• Turkhane Logo

[Prof.Dr. Osman Şahin] Hocaefendi ve Hizmetlere saldırma argümanları

Samanyoluhaber yazarı Prof. Dr. Osman Şahin 'Hocaefendi ve Hizmetlere saldırma argümanları' başlıklı yeni bir yazı kaleme aldı

16:15 05 Kasım 2021 Cuma
[Prof.Dr. Osman Şahin] Hocaefendi ve Hizmetlere saldırma argümanları
Samanyoluhaber yazarı Prof. Dr. Osman Şahin 'Hocaefendi ve Hizmetlere saldırma argümanları' başlıklı yeni bir yazı kaleme aldı

PROF.DR.OSMAN ŞAHİN- TURKHANE.COM 
Bu süreçte, bazı hususlar sürekli gündem yapılmak suretiyle, Fethullah Gülen Hocaefendi ve Hizmet Hareketi yıpratılmak istenmektedir. Bazılarını bu yazı serisinde ele almaya çalışacağız.

MAHREM HİZMETLER
Günümüzde, bazılarının mahrem hizmetleri bir dualite veya iki yüzlü bir yapıya delil göstermeleri ne kadar anlamsız ve realiteleri hesaba katmayan bir iddiadır. Birileri ısrarla, hususi hizmetlerin kabul edilemez olduğunu, böyle bir yapılanmanın gizlilik içerdiğinden dolayı meş’um (kötü, uğursuz, zararlı) ve karanlık bir yapı olduğunu ileri sürmektedirler.Halbuki, O ülkenin vatandaşı olarak her kurum bulunmak herkesin en doğal bir hakkıdır. İnsanların en temel haklarının, bir insan ve o ülkenin vatandaşı olduklarından dolayı hak ettiklerinin verilmediği bir ortamda, başka nasıl bir yol takip edilebilirdi ki, böyle sözler sarf edilebilmektedir. 
Mahrem hizmetler, Türkiye gibi demokrasinin ve insan haklarının uygulanmadığı, dindar insanların bazı kurumlarda olmasına tahammül edilmediği yerlerde ve öğrenildiklerinde tasfiye edilecekleri ülkelerde ortaya çıkan bir uygulamadır. Bu şartlara sahip yerlerde, en basit normal vatandaşlık haklarınızdan istifade edebilmeniz için kendinizi belli etmemeniz gerekebilmektedir. Ayrıca, devlet kurumlarında bulunan insanlara hak ve hakikatin ulaştırılması, onlara da tebliğ ve temsilin ulaştırılması bir zarurettir. Dolayısıyla, varlıklarını devam ettirebilmeleri için, bu kurumlar ve şahıslarla ilgili olan hizmetlerin de ona göre organize edilmeleri kadar normal bir durum olamaz. Tam tersine, böyle hareket etmediğinizde, bu kurumlarda hizmet yapılamayacaksa, orada bulunan insanlar hak ve hakikatten habersiz kalacaklarsa, bunun hak katında çok büyük bir mesuliyeti olacaktır.
TELATTUF VEYA “SIRREN TENEVVERET”Hocaefendi “Kur’an’da İdrâke Yansıyanlar” kitabında “Onların fısıldaşmalarının birçoğunda hayır yoktur. Ancak bir sadaka, yahut bir iyilik, yahut da insanların arasını düzeltmeyi isteyen (insanların fısıldaşması) müstesna. Kim Allah’ın rızasını elde etmek için onu yaparsa, Biz ona yakında büyük bir mükâfat vereceğiz.” (4/114) ayetinin yorumunda bu hususa vurgu yapmaktadırlar:
“Şöyle ki, içinde bulunduğumuz dönem gibi –bilhassa yakın geçmişimizle daha çok alâkalı– İslâm’ı anlatmanın ve onun, insanlığı düze çıkartacak mesajlarını sunmanın olumsuz bir kısım sebepler nedeniyle çok zor olduğu dönemlerde, elbette bu vazife gizli gizli, fısıldaşmaile yapılacaktı –ki, buna telattuf veya “sırren tenevveret” de diyebilirsiniz– ve bunun karşılığında da, âyetin fezlekesinde belirtildiği gibi, ecr-i azim alınacaktı…
Kötü duygu, kötü tutku ve karanlık düşüncelerin, ehl-i iman aleyhindeki gizli gizli hile, komplo ve entrikaları, şer doğumlu, şer menşeli ve bütün bütün öyle hayra kapalı şeylerdir ki, bu işin arkasındaki eşrar bile ondan hayır görmezler. Sadakat duygusunun emaresi sadaka plânları, iyiliği ve güzelliği yaygınlaştırma stratejileri ve insanların aralarını bulma, onları uzlaştırma gayretleri farklıdır.. kim Allah’ın rızasını hedefleyerek bunları yaparsa, hem böyle güzel işler yapmadan ötürü, hem de şartlar elvermediğinden dolayı gizliliğe dikkat edildiği için normal sevapla değil, onlar ecr-i azimle mükâfatlandırılacaklardır.
Evet, Allah rızası için bu üç hususu gerçekleştirme istikametinde değişik organizasyonlar teşkil edilebilir; böyle bir organizasyon çerçevesinde meselenin muhterem olma mahremiyeti korunabilir. Ve istişareler mümkün olduğu ölçüde belli bir çerçeve içinde gerçekleştirilir; gerçekleştirilir ve icabında bilgisi, görgüsü kıt ağyâra da kapalı kalınabilir. Zira bu üç mesele, üçü de önemli içtimaî buudu olan meselelerdir. Toplumun hukukunu alâkadar eden bu kabîl hususlarda, sırrın gücüne sığınma peygamberane bir tavır ve akıllıca bir davranıştır.”
Kur’an’da Ashab-ı Kehf’in anlatıldığı yerde, alışverişe gönderdikleri arkadaşlarına yaptıkları tavsiye ““…Bir de gayet nazik ve tedbirli davransın, varlığınızı ve bulunduğunuz yeri sakın hiç kimseye hissettirmesin. Çünkü onlar sizi ellerine geçirirlerse ya taşa tutar, ya da kendi dinlerine döndürürler, bu takdirde de ebediyyen felah bulamazsınız.” (18/19-20) şeklinde olmuştur. Hazret-i Ali’nin (RA) Celcelutiye’sinde bu şekilde hareket etmeleri gerektiği, Hizmet erlerinin bir düsturu olarak ifade edilmektedir.
YANLIŞ ANLAŞILMASIN!
Burada tavsiye edilen, Şii’likteki takiyye inancında olduğu gibi veya bir takım gizli ve karanlık organizasyonlardakine benzer şekilde, insanları aldatmaya ve bir takım gizli karanlık hedefleri gerçekleştirmeye matuf bir şey değildir. Tamamen, hak ve hakikatin yaşanabilmesine ve en temel insani hakların elde edilmesine yöneliktir.
Mahrem hizmetler kötü duygu, kötü tutku ve karanlık düşüncelere bina edilmiş bir yapı değildir ve diğer sivil hizmetlerden de bir farkı yoktur. Sadece şartların zorunlu kılmasından kaynaklanan tedbir vs. hususlarında bir farklılık arz etmektedir ki Kur’an’i ve Nebev-i yaklaşım, sağlam ve doğru akıl da bunun böyle olmasını gerektirir. 
Hocaefendi “Altın Kâse ve Sapan Taşı” başlıklı Herkül Nağme’de, Kur’ânî bir esas olan “telattuf”u, başkalarını endişeye sevk etmeden, zihinlerde tereddüt oluşturmadan, hiç kimseye rahatsızlık vermeyecek şekilde, gürültü ve görüntüden uzak bir keyfiyette tedbirli hizmet etme düsturu olarak ifade etmektedirler.
Yani, eğer size hakkı hayat tanımayacak olanlar güç ve iktidar sahipleri iseler veya sizin bütün insanlığın faydasına olarak temsil ettiğiniz değerleri bazı nedenlerden dolayı anlayamayacak veya yanlış mana verebileceklerin olduğu bir ortamda meydan gelebilecek zararları engellemek için böyle bir yola başvurulabilir.
Nitekim, günümüzde Hizmet insanları hicret etmeye mecbur kalıp gittikleri ve demokrasinin hâkim olduğu insan haklarının korunduğu ülkelerde kimliklerini, gizlemeden açık bir şekilde ifade edebilmektedirler. Bu coğrafyalarda, en şeffaf bir şekilde hareket etmekte tereddüt göstermemektedirler. Ama zalimlerin, tiranların ve diktatörlerin hükmettikleri yerlerde böyle hareket etmek akılsızlığın alameti olmanın yanı sıra, hak ve hakikate karşı yapılmış en büyük bir cinayet ve zulüm olacaktır.
SIZMA VE KADROLAŞMA
“Hizmet Aleyhindeki İtham ve İftiralar” başlıklı Kırık Testi’de, vehim ve ihtimallere göre hüküm verdiklerinden dolayı, Hizmet Hareketi hakkında içine düştükleri yanlış yargıları ve bunların sebepleri ele alınmaktadır. Öncellikle, bu insanlar Hizmet insanlarını kendileriyle kıyas ettiklerinden, kendileri gibi düşündüklerinden böyle bir yanlışlığa girmektedirler: 
“Hizmet gönüllüleri aleyhinde faaliyette bulunan kimseleri yanıltan diğer bir nokta ise onların vehim ve ihtimallere göre hareket etmeleri ve hizmet insanlarını başkalarıyla, belki kendileriyle kıyaslamalarıdır. Bazı insanlar, güç ve kuvveti elde edince bunu bir taraftan kendi maddî imkânlarını ve konumlarını güçlendirme, diğer yandan da kendileri gibi düşünmeyen insanları ezme ve bastırma istikametinde kullandıkları için başkalarının da aynı şeyi yapmasından korkuyorlar. Onlar bir dönemde karanlık yollarla milletin kılcallarına kadar nüfuz ettikleri ve sonrasında da kendileri gibi olmayan insanları idare etme adına bir kısım vesayet sistemleri oluşturdukları için meseleyi tamamen kendi duygu ve düşüncelerine göre değerlendiriyor ve herkese bağrını açmaya açık olan hizmet insanlarıyla ilgili bir kısım gizli ajandalar uyduruyorlar.” 
Onlar, kendilerinin gizli ajandaları, devlet içinde kadrolaşmak ve devletin sunduğu gücü ve imkanları ele geçirmek gibi hedefleri olduğundan dolayı Hizmet insanlarının aynı kendileri gibi hedeflere sahip olduğunu zannetmektedirler. Bu düşüncelerden hareketle, Hizmet’e yönelik sızma ve kadrolaşma tarzı ithamlarda bulunmaktadırlar:
“Mesela kendileri gibi düşünmeyen insanların devlet içerisinde önemli vazifelere gelmelerinden ciddi rahatsızlık duyan ve onları iflah etmek istemeyen bazı kimseler hizmet gönüllülerinin devlete sızdığından ve devlet içerisinde kadrolaştığından bahsediyorlar. Hâlbuki bu devletin vatandaşı olan herkesin -hak ettikten sonra- devlet içerisinde istediği görevi alma hakkı vardır. Bunun aksini iddia etmek ayrımcılıktır…Fakat buna rağmen birileri hâlâ sızmadan bahsediyorlar. Hâlbuki sızma, yabancı bir unsurun bünyeye gizlice girmesi demektir. Farklı milletlerden olan insanlar bu milletin kaderine hâkim olmak için gizlice onun içine sızabilirler. Fakat ülke insanları kendi okullarına sızmaz, hakkını vererek girer. Bu onun hakkıdır. Öz be öz vatan evlâdı, bütün önemli müesseselerde yer alabilir ve ülkesinin geleceği hakkında söz sahibi olabilir, olmalıdır. Bunun aksini iddia etmek düşünce özrünün bir alâmetidir.”
Nasıl ki, bu iddiada bulunan yapılar, kendileri güç ve kuvveti ele geçirince muhaliflerine veya farklı düşünce sahiplerine hakkı hayat tanımadıkları gibi, Hizmet Hareketi hakkında da aynı yanlış kıyasla, aynı şekilde hareket edecekleri gibi bir vehme kapılıyorlar ki bunun da en önemli bir sebebi Hizmet Hareketi’ndeki manevi dinamikleri, değerleri ve ukba (ahiret – ebed) merkezli olmasını anlayamamalarıdır:
“Diğer taraftan, gelecekle ilgili bir kısım vehim ve şüpheler ortaya atmak da oldukça yersiz bir davranıştır. Hizmet gönüllüleri -inşaallah- bugün nasıl hareket ediyorlarsa yarın da aynı çizgilerini koruyacaklardır. Zira bütün insanlığa sevgi ve şefkatle yaklaşma, herkese bağrını açma, hatta can düşmanlarına karşı bile insanlık ve mürüvvetten ayrılmama onların temel düsturlarıdır. Kaldı ki -ille de bir ajandadan bahsedilecekse- onların ajandasında nam u nişanın, makam ve mevkinin ve de dünya saltanatının bir yeri yoktur. Onların talip olduğu tek şey Allah rızasıdır. Onlar, bunun dışındaki bütün çıkar mülâhazalarına karşı kapılarını sıkı sıkıya sürgülemişlerdir. Aslında bırakalım dünyevî makam ve iktidarları, hizmet eden insanlar yaptıkları hizmetleri uhrevî çıkar düşüncesine bağlamayı bile doğru bulmazlar/bulmamalıdırlar.”
Hal böyle iken, birilerinin ısrarla mahrem hizmetler üzerinden Hocaefendi’ye ve Hizmet’e saldırmaları, bunu karanlık bir yapı olarak göstermeleri ya da “Hizmet insanları devlet kurumlarında bulunmamalı” gibi absürt sayılabilecek iddialarda bulunmaları ya tamamen art niyetlerinden ya da dinin ruhundan ve realitelerden habersizliklerinden, yani cehaletlerinden kaynaklanmaktadır.İnşaallah, sonraki yazıda, bunun böyle olması gerektiğinin temelleri ve işin başından beri ajandanın ne olduğu konuları ele alınacaktır.

Son güncelleme: 16:15 05.11.2021
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı