• Turkhane Logo

Viktor Hugolar, Tolstoylar Sizi Bekliyor…

Sürgünde ‘Varlığın Yaratılış Gâyesi (Sallallahu aleyhi ve sellem) ile Tanışan Cesur Yürek: Viktor Hugo

21:11 03 Eylül 2019 Salı
Viktor Hugolar, Tolstoylar Sizi Bekliyor…
Sürgünde ‘Varlığın Yaratılış Gâyesi (Sallallahu aleyhi ve sellem) ile Tanışan Cesur Yürek: Viktor Hugo

Fikret Kaplan - TURKHANE.COM


Viktor Hugo ve Lev Nikolayeviç Tolstoy gibi insanların gönlünde yer etmiş ünlü isimler, ömürleri boyunca yaratılışın gayesini çözmek için iz sürdüler. Kitapların, filozofların ve bilimin akla açtığı yollarda tükettiler zamanlarını. Akıl ve kalbin med-cezirlerinde bir ‘medet’ ümidiyle dilendi durdular. Ne yazık ki, gayretleri hakikate ulaştıramadı onları... Uğradıkları her menzilde aradıklarını kendilerine şerh edecek bir ümide rastlayamadılar. Kapılar bir bir kapandı yüzlerine... Ta ki bir vesileyle ‘Varlığın Yaratılış Gâyesi (Sallallahu aleyhi ve sellem) ile tanışana kadar…

Allah’ı Arayan Bir Garip Adam: Lev Nikolayeviç Tolstoy 
Tolstoy, hayatın anlamı ve sırrı konusunda zihninde beliren sorulara cevap bulmak için tam yetmiş bir yıllık bir ömür tüketti. 
“…Hayatımdaki hiçbir harekete akıllıca bir anlam veremiyordum. Bugün –yarın- hastalık ve ölüm, sevdiğim insanları ve beni yakalayacak ve geriye pis koku ve kurtçuklardan başka bir şey kalmayacak. Başarılarım, nasıl olursa olsun, er geç unutulacak ve ben hayatta olmayacağım. O halde bütün bu çaba niye? İnsanoğlu bunu nasıl göremez ve yaşamaya devam eder, bu şaşılacak bir şey doğrusu!” 
Ömrünün son deminde, 1908 yılında, ‘Senin sorularına cevap veremem ama, sana ancak bu kitapla yardım edebilirim!’ diyen birisi, ünlü Rus yazarı Tolstoy’a, Abdullah El-Sühreverdi’nin Hindistan’da basılmış olan ‘Hz. Muhammed’in Hadisleri’ kitabını ulaştırdı. Bu bambaşka bir şeydi; ne felsefe ne de edebiyattı… Tamamen hikmetti.  Çok etkilendi Tolstoy. Kitaptaki hadislerden bir risale tertip edecek kadar onlara vuruldu. 
‘Muhammed’ adlı bu eserde Rus Yelena Vekilova ile Tolstoy’un mektuplaşmaları da yer almaktadır. Vekilova, bu yazışmalarda, iki oğlunun da babalarının dini olan İslam’a meylettiğini, Rus ve Hıristiyan olarak kendisinin ne yapması gerektiğini soruyordu Tolstoy’a.
Tolstoy:“Eğer insan, seçme hakkına sahip olsaydı, aklı başında olan her bir insan, şüphe ve tereddüt etmeden Muhammediliği; tek Allah’ı ve onun Peygamberini kabul ederdi……O, insanı Allah saymıyor ve kendini de Allah ile bir tutmuyor. Müslümanların Allah’tan başka ilahı yoktur ve Muhammed O’nun peygamberidir. Burada hiçbir muamma ve sır yoktur.” sözleriyle hayranlığını ifade ederek cevap veriyordu. 
82 yaşındaki bu yaşlı adam, yeni tanıştığı bu ruhu İstanbul’a gidip daha iyi öğrenmek arzusuyla 1910 yılının Kasım ayında yağışlı bir gecede, yanına küçük kızını da alarak evinden çıktı. Fakat ihtiyarlığın getirdiği sıkıntılar ve hastalık peşini bırakmadı. Yola devam edemedi. 1910 yılında mütevazi bir tren istasyonunda, İstanbul’a hareket etmek üzereyken hayata gözlerini yumdu.

Tolstoy’un arayışları ve hüzünlü öyküsünü bir sonraki bölümde işleyeceğimiz için şimdilik bu kadarını yeterli buluyoruz. 

Sürgünde ‘Varlığın Yaratılış Gâyesi (Sallallahu aleyhi ve sellem) ile Tanışan Cesur Yürek: Viktor Hugo
“Ben bile kendimi tanıyamıyorum, kendi kendime yabancıyım. Kim olduğumu ve adımın ne olduğunu yalnızca Allah bilir.” diyerek arayışlarını tarif eden Viktor Hugo Fransanın en büyük şair, romancı ve oyun yazarı olarak kabul edilmektedir. 
Dünyada en çok tanınmış yazarların başında da gelen Victor Hugo, ilk romanı ‘Notre Dameın Kamburu’ ile edebiyat alanındaki başarısını ortaya koydu. 
1843 yılında Victor Hugonun başından onu çok etkileyen bir olay geçti. Kızının bir kaza sonucu boğularak ölmesi onu hayatın anlamı ve gayesi üzerinde derince düşünmeye sevk etti. İnsanlar niçin yaşardı? Bu hayatın bir gayesi var mıydı? Bu arayış ve ruhi çalkantılar içinde ünlü sanatçı 1851 yılına kadar herhangi bir eser vermedi. Hugo, 1851 yılındaki hükümet darbesinden sonra sürgüne gitti. Sürgün her zaman zor bir hayattır; fakat Hugo da Dostoyevski, Campanella ve Cervantes gibi   devrilip kalmadı orda. Büyük eserlerinden Sefiller’i bu sürgün yıllarında yazdı. Kızının ölümünden sonra 17 yıllık bir ruhi uyanışın bu sürgün hayatında yazıya dökülmesidir Sefiller… 
Rehber’imizin kendisini Sefiller romanındaki Jean Valjeanla özleştirmesi boşuna değildir. Amansızca takiplerin, gözaltıların, sorgulamaların ve işkencelerin birbirini takip ettiği Sefiller… 
Victor Hugo eşi Adele Foucherin 1868de vefat etmesi üzerine düzenlenen cenaze törenine de sürgünde olması sebebiyle katılamadı. 
Bu sürgün yıllarında Victor Hugo’nun hayatını tamamen değiştirecek olan başka bir hadise gerçekleşti. O da ‘Varlığın Yaratılış Gâyesi olan Hz. Muhammed ile (Sallallahu aleyhi ve sellem) tanışmasıydı. Hayatı yeniden bir anlam kazanmıştı adeta. 
1855 yılında sürgündeyken yazmaya başladığı ve hala Fransanın gerçek anlamdaki tek destanı olarak kabul edilen La Légende des Siécles (Yüzyılların Efsanesi) adlı eserinde ‘Mahomet’ başlıklı şiirle Hugo duygularını dile getirdi.  Peygamber Efendimiz’in (Sallallahu aleyhi ve sellem) büyüklüğünü, karakter ve vasıflarını, veda hutbesini, Azrail’in müsaade isteyerek Efendimiz’in yanına girmesini ve Allah’ın onu istediğini tebliğ ettikten sonra ruhunu kabzetmesini heyecanlı ve tesirli bir lisanla anlattı.
Fakat, Tolstoy’un ‘Muhammed’ adlı kitabı nasıl saklanmış ve basılması engellenmişse, 1859 yılında Brüksel’de basılan La Légende des Siécles (Yüzyılların Efsanesi) adlı eserin ilk baskısında bulunan ‘Mahomet’ adlı şiir yine halkın etkilenebileceği korkusuyla sonraki baskılarda kaldırıldı. Ancak Hugo’nun ölümünden yüz yıl kadar sonra 1985 yılında Fransa Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi tarafından tekrar yayımlandı. 
İşte Viktor Vugo’nun duygularını dile getirdiği eşsiz şiiri:

Mahommet (Muhammed sav)
Vazifesinin yakın olduğu içine doğmuştuMetindi, kimseyi kınamıyor, incitmiyorduYolda gördüğü kimselerle selamlaşıyorduHer gün sanki biraz daha yaşlanıyordu
Oysa sadece yirmi ak vardı siyah sakalındaDurup su içen develeri izliyordu arada sıradaBöylece, deve güttüğü zamanları hatırlıyordu.Sanki Cenneti görmüş, İlahi Aşkı bulmuştu
Sanki kâinatın yaratılışına şahit olmuştuAlnı dik, yanakları kusursuz, benzersizdiKaşları ince, bakışları anlamlı ve keskindiBoynu, gümüş bir testinin boğazıydı sanki.
Tufanın sırlarını bilen Nuhun havası vardı.Ona danışmaya gelenlere, adil davranırdıKimi itiraf eder, kimi güler ve inkâr ederdiSessizce dinler, en son konuşurdu kendisi
Ağzından dua ve zikir hiç eksik olmazdıÇok az yer, karnının üzerine taş koyardı.Boş durmaz, koyunlarını sağıp oyalanırdıOturur yere, elbiselerini kendi yapardı
Artık genç değildi, eski gücü de kalmamıştıYine de, herkesten daha fazla oruç tutardıAltmış üç yaşında, bir ateş sardı vücudunuKutsal Kitap Kuranı bir kez daha okudu
Sonra, sancağı, Saidin oğluna teslim etti.Onlara: Artık aranızdan ayrılma vakti geldiAllah birdir, hep onun yolunda savaş dedi.Mahzundu, bakışlarında, yurdundan zoraki
Sürülen yaşlı bir kartalın hüznü vardı sankiYine, her günkü vaktinde mescide geldi,Aliye tabi olanlar da arkasından geliyorduVe kutsal sancak rüzgarda dalgalanıyordu.
Benzi soluktu, döndü ve kalabalığa seslendiEy insanlar, ömür bitiyor, hayat gelip geçiciBiz, karanlıkta birer zerreyiz, yüce olan OdurEy insanlar, Ondan başka rehberim yokturOnsuz bir değerim olmazdı.
Bir zat O’na : Ey müminlerin gerçek Sultanı!Seni dinler dinlemez, herkes inandı sözüneSen doğduğunda, bir yıldız doğdu gökyüzüneKisra Sarayının üç kulesi birden devrildi dedi.
O da: Melekler ölümümü müzakere etti;Vakit tamam, dinleyin! Eğer herhangi birinizeBir kötülük yaptıysam, çıksın herkesin önündeBen ölmeden, gelsin hakkını alsın şimdi;Kime vurmuşsam, o da bana vursun dedi.Ve uzattı usulca asasını oradan geçenlere.
Yaşlı bir kadın, bir koyunu kırpıyordu eşikteOna: Tanrı yardımcın olsun! diye seslendi.Bakışlarında bir hüzün vardı, oldukça bitkindiDalgındı; birden, şöyle dedi: Herkes duysun!Allah benim adımı andı! Bundan emin olunTopraktan insan, nurdan bir peygamberimİsanın getirdiği dini tamamlamaya geldim.Ashabım, ben sabır taşıyım, İsa tatlı dilliydi.Zira her şafak, doğacak güneşin müjdecisiİsa benden önce, ama ne Tanrıdır ne de oğluO, gülü koklayan Bakire Meryemden doğdu.Unutmayın, ben de etten kemikten bir faniyimKuruyan bir balçıktan başka bir şey değilim;Şu dünyada başıma gelmeyen şey kalmadı;Çektiğim çilelere, yol olsa, dayanmazdıBaskı ve işkenceden, şu bedenim çok çekti;Ve eğer işlediğimiz her bir günahın bedeliKorkunç bir haşere olsaydı, o karanlık mezarıBize dar eder, cehenneme çevirirdi orayı.Tekrar tekrar bedenlenir cehennem ehliVe kurtlar yeniden kemirir tüm bedenleriniBöylece, defalarca tükenir ve yeniden dirilirCezalarını çekince de, yeniden huzura erişir.Ben, kutsal savaşların mütevazı meydanıyımBazen bir efendi bazen de bir köle gibiyimKelamım, tıpkı çöldeki kum ve kuyular gibidirBir sözüm korkutuyorsa, bir diğeri müjdecidir;Ey inananlar! Çektiklerimi görüyorsunuz işte!Karşıma alıp, insanı aldatıp yeniden delaleteSürüklemek isteyen o dehşet saçan iblisleriEngellemeye çalıştım, bağladım o pis elleriniÇoğu zaman, Yakup gibi, karanlıklar içindeÇarpıştım durdum, görmediğim kimselerle;Fakat insanlar beni özellikle öldürmek istediBana karşı sürekli kin ve kıskançlık beslediBen ise, asla, Hak davamdan vazgeçmedimOnlarla savaştım, ama kimseden incinmedimSavaş boyunca: Bırakın yapsınlar! diyordumKanlar içinde tek yaralı ben olayım istiyordumVarsın hepsi vursun bana, zaten durmazlar kiZira sağ ellerine Ayı, sol ellerine GüneşiVersem de, düşmanlarım vazgeçmezdi aslaYine de saldırırlardı bana şu çileli yolculuktaFakat ne olursa olsun geri adım atmadımZira bu kutsal dava uğruna tam kırk yıl savaştımİşte, böyle geçen bir ömrü nihayet tamamladımŞimdi Allaha gidiyorum, dünyayı geride bıraktım.Greklerin Hermèsi, Yahudilerin de Lévi yiDesteklediği gibi siz de hiç bırakmadınız beniÇektiğiniz bu sıkıntılar, mutlaka son bulacakBu soğuk, ıssız geceye elbet Güneş doğacakMüminler, asla ümidinizi kesmeyin OndanZira Kronnega dağlarını aslan yuvası yapan,Denizleri incilerle, karanlıkları da yıldızlarlaDonatan Allah, elbet sizleri de koymaz darda.
Sonra: Ona inanıp teslim olun diye eklediİnanmayan, ancak, inkâr da etmeyenlerin yeriCennet ile cehennemi ayıran duvarın üzeriKararmıştır kalpleri, günah işlemek tek işleri;Hiç kimse tamamen günahsız değildir belkiAma çabalayın ki, Allah cezalandırmasın sizi
Namaz kılın, bütün azalarınız değsin yereZira o dayanılmaz cehennem ateşi, sadeceOnun için yere kapanmayan bedenleri yakarO, kapkaranlık dünyayı, masmavi gökle açar;Misafiri sevin, dürüst olun, adaletle hükmedin
Yüce katında türlü türlü nimetler var sizin içinYedi göğü geçmek için altın eğerli atlar,Ve yıldırımları geride bırakan hızlı arabalarHuriler, tertemiz, hep ter ü taze ve neşeliİncilerden yapılmış köşklerde oturur her biri
Cehennem ateş ehlini bekler, vay hallerine!Ateşten ayakkabıları olacak ve giydiklerinde,Sıcaklıkları kazan gibi beyinlerini kaynatacakCennet ehli ise, pek neşeli ve gururlu olacak.
Biraz durdu, hep ümitli olmalarını öğütlediSonra, ağır adımlarla yürümeye devam ettiArdından : Ey insanlar! Size sesleniyorumVakit saat doldu, ebedi bir âleme gidiyorumBelki bu sizinle son görüşmemiz, acele edinBeni tanıyan herkes gelip son kez dinlesinBir hatam olduysa, yüzüme söylesin dedi.
Kalabalık sessizce sağa sola açılıp yol verdiGitti ve Ebufleya Kuyusunda sakalını yıkadıBiri ondan üç drahmi istedi, çıkardı verdiŞimdi, mezara bırakmaktan daha iyi dedi.Herkesin, bir güvercininki gibi ışıl ışıldı gözleriBakıp, kendilerini hep kollayan o yüce insana,Ağlıyordu halk; evine kadar eşlik ettiler onaBirçoğu gözünü bile kırpmadan orada beklediBütün geceyi dışarıda taşların üzerinde geçirdi
Ve ertesi sabah, günün ağardığını fark edinceBen artık kalkamıyorum, dedi, EbubekireKitapı alıp yanına, sen kıldıracaksın namazı.Eşi Aişe de o sırada cemaatin arkasındaydıEbubekir okuyor, Muhammed ise dinliyorduNihayet, okuduğu ayetleri usulca bitiriyorduO, dua ve zikrini yaparken herkes ağlıyorduVe, Ölüm Meleği çıka geldi akşama doğruİçeri girebilir miyim diye müsaade istediGelsin dedi. Dünyaya açtığı o ilk günkü gibiYine ışıl ışıl parlıyor ve gülümsüyordu gözleri,Ve, Melek O’na : Allah seni bekliyor dediMemnuniyetle, dedi. Şakakları şöyle bir titrediBir an aralandı dudakları ve ruhunu teslim etti.

Victor Hugo’nun vasiyetinde belirttiği şu sözleri ise üzerinde düşünmeye değer:“Fakirlere 50 bin frank bırakıyorum. Mezarlığa, yoksullara ayrılmış araba ile götürülmemi istiyorum. Herkesin benim için dua etmesini istiyorum. Hangi mezhebin kilisesi olursa olsun, hiçbir dini merasim yapılmasını istemiyorum, Allah’a inanıyorum!”
Evet, O Sultanü’l Enbiya (Sallallahu aleyhi ve sellem) bir gün mutlaka hakiki manasıyla kalplere girecek; herkesin mahbubu ve sevgilisi olacaktır. O’nun sinelere nakşedilmesi adına neler yapılsa, neler ortaya konulsa yine de yeterli olmaz. Zira dünyada kim bilir daha nice Viktor Hugolar ve Tolstoylar bu mahbubu, bu sevgiliyi arıyor… 

Gelecek bölüm: Tolstoy’un arayışları ve bir tren istasyonunda biten hazin öyküsü… 

Son güncelleme: 21:11 03.09.2019
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı