• Turkhane Logo

Libya'ya gönderilen cihatçı konuştu

Türkiye’nin Libya’da Sarraj tarafını destekler pozisyondaki desteği, Rusya’nın yanı sıra bölge ülkelerinin rahatsızlığına yol açıyor.

17:08 26 Mayıs 2020 Salı
Libya'ya gönderilen cihatçı konuştu
Türkiye’nin Libya’da Sarraj tarafını destekler pozisyondaki desteği, Rusya’nın yanı sıra bölge ülkelerinin rahatsızlığına yol açıyor.

Ankara’nın, son dönemde binlerce cihatçıyı Suriye’den Libya’ya transfer etmesinin Libya’da dengeleri değiştirdiği yolunda yorumlar ağırlıkta. İngiliz Guardian gazetesi de bu konuya ilişkin bir analiz-haber hazırladı.
İdlibde savaşırken Libyaya gönderilen muhalif savaşçılardan 22 yaşındaki Wael Amrla konuşan Guardian, Amrın hikâyesini anlatırken, “Mart ayında Türk ordusunun Libyada savaşmak için tuttuğu listeye adını yazdırmış, ardından İdlibden sınırı geçerek Türkiyeye girmişti. Hayatının ilk uçak yolculuğunu da Türkiyeden Libyaya gitmek için yaptı ve kendisini tehlikeli bir cephe hattında, kendi ülkesi için olmayan bir savaşta buldu” ifadesini kullanıyor.
BBC Türkçenin aktardığına göre, Amr ise şunları söylüyor:
Bana iyi para karşılığında destek hattında ya da sağlık ekipleri içinde çalışacağım söylenmişti. Ama buradaki savaş Suriyede gördüğümden çok daha kötü. Her daim daracık sokaklarda doğrudan çatışma var. Bazı Suriyeliler buraya para için geliyor, bazıları Libyalıları zulümden kurtarmak için geliyor. Şahsen ben Türkiyenin neden Suriyeli muhalifleri Libyaya savaşmaya getirdiğini gerçekten bilmiyorum. Bu ülkeyle ilgili, [Muammer] Kaddafiye karşı bir devrim gerçekleştirdikleri dışında hiçbir fikrim yok.
Guardian, Suriyeden getirildiği tahmin edilen 8 ile 10 bin arasındaki savaşçıdan biri olan Amrin, evinden 2 bin kilometre uzakta, Libyada, Türkiyenin Mavi Vatan planı için savaştığını yazıyor ve planı şöyle açıklıyor: 
“Türkiyenin Doğu Akdenizde jeopolitik hakimiyet kurma planı. 14 yıllık bu proje, Yunanistan ve Türkiye arasında, ikiye bölünmüş Kıbrıs adası üzerinden yapılan mücadeleyi de, deniz yetki alanlarında komşuları olan Mısır, İsrail, Lübnan ve Yunanistanla yaşadığı doğal gaz ve petrol sondaj hakları tartışmasını da kapsıyor. Proje, 2014te Hafter ve Trablus hükümeti arasında başlayan ve birçok yabancı gücün müdahil olduğu Libyadaki savaşla zirveye ulaştı.
Guardian, siyasal İslamcılarla yeni Osmanlıcıların Libyadaki savaş üzerinden güç elde etmeye çalıştığını belirtiyor ve şunları kaydediyor:
“Suriye ve Yemende farklı ülkelerin desteklediği grupların arasındaki savaşlar da sürüyor. Ancak ABDnin etkisinin giderek azaldığı bölgede Libya, Arap baharından arta kalanlar üzerinden çıkar sağlamak isteyen bölgesel oyuncular için en umut vaat eden saha haline geldi.
Siyasal İslamcılar ve yeni Osmanlıcılar, Arap milliyetçilerine monarşilerine karşı diğer tarafta sıraya girdi ve paralı askerler, ideolojiler, jeopolitik hedefler ve doğal gaz mücadelesi birbirine karıştı.
Libyada yıllardır süren savaşı yaşayan Libyalı sivillerin gayet iyi bildiği gibi; Birleşmiş Milletlerin (BM) Libya için getirdiği silah ambargosunun da pratikte etkisi kalmadı.
Çok güçlü olmasa da farklı güçlere bağlı silahlı grupların ve fidye için insan kaçırmaların sayısı son dokuz yılda iyice arttı.”
Başkent Trablustaki Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) Birleşmiş Milletler tarafından tanınıyor. Ülkenin batısında küçük bir bölgenin kontrolünü elinde tutan hükümetin en yakın müttefikleri Türkiye, Katar ve bir noktaya kadar da İtalya. 
Guardiana göre sahadaki gücü kısıtlı olan Trablus hükümetine, bazı Libyalılar, İslamcı politika izlediği gerekçesiyle güvenmiyor.
UMH, Libyanın doğusundaki paralel hükümetin, kendi oluşturduğu Libya Ulusal Ordusunun komutanı olarak görevlendirdiği General Halife Haftere karşı savaşıyor.
Hafterin destekçileri radikalliğe karşı savaştığına inanıyor. UMHyi desteklemese bile Haftere mesafeli yaklaşanlar da var. Onlar da Hafterin, tıpkı Kaddafi gibi bir militarist diktatör olma yolunda ilerlediği görüşünde.
Hafterin en büyük destekçileri de Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Rusyanın paramiliter kuruluşunu Wagner Grubu, Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün ve Fransa. Savaşa katılan Sudanlı ve Suriyeli paralı askerler de var.
Hafter, Nisan 2019da UMHye karşı yeni ve geniş çaplı bir operasyon başlattı. Bu çatışmalar, 2011de Kaddafiyi deviren NATO destekli savaş sonrası ülkenin en yıkıcı savaşı görmesine yol açtı.
2019 sonunda Hafter güçleri başkent Trablusa çok yaklaşmıştı. Hafter Trablusu ele geçirmeye doğru ilerlerken Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan devreye girdi ve ilk kez Trablus hükümetine verdiği desteğin çapını genişletti.
Arka arkaya Doğu Akdenizdeki rakiplerine karşı deniz yetki alanları ve askeri işbirliği anlaşmaları imzalandı.
Guardiana konuşan Trablus merkezli düşünce kuruluşu Sadık Enstitüsünün direktörü Anas El Gomati, UMHye askeri ve diplomatik destek çok kısıtlıydı, ancak doğal gazdan elde ettiği gelir yeterince fazlaydı. diyerek o dönem UMHnin durumunu anlatıyor:
Ankaranın attığı bu adım çok zekice. Trablusu destekleyerek Ankara, Kaddafi zamanında imzalanan ancak savaş sonrası yarıda kalan milyarlarca dolarlık inşaat sözleşmelerinden alması gereken ücretleri de geri almaya çalışıyor. Hem de bu destek sayesinde savaş bittikten sonra ülke yeniden inşa edilirken de Türkiye ilk devreye giren ülke olacak.
Guardian, Ankaranın bu hamlesinin Türkiyede destek bulmadığını ve dünya sahnesinde Türkiyeyi daha da yalnız bırakan bir hamle olduğunu yazıyor ancak ne şekilde olursa olsun işe yaradığını belirtiyor:
Türkiyenin askeri techizatları, drone teknolojisi, sahadaki Suriyeli askerler ve Türk askerler, Hafterin kazanımlarının Ocak ayından itibaren durmasını ve ardından Haftere bağlı güçlerin geri çekilmesini sağladı. Bu hafta kilit konumdaki bir hava üssü ve Asabaa kasabasının kontrolü Trablus hükümetine bağlı orduya geçti. Hafter, Trablustaki cephe hattından kısmen çekildiklerini açıkladı.
Öte yandan Suriye’de de sıcak gelişmeler yaşanıyor.Amerikan Washington Post gazetesi, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esadın iç savaşın çıktığı 2011 yılından bu yana iktidarının en zorlu dönemini yaşadığını yazdı.
Gazete bu zorlukları da, “kuzeni Rami Makluf ile yaşadığı sorunlar, ülkede çöken ekonomi ve müttefiki Rusyada medyada hakkında çıkan eleştirel tondaki haberlerin işaret ettiği gerilim” olarak sıralıyor.
Gazete, her ne kadar ülkenin üçte birinin kontrolün yeniden Esada geçse de, güney vilayeti Derada patlak veren yeni isyanların da muhalif hareketlenmeleri canlandırabileceğini ifade ediyor.
Washington Post gazetesine konuşan Chatham House düşünce kuruluşundan Lina Khatip, Esadın “dokuz yıllık savaşta en kırılgan dönemini yaşıyor olabileceğini” söylüyor ve şu yorumu yapıyor:
Esad, giderek İran ve Rusyanın desteğine daha bağımlı hale geliyor. Seçmenlerine tedarik edebileceği yerli kaynakları yok. Uluslararası meşruiyeti yok ve çatışma öncesi sahip olduğu askeri güce artık sahip değil. Araç kutusu artık boş ve doğrusu her zaman olduğundan daha zayıf halde.

Son güncelleme: 17:08 26.05.2020
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı