• Turkhane Logo

Söz savunmanın: Baro seçimleri, savunmayı ayağa kaldıracak mı?

Avukatların dövüldüğü, gözaltına alındığı, müvekkilini savunduğu için tutuklandığı, savunmanın işlevsiz hale geldiği bir dönemde İstanbul Barosu 20-21 Ekim arasında seçimlere gidecek.

12:53 18 Ekim 2018 Perşembe
Söz savunmanın: Baro seçimleri, savunmayı ayağa kaldıracak mı?
Avukatların dövüldüğü, gözaltına alındığı, müvekkilini savunduğu için tutuklandığı, savunmanın işlevsiz hale geldiği bir dönemde İstanbul Barosu 20-21 Ekim arasında seçimlere gidecek.

Avukatlar yeni yönetimi özgür iradeleriyle belirlemeye çalışacak. Kadın avukat üye sayısının fazlalığı ile dikkatleri çeken İstanbul Barosu 140 yıllık tarihinde hiç kadın başkan seçemedi. 20-21 Ekim tarihlerinde Haliç Kongre Merkezi’nde yapılacak olan seçimler, geçmiş dönemlere göre aday zenginliği ile dikkat çekiyor. Bir başka önemli konu ise avukatların yoksullaşması ve çok sayıda avukatın büyük hukuk bürolarında asgari ücretle güvencesiz çalışıyor olması. Bu ve benzeri sorunların genel kurulda ağırlığını hissettireceği bekleniyor.

Şimdi söz İstanbul Barosu’nun yönetimine çeşitli gruplarda aday olan avukatlarda:

Av. Şen: “Durakoğlu yönetimi hak ihlalleri karşısında sınıfta kaldı”


Avukat Diren Cevahir Şen, diğer meslek kuruluşlarında olduğu gibi İstanbul Barosu’nda da erkek egemen kültürün baskın olduğunu söylüyor. Adaleti tesis edeceğini iddia eden kurumların erkeklerden oluştuğuna dikkat çekiyor ve örneğin ağır ceza mahkemelerinde kadın başkan görmenin çok zor olduğunu hatırlatıyor. 10 yıllık avukat olduğunu söyleyen Şen’in yaşanan sürece ilişkin tespitleri şöyle:

“2013’den beri avukatlık mesleği sistematik saldırı altındadır ve artan saldırılar karşısında Mehmet Durakoğlu kılını kıpırdatmamıştır. Durakoğlu’nun ‘Oraya geldim, buraya da geldim’ açıklamasının kıymeti harbiyesi yoktur. Çağlayan Adliyesi’nin iç avlusunda, polis üzerimizde avukat cübbelerimiz olmasına rağmen saldırırken Durakoğlu’nu yanımızda görmedik. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nın keyfî, hukuksuz ve dayanaksız uygulamaları ile karşılaştığımızda da İstanbul Barosu Başkanını ortalarda görmedik.

Buna rağmen, Mehmet Durakoğlu bir önceki baro başkanından bir adım önde diyebiliriz ama hak ihlalleri varken ve meslek saldırıya uğrarken Durakoğlu sınıfta kalmıştır diye düşünüyorum.”

Avukat İlknur Alcan: “İstanbul Barosu’nda milliyetçilik hakim”

Avukat İlknur Alcan, Baro yönetiminin sorunlara insan hakları temelinde bakmadığını, milliyetçilik üzerinden konuştuğunu öne sürerek başlıyor sözlerine ve şöyle devam ediyor:

“Irkçı demek istemiyorum ama son yıllarda İstanbul Barosu’nda milliyetçilik hakim. Baro, sorunlara insan hakları temelinde bakmıyor, milliyetçilik üzerinden konuşuyor. Baro yönetimi sorunlara kendi politik görüşleri üzerinden yaklaşıyor. Birçok arkadaşımız yargılandı, birçoğu şu anda tutuklu. Bunlara ilişkin Baro yönetiminden eleştiri içeren bir açıklama yapılmadı. Türkiye Barolar Birliği (TBB) daha korkunç; yaptığı her açıklamada avukatları hedef gösterdi. TBB ve İstanbul Barosu, avukatların politik görüşlerine göre ayrım yapıyor, ona göre tavır alıyor. TBB Başkanı Metin Feyzioğlu, subaylar yargılanırken verdiği tepkiyi avukatlar tutuklandığında vermedi. İstanbul Barosu’nun içinden arkadaşlarımız yaka paça gözaltına alındılar, Baro yönetimi sessiz kaldı. TBB ve İstanbul Barosu şöyle düşünüyor: ‘Tutuklanan avukatların belli politik görüşleri var, o görüşlere hizmet ediyorlar. Biz tepki verirsek Baro’ya kayyım atanır.’ Zaten kendileri kayyım gibi hareket ediyorlar. İstanbul Barosu yönetimi, Cumartesi Annelerine uygulanan hukuk dışı, insan haklarına aykırı,  demokrasi dışı muamele karşısında sessiz kalmıştır. Toplumsal olaylarda barolar insan haklarını savunmak zorundadır. İstanbul Barosu bunu yapmadı.”

Avukat Several Ballıkaya: “Barolar devlet kurumuna dönüştürülüyor”

Son iki yıllık süreçte yüzlerce avukatın tutuklandığını, haklarında davalar açıldığını söyleyen Avukat Several Ballıkaya, Baro’nun tutuklu avukatlarla ilgilenmediği görüşünü savunanlardan. Şu ana kadar kaç avukatın hangi nedenlerle tutuklandığı ve yargılamaların sonuçları konusunda TBB’nin somut çalışması olmadığını kaydeden Ballıkaya, avukatların mensup oldukları meslek örgütünün koruması ve desteğinden mahrum bırakıldığını söylüyor:

“Karakolda kendisine saldırılıp silah çekilen bir avukat savcılığa başvurup şikayetçi oluyorsa ve ancak savcı tarafından açılan davanın basına yansımasından sonra Baro yönetiminin bundan haberi oluyorsa; Baro yönetiminin saldırıya uğrayan meslektaşından ne kadar uzakta durduğunu görmesi gerekir. Barolar ‘devlet barosu’ gibi davranıyor.”

Avukat Dr. Başar Yaltı: “İstanbul Barosu’nda oligarşi var!”

Avukat Hareketi Grubu’nun başkan adayı Avukat Dr. Başar Yaltı’nın mevcut Mehmet Durakoğlu yönetimini zorlayacağı ifade ediliyor. 500’e yakın avukatın tutuklu olduğunu ifade eden Yaltı, İstanbul Barosu’nun aciz bir durumda olduğunu söylüyor.

Baro seçimlerinin iddialı ismi Başar Yaltı’nın düşünceleri şöyle:

“Baro yönetiminin mücadeleci insanlardan oluşması gerekir. Dik duruşları olmalı. O kadronun çalışkan, dayanışmacı ve birbiriyle uyumlu olması gerekiyor. En önemlisi de yapacaklarına inanması gerekiyor. Önce İlke Grubu’na sorarsanız, herkes ‘demokratız’ diyor. Oysa eleştirdiğimiz tek adam yönetimi şu an Baro’da. ‘Önce İlke Grubu’ tam anlamıyla oligarşik bir yapıya sahiptir. Ben de bir zamanlar oradaydım. İstifa edip ayrıldım. İstifa nedenim, tek adam yönetimi olan Recep Tayyip Erdoğan ile aynı anlayışa sahip olmalarından kaynaklanıyor. Baro yönetiminde demokratik bir anlayış yoktur. Demokrasiye inanmayanlar, demokratik ve katılımcı yönetim gösteremezler.”

Avukat Hareketi ne yapacak?

Avukat Hareketi Grubu, yönetime geldiklerinde yapacaklarını şöyle özetliyor:

“Diğer meslek ve demokratik kitle örgütleriyle işbirliği yapacağız.

Türkiye halkının temel sorunları konusunda ortaklaşa davranacağız.

Ülkenin demokratikleşmesi ve adaletin yerleşmesi, insan haklarının gelişip boy atması için Baro mücadele içinde yer alacak. İnsan hakları oldukça geniş bir kavramdır. Baro tarihsel olarak insan hakları ile yakından ilgilenmeli, mücadele etmeli.

Cumartesi Annelerinin mücadelesini yakından takip edeceğiz.

Seçildiğimizde muhalefet etmenin tarzını değiştireceğiz.

Bugünkü Baro yönetimi siyasal iktidar karşısında korkak, ürkek; bu değişecek.

Avukatları Baro ile barıştıracağız.”

Av. Eren Keskin: “Barolar resmi ideolojinin içine hapsedilmiş”

İçinde bulunduğumuz sürecin insan hakları ve demokrasi acısından çok ‘yakıcı’ olduğunu söyleyen Özgürlükçü Demokrat Avukatlar Grubu (ÖDAV) adayı Avukat Eren Keskin, baroların resmi ideolojinin içine hapsedilmiş olduğu yorumunu yapıyor. Türkiye’de hukuku düzenleyen kişinin Mahmut Esat Bozkurt olduğunu belirten Eren Keskin şöyle konuşuyor:

“Mahmut Esat Bozkurt, ‘bu ülkede sadece Türkün hakkı vardır. Türklerden başka hiçbir ulusun hakkı yoktur’ diyen bir anlayışla hukuk sistemini biçimlendirmişti. Mahmut Esat Bozkurt, sorunlara ırk temelinde yaklaşmıştı. Bu barolar hâlâ Mahmut Esat Bozkurt adına ödül veren barolardır. Biz yönetime gelirsek Mahmut Esat Bozkurt adına verilen ödülü kaldıracağız. Bu resmi ideoloji, Türk ve Sünni kimliğini temel alan politikalardır. Biz bu zihniyetin, bu politikanın tamamen dışına çıkacağız. Hangi etnik kimlikten, hangi cinsel kimlikten olursa olsun her kimliğin kendini özgürce ifade edeceği bir hukuk sistemi amaçlıyoruz.”

Beş yüze yakın avukatın tutuklu olduğuna dikkat çeken Keskin; “Baroyu yönetmeye başlarsak, hiçbir görüş ayrımı yapmadan, düşünce ve ifadeleri nedeniyle tutuklu olan tüm avukatların yanında yer alacağız” diyor. Ergenekon Davası’nda yargılananların yanında olup Kürt avukatların, sosyalist avukatların, cemaatten yargılanan avukatların yanında olmayan baro olmayacağını belirten Keskin; düşünce ve ifade özgürlüğünden dolayı tutuklu avukatların haklarını savunacaklarını dile getiriyor.

İstanbul Barosu’nun 140 yıllık tarihinde kadın baro başkanı olmadığına değinen Keskin şöyle devam ediyor:

“Kendilerini hiçbir tarafta tanımlamayan ama gerçekten özgürlükçü kadın arkadaşlarımız var. Ötekileştirilen kadın, erkek, LGBTİ bütün arkadaşların sesi olacağız. 1995 yılından beri kadına yönelik şiddet davaları ile yakından ilgilenen bir avukatım. Kadınların, özellikle avukat kadınların ne tür sorunlarla karşılaştıklarını çok iyi biliyoruz. Bu nedenle Yönetim, Disiplin, Denetleme Kurullarında 12 kadın arkadaşımız var. Seçilirsek çok önemli işlere imza atacağız.”

Büyük hukuk bürolarında çok sayıda genç ve stajyer avukat çalıştığını belirten Eren Keskin, bu soruna dair de şu çözüm önerilerini sunuyor:

“Bu arkadaşlarımız düşük ücretle çalışıyor ve mobbing uygulamasıyla karşılaşıyor. Onların ücretlerinde düzenleme yapılması için çalışacağız. İcra davalarında çalışan arkadaşlar takip memuru gibi çalışıyor. Hiçbir zaman ‘hak edişlerini’ alamıyorlar… Baroya kayıt ücretini de (1800 TL) kaldıracağız.”

Av. Fikret İlkiz: “Barolar hukuk yoluyla siyasetin önünü açar”

Türkiye’nin tanınmış hukukçularından ve İstanbul Barosu başkan adaylarından Av. Fikret İlkiz, İstanbul Barosu’nun sadece dünyanın en büyük barosu değil, aynı zamanda laik hukuk devleti ilkelerinin sürekliliğini sağlayan ve kendisini bu görevle yükümlü kılmış bir ‘Baro’ olduğunu ifade anımsatıyor:

“Baro, tüm siyasal iktidarların hesap verebilir olmasında, gerektiğinde hukuk yoluyla hesap sorabilen kamuoyunun ve vicdanın bekçisidir. Savunma mesleğinin gücünü yaşama geçirebilmek, avukatların mesleki sorunlarını çözebilmek için baro yönetimine aday olmanın tam zamanıdır. Çünkü zor zamanlardan geçiyoruz. Yasamanın gücünün yok sayılmaya çalışıldığı, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığına olan güvenin ortadan kaldırıldığı ortam, zor zamanlar demektir. Tek başına siyasal iktidar sahibi olunarak ülke yönetmeyi tercih eden anlayışların avukatlara karşı artan baskılarına dur demek için zor zamanlarda göreve aday olmamızın nedeni, avukatlık mesleğine ve savunmanın gücüne olan inancımızdır. İstanbul Barosu’nu ‘birlikte yönetilebilen’ bir baro yapabilirsek, bu mesleğin gücüyle Türkiye’de yeniden hukukun inşasını gerçekleştirebiliriz. Bizleri aday yapan, İstanbul Barosu’nun tarihsel geleneklerini geleceğe taşıma inancımızdır.”

Turgut Kazan: “Türkiye Barolar Birliği görevini yapmadı”

1988-1996 yılları arasında İstanbul Baro Başkanlığı yapan Turgut Kazan, eleştiri oklarını TBB Yönetim kurulu Başkanı Metin Feyzioğlu’na yöneltiyor. Avukatların son derece zor koşullar altında görev yaptığı dönemde Feyzioğlu’nun yeni yargı yılının açılışını Saray’da kabul etmesini eleştiriyor ve TBB’nin hem yargı bağımsızlığı konusunda hem de savunma hakkının kullanımı konusunda uygulanan hukuk ihlallerinde gerekli duyarlılığı göstermediğini ifade ediyor:

“Bana göre, eleştirilen İstanbul Barosu değil TBB yönetim kurulu başkanıdır. Baroların suskun olduğu söylenirken kast edilen TBB’dir. İstanbul Barosu bu koşullar altında TBB’den farklı olarak görevini yapmaya çalışıyor. Daha iyi olabilir mi, diye sorarsan olabilir.”

Savunma makamının 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinden daha kötü durumda olduğuna vurgu yapan Kazan şunları söylüyor:

“12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde savunma iyiydi demiyorum, şimdi daha kötüsünü gördük. Hiç tereddüdüm yok, bunu her yerde söylüyorum. Özel Yetkili Mahkemeler döneminde avukatlar iyi kötü savunma görevini yapıyordu. Özel yetkili mahkemelerin sahte delillerini zor da olsa çürütüyorduk. İyi kötü bir medya vardı, iyi kötü haber yapılıyordu. Bugünkü koşullarda aktif savunma yapılacağını düşünmüyorum.”

Prof. Dr. Yücel Sayman: “Duruşmalarda ‘savunma yer almasa iyi olur’ diyen hâkimler var”

Baro seçimlerine farklı bir açıdan yaklaşan Prof. Dr. Yücel Sayman, yargının içinde bulunduğu vahim duruma şu ifadelerle vurgu yapıyor:

“Tayin edilen yargıçlar genç. Tutuklama kararı vermek için görevlendirilmişler. Ne yazık ki, duruşmalarda ‘savunma yer almasa daha iyi olacak’ diyen hâkimler var. Yargıcın ne olduğu konusunda doğru dürüst düşünceleri yok. Hatta yanlış düşünceleri var. Bu iktidar tarafından desteklenen anlayışın, yargıçların sorunu buradan kaynaklanıyor. Bu sorunlara karşı, baroların etkin karşı çıkışları, taktik ve stratejileri yok. Sadece yapabiliyorlarsa pasif karşı çıkışla, beyanatla geçiştiriliyor.”

Savunma yapan avukatların da tıpkı milletvekilleri gibi dokunulmazlığı olduğunu belirten Prof. Dr. Yücel Sayman, savunmanın dokunulmazlığını dair şu tespitleri yapıyor:

“Savunmayı tutuklayamazsınız. Savunma sırasında ceza tehdidinde bulunamazsınız, disiplin tehdidinde bulunamazsınız. Buna ‘savunmanın dokunulmazlığı’ denir. Tabii demokrasi varsa. Avukata yargılama faaliyetleri içinde söyledikleri nedeniyle, sunduğu deliller nedeniyle, hatta ne derse desin, ceza davası açılamaz. Ceza tehdidi altında savunma olmaz.”

İstanbul Barosu yönetimi için yarışan aday ve gruplar şöyle:

Av. Dr. Başar Yaltı (Avukat Hareketi)

Av. Cem Kaya Karatün (Ortak Hedef Platformu)

Av. Çiğdem Koç (Bağımsız)

Av. Eren Keskin (Özgürlükçü Demokrat Avukatlar Grubu)

Av. Fikret İlkiz (#bizimbaromuz grubu)

Av. Gökhan Ahi (Avukat Hakları Grubu)

Av. Hasan Kılıç (Önce İlke Yükseliş Hareketi)

Av. Kaptan Yılmaz (İstanbul Milliyetçi Avukatlar Grubu)

Av. Mehmet Durakoğlu (Önce İlke Grubu)

Prof. Dr. Talat Canbolat (Baroda Gelişim ve Değişim Grubu)

ahvalnews.com



 

Son güncelleme: 12:53 18.10.2018
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı