Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütünün yayımladığı 2025 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksine göre Türkiye, basın özgürlüğü konusunda geçen yıla kıyasla bir basamak daha gerileyerek 180 ülke arasında 159uncu sıraya düştü. Türkiye, geçen yıl diğer ülkelerdeki daha büyük gerilemeler nedeniyle göreceli olarak yedi sıra yükselmişti. Ancak 2025te ulusal düzeydeki olumsuz şartlar nedeniyle yeniden düşüş yaşadı ve çok vahim kategorisinde kaldı.
Türkiyenin hemen önünde Pakistan (158), Bahreyn (157), Sudan (156) ve Irak (155) gibi ülkeler bulunurken, gerisinde ise Venezuela (160), Kamboçya (161), Suudi Arabistan (162) ve Filistin (163) yer alıyor.
DW Türçenin haberine göre basın özgürlüğünün en iyi olduğu ülkeler sıralamasında ise Norveç, Estonya ve Hollanda ilk üç sırayı paylaşıyor. Komşu ülkelerden Yunanistan 89, Kıbrıs 79, Gürcistan 116, Ermenistan 34 ve Bulgaristan 70inci sırada yer alıyor.
2002 yılında 99uncu sırada bulunan Türkiye, yıllar içinde istikrarlı bir düşüş yaşadı. Verilere göre Türkiye son 23 yılda 60 basamak geriledi. Özellikle 2016 sonrası ciddi bir gerileme içine giren ülke, 2023te 165inci sıraya kadar düşmüş, geçen yıl ise 158inci sırada yer almıştı.
Adli kontrol baskısı yaygınlaşıyorTürkiye Gazeteciler Sendikasına göre Mart sonu itibariyle 18 gazeteci ve medya çalışanı cezaevinde.
Ancak Türkiyede gazetecilere yönelik artan baskılar arasında adli kontrol uygulamalarının yaygınlaşması da dikkat çekiyor. Bu tablo, sadece tutuklu gazetecilerle değil, adli kontrol gibi baskı mekanizmalarıyla da basın özgürlüğünün sistematik biçimde sınırlandırıldığını ortaya koyuyor.
Timur Soykan, Murat Ağırel, İsmail Saymaz, Hayri Tunç, Gökhan Kam, Bülent Kılınç, Nevşin Mengü, Zeynep Kuray, Özlem Gürses, Gülistan Dursun, Pınar Gayıp, Serpil Ünal ve Fatih Altaylı gibi çok sayıda gazeteci son dönemde adli kontrol tedbirine tabi tutuldu. Yurtdışı yasağı, ev hapsi ve düzenli imza verme yükümlülükleri gibi tedbirler, gazetecilerin mesleklerini özgürce yapmalarını engelliyor.
DW Türkçeye konuşan Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) Eş Direktörü Avukat Veysel Oka göre, adli kontrol Türkiyede artık cezai bir yaptırım haline gelmiş durumda.
Adliyeye giden çoğu gazetecinin adli kontrolü varEskiden bu kadar yaygın değildi. Şimdi ifade özgürlüğü, politik davalar, toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılanlar hakkında otomatik olarak adli kontrol uygulanıyor diyen Ok, şöyle devam ediyor: Özellikle gazeteciler ya tutuklanıyor ya da adli kontrole tabi tutuluyor. Elimizde net bir rakam olmasa da hakkında soruşturma açılan ve adliyeye giden neredeyse her gazetecinin bir şekilde adli kontrolü var.
Sınır Tanımayan Gazeteciler Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu da DW Türkçeye yaptığı açıklamada, adli kontrolün yalnızca ağır suçlarda başvurulması gereken istisnai bir araç olması gerekirken Türkiyede giderek basit dosyalarda dahi uygulanmaya başladığını ve bu durumun haber verme hakkını ihlal ettiğini belirtiyor. Karikatürist Musa Kartın yurtdışı yasağının hâlâ kaldırılmadığını hatırlatan Önderoğlu, bu uygulamaların eleştirel gazetecileri hedef almak için kullanıldığını vurguluyor.
Türkiye medyası tek sesliliğe mahkûm edilemezRSF Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, rapora ilişkin yaptığı değerlendirmede ise Türkiyenin basın özgürlüğü alanındaki gerilemesini endişeyle karşıladıklarını ifade ediyor.
Önderoğlu, Türkiyede medyanın ekonomik açıdan zayıflatılmasının basın özgürlüğünü ciddi şekilde tehdit ettiğini belirterek, Medya sermayesinin ilan ve reklamlarla kamu eliyle ayrımcı şekilde desteklenmesi, eleştirel medya kuruluşlarının keyfi para cezalarına maruz bırakılması ve bağımsız medyanın ekonomik modellerinin desteklenmemesi Türkiye medyasını endişe verici bir kırılganlığa itti diyor.
Önderoğlu, uzun yıllardır devam eden yasal ve fiziksel baskıların yanı sıra ekonomik istikrarsızlığın medyayı tek sesliliğe sürükleyebileceği uyarısında bulunuyor.
Ekonomik baskılar basın özgürlüğünü tehdit ediyorRSFnin yayımladığı endeks raporuna göre, ekonomik faktörler dünya genelinde gazeteciliğin önündeki en önemli tehditlerden biri haline geldi. RSF Yayın Direktörü Anne Bocandé, Ekonomik bağımsızlık olmadan özgür basın da olamaz. Medya kuruluşları mali olarak zorlanınca kaliteden ödün vermek zorunda kalıyor ve güç odaklarının etkisi altına giriyor açıklamasında bulundu. Bocandé, ekonomik zorlukların dezenformasyon ve propagandanın önünü açtığını belirterek, medyanın ekonomik bağımsızlığının kamu yararına güvenilir bilgi üretimi için hayati olduğunu vurguladı.
RSFnin 2025 Endeksi için elde ettiği verilere göre, değerlendirmeye alınan 180 ülkeden 160ında (yüzde 88,9) medya kuruluşları mali istikrar sağlayamıyor.
Medya kuruluşlarının kapanması ve gazeteci sürgünleri arttıRSF verilerine göre, değerlendirilen 180 ülkenin yüzde 88,9unda medya kuruluşları mali olarak istikrarsızlık yaşıyor. Tunus, Arjantin ve Yunanistan gibi ülkelerde ekonomik zorluklar medya kuruluşlarının kapanmasına yol açarken, Nikaragua, Belarus ve İran gibi ülkelerde ise medya baskısı gazetecilerin sürgüne gönderilmesine neden oluyor.
ABDde ise medya ekonomisi kritik seviyelere düştü. Donald Trump yönetiminin ekonomik gerekçelerle Amerikanın Sesi (VOA) ve Özgür Avrupa Radyosu (RFE/RL) gibi kuruluşlara yönelik finansmanı durdurması, küresel çapta medya kuruluşlarının kapanmasına yol açarak milyonlarca insanın güvenilir bilgiye erişimini engelledi.
Platform tekeline dikkat çekildiRSF, Google, Apple, Facebook, Amazon ve Microsoft gibi dev teknoloji platformlarının bilgi dağıtımını domine ettiğine ve reklam gelirlerinin büyük bölümünü kontrol ettiğine dikkati çekti. Bu durum, medya kuruluşlarının ekonomik modelini zayıflatarak dezenformasyonun yayılmasına zemin hazırlıyor.
Avustralya, Kanada ve Finlandiya gibi basın özgürlüğü açısından iyi konumdaki ülkelerde bile medya sahipliğinin az sayıda elde toplanmasının editoryal bağımsızlığı tehdit ettiği ve otosansürü artırdığı kaydediliyor.
Küresel durum endişe vericiRSFnin raporunda dünya nüfusunun yarısından fazlasını temsil eden 42 ülkede basın özgürlüğü durumunun çok vahim olduğuna dikkat çekiliyor. İsrailin Filistin topraklarındaki gazetecilere yönelik saldırıları, Uganda, Etiyopya ve Ruandanın durumunun kötüleşmesi, Çin, Hong Kong ve Orta Asya ülkelerindeki kötüye gidiş bu duruma örnek gösteriliyor.
Raporda, basın özgürlüğünün ekonomik, siyasi ve sosyal faktörler nedeniyle küresel ölçekte ciddi tehdit altında olduğunun altı çiziliyor.







