, Şubat 1952de NATOnun ilk genişleme halkasını oluşturdu.

Kuzey Korenin Güneye saldırmasıyla 1950de başlayan savaşa BM gücü çerçevesinde Türkiye de asker göndermişti.Kuzey Korenin Güneye saldırmasıyla 1950de başlayan savaşa BM gücü çerçevesinde Türkiye de asker göndermişti.
Kuzey Korenin Güneye saldırmasıyla 1950de başlayan savaşa BM gücü çerçevesinde Türkiye de asker göndermişti.Fotoğraf: akg-images/picture alliance
Krizler, güven bunalımı ve Türkiyenin vetoları
Türkiyenin NATOya üye olma süreci gibi, 72 yıllık üyelik süreci de çeşitli siyasi krizlerin gölgesinde geçti.
ABDnin Türkiyeye konuşlandırdığı Jüpiter füzelerinin Sovyetler Birliği ile yol açtığı Küba krizi, ABD Başkanı Lyndon B. Johnsonın Kıbrıslı Türklere yönelik katliamların başladığı 60lı yıllarda Adaya savaş uçakları gönderen Türk hükümetine yazdığı tehditkâr mektup, 1974teki Kıbrıs harekâtı sonrasında ABDnin uyguladığı silah ambargosu, 1990da Irakın Kuveyte saldırması sonrası Türkiyenin ortak savunma talebine ilk yanıtın olumsuz olması gibi olaylar NATOya yönelik güven bunalımına neden oldu.

Ancak Türkiye de özellikle 2009dan itibaren NATO üyeliğini, kendi dış politik hedeflerini yerine getirmede bir araç olarak daha sık kullanmaya başladı.

Ankaranın karikatür krizindeki tavrı nedeniyle Danimarkanın eski başbakanı Anders Fogh Rasmussenin NATO genel sekreterliğine karşı kullandığı veto, Suriyedeki YPGnin terör örgütü olarak kabul edilmesi için NATOnun Baltık ülkeleri ve Polonyaya yönelik savunma planlarını veto etmesi, ikili ilişkilerindeki sorunlar nedeniyle İsrail, Mısır ve Avusturya ile ortaklık ilişkilerini engellemesi, ayrıca AB üyesi olan Güney Kıbrıs yönetimini tanımadığı için NATO ile AB arasında başta savunma alanında olmak üzere iş birliği süreçlerini tıkaması örnek olarak sayılabilir.

NATOnun Yunanistan ve Romanyada artan varlığı
Ancak Türkiyenin vetolarının NATOnun acil öncelikleriyle çakışır hale gelmesi, krizlerin dozunu da artırdı. Son olarak Rusyadan alınan S-400lerin yarattığı kriz ile Finlandiya ve İsveçin NATO üyeliklerinin Türkiyenin vetosuna takılması gündemi aylarca meşgul etti, hatta Batı kamuoyunda Türkiyenin sorunlu üye olarak görülmesine ve üyeliğinin sorgulanmasına varan tartışmalara yol açtı.
2020de Doğu Akdenizde Yunanistan ile savaşın eşiğine gelinmesine neden olan kriz, ABDnin Giritteki Suda Körfezinde varlığını güçlendirmesi, NATOnun güneydoğu kanadının Türkiyeden Yunanistana kaydırıldığı değerlendirmelerine yol açtı. Aynı şekilde ABDnin Türkiyenin burnunun dibindeki Dedeağaça yüklü askeri sevkiyatı ve Yunanistan ile gerçekleştirdiği ortak tatbikatlar Türkiyede gözdağı olarak algılandı.

Giritin Suda Körfezi yakınlarındaki askeri üste ABD Hava Kuvvetlerine ait bir uçak.Giritin Suda Körfezi yakınlarındaki askeri üste ABD Hava Kuvvetlerine ait bir uçak.
Giritin Suda Körfezi yakınlarındaki askeri üste ABD Hava Kuvvetlerine ait bir uçak.Fotoğraf: Nicolas Economou/NurPhoto/picture alliance
Rusyanın 2022 Şubat ayında Ukraynaya saldırmasıyla başlayan savaşta Karadenizin stratejik önemi artarken NATOnun Romanyadaki varlığını güçlendirerek Karadenizdeki ana üssü haline getirmesi de dikkatlerden kaçmadı.

