• Turkhane Logo

Küresel ekonomi mücadelesi mi soğuk savaş döneminin nükleer retoriği mi?

Samanyoluhaber.com yazarlarından Arif Asalıoğlu, ABD-Rusya merkezli yaşanan son gelişmeleri köşe yazısında değerlendirdi.

14:21 04 August 2025 Monday
Küresel ekonomi mücadelesi mi soğuk savaş döneminin nükleer retoriği mi?
Samanyoluhaber.com yazarlarından Arif Asalıoğlu, ABD-Rusya merkezli yaşanan son gelişmeleri köşe yazısında değerlendirdi.

Rusya ile Ukrayna arasında devam eden savaşın gidişatı her zamankinden daha karmaşık hale dönüştü ve tekrar nükleer söylemler dillendirilmeye başlandı. ABD Başkanı Donald Trump, Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dmitry Medvedevin nükleer silahlarla ilgili açıklamalarına sert çıkış yaptı: “Medvedev nükleer silahlardan bahsetti. Nükleer konuşulduğunda hazır olmalıyız. Biz de tamamen hazırız ifadelerini kullanan Trump, ABDnin nükleer savaş kapasitesine vurgu yaptı. Ayrıca, iki nükleer denizaltının uygun bölgelere konuşlandırılması emrini verdiğini duyurdu ve Bu pervasız ve kışkırtıcı ifadelerin sadece sözden ibaret olmadığını anlamak için bu adımı attık dedi.
Son günlerde yaşanan diplomatik kriz, Trumpın Rusyaya yönelik yeni yaptırım tehditleri ve Ukrayna krizine ilişkin 10 günlük ültimatomuyla başladı. Medvedev, bu ültimatomu eleştirerek Rusyanın İran veya İsrail olmadığını ve bu tür talepleri ABD ile savaşa doğru atılmış bir adım olarak nitelendirdi. Medvedev, Trumpın ölü el (Rusyanın otomatik nükleer ateşleme sistemi) hakkında düşünmesi gerektiğini söyleyerek karşılık verdi. Devamında Trumpın nükleer denizaltı kararı, iki ülke arasındaki gerilimi bir anda askeri boyuta taşıdı. ABD lideri, Sözlerin büyük önemi var ve genellikle beklenmeyen sonuçlara yol açabilir uyarısında bulundu. Böylece Washington-Moskova ilişkilerinde diplomasi kanallarının tıkanabileceği yeni bir kriz dalgası ortaya çıktı. 
Aslında bu tartışma, Haziran ayında Medvedevin bazı ülkelerin İrana nükleer silah sağlayabileceği yönündeki beklenmedik açıklamalarıyla başlamıştı. Trump o dönemde bu sözleri hafife alınamayacak kadar ciddi bulduğunu ifade etmiş ve Bu yüzden Putin patron durumunda yorumunu yapmıştı. Gerilim, Trumpın Rusyadan Ukraynayla 10-12 gün içinde barış anlaşması yapmasını talep etmesi ve aksi takdirde yeni yaptırımlar uygulayacağını açıklamasıyla tırmandı. Medvedev, Trumpı Rusyayla ültimatom oyunu oynamamakla uyardı ve Rusyanın otomatik nükleer karşılık sistemi Ölü Ele (Dead Hand) atıfta bulundu. Trump ise Medvedevi başarısız eski lider olarak nitelendirerek sözlerine dikkat etmesi uyarısı yaptı. 
Gelinen durum Soğuk Savaş dönemini hatırlatan bir nükleer gerilim sarmalına dönüşme riskini taşıyor. Çünkü, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un, “Rusyanın tarihte ilk kez tüm Batıya karşı tek başına savaştığı yönündeki açıklaması, Soğuk Savaşın bitiminden 35 yıl sonra iki tarafın yeniden aynı noktaya geldiğini gösteriyor. 1991’de Sovyetler’in dağılmasından sonraki süreçte Rusyanın ortak Avrupa evi beklentileri, Batının Soğuk Savaşı bir zafer olarak görmesiyle çatıştı. NATOnun doğuya genişlemesi, Yugoslavya’nın parçalanması, Gürcistan savaşında tutumlar Batının Rusyaya yaklaşımını netleştirdi. Ukrayna krizi patlak verdikten sonra ise NATO ve Rusya tarafında tekrar bloklaşma gerçekleşti.
Batının nihai amacı Rusya’yı tasfiye mi etmek?
Çok sayıda Rus ve batılı uzmana göre Batının (sanki) nihai amacı, Rusyanın askeri-endüstriyel kompleksini (özellikle nükleer kapasitesini) İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya ve Japonya örneğinde olduğu gibi tasfiye etmek ve ülkenin toprak bütünlüğünü parçalamak. Asgari hedef ise Rusyanın 1991 sınırları içinde kalmasını sağlamak. Şimdilerde Ukrayna, Batı için, herhangi bir şekilde Sovyetlerin yeniden canlanmasını engelleyecek bir tampon devlet işlevi görüyor.
Fakat Amerika’nın beklediği şekilde Rus ordusu ve teknik altyapısı Ukrayna savaşında düşüşe geçmedi. Tam aksine nükleer güç söylemleri, yeni ağır silah üretimi ve çok yerde tatbikatları arttı. Buna ilaveten çok kutuplu dünya düzeni söylemi de arttı. Yani Biden yönetiminin “pasifleştirme için tırmandırma” stratejisi krizi derinleştirdi. Ateşkes arayışları konusunda da tarafların beklentilerinde bir adım değişiklik olmadığı bir gerçek. Nitekim Rusya, halihazırda kontrol altında tuttuğu bölgelerin kendi hâkimiyetinde kaldığı bir ateşkes isterken; Ukrayna ise Kırım dahil olmak üzere Rus Ordusu’nun o bölgelerden çekilmesini talep eden bir yaklaşım içerisinde olmaya devam ediyor. 
Rusyaya yönelik aşırı baskı, Moskova-Pekin eksenini güçlendiriyor
Ancak Rusyaya karşı doğrudan askeri mücadele/müdahele Batı için önemli bir ikilem sebebi. Rus sınırlarına yakın konuşlanacak güçlü bir kara ordusuna ihtiyaç duyulması, bunun ise sadece Almanyanın yeniden silahlanmasıyla mümkün olabileceği gerçeği. Tarihsel deneyimler, askeri açıdan güçlenmiş bir Almanyanın Avrupadaki güç dengesini bozabileceğini ve Batı içinde yeni çatışma hatları oluşturabileceğini gösteriyor. Enerji Bağımlılığı ve Rus hidrokarbonlarından kurtulma çabaları, Avrupa sanayisinin rekabet gücünü aşındırıyor. Ayrıca Batının Rusyaya baskısından Çin Faktörü ortaya çıkıyor. Rusyaya yönelik aşırı baskı, Moskova-Pekin eksenini güçlendirerek uzun vadede Batının küresel pozisyonunu zayıflatıyor. Batı ülkelerindeki Rusya karşıtı sert söylemler, enflasyon ve enerji krizi gibi ekonomik sorunlar karşısında halk desteğini kaybetme riski taşıyor.
En son Trump-Medvedev atışmasında da görüldüğü gibi Rusya için önemli olan iki büyük partner, Çin ve Hindistan tarafını belli eden açıklamalar yaptılar. Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Guo Jiakun, ABDnin Rus enerji kaynakları alımı nedeniyle ikincil yaptırım tehditlerine kesin bir dille karşılık verdi. Diplomatik brifingde yaptığı açıklamada, Çin, enerji güvenliği politikalarını ulusal çıkarları doğrultusunda belirler. Tarife savaşlarının kazananı olmaz, zorlama ve baskı sorunları çözmez ifadelerini kullandı. Bu açıklama, ABD Başkanı Donald Trumpın Çini Amerikan petrolü almaya ikna etme çabalarına yanıt niteliği taşıyor.
Hindistan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Randhir Jaiswal, ülkesinin Rusya ile olan ilişkilerinin istikrarlı ve zaman testinden geçmiş bir ortaklık olduğunu vurguladı. Diplomatik brifingde konuşan Jaiswal, Hindistanın herhangi bir ülkeyle ilişkisi, üçüncü ülkelerle olan bağlarına bağlı değildir. Tüm diplomatik ilişkilerimiz kendi değerlerine sahiptir ve başka bir ülkenin perspektifinden değerlendirilemez ifadelerini kullandı. Jaiswalın konuşmasında, Hindistan-Rusya ilişkilerinin çok boyutlu ve uzun vadeli karakteri, enerji, savunma ve uzay teknolojileri gibi stratejik alanlardaki işbirliğinin süreceği, ülkenin çok kutuplu dünya vizyonu doğrultusunda bağımsız dış politika izlemeye devam edeceği vurgulandı. Hindistanın bu açıklamalarla hem Batıya mesaj verdiğini hem de BRICS üyesi olarak çok kutuplu dünya düzenindeki konumunu pekiştirdiğini görüyoruz. Özellikle Rusyadan S-400 hava savunma sistemleri alımı ve ortak enerji projelerinin bu ortaklığın temel taşları olduğunu vurgulamak isterim. 
ABDnin şantajına boyun eğmeyeceğiz
Bu partner destekleri ardından Rusya Devlet Başkanı Putin, beraberinde Belarus Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko bulunurken ülkesinin öncelikli hedefinin uzun vadeli güvenliği olduğunu ve bunun Avrupanın hatta küresel istikrarın güvenliğiyle doğrudan bağlantılı olduğunu belirtti. ABDnin şantajına boyun eğmeyeceğiz diyen Putin, Artık ABDnin Rusya gibi ülkeleri şantajla yönlendirebilecek konumda olmadığını iddia etti. İran örneğini vererek ABDnin küresel etkinliğinin azaldığını savundu. Putin konuşmasında, Çok kutuplu dünya düzeninin oluşmakta olduğunu ve tek hegemon güç döneminin sona erdiğini ifade etti. Hiçbir ülkenin, Amerikanın düşüş dönemindeki bir liderinin ültimatomları uğruna hedeflerinden vazgeçmeyeceğini söyleyen Putin, Trumpın bu hamlesinin ABDye pahalıya mal olacağı uyarısında bulundu.
Sonuç olarak, Washington’un Rus enerji kaynaklarını küresel pazardan tamamen izole etme çabalarının ABD’nin kendisini de olumsuz etkileyeceği, küresel piyasalarda ciddi şoklara yol açabileceği tartışılır şekle dönüştü. Mesela küresel arz zincirindeki aksamanın ABDde enflasyonu yeniden canlandırabileceği gelen uyarılar arasında. Bir kez daha anlaşıldı ki, Rusya ne Batı sistemine entegre olabilecek kadar küçük, ne de bu sistemin alternatifi olabilecek kadar büyük. Bu temel çelişki, Ukrayna savaşıyla somutlaşan çatışmanın özünü oluşturuyor. Mevcut çatışma, aslında 21. yüzyılın yeniden şekillenen güç dengelerinin bir tezahürü. Rusya, Batı merkezli küresel düzende kendisine biçilen marjinal rolü reddederken, Batı da bu meydan okumayı varoluşsal bir tehdit olarak görüyor. Tarihsel perspektiften bakıldığında, bu çatışmanın çözümü ancak iki tarafın da kabul edebileceği yeni bir güç dengesinin kurulmasıyla mümkün olabilir. Bunun için ise sağduyulu ve insaf endeksli diplomasi dili gerekiyor.

Son güncelleme: 14:21 04.08.2025
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı