• Turkhane Logo

Mustafa Koçak ve Mahir Mete Kul’un vebali herkesin boynuna

Mustafa Koçak ve Mahir Mete Kul, aynı itirafçının ifadesiyle adaletsizliğe ve hukuksuzluğa kurban edildi. Biri mülteci botunda, diğeri ise Ramazan ayının ilk sahurunda açlıktan öldü.

15:25 06 Mayıs 2020 Çarşamba
Mustafa Koçak ve Mahir Mete Kul’un vebali herkesin boynuna
Mustafa Koçak ve Mahir Mete Kul, aynı itirafçının ifadesiyle adaletsizliğe ve hukuksuzluğa kurban edildi. Biri mülteci botunda, diğeri ise Ramazan ayının ilk sahurunda açlıktan öldü.



 Mustafa Koçak, 28 yaşında, sandviç satarak geçimini sağlayan, kendi halinde yaşayan bir gençti. Mahir Mete Kul ise 21 yaşında bilgisayar mühendisliği okuyan, Türkiye Satranç Şampiyonu başarılı bir öğrenciydi. İkisi de 20’li yaşlarda hayata gözlerini yumdular. Bir iftiracının, bir itirafçının kendini kurtarabilmek için verdiği yalan ifade iki gencin hayatını kararttı. Mahir Mete Kul, bir mülteci botunda, Mustafa Koçak ise Ramazan ayının ilk sahurunda açlıktan öldü.

Gazeteci Cevheri Güven’in Youtube kanalındaki anlatımıyla Mustafa Koçak ve Mahir Mete Kul’un yaşadıkları:


90’LARDAKİ İTİRAFÇILIK MÜESSESİ YENİDEN ORTAYA ÇIKTI

İki gencin hayatını mahveden itirafçının ismi Berk Ercan. İtirafçılık müessesesi, 90’lı yıllardan bildiğimiz, binlerce insanın hayatını mahveden, 15 Temmuz’dan sonra tekrar kullanılmaya başlanan devletin en acımasız yöntemlerinden biri. Bir kişi hakkında delil yoksa, itirafçılar bulunuyor, itirafçılar üretiliyor ve o kişinin hayatı mahvediliyor, eğer rejimin hoşuna gitmeyen bir insansa ya da bir suç birilerinin üzerine yıkılmak isteniyorsa.

Berk Ercan, ilk ifadesinden Mustafa Koçak ile ilgili hiçbir şey söylememişti. Aylar sonra cezaevinden savcıya mektup yazdı. “Burada psikolojim çok bozuldu. Dediğiniz gibi ek ifade vermek istiyorum. Lütfen beni buradan çıkartın.” dedi. dediği gibi de oldu. Berk Ercan, savcıya 7 ayrı kez ifade verdi ve 344 kişinin ismi ifadesine geçirildi. Berk Ercan’ın ifadeleri nedeniyle şu anda 159 yıl hapis cezası verilmiş durumda, bu hapis cezaları her geçen gün artmaya devam ediyor.

Berk Ercan ifadesinden Mustafa Koçak’ı sadece bir cümlede geçirdi. “Köftecide bana, savcı Selim Kiraz suikastinde kullanılan silahı kendisinin temin ettiğini söyledi. Bu konuda doğrudan bilgim ya da görgüm yoktur.” Mustafa Koçak, bu ifadeyi yalanladı. Savcılığa ve mahkemeye düşen bu ifadenin doğru olup olmadığını delillerle ortaya koymaktı, fakat böyle bir çabaya gidilmedi. Tıpkı 90’larda olduğu gibi, tıpkı 15 Temmuz’dan sonra olduğu gibi



EMNİYET, SAVCI SELİM KİRAZ DOSYASINI ACİLEN KAPATMAK İSTİYORDU

Çünkü savcı Selim Kiraz suikastinde polisin ve savcılığın acelesi vardı. Özellikle savcı Selim Kiraz’ın kurtarılmasında emniyetin yaptığı bazı hataların savcının hayatını kaybetmesine neden olduğuna dair şüpheler ve iddialar vardı. Bu nedenle soruşturma bir an önce kapatılmaya çalışılıyordu. Deliller bulmak yerine, ortaya ikinci bir tanık çıkartıldı. Seçilen ikinci tanık Cavit Yılmaz,  basit bir sosyal medya paylaşımı nedeniyle tutuklandı ve üzerine yoğun bir baskı kurulmaya başlandı.

