• Turkhane Logo

İşte Erdoğan'ın NATO ve Suriye hamlelerinin şifreleri

Türkiye'nin Batı ile arasındaki gerilimin gerisinde hangi nedenler yatıyor? YPG, Batı için ne ifade ediyor? Ankara'nın talepleri karşılanır mı? Erdoğan, Suriye operasyonu ile ne amaçlıyor? Uzmanlar, DW Türkçe'ye konuştu.

08:49 03 Haziran 2022 Cuma
İşte Erdoğan'ın NATO ve Suriye hamlelerinin şifreleri
Türkiye'nin Batı ile arasındaki gerilimin gerisinde hangi nedenler yatıyor? YPG, Batı için ne ifade ediyor? Ankara'nın talepleri karşılanır mı? Erdoğan, Suriye operasyonu ile ne amaçlıyor? Uzmanlar, DW Türkçe'ye konuştu.

DWnin haberine göre, Türkiyenin İsveç ve Finlandiyanın NATO üyeliklerini teröre destek suçlamasıyla bloke etmesi, Ankara ile müttefik ülkeler arasında güvenlik önceliklerinin, tehdit algılamalarının ne denli farklılaştığını bir kez daha gözler önüne serdi.

Türkiyenin, NATOta gerginliğe yol açan bu çıkışına paralel olarak Suriyenin kuzeyine yeni bir askeri operasyon başlatacağını duyurması ise tansiyonu daha da tırmandırdı.

Herkes hazırlıksız yakalandı
ABDnin önde gelen düşünce kuruluşlarından Dış Politika Araştırma Enstitüsünün (FPRI) Araştırma Direktörü Aaron Stein, DW Türkçeye son gelişmeleri değerlendirirken, Oydaşma ile karar alınan NATOda Ankaranın tüm ittifak ile birlikte İsveç ve Finlandiyayı yeni üyeler olarak kabul etmemesi, fiilen Türkiyenin vetosu anlamına geliyor. Bunu bekliyor muydum? Dürüstçe söylüyorum, ne ben, ne de başkası, aslında hiç kimse bunu beklemiyordu dedi.

Stein, ittifak içerisinde İsveç ve Finlandiyayı yeni üyeler olarak hızla kabul etme konusunda bir uzlaşma olduğuna işaret ederek, son anda Erdoğanın bazı ödünler koparabilmek adına adeta bir güreşe giriştiğini söyledi. Amerikalı uzman, Bu, kanımca Türk diplomatların çoğu dahil, herkesi hazırlıksız yakaladı ve Erdoğan bunu NATO genişlemesinden Suriye ve Egedeki gerilimlere kadar, akla gelecek her alanda, Batı üzerinde baskı kurmak için bir araca dönüştürdü. Ankara son derece ciddi olabilir ama bu cidden son derece de can sıkıcı şeklinde konuştu.

Ankara müttefiklerini çifte standart ile suçluyor
Türkiyede iktidara yakın güvenlik uzmanları ise, Erdoğanın beklenmedik çıkışını büyük bir diplomatik hamle olarak yorumluyor, Ankaranın bu adımıyla, uzun yıllardır Türkiyenin güvenlik çıkarlarını dikkate almayan ABDyi ve diğer müttefiklerini büyük bir yüzleşmeye” zorladığını savunuyorlar. Bu yüzleşmenin odağında da Batının terörle mücadeledeki iki yüzlülüğünün yattığını söylüyorlar.

Türkiye, PKK ve onun Suriye uzantısı olarak gürdüğü YPGnin terör örgütü olarak tanınmasını talep ediyor. AB ve ABD, PKKyı terör örgütü olarak tanıyor, ancak YPGyi IŞİD ile mücadele müttefik olarak görüyor.

YPG neden terör örgütü olarak tanınmıyor?
Batılı bir çok ülke, YPGyi PKK ile ilintili ancak farklı bir organizasyon yapısına sahip, terör örgütü değil ayrılıkçı bir yapılanma olarak görüyor.

Bazı Batılı diplomatlar, 2010lu yılların başlarında Türkiyenin kendisinin de bizzat bu örgütlerin temsilcileri ile temaslar gerçekleştirdiğini, ayrıca bugüne kadar PKKdan farklı olarak bu örgütün Türkiyeyi doğrudan hedef alan bir saldırıda bulunmadığını söylüyorlar.

FPRI Araştırma Direktörü Aaron Stein, PKKnın 1990lı yıllardan itibaren Avrupa ülkelerinde Türkleri hedef alan herhangi bir eylem düzenlemediğine işaret etti, hem ABnin hem ABDnin bu tartışmayı daha çok Türkiyenin bir iç sorunu olarak görmeyi tercih ettiğini söyledi. YPGnin, IŞİD ile mücadeledeki rolüne de önem atfedildiğine dikkat çeken Stein, YPG bir terör örgütü olarak tanınmadı. Ve bu yasal boşluk, YPGnin IŞİDe karşı savaşarak, hem ABDnin hem de Avrupalıların desteğini kazanmasına yol açtı görüşünü dile getirdi.

Ankara kendini anlatamıyor
Türkiyenin müttefiklerine tehdit algılamasını ve buna karşı izlediği stratejiyi anlatmakta zorlandığını ifade eden Stein, Ankara kendini anlaşılır bir biçimde anlatmakta güçlük yaşıyor, elinde de zaten Türkiyenin yapmak istediğini tutarlı ve anlaşılır bir şekilde anlatabilecek, müttefiklerinin gözünde inandırıcılığı olan, güvenilir görülen, çok az isim kaldı dedi.

Amerikalı uzman, şöyle devam etti:

Aslında Türkiye çifte standarttan söz ederken, Terör örgütleri ile mücadele ettiğimiz için bizi Suriyeyi işgal etmekle kınıyorsunuz, oysa aynı terör örgütleri sizin ülkelerinizde para topluyor. Bunu önlemek için eyleme geçin, geçmeyecekseniz de biz geçiyoruz diye bizi kınamayın demek istiyor. Müttefiklerinden talep ettikleri bu, ama bunu o kadar agresif bir şekilde yapıyorlar ki, çok az kişi Ankaranın ne istediğini anlayabiliyor.

Türkiye aslında uzun yıllardır müttefiklerini terör ve güvenlik konularında çifte standart uygulamakla eleştiriyor, hatta bu ülkeleri ulusal güvenliğini tehdit eden oluşumlara ve terör örgütlerine açıktan ya da üstü örtülü destek vermekle de suçluyor.

Türkiyenin 2019 yılında Suriyenin kuzeyine terörle mücadele amacıyla gerçekleştirdiğini duyurduğu Barış Pınarı Harekatı müttefiklerinin sert tepkisine yol açmıştı. Hatta bazıları, Türkiyeye fiilen silah ambargosu uygulamaya başladı.

Ankara, silah ihracatında kendisine kısıtlamalar getirilirken, YPGye silah ve eğitim desteğinin sürdürülmesine tepki gösteriyor. Başta ABD olmak üzere, YPGye destek veren ülkeleri, dolaylı da olsa, Türk askerlerinin ölümüne sebep olmakla suçluyor.

Türkiye ne yapmaya çalışıyor?
Çağ Üniversitesinden Prof. Dr. Murat Koç, NATOdaki gerilimin başlıca nedeninin Türkiyenin tehdit algılamasının müttefikleri tarafından görmezden gelinmesi olduğunu söyledi.

Türkiye için eskiden farklı düzlemlerde ele alınabilen küresel, bölgesel ve yerel güvenlik paradigmalarının son yıllarda iç içe geçtiğini anlatan Koç, DW Türkçeye yaptığı değerlendirmede şunları kaydetti:

Türkiyenin terörün yanı sıra bir göç olgusu ile de karşı karşıya kalmasıyla, terör trendlerinde artışlar meydana geldi ve Türkiye mevcut tehditlere tedbir getirebilmek için de küresel bir çabaya ihtiyaç duydu. Bunun üzerine de Türkiye, Suriyede, zaman zaman da Irakta ve yurt içi harekat sahalarında, terörle mücadele harekatları başlattı. Ama zaman içinde görüldü ki, Türkiye ile beraber hareket etmesi gerekenler, bunu küresel bir sorun olarak algılaması gerekenler, bunu yapmadı. Hatta, terör örgütünün kavuştuğu silahlar nedeniyle hem güvenlik paradigması değişti hem tehdidin niteliği değişti. Fakat tehdidin değişen niteliği ile ilgili olarak Türkiyenin içinde bulunduğu ittifak sistemi hala uygun düzeyde tepki verebilir noktada değil.

İrana rol kaptırmak istemiyor

Uluslararası terörizm ve güvenlik konularındaki çalışmalarıyla tanınan Koç, IŞİD ile mücadele ettiği gerekçesiyle YPGnin meşrulaştırılmaya ve nitelik olarak da güçlendirilmeye çalışıldığını söylerken, Bunların paramiliter unsurlarla da etkileşimleri olunca, haliyle Türkiye için bu yapıların oluşturduğu tehdit katlanarak arttı, bir varlık mücadelesi seviyesine ulaştı. Ayrıca bölgede bu yapıyı araçsallaştıran tek aktör de ABD değil. Bu örgüt Rusyanın, İranın, Esad rejiminin de ortak paydası diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğanın Suriyede Tel Rıfat ve Münbiçi hedef alacağını duyurduğu Suriyeye yeni askeri operasyonun Türkiyenin stratejik güvenlik mimarisi için attığı adımlarını yansıttığını anlatan Koç, Barış Pınarı Harekatı esnasında ABD ve Rusya ile varılan mutabakat uyarınca bu bölgelerde 30 km derinliğin tesis edilmesi gerekiyor. Ama bundan çok daha önemlisi, Rusyanın Ukraynaya odaklanması nedeniyle bölgede yaşanan güç değişiminde Türkiye İrana rol kaptırmak istemiyor dedi.

Washington, Suriyeye yeni harekata ne tepki verir?
ABD Yönetimi, Suriyenin kuzeyinde güvenli bölge inşa etmek isteyen Türkiyeye yeni bir harekattan kaçınma çağrısı yaptı. Bölgedeki mevcut ateşkes hatlarının muhafazasının önemine vurgu yapan Washington, bunu tehlikeye sokacak, gerilimi tırmandıracak adımlardan kaçınılması gerektiğini vurguladı.

FPRI Araştırma Direktörü Aaron Stein, Türkiyenin operasyon planladığını duyurduğu iki bölgede Rus askerlerinin bulunduğuna ve önümüzdeki günlerde Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrovun Türkiyeyi ziyaret edecek olmasına dikkat çekerek, Bu konu hakkında Rusların ne düşündüğüne ilişkin sinyalleri o zaman alabileceğimizi düşünüyorum diye konuştu.

Stein ayrıca, Washingtonun yapabileceği pek de bir şey yok. Yoldan çekilin denilecektir. Bununla birlikte tahminim, yeni bir askeri saldırının, Türkiyeye yapılacak silah satışlarını daha da zora sokacağı yönünde. Belki de F-16 satışı ile müzakereler de uzar dedi.

Kürt sorununa etkisi ne olur?
SWP bünyesindeki Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi (CATS) uzmanlarından Dr. Salim Çevik ise Türkiyenin askeri olarak hiç olmadığı kadar güçlü bir pozisyonda bulunduğunu, ancak boyut değiştiren Kürt sorununun salt askeri yöntemlerle, PKKnın Türkiye sınırlarının uzağına itilmesi yoluyla, çözümlenemeyeceğini söyledi.

Türkiyenin Suriyede yeni askeri operasyon hazırlığı ve güvenli bölge talebinin gerisinde üç ana neden bulunduğuna dikkat çeken Çevik, şunları aktardı:

Birincisi, göçmenler bu bölgeye gönderilmek isteniyor. Avrupa Türkiyeyi bu konuda tamamen yalnız bıraktı ve Türkiyenin haklı olduğu çok şey var ama bu yöntem de insani bir çözüm değil. Ancak seçimlerden önce günde bin kişi yollasalar, ayda 30 bin kişi yapar. Medya kampanyasıyla birlikte, göçmen sorununu Erdoğan çözdü diye bunu iç kamuoyuna sunabilirler. İkincisi ise PKKnın sınırlarından uzak tutulması. Üçüncü neden de Türkiyenin kontrolü altındaki bölgeye, Suriyeli sığınmacıları yerleştirip, Türkiye Kürtleri ile Suriyeli Kürtlerin arasında bir Arap koridoru oluşturmak… Stratejik olarak bunun bir mantığı olsa da, Kürt sorunun bu yaklaşımlarla çözümlenmesi mümkün değil.

Erdoğan ne istiyor?
Cumhurbaşkanı Erdoğanın son çıkışları Batılı başkentlerde bir çok soru işaretleri yaratırken, yanıtı en çok merak edilen sorulardan biri, Türkiyenin neden tansiyonu tırmandırdığı, müttefikleri ile sorunlarını neden kapalı kapılar ardında çözmeyi tercih etmediği.

CATS uzmanı Çevik, DW Türkçeye yaptığı değenlendirmede, Türkiyede son yıllardaki pek çok dış politika gelişmesinde aslında iç politika hedeflerinin etkili olduğunu söyledi. Erdoğanın Batılılarla iki çalışma şekli olduğunu söyleyen Çevik, şu değerlendirmeyi aktardı:

Birincisi, Erdoğanın kendisini önemli, saygın bir lider olarak gösterebildiği, iyi geçinme şekli. Diğeri de Batılılara diz çöktürdüğünü iddia edebildiği kavga etme yöntemi, çünkü efelenmenin iç politikada alıcısı var… Batılar sürekli tongaya düşüyor, Erdoğan da her iki yöntemi daha sonra içeride kullanıyordu. Peki, sonra ne oldu? Biden Yönetimi Erdoğanı muhatap almamaya başladı. Yokmuş gibi davranınca da Erdoğan iç politikaya bir şey devşiremiyor. Bu da Erdoğanı çıldırtıyor. Beni muhatap alın, ya el sıkışalım, gerekirse de kavga da edelim, yeter ki o fotoğrafı iç politika kullanabileyim diyor… Bu agresifliğinin gerisinde de aslında bu yatıyor kanımca.

Batı Türkiyenin beklentilerini karşılar mı?
Çevik, Türkiyenin ABD ile arasında özellikle Suriyeye ilişkin tehdit algılamalarında da farklılık olduğuna dikkat çekmekle birlikte, Ama Batılalara YPGyi terör örgütü olarak tanıyın talebi çok da gerçekçi değil dedi.

YPGnin PKK ile aynı ideolojiye bağlı olduğunu, iki örgüt arasında örgütsel ve militan düzeyinde geçişkenlik bulunduğunu, birbirinden cephane aldıklarını ancak YPGnin bugüne kadar Türkiye topraklarını hedef almadığını söyleyen Salim Çevik, Türkiye Batılı ülkelerden PKK ile YPG arasındaki silah ve personel transferinin bitirilmesini isteyebilir. Batı, YPGye verdiği silahların PKKya verilmemesini teminat altına almalı. Bu çok meşru bir talep. Gerçekten terör suçuna bulaşmış olanlar varsa da gayet tabii ki barındırılmamalılar. Ama şimdiye kadar gündeme getirilen kişiler de bu kanaati doğurmuyor açıkçası dedi.

ABD, Türkiyeye güvenmiyor

Türkiye, Suriyenin kuzeyinde, içinde YPGnin yer aldığı bir siyasi yapının kontrolü altında bir bölge istemiyor. Peki, Ankaranın Washingtonu ikna etmesi mümkün mü?
Bu soruyu yanıtlayan Salim Çevik, Yakın tarihte ABDnin Kürtleri destekledikten sonra vazgeçtiği, onları ortada bıraktığı çok vaka var. Ama temel sorun şu: ABDnin Türkiyenin istediği noktaya gelmesi, bütün Türk-Amerikan ilişkilerinde yepyeni bir sayfa açılmasıyla olabilecek bir şey. ABD, Türkiyeye güvenmiyor, bu çok açık dedi.

Terör tanımı çok geniş
CATS uzmanı Çevike göre Batılı başkentler ile Ankara arasında terörle mücadele konusunda yaşanan görüş ayrılıklarının temelinde yatan bir diğer neden de Türkiyedeki terör tanımının, demokratik hukuk devletlerinden farklı olarak, çok geniş yapılması.

Türkiyede terör soruşturması geçirenlerin sayısının çok yüksek olduğunu, AKP iktidarının siyasi muhalefeti sürekli terör örgütleriyle ittifak içerisinde olmakla suçladığını söyleyen Çevik, siyasi protestolara katılmak, siyasi aktivizm hatta tweet atmanın bile terör suçlamasıyla karşı karşıya kalınmasına yol açabileceğine işaret ederek, Batılı ülkelerde zaten bu yaklaşıma tepki olduğunu hatırlattı.

Son güncelleme: 08:49 03.06.2022
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı