• Turkhane Logo

Mustafa Ünal'dan doğmamış torununa ilk mektup

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) tarafından hazırlanan son raporda Avrupa'da en fazla tutuklu gazeteci rekorunu elinde bulunduran Türkiye'de 200'den fazla gazeteci haber, makale ya da sosyal medyada paylaştığı görüşler sebebiyle tutuklu. Bu gazetecilerden biri olan Zaman gazetesinin Ankara temsilcisi Mustafa Ünal hapishanede

18:27 20 Ocak 2020 Pazartesi
Mustafa Ünal'dan doğmamış torununa ilk mektup
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) tarafından hazırlanan son raporda Avrupa'da en fazla tutuklu gazeteci rekorunu elinde bulunduran Türkiye'de 200'den fazla gazeteci haber, makale ya da sosyal medyada paylaştığı görüşler sebebiyle tutuklu. Bu gazetecilerden biri olan Zaman gazetesinin Ankara temsilcisi Mustafa Ünal hapishanede

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetinin 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsü bahanesiyle yayımladığı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan Zaman gazetesinin Ankara Temsilcisi Mustafa Ünal, 42 aydır İstanbul Silivri Kapalı Cezaevi’nde tutuklu. 
Ünalın cezaevinde Doğmamış torunuma mektuplar…” başlığı ile kaleme aldığı mektubu oğlu Enes Ünal şahsi Twitter hesabında paylaştı. 
[Doğmamış torunuma mektuplar…]

Sevgili Can torunum,
Bu mektubu sana soğuk bir gecesi Silivri Hapishanesinden yazıyorum. Yeni yılın ilk günleri… Bugün 17 Ocak Cuma. 
Yıl 2020… Yazılışı da söylenişi de şiirsel. İki tane 20 bir araya geldi. Adalet ve özgürlük yılı olmasını diledim. Temenni benden, cevap O’ndan. 
Birkaç gün öncesiydi. Zihnime düştün. 10 yıl sonrasına gittim, hayallere daldım… İçimden bir ses “Ona mektup yazmalısın. dedi. 
Nasıl yani, garip olmaz mı? O daha doğmadı. Başka alemde…’’ diye cevap verdim. Aslında bana da mantıklı geldi. İtirazımızı o yüzden dilimin ucuyla yaptım. “Doğacak…” dedi zarif bir sesle. Müjde verir gibi. 
Kalbim genişledi. Gözlerim parladı. Az kalsın bağıracaktım avazım çıktığı kadar. “İnşaallah, inşaallah…” dedim. “Aman nazar değmesin…” diye de ekledim. 
Heyecandan yerimde duramadım. Gözüme uyku girmedi. Ve mesajı aldım. Kararımı verdim. Sen daha doğmadan mektuplar postalamalıyım sana. Kalbimi pul diye yapıştırarak…
Ve başlıyorum işte… 
Sana neler anlatacağım neler? Günlerimin nasıl geçtiğinden söz edeceğim. Hapishanede güneşin nasıl doğduğundan, sabahın nasıl olduğundan bahsedeceğim. 
Gecelerin nasıl uzadığından, her gecenin Şeb-i Yeldaya döndüğünden dem vuracağım. Zamanın kitaplarla nasıl zenginleştiğini, daracık hücrenin nasıl genişlediğini, saraya dönüştüğünü anlatacağım. Ama peyderpey ve yavaş yavaş.
Zaman gazetesi Ankara temsilcisi Mustafa Ünal köşe yazılarını suç sayan mahkeme tarafında 10 yıl 6 ay hapis cezasına mahûm edildi.
Önce hoş gelişler dilemeliyim. Hissedebiliyorum muhakkak varsın. Bedene, ete kemiğe bürünmeyen mukadder inşallah. Sen de bir dünyalı olacaksın. 
Gelişin güzel ola… Yüzün gül ola… Sesin bülbül ola… Saçın gür ola… Gözün kara, bahtın ak ola… Yolun nur ola…
Şu an sana mektup yazıyor olmanın keyfini yaşıyorum. Neden mahpusta olduğumu merak ediyorsun biliyorum. Hikâyesi uzun. Yeri geldikçe anlatacağım. 
Şu kadarını söyleyeyim… 
Ben bir suçun mahpusu değilim. Bir iddianın mahkumu da değilim. Bir dönemin kurbanıyım. Her şeyin ters yüz edildiği bir konjektürün mağduru ve mazlumuyum. Büyüyünce daha iyi anlayacaksın. 
Sen bu satırları okurken o dönem tarih olacak. Enkazı kalacak geriye.
Sana bunları heyecanla, aşkla yazıyorum. Kalem ve kafama aşinayım. Lakin benden Necip Fazıl’ın oğlu Mehmed’e zindandan yazdığı mektup gibi edebi metin bekleme. 
Dostoyevsky’nin Sibirya Cehenneminden yazdığı harika üslup ve muhtevalı notlar da bekleme. Benim kalemim gazeteci kalemi. Üslubum haber üslubu. Deyişim halk ağzı. Kelimelerim sokağın kelimeleri… 
Kalemim kıvraktır. İyi gözlem yaparım. Tespitlerim fena değildir. Detayları yakalarım. Kapalı kapıların ardına nüfuz edebilirim. 
Gözlerim keskindir. Ve sade, yalın, akıcı, yer yer dokunaklı üslupla anlatabilirim meramım. 
Senin için biriktiririm o kadar çok kelimelerim var ki… 
Gözlerimin önünde rengarenk kelebekler gibi uçuşup duruyorlar. Hangisini kâğıda düşürmeliyim karar veremiyorum. Hepsini boca edemem ya… Bir süredir kalem elimden uzaktı. 
Biraz tutukluluğu, kekremsi tadı o yüzden. 
Yıllarca söyleyeceklerimi klavyenin tuşları ve ekranla ifade ederken ifade ederken, eskiye kaleme dönmek kolay mı? Zorlandığımı itiraf etmeliyim. Merak etme birkaç mektup sonra daha akıcı ve renkli metinler okuyacaksın.
Hangi ortamda yazdığımı da belirtmeliyim. Hücre iki kat, küçük avludan ibaret bir mekan. Asma katta ranza yataklar var. Alt kat televizyon, mutfak, yemek mekanı. Ben ofis gibi kullandığım yatağımdayım.
Kantinden aldığım kesme tahtasını, yazı altlığına dönüştürdüm. Üzerine kâğıtla topladım, çizgili kâğıt yapıştırdım, bu beyanı kâğıda orada yazıyorum. 
İlk başlarda soğan kokusu geliyordu, fakat artık hepsi buhar oldu. Dar mekânda 3 kişiyiz. Şişenin içinde vızıldayan 3 arı gibiyiz. 
Ben ofisimde sana bunları yazarken diğer iki arkadaş televizyonda dizi seyrediyor. Sesleri yukarıya kadar geliyor. O iki kişi kim mi? Biraz sabır… 
Seni tanıştıracağım onlarla. Şimdi değil. 
Seveceksin. Benim sevdiklerimi sen de seversin zaten. Başlarken bu kadar uzatmamalıydım. Neylersin kendimi tutamıyorum bazen. Nasıl olduğumu söylemedim… 
Cenaze ile düğün arası bir ruh ikilemindeyim. İki önemli haberin ortasındayım. 15 gün önce senin büyük ninen, benim kayınvalidem vefat etti. Cenazesine gidemedim. 3 gün sonra duydum. O bir melekti. Cennete uçtu. 
Üzerimde halen onun mahzunluğu var. Göğümde hüzün bulutları… Yağmurlarını üstüme boşaltıyor. Bir de güzel haber. Oğlum düğün tarihi belli olmuş: 11 Nisan. Gelincik’ten öğrendim. İçimi bir sürur kapladı. 
Coşku ile doldum. Az kalsın kollarımı kaldırıp oynayacaktım. Ankara havası değil, zeybek… Ege işi. Kim bilir belki annen ve baban olacaklar. Arkam cenaze, önüm düğün… 
Hayatın özeti gibi.

(Sevgili torunum, ilk mektup burada bitsin. İkinci mektubumu bekle…)Mustafa Ünal, 17 Ocak 2020



---

Son güncelleme: 18:27 20.01.2020
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı