CHP’nin ana kurultay davasının bugünkü duruşmasından davanın reddi kararı çıkarken, CHP için olumlu olarak değerlendirilen bu gelişmenin ardından parti yönetimi iktidarın muhalefeti yıpratma amaçlı olarak gördüğü olası yeni girişimlerine karşı mücadeleyi sürdürmeye hazırlanıyor.
CHP’nin 4-5 Kasım 2023’te gerçekleştirdiği 38. Olağan Kurultay ve Nisan 2025’teki 21. Olağanüstü Kurultayı’nın iptali istemiyle açılan davanın dördüncü duruşması bugün Ankara 42. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görüldü.
Mahkeme davanın “konusuz kaldığı” gerekçesiyle reddine karar verdi.
Kamuoyunun ve piyasaların merakla beklediği duruşma öncesinde CHP dün Parti Meclisi’ni toplayarak yeni olağan kurultayının tarihini belirlemişti. Bu kapsamda CHP’nin 39. Olağan Kurultayı 28-30 Kasım’da yapılacak.
Karar CHP’de nasıl yankı buldu?
Ana kurultay davasının reddedilmesiyle rahat bir nefes alan CHP kendisini yeni mücadelelere hazırlıyor.
DW Türkçe’den Gülsen Solaker’in haberine göre, en baştan beri “siyasi” olarak görülen bu davanın “olması gerektiği gibi” reddedildiği düşünülüyor; ancak iktidarın CHP’nin üstüne gitmekten vazgeçmeyeceği de hesaba katılıyor.
Hukuken tartışmasız bir olağanüstü kurultay yaşandığı ve geçmişteki kurultay süreçlerinin tamamen konusuz kaldığına dikkat çeken yetkililer, tek endişenin hukuk yok sayılarak İstanbul’daki bazı mahkemeler gibi siyasi karar alınması ihtimali olduğunu, ancak bunun da gerçekleşmediğini belirtiyorlar. Bu noktada ana kurultay davasının bir ceza davası olmadığı için mahkeme başkanının bağımsız davrandığını ve herhangi bir etki altında kalmadan karar alabildiğine de dikkat çekiliyor.
Bu arada ana kurultay davası için bundan sonraki istinaf sürecinin birkaç ay sürmesi ve sonucunun bugünkü karardan farklı olmaması da beklentiler arasında.
Bir yetkili İstanbul dışındaki mahkemelerin hala hukuki kararlar alabildiklerini söyleyerek, iktidarın istemesi durumunda bir yöntemini bularak bu davadan da CHP için olumsuz bir karar çıkartabileceğini ancak artık bunun kendileri için bir yarar sağlamadığını gördüklerini, çünkü halkın en az yüzde 65-70’inin “bu davaların siyasi olduğunu düşündüğünün” tüm anketlere yansıdığını ifade ediyor.
Öte yandan iktidarın bu operasyonların ekonomik maliyetini taşımaya giderek daha da zorlandığını belirten CHP’liler, bu sürecin böyle devam etmesinin halkta bu açıdan da öfke yarattığını belirtiyorlar.
Bu nedenle yetkililere göre iktidar İstanbul İl Başkanlığı örneğinde olduğu gibi “CHP’nin kurumsal kimliğine saldırmanın” kendisi için ters teptiğini ve oy getirmediğini gördü. Bu nedenle bireysel olarak farklı kişilere yönelik soruşturmalar ya da davalara odaklanılabileceği tahmini yapılırken, diğer yandan belediyeler ya da TBMM’de milletvekili transferlerinin daha da zorlanabileceği öngörülüyor.
Ancak CHP’deki genel düşünce iktidarın şu anda anketlerde hala birinci parti olarak görülen CHP’yi her açıdan yıpratmaya çalışmaya devam edeceği ve bu yöntemle sadece CHP’yi değil ama iktidarı değiştirebilecek bir muhalefetin ana omurgasını kırmaya çalışacağı yönünde.
Bu nedenle CHP’ye yönelik baskı dalgasının farklı yöntemlerle seçimlere kadar süreceği hesaplanıyor.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel de CHP’lilere hitaben yaptığı son bir açıklamada “Zor günlerden geçtik, geçmeye devam edeceğiz. Çok acılar çektik, çekmeye devam edeceğiz. Bir gül bahçesinden yürüyerek iktidara gitmeyi kimse beklemesin. Kurtuluş yolu, bedel ödeyerek ama teslim olmayarak yürünecek yoldur. Teslim olmayanlara selam olsun! Teslim olmamızı bekleyenlere dert olsun” demişti.
Casusluk soruşturması ile bağlantı var mı?
Öte yandan ana kurultay davasının reddi ile halen tutuklu olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu için bugün sabah saatlerinde gündeme gelen casusluk soruşturmasının aynı güne denk gelmesi kamuoyunda olduğu gibi CHP’de de farklı açılardan yorumlanıyor.
İmamoğlu ile seçim kampanyası direktörü Necati Özkan hakkında “casusluk” soruşturması başlatılmıştı. Aynı soruşturma kapsamında bu sabah TELE1 televizyonuna operasyon düzenlenmiş, Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ gözaltına alınmıştı.
Pek çok CHP’li yetkili iki konu arasında organik ve hukuki bir bağlantı olmadığını söylerken, siyasi açıdan ise kurultay davasının artık gündemden düşmesiyle birlikte CHP’yi yıpratmak için yeni konular ve iddialara ihtiyaç olunduğu; bu son soruşturmanın da bu amaca hizmet edebileceği yorumu yapıyor.
Bu yeni suçlamaların, iktidarın “İmamoğlu’nu ve CHP’yi yıpratma amaçlı ancak başarısız olan yolsuzluk, diploma iptali, CHP kurultayına müdahale gibi girişimlerinin” ardından geliştirildiğini belirten CHP’liler, bu soruşturmayı “yeni ve umutsuz bir taktik olarak” olarak değerlendiriyor.
CHP’lilere göre bu yeni iddialar, ekonomideki durum ve bütçe tartışmalarından dikkati dağıtmak ve CHP kurultay davasının düşmesinin ardından siyasi gündeme yeni bir “malzeme” sunma amacı taşıyor.
İmamoğlu’na da Kavala stratejisi mi uygulanacak?
Öte yandan İmamoğlu ile ilgili beklenen iddianamelerin hala tamamlanamadığını hatırlatan bir CHP’li yetkili, İmamoğlu’na da Osman Kavala benzeri bir strateji uygulamak isteyebilecekleri tahmini yapıyor.
1 Kasım 2017’de “cebir ve şiddet kullanarak Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamasıyla tutuklanan Kavala, 8 Şubat 2020’de Gezi davasında beraat etmesine karşın aynı gün başka bir dosyadan yeniden tutuklanmıştı. Kavala, Gezi davasının 25 Nisan 2022’deki karar duruşmasında ise “hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamasıyla ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırıldı. Yargıtay Eylül 2023’te bu kararı onadı, Adalet Bakanlığı da Temmuz 2024’te yeniden yargılama talebini reddetti.
CHP lideri Özel bugün yaptığı açıklamada son gelişmeler için “Casuslukla yeni bir yargılama yapacaklar, milleti böyle ikna etmeye çalışacaklar”” diyerek, Kavala dosyasını şöyle hatırlatmıştı:
“Gezi davasından herkes beraat etti gözümüzün önünde. Herkes sevindi, tahliyeler oldu. Bir kişiyi bırakmadılar. Ne yaptılar arkadaşlar Kavala’yı? Erdoğan’ın aklında beraat edemediği için, yargıda beraat etsen Türk milleti adına verilen karar olmuyor. Sayın Kavala’yı casusluktan o gün tutukladılar. O günden beri hâlâ içeride. Dikkatimizden kaçmasın, Sayın Kavala casusluktan beraat etti. Ama o gün casusluktan tutuklayıp, sonra başka dava açıp, o davadan mahkum ettiler.”







