• Turkhane Logo

Osman Kavala Alman medyasına konuştu

DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan tutuklu iş insanı Osman Kavala,

11:25 29 Kasım 2021 Pazartesi
Osman Kavala Alman medyasına konuştu
DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan tutuklu iş insanı Osman Kavala,

Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs ile siyasal ve askeri casusluk suçlarından yargılanan ve dört yıldır tutuklu bulunan iş insanı Osman Kavala, 26 Kasım Cuma günü görülen son duruşmada da tahliye edilmedi. DW Türkçeden Burcu Karakaşın duruşma öncesinde yönelttiği soruları yanıtlayan Kavala, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararına rağmen çeşitli yöntemlerle tutukluluğunun sürdürülmesinin daha vahim bir hak ihlali yaratmasının yanı sıra, AİHMnin bireysel başvuru hakkını kullanan üye ülkelerin yurttaşlarının özgürlüklerini koruyabilme gücünü de zaafa uğrattığına dikkat çekiyor. Kavala, Avrupa Konseyinin ihlal prosedürünü başlatma uyarısının, AİHMye bireysel başvuru mekanizmasının etkin işlerliğini koruması için gerekli olduğu kanaatinde.

DW Türkçe: Tutukluluğunuz dördüncü yılını doldurdu. Cezaevinde geçirdiğiniz sürenin fiziksel ve ruhsal olarak sağlığınız üzerinde ne gibi etkileri oldu, oluyor?

Osman Kavala: Şimdiye kadar ciddi bir sağlık sorunu yaşamadım. Moralim de bozuk değil. Dostlarımdan, beni tanımayanlardan, yurt içinden ve dışından gelen destek mesajları bana güç veriyor. Ruh sağlığımın da yerinde olduğunu ümit ediyorum. Ancak bir hasar olup olmadığı sanırım normal hayatımı yaşamaya başladığımda anlaşılacak.

Tutuklama süreci sivil topluma uyarı Sivil toplum faaliyetleri aracılığıyla casusluk yaptığınız iddiaları var. Size yönelik iddiaların Türkiyedeki sivil topluma gözdağı verme amacı taşıdığını düşünüyor musunuz?

Sadece casusluk suçlaması değil, bütün tutuklama süreci de sivil toplum aktivistlerine yönelik bir uyarı olarak nitelendirilebilir. AİHM kararından sonra tutukluluğumu sürdürmek için bana yöneltilmiş casusluk suçlamasının çarpıcı özelliği, yasalardaki casusluk faaliyeti tanımına bağlı kalmadan kurgulanmış olması. Böyle olunca yasadaki casusluk suçuna uygun bir delil ortaya koyma zorunluluğu da ortadan kalkmış oluyor. Bu nedenden dolayı bu suçlamayı Nazi dönemi uygulamalarına benzetmiştim. İddianamede, Yönetim Kurulu Başkanı olduğum Anadolu Kültürün Kürt ve Ermeni yurttaşlarımızın yaşadıkları ile ilgili kültürel çalışmalar gerçekleştirmiş olması, Avrupadan vakıflarla yakın işbirliği yapması casusluğa işaret eden olgular olarak anlatılmış. Böyle bir suçlamanın, hukuk normlarına göre hazırlanması gereken iddianamede yer alması, bu iddianamenin mahkeme tarafından kabul edilmesi ve tutuklama uygulamasına onay verilmesi, kuşkusuz STKlar için de yeni bir tehdidin ortaya çıktığını gösteriyor.

Avrupa Konseyi, 30 Kasıma kadar serbest bırakılmamanız halinde Türkiye hakkında yasal süreç başlatma uyarısında bulundu. Bu uyarı hakkındaki görüşünüz nedir?

AİHMnin tutukluğumda siyasi etkinin rol oynadığı tespitini de içeren ve derhal serbest bırakılmam gerektiğine hükmeden kararının üzerinden iki yıl geçti. Bu karara rağmen çeşitli yöntemlerle tutukluluğumun sürdürülmesi sadece daha vahim bir hak ihlali yaratmakla kalmıyor, AİHMnin bireysel başvuru hakkını kullanan üye ülkelerin yurttaşlarının özgürlüklerini koruyabilme gücünü de zaafa uğratıyor. Avrupa Konseyinin ihlal prosedürünü başlatma uyarısında bulunacak olmasının, bireysel başvuru mekanizmasının güvenliğini ve etkin işlerliğini korumak için de gerekli olduğunu düşünüyorum.

Bana yaşatılanlar Havelin başına gelenleri hatırlatabilir On büyükelçinin ortak bir bildiriyle serbest bırakılmanıza yönelik çağrısı, ülke gündemine oturdu ve kısa süreli diplomatik krize neden oldu. Bildirinin içeriği ve zamanlaması konusunda neler düşünüyorsunuz?

On büyükelçinin yapmış olduğu çağrı, AİHM kararının uygulanmasını denetleyen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin almış olduğu ve Türk Hükümetine ilettiği kararlarla tamamen aynı içerikte. Bu çağrının Bakanlar Komitesinin Türkiyeye yönelik ihlal prosedürü başlatma kararını oylayacağı Aralık başı toplantısından önce yapılmış olmasını anlamlı buluyorum. Çağrının farklı biçimde algılanmasının nedeni büyükelçiler tarafından ortaklaşa ve sosyal medya kullanılarak yapılmış olması, aynı zamanda kamusal alanda ifade bulan eleştiren nitelikte bir mesaj olarak görülmesi. Batı ile ilgili popülist söylemlerin yoğun biçimde kullanıldığı ülkemizde, bu girişimin taşıdığı siyasal anlam, mesajın bağlamından kopartılarak tahrif edilmesine yol açtı. Ancak sanırım Cumhurbaşkanı ve Bakanların aşırı tepki göstermesinin önemli bir nedeni de, AİHM kararındaki tutuklanmamda siyasi etkenlerin rol oynadığına dair tespit. Büyükelçilerin açıklaması bu eleştiriye karşı duyulan tepkinin ifade edilmesine de vesile oldu.

Avrupada Türkiye, Vaclav Havelini yaratıyor gibi yorumlar yapıldığı konuşuluyor. Bu yorumlara katılır mısınız?

Dört yıldır fantastik nitelikte suçlamalarla bana yaşatılan Kafkaesk deneyimin Havelin başına gelenleri hatırlatan bir yanı olabilir. Ancak benzerlik burada sona eriyor. Havel, ülkedeki siyasi rejimin özelliklerini, insanların davranışlarını nasıl etkilediğini anlatan üst düzey edebiyat örnekleri vermiş seçkin bir yazar ve düşünce insanıydı. O dönemin Çekoslovakyası ile bugünün Türkiyesinde yaşanan özgürlüklerle ilgili sorunlar arasında bazı paralellikler kurulabilir ancak siyasi dinamikler birbirine benzemiyor. Demokratik siyaset alanının kapalı olduğu Çekoslovakyada toplumun takdir ettiği, güven beslediği bir edebiyatçı siyasal dönüşümü simgeleyen bir lider haline geldi. Türkiyede güçlü bir muhalefet var. Kuşkusuz sivil toplum kuruluşları demokratikleşmeye katkıda bulunacaklar. Ancak siyasi değişimin ana aktörleri siyasi parti liderleri ve kadroları olacak.

Son güncelleme: 11:25 29.11.2021
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı