Eski diplomat Ömer Murat, Kronos’ta kaleme aldığı yazısında AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD’nin Donald Trump yönetimi arasındaki ilişkileri analiz etti. Murat’a göre Erdoğan iktidara Washington’dan aldığı meşruiyetle gelmedi; Trump’ın sağlayacağı sınırlı desteğin de iktidarını güvenceye alması mümkün değil.
Demokrasi baskısı kalktı
Murat, Trump döneminde ABD’nin Türkiye’ye artık hukukun üstünlüğü ve demokrasi gibi konularda baskı yapmadığını vurguluyor. Bunun sebebini ise Trump’ın bakış açısıyla açıklıyor:
“Türkiye’de hukuk ve demokrasi iyileşirse bunun bana ne faydası var, cebime giren bir para olur mu?”
Erdoğan için bu yaklaşımın rahatlatıcı olduğunu belirten Murat, özellikle popülaritesini kaybettikçe daha otoriterleşme sinyalleri verdiği bir dönemde bunun dikkat çekici olduğuna işaret ediyor.
Gezi’den Halkbank’a giden süreç
Gezi protestolarını şiddetle bastırması ve 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarını engellemesiyle Erdoğan’ın Batı’yla ilişkilerinin bozulduğunu hatırlatan Murat, Obama ve Biden yönetimlerinin demokrasiye verdiği önem nedeniyle Ankara’ya mesafe koyduğunu söylüyor. Bu mesafenin sembolik göstergesi ise, Erdoğan’ın 2013’te Beyaz Saray’da üç gün süren görkemli bir ziyaretle ağırlanmasına rağmen, Biden döneminde bir kez bile davet edilmemesi oldu.
Ayrıca Halkbank davasının yaklaşık on yıldır Erdoğan’ın Washington gündeminin ilk sırasında yer aldığını, ancak kapatmayı başaramadığını hatırlatıyor.
F-35 kaybı ve yeni pazarlıklar
Türkiye’nin askeri ve ekonomik açıdan Batı’ya bağımlı olduğunun altını çizen Murat, bu nedenle Washington’la gerilimli ilişkilerin lüks olmadığını söylüyor. Erdoğan’ın pürüzleri giderememesinin bedelini ise F-35 programından çıkarılarak ağır şekilde ödediğini hatırlatıyor.
Trump yönetiminin ise Erdoğan’a açık bir teklif sunduğunu aktarıyor: “Biz sana istediğin meşruiyeti verelim, sen de bizim taleplerimizi yerine getir.” Nitekim Erdoğan’ın Washington ziyareti sırasında Türkiye’nin ABD’den 20 yıl boyunca 43 milyar dolarlık LNG alımını öngören anlaşmayı imzalaması bu pazarlığın somut örneği oldu.
“Rus petrolünü bırak” baskısı
Trump’ın Beyaz Saray’daki ortak basın toplantısında “Türkiye’nin Rus petrolü satın almayı durdurmasını istiyorum” sözlerini hatırlatan Murat, Türkiye’nin petrol ihtiyacının neredeyse yarısını Rusya’dan karşıladığını, bu talebin ise ülkeye ağır ekonomik bedeller getireceğini vurguluyor. Ayrıca Rusya’dan uzaklaşmanın Erdoğan’ın Putin’le ilişkilerini de zedeleme riski taşıdığına dikkat çekiyor.
Erdoğan’ın pasif tavrı
Ortak basın toplantısında Erdoğan’ın Trump karşısında son derece temkinli davrandığını belirten Murat, Suriye gibi kritik konulara hiç değinmediğini, buna karşılık Halkbank dosyasını öne çıkardığını aktarıyor. Erdoğan’ın Trump’ın sözünü kesmediğini, neredeyse hiç inisiyatif almadığını ve Heybeliada Ruhban Okulu konusunda talep edilen olumlu demeci anında verdiğini hatırlatıyor.
Kısa vadeli kazanç, uzun vadeli risk
Murat’a göre Trump yönetiminin hukuk ve demokrasiyi bir kenara bırakan yaklaşımı, Erdoğan’a kısa vadeli rahatlama sağlasa da Türkiye’nin çıkarlarını ilerletmeye yetmeyecek. Aksine:
ABD’nin Erdoğan’dan talepleri giderek artacak,
Türkiye ekonomik olarak daha da kırılgan hale gelecek,
Yatırımcı güveni sarsıldıkça ülke “Arjantinleşme” riskiyle karşı karşıya kalacak.
Murat, bu tablonun sadece Türkiye için değil, ABD’nin uluslararası itibarını da zedeleyeceğini söylüyor.
“Altındaki zemin kayıyor”
Sonuçta Murat’a göre Trump’ın Erdoğan’a sunabileceği meşruiyet sınırlı ve geçici:
“Altındaki zemin kayan bir kişi üstündeki dala tutunarak uzun süre ayakta kalamaz. Halk desteği eriyen Erdoğan rejimi Trump’a yaslanarak hayatiyetini fazla uzatamaz.”