Yol ayrımı mı yeni bir sayfa mı?
72 yıllık süreçte güven bunalımları ve veto tehditleri, pazarlıklar ya da ABDnin devreye girmesiyle uygulanan baskı sonucunda bir şekilde uzlaşıyla sonuçlandı. Ancak son yıllarda gerginliklerin giderek daha sık su yüzüne çıkması ve çözüm süreçlerinin daha uzun zaman alması, dünyada değişen güç dengeleri ile ve NATO ile Türkiyenin bu dengeler içinde kendileri için öngördüğü roldeki farklılıklarla bağlantılı.

Ancak Batı kamuoyunda İsveç krizi döneminde bazı kesimlerin dile getirdiği Türkiyenin NATOda yeri yok çıkışları, Türkiyenin İsveçin üyeliğine onay vermesi sonrasında durulmuş görünüyor. Ağırlıklı görüş ise Türkiyenin NATOdan, NATOnun da Türkiyeden vazgeçemeyeceği yönünde.

Washington kulislerinin etkili gazetelerinden Politico, İsveçle ilgili üyelik krizinin dorukta olduğu dönemde yayınladığı bir makaleye NATOnun ihtiyaç duyduğu baş ağrısı başlığını atmış, ikili ilişkilerdeki anlaşmazlıklara rağmen iki tarafın da birbirinden vazgeçemeyeceği, ortak çıkarlara dayalı bir evlilik içinde kenetlendiği değerlendirmesinde bulunmuştu.

NATOnun eski genel sekreter yardımcılarından Jamie Shea, Politicoya verdiği demeçte Diğer müttefiklerin büyük bölümü dışlanmak, kötü çocuk konumuna düşmek istemezken Türkiyenin umurunda değil.  Bu da Türkiyeye çok büyük bir tesir yeteneği ve çok büyük bir güç kazandırıyor değerlendirmesi yapmıştı.

NATOnun en büyük ikinci ordusuna sahip Türkiye, İttifaktaki küçük orduların yerine getiremeyeceği görevleri üstlenme potansiyeline, askerî kabiliyetlere ve muharebe deneyimine sahip. Türkiyenin jeopolitik önemi eskiden daha çok Doğu ile Batı arasındaki köprü işleviyle açıklanırken mevcut konjonktürde Karadeniz ile Akdeniz arasındaki geçişleri kontrol eden konumu, NATO açısından büyük önem taşıyor.

Türkiyenin Rusya ile ilişkileri Batının işine yarar mı?
Rusyadan S-400 alması büyük kriz yaratsa da Batının Rusyaya yönelik yaptırımlarına katılmaması kaşların çatılmasına yol açsa da Türkiyenin Rusya ile koruduğu ilişkilerin günün birinde İttifakın işine yarayabileceği düşüncesi de gizlenmiyor. Türkiyenin arabuluculuğunda Ukrayna ve Rusya ile imzalanan Karadeniz tahıl koridoru anlaşması bir gıda krizini önlemiş, Batıda övgüyle karşılanmıştı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya lideri Vladimir Putin ile Eylül ayında Soçide bir araya gelmişti.Fotoğraf: Alexei Nikolsky/AP Photo/picture alliance
Batılı başkentler Türkiyenin Ukrayna savaşını bitirecek olası barış görüşmelerinde kilit rol oynayabileceğini gözardı etmiyor. NATOnun eski üst düzey yetkilisi Shea, Ukrayna barış görüşmeleri şu an için olası değil. Ama gündeme geldiğinde aracı rolü kim oynayacak biliyor musunuz? Çin mi Türkiye mi? Bahse girerim ki Türkiye olacaktır ifadelerini kullanıyor.

Son güncelleme: 09:25 04.04.2024
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı