• Turkhane Logo

Yazıcıoğlu’nun kazadan 1,5 ay önce yaşadığı esrarengiz olay: Muhsin Başkan’ı kim öldürdü?

25 Mart 2009’da şüpheli helikopter kazasında hayatını kaybeden Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümünün üzerinden 13 yıl geçti.

14:27 25 Mart 2022 Cuma
Yazıcıoğlu’nun kazadan 1,5 ay önce yaşadığı esrarengiz olay: Muhsin Başkan’ı kim öldürdü?
25 Mart 2009’da şüpheli helikopter kazasında hayatını kaybeden Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümünün üzerinden 13 yıl geçti.


1980 sonrası 5,5 yılı hücrede 7,5 yıl Mamak Cezaevi’nde tutuklu kaldı. Helikopter kazasından önce suikast ihtimalini güçlendiren 17 kaza geçirdi. Kazadan 1,5 ay önce ise bir pastanede kendisini takip eden istihbaratçıyı kolundan yakaladı.

Muhsin Yazıcıoğlu’nun Kahramanmaraş’ın Keş Dağı’nda 25 Mart Günü saat 15.05’de düşen şüpheli helikopter kazasında ölümüyle ilgili Bold’un hazırladığı dosyanın ikinci bölümü.


CEVAPSIZ SORULAR: UÇUŞ BİLGİLERİNİ KİM NEDEN ÇALDI?

Yazıcıoğlu ve beraberindekilerin hayatını kaybettiği helikopter kazasındaki derin şüpheleri şu şekilde özetleyebiliriz:

Kazanın aydınlatılmasına yardımcı olacak helikopterin uçuş bilgilerini muhafaza eden cihazları enkazdan kim ve neden çaldı?

Helikopterin düştüğü dakikalarda radarda bir görünüp bir kaybolan sır savaş uçağının gerçek rotası neydi? Kazayla bir ilgisi var mı?

Helikopteri jetler savurmuş olabilir mi?

Hayatını kaybedenlerin kanlarında tespit edilen yüksek miktardaki zehirli gazın sırrı ne? İlk otopside bu veriler saklandı mı?

Arama-kurtarma faaliyetleri nasıl skandala dönüştü?

Enkazın yerini daha ilk gün tespit eden TİB’in verdiği koordinatlar aranmadı mı?

Şimdi bu maddelerin en hayatî olanlarını inceleyelim.

KRİTİK CİHAZLARA NE OLDU?

Helikopterin kaza öncesine ilişkin irtifa ve güzergâh gibi kaza nedeninin belirlenmesine yardımcı olabilecek ilave uçuş bilgileri sağlayabilecek olan ARGUS 5000CE ve SKYMAP IIIC GPS cihazları ortadan kayboldu. Meçhul bir subay, enkazdan cihazları çalan askerlere ait olduğu iddia edilen görüntüleri dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e yolladı. Ardından Gül, “Bana video geldi. Birileri cesetle ilgileniyor, birileri video söküyor. Cihazları keçiler söküp götürmedi ya” diyerek kamuoyunun dikkatini Yazıcıoğlu’nun ölümüne çekti. Bu tarihi görüntüleri de Zaman Gazetesi’nde 25 Eylül 2011’de “İşte o subaylar” başlığıyla yayımladı. 48 saniyelik kayıtta, kayıp olan cihazları söktüğü iddia edilen askerler yer alıyordu. Video, gökyüzünde bir askeri helikopterin görünmesiyle başlıyordu. Ardından enkazın etrafından askerler gözüküyordu. Astsubaylardan biri elindeki turuncu tornavidayla helikopterin ön paneliyle uğraşırken, diğeri de onu izliyordu. Görüntüdeki üçüncü asker ise, biraz daha uzakta oturmuş, sigara içerek olup biteni izliyordu. Helikopterin düşüş nedenini ortaya çıkarabilecek cihazları söken ve kaybeden kaza kırım ekibinden iki kişi 15 Temmuz darbe girişiminden sonra tutuklandı. (Yazıcıoğlu soruşturması esnasında da tutuklanıp serbest bırakılmışlardı) Yazıcıoğlu’nun eşi ve avukatları da iktidarın trenine binip, olayı Gülen Hareketi’nin üzerine yıkmaya çalıştı. Halbuki ortalama zekâya sahip her yurttaşın şu soruyu sorması beklenirdi: ‘Madem helikopterden cihazı söken askerler cemaatçi ve cemaatin kurduğu büyük bir kumpasın parçası durumundalar. O zaman bu askerlerin helikopterden cihazları sökerken çekilen görüntülerini neden Zaman Gazetesi yayımladı?’

/

HELİKOPTERİ JETLER Mİ DÜŞÜRDÜ?

Aslında en can alıcı soruların başında bu geliyor. Olayın kaza mı, yoksa suikast mı olduğu ancak bu hava hareketliliğinin aydınlatılma sıyla mümkün olacak. Öncelikle şunun altını kalın çizgilerle çizmek gerekiyor ki, Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindekileri taşıyan helikopterin kaza yaptığı saatlerde bölge yakınlarında yoğun bir hava hareketliliği yaşandı. Kaza anında da söz konusu hareketlilik devam etti. Ancak muhtemel kaza saatinden sonra iki saat kadar hava hareketliliği yaşanmadı. Ardından yeniden bölgede uçaklar tespit edildi.

RADARLAR KAZA ANINDA KARARDI

Genelkurmay’ın Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdiği yazıya göre, kazanın olduğu 15.03 sıralarında TSK’ya ait Doğu bölgesindeki tüm radarlar aynı anda bozuldu! Bu yüzden saat 15.03.02 ile 15.07.40 arasında radar görüntüsü alınamadı. Tesadüfe bakın ki helikopter de tam bu dakikalarda düştü. Genelkurmay’ın radarlarının aynı anda bozulması milyonda bir ihtimal bile değil. Genelkurmay’ın bu yazısının gazetelerde yayımlanmasıyla birlikte, belki de Silahlı Kuvvetler tarihinde bir ilk yaşandı. Hava Kuvvetleri Komutanlığı, Genelkurmay Başkanlığı’nın yalanladı. Evet, yanlış okumadınız. Bir Kuvvet Komutanlığı doğrudan Karargâhı yalanladı. Hava Kuvvetleri Komutanlığı’ndan yapılan resmi açıklamada, radarların bozulmadığı, alınan görüntüleri merkeze ileten veri iletişim hatlarında arıza meydana geldiği kaydedildi.

SİVİL RADARLARDA GÖRÜNEN JET

Genelkurmay’ın açıklamasındaki bir diğer çarpıcı bilgi ise, kaza mahallindeki savaş uçaklarının hareketliliğiyle ilgiliydi. Devlet Denetleme Kurulu (DDK) daha önce yaptığı tespitlerde, helikopterin düşmesinden birkaç dakika kadar önce saat 14.58.57’de bir jetin sivil radarlarda gözüktüğünü ve daha sonra kaybolduğunu ortaya koymuştu. Hava Kuvvetleri Komutanlığı ise konuyla ilgili yaptığı açıklamada, kaza bölgesinin 74 km çevresinde herhangi bir savaş uçağının bulunmadığını savunmuştu. Fakat Genelkurmay’ın verdiği bilgiler, söz konusu açıklamayı doğrulamıyor. Savcılığa gönderilen yazıda, üç savaş uçağının saat 14.59.47’de kaza mahallinin 28,5 km Güneydoğusu’ndan 7 bin 528 metre yükseklikten geçtiği belirtiliyor.

KAYBOLAN JET SORU İŞARETİ

12 bin feetin üzerinde uçan bir jetin helikopteri savurmuş olamaz. Ancak radarda kaybolan jetin akıllarda soru işareti bırakıyor. Eğer bir jet, helikopterin civarından hemen hemen aynı irtifada geçtiyse, arkasında bıraktığı hava akımı helikopteri etkiler. Helikopter, bu hava akımına 1-2 dakika bile sonra girmiş olsa savrulabilir. Fakat jetin helikopterin çok yakınından geçmesi gerekir. Uzak bir mesafeden etkilemez. Önemli olan radarda kaybolan jetin güzergâh ve irtifa bilgileridir. Radarda görünüp kaybolan askerî uçağın, kaza yapan helikopterin ne kadar yakınından geçtiği ise tam bir sır. Bu jetin rotası, irtifası ve takip ettiği güzergâh ortaya konulabilirse, her şey baştan başlayabilir.

SAVAŞ JETLERİ HELİKOPTER SAVURABİLİR Mİ?

Savaş uçakları bir helikopteri nasıl savurabilir? Türk Hava Yolları Uçuş Eğitim Akademisi’nde uçuş öğretmeni olarak çalışan emekli asker Mustafa Koç, 1994 öncesi Eskişehir 1. Hava Jet Üssü’nde çalışırken benzer bir kaza yaşadı. Koç’un ifadelerinin yer aldığı DDK raporunda konu şu şekilde yer buluyor: “UH-1 H tipi bir helikopterde 2 pilot ve 1 teknisyen ile yaz aylarında 500 feet irtifada (yaklaşık 150 metre) 80 nutt hızla tören geçişi yaparken, arkadan gelen bir F4 uçağının helikopteri son anda gördüğü ve helikopterin üzerinden tırmanışa geçtiği, helikopterin uçağın rüzgârıyla tutunamadığı, aşağı itildiği ve savrulduğu ve hızla gölete düştüğü, pilotun belinin kırıldığı, olayın aniden olduğu, egzoz kokusunu hatırlamadığı, olayın 1994 öncesinde gerçekleştiği öğrenilmiştir.”

KÖYLÜLERİN PATLAMA SESİ İHBARI DOĞRU MU?

Öte yandan helikopterin düşmesi ile bir patlama olmaması ve yerde bulunan kar nedeniyle uzaklardan duyulacak kadar bir ses ortaya çıkmadığı anlaşılıyor. Helikoptere en yakın olan Kızılöz ve Sisne köylülerinin de patlama sesi duymadığı kayıtlara geçti. Ancak Kurucaova, Tekir Alaçayır, Deli Höbek Dağı, Ahmetçik, Saraycık, Kınıkkoz, Aslan Bey Çiftliği, Andırın, Yeniyapan, Düzbağ ve diğer bazı köylerden patlama sesi duyulduğu ihbarı yapıldı. Yapılan ihbarlarda patlama sesi; şiddetli, çok şiddetli, gök gürlemesi gibi, deprem gibi evler sarsıldı şeklinde tarif edildi. Helikopterin sözü edilen köylerden geçmediği ve kaza kırım raporuna göre bir patlama da olmadığı göz önüne alındığında bu patlama seslerinin, ses hızını aşan uçaklardan kaynaklanmış olabileceği ihtimaller arasında yer alıyor.

SKANDAL ADLİ TIP RAPORU VE ÇARPICI İDDİALAR

Kazayla ilgili akıllarda beliren en derin soru işaretlerinden biri de ölenlerin kanında çıkan yüksek orandaki karbonmonoksit gazı. Asıl skandal ise kazanın ardından ilk yapılan otopside, kanda karbon monoksit bulunmadığına dair rapor düzenlenmesi. İkinci incelemede, kazada hayatını kaybedenlerin kanında yüksek miktarda zehirli gaza rastlandı. Rapora göre karbon monoksit oranları şöyleydi:

1-Muhsin Yazıcıoğlu’na ait kan örneğinde yüzde 13,1
2-Mustafa Kaya İstektepe’ye ait kan örneğinde yüzde 26,6
3-Erhan Üstündağ’a ait kan örneğinde yüzde 21,8
4-Yüksel Yancı’ya ait ait kan örneğinde yüzde 8,5
5-5-İsmail Güneş’e ait kan örneğinde yüzde 27,0
6-Murat Çelikkaya’ya ait kan örneğinde yüzde 10,1.

Normalde kanda, COHb halinde % 0,5-3 oranında CO bulunuyor. Fakat Yazıcıoğlu’nun kanında yüzde 13,1 oranında COHb bulundu. Bu seviyedeki COHb tek başına ölüme sebebiyet vermiyor. Fakat uzman raporlarına göre ölüm sürecini de hızlandırıyor. Pilot M. Kaya İstektepe’nin kanındaki COHb oranı ise yüzde 26,6. Yüzde 20’nin üzerindeki COHb oranı akut zehirlenme başlangıcı olarak kabul ediliyor. 20-50 arası ise ağır akut zehirlenme teşhisine giriyor. Yani özellikle pilotun kanındaki karbonmonoksit oranının yüksekliği önemli. Pilotun helikopterin kontrolünü kaybetmesine bu zehirlenmenin sonucu ortaya çıkan aşığı baş ağrısı, zonklama gibi belirtiler sebep olmuş olabilir.


Yenişafak gazetesi yazarı Hayrettin Karaman, Tayyip Erdoğan’a yakın bir isim olarak biliniyor.

AKP’NİN FETVACISI KARAMAN’IN FETVASI ŞOK ETTİ

2013’ün Aralık ayında, AKP Hükümeti’ne ihalelerden komisyon alınabileceğine dair dini fetvalar verdiği iddia edilen Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Hayrettin Karaman, merhum BBP lideri Yazıcıoğlu ile ilgili şok bir yazı kaleme aldı. Karaman, köşesine aynen şu satırları taşıdı: “Kamuya (ve bu arada ümmete) ait zararı önlemek için bir şahıs, bölge veya gruba ait zarar göze alınır, sineye çekilir. Siyasette olan selim akıl ve kalb sahiplerine de bu kuralı hatırlatıyor ve örnek olarak merhum şehid Muhsin Yazıcıoğlu’nu dua ile anıyorum”. Yazı, özellikle BBP camiasında infiale yol açtı. Hükümete verdiği iddia edilen fetvalarla zaten ‘sabıkalı’ olan Karaman’ın bu yazısı, Yazıcıoğlu’nun katline ‘izin’ olarak yorumlandı. Kendisi hakkında suç duyurusunda bulunuldu. Karaman 2014’ün Şubat’ında, Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talimatıyla Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’na ifade verdi. Karaman savunmasında, Yazıcıoğlu’nun geçmişte de muhafazakâr iktidarlara destek verdiğini, Cemaat’in de dershaneler konusunda haklı olsa bile bunu sineye çekmesi gerektiğini düşündüğünü, Yazıcıoğlu ilgili örneği yazısında bu yüzden kullandığını söyledi. Fakat kimse tatmin olmadı.

İSMAİL GÜNEŞ MUAMMASI

Hâlâ karanlıkta kalan bir diğer nokta ise Güneş’in helikopter enkazından nasıl 600 metre uzaklaşabilmiş olduğu… Güneş’in cansız bedenine ulaşıldığında, yanında helikopter koltuğu vardı. Bu durum medyaya, ‘koltuğu kızak yapıp 600 metre aşağı kaymış’ başlıklı haberlerle yansıdı. Fakat durum hiç de göründüğü gibi değildi. 30 Mart 2009 tarihli Kahramanmaraş Merkez Jandarma Komutanlığı’nda görevli olay yeri inceleme timinin hazırladığı raporda şu çarpı bilgiler yer alıyordu: “Cesedin 3 m. kadar güneyinde tamamen kar üzerinde, muhtemelen kaza yapan helikopterin oturma veya yaslanma koltuğuna ait olduğu değerlendirilen devetüyü renginde pelüş koltuk parçası olduğu ve bu parçanın ceset bulunduktan sonra arama ekipleri tarafından kaydırılarak cesedin yakınına getirilmiş olacağı değerlendirilip, cesedin başında bulunan ve cesedi ilk bulan arama görevlileri ile yapılan mülâkatlı görüşme sonucunda bahse konu devetüyü renginde pelüş koltuk parçasının cesedin bulunduğu yere daha sonradan sürüklendiği bilgisi alınmıştır.”

Rapora göre helikopterin koltuğu, Güneş’in yanına sonradan getirilmişi. Güneş, o bölgeye koltukla kayarak gitmediğine göre, kırık ayakla 600 metre mesafeyi nasıl kat edebildi? Bu soruların cevabının henüz bulunamamış olması, yaşananların üzerindeki gizemi de arttırıyor.

YAZICIOĞLU’NUN BİLDİĞİ VE ARAŞTIRDIĞI KRİTİK KONULAR

İlgilendiği önemli konuların başında Çeçen meselesi geliyordu. Yazıcıoğlu’nun Çeçen olayına bakışı daha çok insan hakları ve mağduriyetlerin giderilmesine yönelikti. İstanbul’daki ‘karışık’ Çeçen cinayetleriyle de yakından ilgileniyordu. İddiaya göre, bu cinayetlere dair ciddi araştırmalar yapıp bilgi ve belge toplamıştı. Dosyasında 3 Ekim 2008’de terör örgütü PKK’nın gerçekleştirdiği ve 17 askerin şehit olduğu Aktütün baskını da vardı. Konu hakkında detaylı bilgi ve veri elde etmişti. Yazıcıoğlu’nun, bazı askerlerin Ergenekon irtibatı ile birlikte Aktütün’deki soru işaretlerini çözdüğü ileri sürülüyordu. Silah kaçakçılığı ve ihaleleri de merhumun yakından ilgili olduğu konulardı. Özellikle silah kaçakçılığı sektörünü mercek altına aldığı söylenen Yazıcıoğlu, bu konuda da ciddi belgelere ulaşmıştı. Yazıcıoğlu, son dönemlerinde daha çok Ergenekon ve 1993’te Bingöl’de meydana gelen ‘33 Er Olayı’na yoğunlaşmıştı. Yazıcıoğlu’nun Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılara bu konuda ciddi manada bilgiler verdiği hep konuşuldu. Yazıcıoğlu’nun, partisiyle özdeşleştirilmek istenen gazeteci Hrant Dink cinayetine dair araştırmaları da savcılara aktardığı kulislerde konuşulanlar arasındaydı. Son günlerinde PKK-Ergenekon konusunda da çalışmalar yapan Yazıcıoğlu, bu konuda yazar Tuncer Günay ile görüşmüştü. Yazıcıoğlu, bir arkadaşıyla birlikte Günay ile yaklaşık 4 saat boyunca ‘33 erin şehit edilmesi’ ve ‘PKK-Ergenekon ilişkisi’ konularında sohbet etti. Günay, Şemdin Sakık’tan temin edilen bilgilerle bazı belgeleri CD hâlinde Yazıcıoğlu’na verdi.

TELEFONLARINI KİM DİNLİYORDU?

Kazadan 1,5 ay önce, Yazıcıoğlu telefonlarının dinlendiğinin farkına varmıştı. Bir gün cep telefonundan yakın bir arkadaşını aradı. Ertesi gün Ankara’nın ünlü pastanelerinden birinde buluşacaklarını söyledi. Saat verdi. Ertesi gün buluştular. Söz konusu mekâna girdiklerinde içeride birçok boş masa vardı. En arkaya oturdular. Birkaç dakika sonra, arkalarındaki masaya orta yaşlı bir adam geldi. Gazetesini okumaya başladı. Kısa bir süre sonra Yazıcıoğlu, arkasını döndü. Adamın koluna yapıştı, “Kimsin sen kardeş?” diye sordu. Adam kimliğini çıkardı. Yazıcıoğlu şaşırmadı, istihbarata çalışıyordu.

SIR NE ZAMAN ÇÖZÜLECEK?

‘Ulusalcılık cuntacılıktır’ diyen Muhsin Yazıcıoğlu aramızdan ayrılalı on üç yıl oldu. Önce Yazıcıoğlu tasfiye edildi, peşinden Gülen Hareketi. Anadolu’nun bağrına saplanan hançer kanatmaya devam ediyor. Sır ne zaman çözülür, kanama ne zaman durur, bilinmez. Ama şunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz. Bu topraklardan bir ‘Muhsin Başkan’ geçti ve yeri bir daha asla doldurulamayacak.

Son güncelleme: 14:27 25.03.2022
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı