Artan kiralar, gıda fiyatları, trafik ve sağlık hizmetlerine erişim… İstanbul’dan ayrılanlar, büyükşehirde kalmanın yalnızca pahalı değil, giderek daha zor bir hayat anlamına geldiğini anlatıyor.
“Ay sonu gelene kadar sosyal bir hayatımız yok. Evimize kapanıp kalıyoruz.”
Yaklaşık 20 yıl önce emekli olan Ali H., İstanbul’da geçirdiği emeklilik yıllarını bu cümleyle özetliyor. Kendi evi olmasına rağmen, artan giderler ve daralan alım gücü nedeniyle yaşamını İstanbul ile memleketi Tunceli arasında sürdürmek zorunda. “Emekli maaşları da ortada zaten. Geçim sıkıntısı gerçekten çekiyoruz” diyen Ali H., büyükşehirde emekli olarak yaşamanın her geçen yıl daha da zorlaştığını söylüyor.
Ali H. yazları memleketinde geçirirken kışları çocuklarının yanına İstanbul’a geliyor. Tunceli’de sosyal hayatları olmasa da bağ bahçe ile uğraştığını İstanbul’daki gibi eve kapanıp kalmadığını anlatıyor.
İstanbul’dan ayrılanlar yalnızca emekliler değil. Sağlık çalışanı eşinin tayin hakkını kullanarak Antalya’ya taşınan Şule B. ve ailesi de benzer bir hesapla yola çıkmış. Şule B., İstanbul’daki hayatlarını anlatırken, kararın tek bir ana değil, uzun bir sürece yayıldığını söylüyor: “İstanbul’da zaten çok yoğun bir iş temposundaydık. İş ve ev dışında bir şey yapamıyorduk. Sürekli bir koşuşturma vardı.”
Şule B., İstanbul’daki gündelik hayatın zamanla tamamen işle sınırlı hale geldiğini söylüyor: “İstanbul’da bir plan yapıyorsun ama bir yere gitmek bütün gününü alıyor. İş, ev, borç derken başka bir şeye zaman kalmıyordu.”
İstanbul’da kalmak, sadece “pahalılık” meselesi değil. Bir süre sonra zamanın kendisi de maliyete dönüşüyor: İşe gidiş geliş, çocukların eğitimi, temel ihtiyaçlar, sağlık hizmetlerine erişim, sosyal hayat… Bu yüzden son iki yılda İstanbul’dan başka illere doğru büyüyen “sessiz göç”, bir yandan yaşam tarzı tercihi gibi görünse de birçok hane için en temelde geçim hesabının yeniden kurulması anlamına geliyor.
İstanbul’dan gidenlerin sayısı artıyor
Resmi istatistikler bu hareketliliği doğruluyor. Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) göre 2023’te İstanbul’dan başka illere taşınanların sayısı 581 binin üzerine çıktı. 2024’te bu sayı yaklaşık 369 bin olarak kayda geçti. Son iki yılda toplamda 950 bin 783 kişi İstanbul’dan başka illere göç etti. Göç edilen başlıca kentler arasında Ankara, İzmir, Antalya ve Bursa öne çıkıyor.
TÜİK’e göre iller arası göçün en önemli nedenleri arasında eğitim ve daha iyi yaşam koşulları yer alıyor. Geçen yıl Türkiye genelinde yaklaşık 2,7 milyon kişi iller arasında göç ederken, bu hareketliliğin 479 bin 622’si eğitim, 512 bin 370’i ise daha iyi konut ve yaşam koşulları gerekçesiyle gerçekleşti.
Eğitim nedeniyle göç edenlerin büyük bölümünü lise ve dengi okul ile yükseköğretim mezunları oluştururken, daha iyi konut ve yaşam koşulları için göç edenlerde de yine orta ve yüksek eğitim düzeyine sahip nüfusun ağırlığı dikkat çekti.
Bu tablo, İstanbul’da yaşam maliyetlerinin geldiği noktadan bağımsız değil. Konut ve kira harcamaları, büyükşehirde hane bütçesinin en baskın kalemi haline gelmiş durumda. Gayrimenkul değerleme platformu Endeksa’nın verilerine göre 2025 yılı itibarıyla İstanbul’da ortalama kira bedeli 33 bin liranın üzerine çıkmış durumda. 2024’te bu rakam ortalama 25 bindi. Antalya’da ise Kasım 2025 itibarıyla ortalama kira 25–26 bin lira bandında seyrediyor. Her iki kentte de kiralar artmaya devam etse de, büyükşehirdeki seviyeler sabit gelirli haneler için ciddi bir baskı yaratıyor.
“Borç, nöbet, ikinci iş…”
Şule B., İstanbul’da yaşadıkları dönemi anlatırken geçim hesabının yalnızca kira üzerinden kurulmadığını vurguluyor. Eşi nöbetli çalışıyor, kendisi de akşamları aileye ait dükkânda çalışıyordu. “Borçlarımız vardı, tatil çok nadir yapabiliyorduk. Gittiğimiz zaman da bir sene onun borcunu ödemek için çalışıyorduk” diyen Şule B., bu koşullar altında İstanbul’da hayatın giderek daraldığını söylüyor.
Taşınma kararı, pandemi döneminde eşinin tayin hakkının açılmasıyla hızlanmış. “Bunu şimdi yapmazsak bir daha hiç yapamayız dedik. Bir günde karar verdik” ifadesiyle o anı anlatan Şule B., gençken taşınmanın daha anlamlı geldiğini vurguluyor.
Antalya’ya taşındıktan sonra hayatın ritmi de değişmiş. Şule B., İstanbul’la kıyasladığında en büyük farkın mesafeler olduğunu söylüyor: “Burada her yer her yere yakın. Dağa çıkıp hava alabiliyorsun, sahile inip denize girebiliyorsun.” Çalışmaya devam ettiğini belirten Şule B., “Çok çok rahatım diyemem ama İstanbul’la kıyasladığımda daha iyi” diyor.
Trafik, zaman ve günlük hayat
İstanbul’da yaşamın maliyetlerinden biri de trafikte kaybolan zaman. Günlük işe gidiş gelişler, yalnızca ulaşım masrafını değil, aynı zamanda hanelerin zaman ve enerji kaybını da artırıyor. Şule B.’ye göre bu durum, İstanbul’da sosyal hayatı fiilen ortadan kaldırıyor.
Ali H. için ise ulaşım, emeklilikte daha da zorlayıcı bir başlık. “Otobüsle, minibüsle bir yerden bir yere gitmek hem ekonomik hem de fiziksel olarak zor” diyen Ali H., trafik yoğunluğu nedeniyle İstanbul’da hareket alanının daraldığını söylüyor. “Bir yere gidip bir çay içemediğin, bir yemek yiyemediğin yerde gezmenin de anlamı kalmıyor” sözleriyle durumu özetliyor.
Mutfak hesabı ve gıda
Geçim baskısının en görünür olduğu alanlardan biri de mutfak. Son dönemde gıda fiyatlarındaki artış, özellikle emekliler ve sabit gelirli çalışanlar için alım gücünü hızla aşındırıyor.
Ali H., bu tabloyu kendi hayatından örnekle anlatıyor: “Hele bilhassa gıda tüketiminde çok zorlanıyoruz. Artık dışarıda bir yemek yemeye, eşimizle bir çay içmeye bile gidemiyoruz.”
Şule B. ise Antalya’ya taşındıktan sonra mutfak masrafının gündelik hayatta belirgin bir fark yarattığını söylüyor. İstanbul’da gıdaya erişimin daha pahalı ve sınırlı olduğunu belirten Şule B., Antalya’daki pazar alışverişini şöyle anlatıyor:
“Yediğin içtiğin doğal, pazarda. İstanbul’dan daha ucuz. Orada 10 lirayken burada iki liraydı.”
Bu farkın yalnızca fiyatla sınırlı olmadığını belirten Şule B., pazar alışverişinin niteliğine de dikkat çekiyor. İstanbul’da hem fiyatların hem de seçeneklerin hane bütçesini daha fazla zorladığını, Antalya’da ise gıdaya erişimin daha doğrudan ve öngörülebilir olduğunu söylüyor.
Sağlık hizmetlerine erişim ve deprem kaygısı
Emeklilikle birlikte sağlık hizmetlerine erişim daha kritik hâle geliyor. Ali H., kalp rahatsızlığı sonrası kontrollerini yaptırmakta zorlandığını söylüyor. İstanbul’daki büyük hastanelerde daha kapsamlı kontrol yaptırmak istediğini, ancak randevu sisteminin buna izin vermediğini anlatıyor: “Kontroller için randevu alamıyorum. Gece saat üçte, dörtte deniyorum, yine olmuyor.”
İstanbul’dan ayrılma kararında ekonomik faktörlerin yanı sıra deprem kaygısı da birçok hane için arka planda sürekli var olan bir unsur. Marmara’da beklenen büyük depreme ilişkin belirsizlik, özellikle çocuklu aileler ve yaşlılar için günlük hayatın görünmeyen stres başlıklarından biri olarak öne çıkıyor. Şule B., İstanbul’da yaşarken bu kaygının da hayatlarının bir parçası olduğunu söylüyor.
“Nefes almak” ama bedeliyle
Şule B. için Antalya’da hayat daha “nefes alınabilir” olsa da aileden uzak olmak zorlayıcı. “Çat kapı gidememek bazen çok vuruyor” diyen Şule B., yine de şimdilik verdikleri karardan pişman olmadıklarını söylüyor. “Hayat ne getirir bilemeyiz ama şu an burada olmaktan memnunuz.”
Ali H. ise İstanbul’dan tamamen kopmuş değil; yılın bir bölümünü memleketinde, bir bölümünü İstanbul’da geçiriyor. Ancak büyükşehirde emekli olarak yaşamanın her geçen gün zorlaştığını vurguluyor: “İstanbul, emekliler için çok zor bir şehir oldu.” Geçim sıkıntısının yalnızca İstanbul’a özgü olmadığını da ekliyor: “Doğusu batısı fark etmiyor artık. Türkiye’nin genelinde pahalılık çok yüksek.”
İstanbul’dan ayrılanların anlattıkları, tek bir nedene işaret etmiyor. Çalışanlar ve emekliler için farklı gerekçeler öne çıksa da, ortak nokta büyükşehirde yaşamın giderek daha fazla kaynak, zaman ve enerji gerektirmesi. Bu hikayeler, iç göçün yalnızca bir adres değişikliği değil, yeni bir yaşam dengesi arayışı olduğunu gösteriyor.
KAYNAK: DEUTSCHE WELLE TÜRKÇE – PELİN ÜNKER







