• Turkhane Logo

"Türkiye'nin bu günlere gelmesine katkı yaptınız. Pişman mısınız?"

Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk, sosyolog Nilüfer Göle, tarihçi Edhem Eldem, ekonomist Seyfettin Gürsel ve siyaset bilimci Ahmet İnsel gibi isimlerim katıldığı

01:52 05 Ekim 2021 Salı
Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk, sosyolog Nilüfer Göle, tarihçi Edhem Eldem, ekonomist Seyfettin Gürsel ve siyaset bilimci Ahmet İnsel gibi isimlerim katıldığı

Amerikanın Sesi internet sitesinde yer alan ve Arzu Çakır imzası taşıyan habere göre Fransanın başkenti Pariste College de Franceda Batı karşısında Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye konulu panele katılan Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk, sosyolog Nilüfer Göle, tarihçi Edhem Eldem, ekonomist Seyfettin Gürsel ve siyaset bilimci Ahmet İnsel, 2010 yılında Anayasa referandumuna Yetmez ama evet! deyip oy vererek, Türkiyenin bu günlere gelmesine katkı yaptınız. Pişman mısınız? sorusu geldi. Gündemi AB-Türkiye ilişkileri olan panele katılımcıların yetmez ama evet sorusuna verdiği özeleştiri niteliğindeki yanıtlar damgasını vurdu.
Orhan Pamuk, Bu soruya yanıt vermeyeceğim derken, Nilüfer Göle uzun yanıtında, Tam bir coşku içindeydik, naif bir şekilde Türkiyenin batılılaşacağına inandık dedi. Edhem Eldem, Bizi kullanışlı aptallar olmakla itham ettiler ve batı gözünde bu rejimi meşru kılmakla suçladılar. Ancak biz gerçekten bir şeyleri değiştireceğimize inandık dedi. Ekonomist Seyfettin Gürsel de ABye girerek, acı çekmeden, hızlı bir şekilde demokratikleşeceğimize inandık. Ama yanıldık diye konuştu.
Orhan Pamuk: Ben bu soruyu yanıtlamayacağım
Panele New York Columbia Üniversitesinden video konferans yöntemiyle katılan Orhan Pamuk, Ben bu soruyu yanıtlamaktan kaçınıyorum. Çünkü milliyetçi laik çevre ve kurumlar tarafından çok fazla cezalandırıldım ve işkence gördüm. Belki Paristeki şu vaktin tadını çıkarmalıyım. Diğer soru lütfen diyerek soruyu yanıtlamadı.
Nilüfer Göle: Tam bir ‘öfori’ içindeydik
Ancak bir süre sonra aynı soruya yeniden gelen Sosyolog Nilüfer Göle, panele katılan diğer isimleri de göstererek, Sorularda Anayasa oylamasından söz edildi. Bizim de içinde olduğumuz bu nesil, o dönemde, Türkiyenin AB üyeliğine inanıyorduk. Büyük bir coşku, mutluluk (öfori) içindeydik. Bazı şeyleri değiştirebileceğimizi düşünüyorduk. Mesela Ermeni soykırımının tanınması, Kürt sorununun çözülmesi tartışılıyordu. İdam cezası kaldırılmıştı. Bu öfori döneminde büyük bir dinamik vardı, birbirinden farklı katmanlar, Türk-Kürt işadamları, entelektüeller, dernekler, çok sayıda farklı kesimden gelen insan biraraya gelmişti. İdam cezasının kaldırılması Avrupaya yaklaşma yolunda önemli bir adımdı.Bir takım birbiri ardına gelen seri gelişmeler bizi umutlu kılmıştı dedi.
Göle, uzun süre toplumun bir kesimi tarafından sert eleştirilen ve Leninin bir tanımlamasından yola çıkarak, İslamcı hükümetin yerleşmesine olanak ve meşruiyet sağlayan faydalı aptallar olarak suçlandıkları o dönemi şöyle anlattı:
Cesaret ve naiflik içinde, samimiyetle, İslamı parlamenter sistem içine alabileceğimize inandık. Türkiyede laikliğe inanabilirdik, entegre olmuş yaşanan bir ilkeydi laiklik. Kürt sorunu, Ermeni soykırımı gibi ele alması zor konuları konuşmaya başladığımıza inanıyorduk. Peki ne oldu da biz, neden artık Türkiye ve Avrupa arasında aracı durumda değiliz? Neden iki ülke arasında halı serilen o yol yok artık? Bu arabuluculuk bugün kayboldu. Bu bizim isteğimizle olmadı. Kovulduk, sürgün edildik, suçlandık, Neden böyle oldu, neden her şey tersine döndü? Bunu yeterince konuşmadık. Buna hala yanıtım yok.
Türkiyede darbe girişiminden sonra Biz ve onlar ayrımı yapıldığını ve kendilerinin onlar olarak nitelendirildiğini belirten Göle, Bizim gibi laik çevreden gelen aydınlar, kendi adıma konuşuyorum, Müslümanlar’a yaklaşarak, bu kısır döngüden çıkabileceğimizi; Hrant Dink ile sadece soykırımın tanınması değil, Ermenilerin hatıralarını anlatabileceğimizi düşündük. Angaje olan bir öfori, coşku içindeydik. Gerçekten inanıyorduk dedi.
Çok zor dönemler yaşadık
Nilüfer Göle, bu suçlamalar nedeniyle çok zor dönemler yaşadıklarını da sözlerine ekleyerek, Bugün dağınık durumdayız. Ahmet (İnsel) Türkiyeye gidemiyor. Kavalanın cezaevinde olacağını düşünemezdim. Hrant Dinkin öldürüleceğini tahmin dahi edemezdik. Bu nesil o dönem, AB ile birlikte, Türkiyenin demokratikleşebileceğine inandık. Bir şantaj değil, biz Avrupaya gitmenin doğal, normal olduğunu düşünüyorduk, böyle bir soru sormuyorduk. Fakat, bu süreçte, bu üyelik artık kadük. Orhan Pamukun da dediği gibi, Avrupalıların sevgisizliğini de fark ettik. İdam cezasının kaldırıldığı dönem örneğin. Yasanın geçmesi önemliydi diye altını çizdiğimde, bu yasanın batıyı memnun etmek içim kozmetik, taklit, sahte bir reform olduğu, Avrupalıları kandırmak için çıkarıldığı söylendi. Bu benim için bir hayal kırıklığıydı. Türkiyedeki her ilerlemeyi, laiklik de dahil, taklit ya da kozmetik olarak değerlendirdiklerini gördüğümde düşünmeye başladım. O noktadan sonra Türkiye ve Avrupanın mesafesi açıldı. Şimdi artık bizden bir ideali taşıyan kişiler olarak hiç söz edilmiyor. Artık entelektüellere ne yer ne de ses veriliyor. Tüm entelektüeller tehdit altında diye konuştu.
Kullanışlı aptal sorunu
Gölenin ardından söz alan, panelin düzenleyicisi tarih profesörü Edhem Eldem de Genelde Berlin duvarının yıkılmasıyla beraber, dünyada bir coşku ortamı vardı. AB üyeliği de bizim için coşkulu bir gelişmeydi. Bana göre, Nilüferin de söz ettiği problem, bizi kullanışlı aptallar diye tanımladıkları söylem. Yani Erdoğana Avrupa nezdinde meşruiyet ve görünürlük kazandırmakla suçlandık. Bu söyleme göre, Erdoğan, kuzu postuna bürünmüş kurt idi. Ve onun nihai hedefi toplumun İslamlaştırılmasıydı. Bugün elbette bu yönde birtakım dokunuşlar var ama asıl problem İslam değil, demokratikleşme sorunu, otoriterlik sorunu. Ve bunun kökleri Osmanlının son 10 yılına kadar uzanan bir otoriterlik geleneğine kadar uzanıyor. İslam, Erdoğanın kendisini Kemalizmden uzaklaştırmak için kullandığı bir araçtır dedi.
Haberin tamamını okumak için TIKLAYIN...

Son güncelleme: 01:52 05.10.2021
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı