CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 31 Martta yapılacak yerel seçimlere ilişkin 12 maddelik seçim bildirgesini açıkladı. Herkese eşit davranan, şeffaf bir belediyecilik anlayışıyla çalışacaklarını söyleyen Kılıçdaroğlu, CHP belediyesi olmayan belediyelerdeki vatandaşlara, 1 Ocaktan itibaren CHPli belediyelerde asgari ücret 2 bin 200 liradır. İster büyükşehir ister belde. 2 bin 20 lira değil de 2 bin 200 lira almak istiyorsan oyunu CHPye vereceksin. Yetmiyor, 1 Ocaktan itibaren Nisan ayına kadar bütün farkları sana ödeyeceğiz diye seslendi.
Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğanın, Sivas mitinginde sarf ettiği, Hâlâ domates, biber, patlıcan konuşuyorsunuz; siz bir mermi fiyatı nedir onu düşünün sözlerine değinerek, Yahu şu anlayışa bakın! dedi. Kılıçdaroğlu devamında, Bir kurşunun hesabını yapıyorsan sen neden tank-palet fabrikasını satıyorsun? Silah fabrikasını yabancılara peşkeş çekenlere ne denir? diye konuştu.
Kılıçdaroğlunun konuşmasından satır başları şöyle:
İyi Partiyle bir iş birliği yaptık. Sayın Akşenere ve İyi Partili kardeşlerimize sevgi ve saygılarımızı gönderiyoruz. Saadet Partisi ile dirsek teması kurduk. Başta Karamollaoğlu olmak üzere tüm Saadet Partili kardeşlerimize selam gönderiyorum.
Bu toplantıdan sonra Anadolu coğrafyasına dağılıp sorunları dinleyeceğiz dedik. Buradan 82 milyon vatandaşıma sesleniyorum; Türkiyenin çözülemeyecek hiçbir sorunu yoktur. Hangi sorun nasıl çözülür onları anlatacağız. Bugüne kadar aynı kararlılıkla çözüm üreterek yolumuza devam ettik. Sorunları çözmek için önce sağlıklı teşhis koymamız gerekiyor. Sorunu çözmek için sağlıklı belirli bir zaman dilimini içeren planlamalar yapmanız gerekiyor. Bir konuyu dikkatinize sunmak isterim; Türkiye iyi yönetilmiyor, Türkiye savruluyor. Eğer bir siyasal iktidar sorunları çözme kapasitesini çözme yetisini kaybettiyse o siyasal yapı bir yerden sonra şikâyet eden makam haline gelir. Sorunları çözemiyorsan o koltuktan ayrılacaksın. Bunların şikâyet etmeye hakkı var mı? 17 yılda istedikleri kanunu çıkardılar, istedikleri kararnameyi çıkardılar, istedikleri makamlara istedikleri kişileri atadılar, istedikleri genelgeleri çıkardılar, devlet memuriyetinde istedikleri bütün atamaları yaptılar. 17 yıldır tek başlarına Türkiyeyi yönetiyorlar. Vergi topladılar, özelleştirme yaptılar yetmedi. Ülkenin şeker, sigara fabrikalarını sattılar yetmedi, dünyanın borcunu yaptılar yetmedi. Şimdi borç aramak için kapı kapı dolaşıyorlar. Borç ödemek için borçlanan bir iktidarla karşı karşıyayız. Türkiye Cumhuriyeti Osmanlıdan sonra ilk kez Londradaki bir avuç tefeciye teslim edilmiştir. Borçlanarak teslim edildi. Şimdi size borç vermiyoruz bizim şimdi beklentilerimiz, emirlerimiz var dediler. Şimdi emir alma noktasındalar. Bu Londradaki bir avuç tefeciye AKP iktidarı döneminde 163 milyar dolar faiz ödediler.
Bugün geldiğimiz noktada siyasal bağımsızlığımız olmakla birlikte Türkiye ekonomik bağımsızlığını kaybetmiştir. Dışarıdan talimat alan bir iktidar yönetimdedir. Tweet atıyor ABD başkanı; Papazı bıraktın bıraktın yoksa seni mahvederiz. Gece hemen toplanıyorlar; Papazı serbest bırakın. hani adaletin elinde terazi vardı, gözünde bank vardı. ikisini de aldılar Saraya teslim ettiler.
Kılıçdaroğlundan Erdoğanın Sivas mitingindeki sözlerine tepki: Yahu şu anlayışa bakın!
Türkiyeyi üretimden kopardılar. Cumhurbaşkanlığı koltuğunu işgal eden bir zat şikâyet eder bir konuma geldi. Çatışma kültürü, nefret üretiyor. Sanıyor ki ben milleti kandıracağım. Sivasta diyor ki, Ne diyorlar domates, patlıcan, sivri biber. Yahu düşünün bir merminin fiyatı nedir? Yahu şu anlayışa bakın. Domates, biber diyen kim? Vatandaş. Soğanı unutmuş ama. Mahsuni diyordu ki; Yiğit muhtaç olmuş soğana. Söylesem mi, söylemesem mi.
Bir kurşunun hesabını yapıyorsan, buradan askere orduya gönderme yapıyorsan kendi kötü yönetiminin faturasını onlara çıkarmak istiyorsan, sen neden tank-palet fabrikasını satıyorsun? Efendim bu özelleştirme değil diyor, yalanın bu kadarını görmemiştim.
Mutfakta yangın var haberi yok beyfendinin. O sanıyor ki bu millet ejder meyvesi yiyor. Bu millet kendisini açlığa mahkum eden bir siyasal anlayışı ders vermek zorundadır. İflas, konkordato günlük hayatımızın standardı oldu. Yandaşa köprü, şehir hastanesi yaptırıyorsun dolarla, tık yok. 123 milyar dolarlık garanti veriyorsun onda da tık yok. Bakın bunları hiç tartışmıyor. Neyi tartışıyor; fiyatlar artıyor, suçlu manav, market, çiftçi... Bu saydıklarımın hepsi Türk Lirası kullanıyor dikkatinizi çekerim. Türk Lirasıyla karnını doyuranlar sürekli suçlu oluyor, dolarla iş yapanların sırtı sıvazlanıyor, ses çıkarılmıyor.
(Kılıçdaroğlundan, Direne direne kazanacağız diye slogan atan vatandaşlara)Direnmenin ötesinde çalışa çalışa, alın teri dökerek, hakkı ve hukuku, adaleti savunarak kazanacağız.
Her yerde israf var. Eğer Sarayda oturan kişi halka katılmak için 3 bin kişilik koruma ordusuyla gidiyorsa, onun tasarruftan yana politikası olmaz.
Bugün günümüz yerel yönetimler. Aynı yönetimsizlik, kayırmacılık AKPli yerel yönetimlerde de var. Onlara biz Sarayın belediyeciliği diyoruz. Ne demek Sarayın belediyeciliği? Saray Belediyeciliğinde asıl olan ranttır, ve rantın yandaşlara aktarılmasıdır. Bunun örneği var. Toplu Konut İradesinin (TOKİ) bir raporu var; 76 gökdelen dolayısıyla yapılan hazırlanan yönetime sunulan bir rapor. Diyor ki İstanbul ayrıcalıklı plan değişiklikleri raporunda diyor ki; 76 gökdelen dolayısıyla bu patronlara bunları yapanlara sağlanan ayrıcalıklı rant 240 milyar lira. İkincisi, yeşil alanları imara açmaktır. Nerede yeşil gördülerse AVM yapacağız diyorlar. Üçüncüsü, kent değil rant belediyeciliği yapıyorlar. Dördüncüsü, halkın seçtiği belediye başkanı ve meclisi belde için karar alamaz. Kararı Saray alır, onlar. Hatırlıyorsunuz değil mi, kupon araziyi benim haberim yokken yapamazsın. Saray Belediyeciliğinin bir başka özelliği denetim dışın kalmalarıdır. CHPli belediyeler yılın dört mevsim denetleniyor. Biz de dedik ki, denetlemezseniz namertsiniz. Saray belediyeciliğinde yanlarına kalıyor. Bir diğer özellik de seçimle seçilen seçimle gitmiyor. Saray Belediyeciliğinde halka hesap verilmez, halktan hesap sorulur. Bir örnek vereceğim, 2.5 kmlik Sabuncu Tünelini yaparlar. Maliyeti 536 milyon lira. Aynı bir tünel İzmirde 110 milyon lira. Kilo metresi 44 milyon liraya denk geliyor. İkisi arasındaki fark budur. Saray Belediyeciliğinde ötekileştirme kültürü vardır.
Peki biz ne yapacağız, ne istiyoruz? Birincisi, beldede yaşayan herkese eşit davranacağız. Belediye başkanlarımız toplumun bütün değerlerine saygılı olacaklar. Bir mahallede farklı bir anlayış varsa, ve bu anlayış tarihsel değerlerden geliyorsa, saygı duyacak. İkincisi,halkça belediyecilik. Rant tüm belediyelerde vardır. Rantın halkça paylaşılmasını istiyoruz. Pendik Çınarca mahallesine sesleniyorum, senin sorununa biz sahip çıktık, şimdi sen CHPyi seçeceksin. Rantı sana vereceğiz kardeşim. Üç, hesap veren kentler. Biz belediye başkanları olarak halktan vergi topluyoruz. Dolayısıyla harcadığımız her kuruşun hesabını belde halkına vermek biizm namus borcudur. Biz kul hakkı yemeyiz, yaptığımız her harcamayı beldeye hesap veririz. Belediyelerimiz şeffaf yönetilecek. Dördüncü kuralımız;yoksulluğu yenen kentler. Hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği kentler. Asgeri ücret alan kardeşlerimize sesleniyorum. 1 Ocaktan itibaren CHPli belediyelerde asgari ücret 2 bin 200 liradır. İster büyükşehir ister belde. 2 bin 20 lira değil de 2 bin 200 lira almak istiyorsan oyunu CHPye vereceksin. Yetmiyor, 1 Ocaktan itibaren Nisan ayına kadar bütün farkları sana ödeyeceğiz. Beşinci kuralımız, üreten ve istihdam yaratan kentler. Her alanda üretmeli. Büyükşehirler kırsalla iş birliği yapmalı. Bunu özellikle CHPli olmayan belediyedeki insanlarıma sesleniyorum. Senin ektiğin çiçek ithal ediliyorsa, ona oy verme kardeşim. Onları sen üreteceksin. Belediye satın alacak, sen de kazanacaksın, belediye de kazanacak. Kırsalı da zenginleştireceğiz, kenti de mutlu edeceğiz. Altıncı kuralımız,teknolojinin insana hizmet ettiği kentler. Bugün soruyorlar İstanbullulara nerede yaşamak istersiniz diye. Kadıköyde, Beşiktaşta, Kadıköyde, Sarıyerde isterim diyor. Ama sözümüz söz bütün İstanbulu böyle yapacağız. Yedinci kuralımız, ulaşım ve alt yapı sorunlarını çözeceğiz. İstanbululara soruyorlar; En temel sorununuz ne? Yüzde 50ye yakını ulaşım ve trafik diyor. Sekizinci kuralımız, nefes alan kentler. Gökdelenler, binalar, çimenler görünmüyor. Kuşlar yok oluyor. Bağcılar!da kişi başına düşen yeşil alan, 30 santimetre. Bu insan Kadıköyde, Sarıyerde yaşamak istiyor. Esenlerde 1 santimetre kare. Dokuzuncu kuralımız, sosyal adaleti sağlayan kentler, yoksullara, yaşlılara pozitif ayrımcılık yapacağız. Engeliler için yaşanabilir kent, yoksullar için karnı doyan bir kent. Bütün çocuklara kreş yapacağız.Onuncu kuralımız, kültür ve sanatı geliştiren kentler. Özelliği nedir kentte yaşamanın? Kentin bir kültürü, sanatı, sporu vardır, bunları yaşayacaksınız. Biz bunu sağlayacağız. İstanbulda ev hanımlarının yüzde 50si boğazı görmemiş. Yazık günah değil mi bu insanlara? Neden evlere hapsediliyorlar? Bütün bunların üstesinden geleceğiz.11inci kuralımız, doğa dostu kentler. Son olarak 12ncisi, biz işçisi, memuru, emeklisi, sanayicisi, çiftçisi, öğrencisi velhasıl tüm yurttaşlarımızla beraber mutlu yaşamak istiyoruz. Bu sözün arkasında duracağız. Son, başaracağız, başarmak zorundayız, bizim mücadelemiz başarı üzerine kurulan bir mücadeledir. Bayrağımız, cumhuriyet, çocuklarımız, vatanımız, mutlu yaşamak için, düşüncelerimizi özgürce yaşamak için başarmak zorundayız. Kimlik ayrımının, inanç ayrımının yapılmaması için başarmak zorundayız. Ve biz bahara özlem duyuyoruz, baharı bu ülkeye getirmek zorundayız. Baharda bütün canlılar canlanır. O nedenle baharda başarmak zorundayız. Kavgasız, bilgiye dayalı bir mücadele vereceğiz ve başaracağız.