İŞKENCE İLE İFADESİ ALINAN CAVİT YILMAZ’IN MÜCADELESİ

MİT ve Emniyet, defalarca kendisini cezaevinde ziyaret ettiler. Önüne konulan ifade tutanaklarını imzalamasını istediler. Bu sayede serbest bırakılacağını söylediler. Fakat Cavit Yılmaz direndi. Cavit Yılmaz daha sonra MİT’in Çiftlik olarak bildiğimiz, siyah Transporter ile kaçırılan insanlara aylarca işkence yapıldığı, 80’lerden beri kullanılan işkence merkezine götürüldü ve burada ağır işkencelere maruz kaldı. Ailesinin fotoğrafları önüne konularak çeşitli şantaj ve tehditler yapıldı.

Cavit Yılmaz’ı pes ettiren nokta ise ilk itirafçı Berk Ercan’ın ifadesine kendisinin de isminin ekleneceği yönündeki tehditti. “200 isim verdi bize, 201. olursun, bir daha gün yüzü göremezsin.” denildi ve önüne konulan ifade tutanaklarını imzalamak zorunda kaldı ve ardından serbest bırakıldı.

Cavit Yılmaz, serbest kaldıktan sonra imzaladığı ifadelerin işkence altında alındığına ilişkin mahkemeye resmi bir belge sunabilmek için avukat arayışına girdi. Bu arayışa girer girmez polisten bir telefon aldı, çünkü Cavit Yılmaz serbest bırakılmıştı ama 24 saat gözetim altındaydı. Polis, “Avukat aramana gerek yok, avukata ihtiyacın varsa bizim avukatlarımız var, sana birini buluruz.” dedi. Cavit Yılmaz avukat arayışından vazgeçti, bu sefer mektup yoluyla Mustafa Koçak’a ulaşmaya çalıştı. Fakat mektupları engellendi. Yılmaz, bir yandan vicdan azabı duyuyor, bir taraftan da verdiği ifadenin işkence altına alındığını mahkeme kayıtlarına geçirtmek istiyordu. Bunun mümkün olmadığını görünce çaresiz bir şekilde Türkiye’yi terk etmeye karar verdi.

Türkiye’yi kaçak yollarla terk edip Almanya’ya gelince ilk işi resmi bir belge hazırlayıp mahkemeye göndermek oldu. Hatta Artı TV’nin yayınına çıkıp kendisine aylarca nasıl baskı kurulduğunu, nasıl işkence yapıldığını, ifadesinin işkence altında nasıl alındığına dair beyanlarda da bulundu. Mustafa Koçak’ın avukatları Cavit Yılmaz’ın hem dilekçesini hem de Artı TV’nin bu yayınını mahkemeye sundular ve dinlenmesini talep ettiler. Mahkeme bu talebi reddetti ve Koçak’a müebbet hapis cezası verdi.

ÇARESİ KALMAYINCA ÖLÜM ORUCUNA BAŞLADI

Mustafa Koçak, gözaltına alındığında aynı zamanda ablukaya da alınmıştı. Avukat bulamasın diye 110 avukata kısıtlama kararı getirtildi. Kafasına teneke geçirilip saatlerce dövüldü, işkenceye maruz kaldı, kız kardeşlerine tecavüz edileceğiyle tehdit edildi ve itirafçılık dayatıldı. Mustafa Koçak bunu kabul etmedi. Onun için artık tek bir çözüm kalmıştı. Adil yargılanma talebiyle eylem yapmak. Cezaevinde bu ancak tek bir şeyle mümkün oluyordu. Açlık grevine başladı. Tüm baskılara rağmen Mustafa Koçak’ın açlık grevi yeniden ilgiyi savcı Selim Kiraz dosyasına çekti ve bu polisi yeniden panikletti. Bu eylem bir biçimde bitirilmeliydi. Ve Mustafa Koçak’a zorla müdahale edildi. Hastaneye götürüldü. Avukatı Ezgi Çakır, 5 gün boyunca zorla müdahale edilen hatta işkence yapılan Koçak’ın yaptıklarını bir video mesaj yayınlayarak anlattı.

Mustafa Koçak ilerleyen günlerde açlık grevini ölüm orucuna çevirdi. Sesini duyurabildiği tek mecra ailesiyle yaptığı haftalık telefon görüşmeleriydi. Koçak bu görüşmelerin hepsinde tek bir şey söyledi: “Adil yargılanmak istiyorum.” Bu talebi yerine getirilmedi ve ölüm orucunun 297. gününde, Ramazan ayının ilk sahurunda açlıktan öldü. Kardeşinin cenazesi başında konuşan ablasının ahı, feryadı, gözyaşları ise bu dönemdeki haksızlıkların bir sembolü oldu.

İKİ GENCİN VEBALİ HERKESİN BOYNUNA



İtirafçı Berk Ercan’ın hayatını mahvettiği gençlerden ikincisi ise Mahir Mete Kul’du. 21 yıllık hayatı, bir mülteci botunda, Meriç Nehri’nde son buldu. Mahir Bilgisayar mühendisliği okuyan, satranç tutkunu, Türkiye Satranç Şampiyonu, sertifikalı satranç antrenörüydü. İlkokullarda verdiği satranç dersleriyle eğitim masraflarını karşılıyordu.

“Çocuklara satranç öğretmeyi seviyorum. İstanbul’un her yerinde turnuvalara katılırım, finallerde oynuyordum. 4. turun akşamı her zamanki gibi evime giderken Edirnekapı’da GBT kontrolü sırasında gözaltına alınıp tutuklandım. İtirafçı Berk Ercan ifadesinde 2011-2013 yılları arasında İzmir’de yasa dışı  örgüt faaliyeti yürüttüğünü söylemiş. Ben 2011’de 14 yaşındaydım. İzmir’e ise hayatımda bir defa 2015’te abimin nişanında gittim. İtirafçı beni hiç tanımadan suçunu bana kopyalayıp yapıştırmış. Sadece bu ifade yüzünden 10 aydır tutukluyum. Okulum, mesleğim, her şeyim yarıda kaldı. Şu an gidemediğim okulun parasını ailem ödüyor.”

Mahir mahkemede söylediği bu sözleri sonrasında tahliye oldu. Fakat tahliye olmakla bu iş bitmedi. Üzerindeki baskılar devam etti. Yaftalanmışlık, yeniden tutuklanma korkusuyla çaresiz bir şekilde üniversite eğitimini yarıda bırakarak Meriç’ten Yunanistan’a geçerek Türkiye’yi terk etme kararı aldı. Bindiği bot nehir üzerinde devrildi ve Mahir hayatını kaybetti. Cenazesine 15 gün sonra ulaşılabildi.

20’li yaşlarda iki genç artık aramızda değil. Bu sadece o itirafçının vebali değil. Bu vebal, itirafçılık müessesini 1990’lı yıllardan yeniden hortlatan siyasi irade, emniyet teşkilatı, bu gençleri adil bir şekilde yargılamayan hakimlerin savcıların da boynuna. İki gencin vebali hepimizin boynuna…

Son güncelleme: 15:25 06.05.2020
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı