• Turkhane Logo

Koca ülke, intikam hırsıyla atılmış sahte bir tweetin oyuncağı olmuş

2017 yılında Ülker tarafından 1 Nisan için hazırlatılan reklam filminin ‘sübliminal darbe’ mesajı verdiğini, açtığı sahte bir hesapla ilk ortaya atan eski reklamcı Tuğra Yazbahar’dan yıllar sonra itiraf geldi.

23:03 15 Eylül 2020 Salı
Koca ülke, intikam hırsıyla atılmış sahte bir tweetin oyuncağı olmuş
2017 yılında Ülker tarafından 1 Nisan için hazırlatılan reklam filminin ‘sübliminal darbe’ mesajı verdiğini, açtığı sahte bir hesapla ilk ortaya atan eski reklamcı Tuğra Yazbahar’dan yıllar sonra itiraf geldi.


Çalıştığı reklam ajanslarından olaylı bir şekilde ayrılan ve işten çıkmasına neden olan kişilere kin ve nefret besleyen Tuğra Yazbahar, intikam almak için 31 Mart 2017 gecesi yayına alınan Ülker’in reklam filminin ‘sübliminal darbe’ mesajı verdiği yönündeki tweetini açtığı sahte bir hesapla AKP’li birkaç trolü de etiketleyerek dolaşıma soktuğunu itiraf etti.

Attığı sahte tweetin kısa sürede viral olduğunu AKP’nin en üst düzey kişilerince günlerce gündemde tutulduğunu belirten Tuğra Yazabahar, ‘Anlatılan benim hikayemdir’ başlığıyla bu linkte https://medium.com/@tugrayazbahar/anlat%C4%B1lan-benim-hik%C3%A2yemdir-5377a74b1264 anlattı.


GAZETECİLER YILLARCA HAPİS YATTI

Sadece eski çalıştığı ajanstan ve çalışma arkadaşlarından intikam almak için uydurduğu yalanın ülke gündeminde günlerce konuşulması, onlarca insanın işinden olması bir yana oluşturduğu kaos atmosferi nedeniyle aralarında cemaatin medya yapılanması davasından tahliye edilen Atilla Taş’ın da bulunduğu 13 gazetecinin özgürlükleri yeniden elinden alındı.

/

Cemaatin medya yapılanması davasından tahliye edilen gazeteciler Atilla Taş, Gökçe Fırat Çulhaoğlu, Yakup Çetin, Bünyamin Köseli, Cihan Acar, Abdullah Kılıç, Oğuz Usluer, Ali Akkuş, Hüseyin aydın, Murat Aksoy, Mustafa Erkan Acar, Seyit Kılıç, Yetkin Yıldız tahliye olduktan sonra haklarında “Anayasal düzeni ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlarından soruşturma açılan ve cezaevinden çıkar çıkmaz gözaltına alınarak yeniden 17 Nisan 2017’de yeniden tutuklandı.

/


‘‘İNTİKAM AŞKIYLA YANIP TUTUŞUYORDUM’’

Onlarca insanın cezaevinde çürümesine neden olan tweeti nasıl attığını eski reklamcı Yazbahar, kendi ağzından şöyle itiraf ediyor:

‘‘31 Mart’ı 1 Nisan bağlayan gece, önüme Ülker’in 1 Nisan reklam kampanyası dahilinde, çok ilginç bir reklam düştü. Bakın o gece, benim kafam milyon değildi. Milyar değildi. Trilyon da değildi. O gece benim kafam, gerçekten katrilyondu. Kafam gerçekten çok güzeldi sevgili dostlar… Evde Rocky’nin ünlü soundtrack’i Eye of the Tiger eşliğinde, duvarları yumruklayarak, hayatımın en kötü 10 gününü geçirmiştim. Sinirim inanılmaz bozuktu ve kelimenin tam anlamıyla, intikam aşkıyla yanıp tutuşuyordum. Ve önüme düşen bu reklam filminin sloganı ise “Şimdi Hesaplaşma Zamanı” idi.

‘‘MUHTEMELEN O GÜN, DÜNYA ÜZERİNDE BENDEN DAHA ARTNİYETLİ BİR İNSAN DA YOKTU’’

Reklam gerçekten enteresandı ve sesiyle, müziğiyle, görüntüleriyle şiddet öğeleri barındırıyordu. Artniyetli birileri tarafından, sağa sola çekmeye çok müsaitti. Muhtemelen o gün, dünya üzerinde benden daha artniyetli bir insan da yoktu.

‘‘HERKES DARBEYLE YATIYOR, DARBEYLE KALKIYORDU’’

Bu arada Ekşi’de yediğim linç, aklıma müthiş bir fikrin gelmesini sağlamıştı. “Zeki çocuklar” olarak bildiğimiz Ekşi Sözlük’teki zekâ ortalaması bile içler acısı vaziyetteydi, bunu görmüştüm. Yani sosyal medya dediğimiz ortamda, sürü psikolojisiyle hareket eden ve bildiği/bilmediği, anladığı/anlamadığı her konuda, müthiş bir özgüvenle yorum yapan milyonlarca cahil ve aptal insan vardı. Ki o dönem, Türkiye’nin tek gündemi de darbe meselesiydi. Herkes darbeyle yatıyor, darbeyle kalkıyordu. Yani ben, bu reklamın sübliminal darbe mesajları verdiğini iddia etsem, elbet buna inanacak ve bu fikrimin yayılmasını sağlayacak birileri olacaktı.

Hemen Twitter’a girdim ve sıradan, anonim bir hesapla, bu reklamın sübliminal darbe mesajları verdiğini, bu nedenle de tetikte olmamız gerektiğini belirten bir tweet attım. Ardından bu tweet’ime; Büyük Resmi Görme Uzmanı çok takipçili hesapları ve troll’leri tek tek etiketlemeye başladım. Birkaç tanesi retweet etti. Hemen ardından konu Ekşi’ye düştü: https://eksisozluk.com/ulker-1-nisan-reklami–5332989

Çok kısa bir süre içerisinde de virale dönüştü ve günün en çok konuşulan konusu olmayı başardı. Artık herkes bu reklamın darbe mesajları verdiğinden bahsediyor ve sokağa çıkma çağrıları yapıyordu.

MURAT ÜLKER TWEET ATTI

Bu arada gece 01:02’de Murat Ülker aşağıdaki tweet’i attı.

/

Kısa bir süre sonra, AKP milletvekili Metin Külünk önderliğindeki bir ekibin, Erdoğan’ın Kısıklı’daki evinin önünde toplandığını gördüm.

/


Bu arada ben o dönem Taksim/Gümüşsuyu’na taşınmıştım ve Tophane’deki Demokrasi Nöbeti’nde, önceki günlerden çok daha büyük ve coşkulu bir kalabalığın olduğunu fark edebiliyordum. Önceki günlerden çok daha sesli bir şekilde sloganlar, Mehter Marşı, Dombıra, Tekbir sesleri vs. geliyordu. Yani bu olay nedeniyle o gece sokağa kim bilir kaç kişi çıktı, gerçekten çok merak ediyorum. Belki on binlerce, belki de yüz binlerce…

‘‘BENİM İÇİN ÖNEMLİ OLAN TEK ŞEY, TBWA’DEN ALACAĞIM İNTİKAMIMDI’’

Bu arada sevgili dostlar… Reklamcılığa girerken en büyük hayalim, Erdoğan’ı devirecek olan seçim kampanyasının reklamcısı olmaktı, hatırlıyorsunuzdur… Bir reklamcı olarak ilk büyük işim ise, insanların Erdoğan için sokaklara dökülmesini sağlamak olmuştu. Yani bu hayatta elbet hiçbir şey planlandığı gibi gitmez, ama ben hiç bu kadar ters giden bir plan görmemiştim. Neyse ama, sonuç olarak o sırada benim siyasi görüşlerimin, hayallerimin, ideallerimin falan hiçbir önemi yoktu. Benim için önemli olan tek şey, TBWA’den alacağım intikamımdı.

‘‘ÜLKER PAZARLAMA EKİBİ KOMPLE İŞTEN ATILDI’’

Neyse devam ediyorum… Öğleye doğru, Ülker’in dijital pazarlama ekibinin komple işten atıldığını duydum. Bu olay, müthiş bir biçimde keyfimi kaçırmıştı. Yani bu mevzu, gerçekten çirkin yerlere gitmeye başlamıştı. Facebook hesabımdan “Bu reklamı benim fikrimi çalan mal yaptı ama darbeyle falan ilgisi yok, lütfen sakin olun. Eleman sadece mal olduğu için böyle bir reklam yaptı.” gibisinden bir paylaşım yaptım. Yalnız ben bir canavar yaratmıştım ve bu canavarın artık beni tanıması da mümkün değildi. Post’umu da sildim. “Boşver Tuğra, sen karışma şimdi.” dedim kendi kendime.

‘‘O TAŞI O KUYUYA ATAN DELİ BENDİM’’

Gün içinde, Murat Ülker’in apar topar Türkiye’ye geldiğini gördüm.

/

Bakın Murat Ülker‘in bu hamlesi çok akıllıcaydı. Yalnız sevgili dostlar; bu olay artık “Delinin biri kuyuya bir taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış.” hikâyesine dönmüştü. O taşı o kuyuya atan deli bendim ve bir Murat Ülker değil, kırk Murat Ülker de gelse, o taş artık o kuyudan çıkmazdı.

Öğle saatlerinde TBWA’den bir açıklama geldi. (O değil de bu arkadaşlar istediklerinde gayet güzel açıklama yapabiliyorlarmış, onu fark ettim. Sadece birazcık korkmaları gerekiyormuş sanırım.) Yalnız açıklama beni şok edecek cinstendi. Reklamla bir alâkalarının olmadığını söylüyorlardı.

/

Müthiş bir şok yaşamıştım… TBWA’den hesap sormaya çalışırken, yanlış birilerinin başını yakmıştım sanırım. İnanılmaz bir vicdan azabı içimi kaplamaya başlamıştı. Peki ya bu reklamı kim yapmıştı?

Çok kısa bir süre sonra, Plasenta isimli reklam ajansından aşağıdaki açıklama geldi.


/

Plasenta ise suçu TBWA’e atıyordu… Bakın bilmeyenler için şöyle özetleyeyim: Evet, Ülker’in 1 Nisan temalı reklam kampanyası ve TV filmi, TBWA tarafından yaratılmıştı. Yalnız olay olan internet reklamı ise Plasenta tarafından yapılmıştı. Yani bir marka, birden fazla reklam ajansıyla çalışabilir. TV reklamını bir ajans yapar, internet reklamını ise başka bir ajans yapabilir. Buradaki durum da tam olarak buydu.

‘‘BİR TAŞLA ÜÇ KUŞ VURDUM’’

Yalnız sevgili dostlar… İşin asıl bomba kısmını size daha anlatmadım. Şimdi size Plasenta isimli ajansı tanıtacağım. Bu ajansın kurucularından ve hissedarlarından biri kim, biliyor musunuz? Enis O. Evet. Aynı zamanda WPP’ye bağlı bir ajans Plasenta. Ve C-Section’ın da kardeş ajansı olarak bilinir. Yani ben bu olayda yalnızca TBWA’i vurmaya çalışırken, yanlışlıkla Enis O. ve WPP’yi de vurmuş oldum. Bir taşla üç kuş. Yani buna artık karma mı dersiniz, ilahî adalet mi dersiniz, ne dersiniz bilmiyorum.

Neyse… Konu artık tüm Türkiye’nin gündemindeydi. Hatta akşam haberlerinde Başbakan Binali Yıldırım bile bu konu hakkında konuşuyordu.



Bakın ben bunu sıradan bir Twitter hesabından atılmış sadece tek bir tweet’le ve bir kuruş dahi reklam bütçesi harcamadan başarmıştım. Dünya üzerinde hiçbir reklamcının portfolyosunda da böyle manyak bir şey yoktur diye düşünüyorum. Varsa da saygı duyar, ellerinden öperim.

5 Nisan’da bir Sabah yazarının, Plasenta Ajans Başkanı Cem Batu’yu hedef gösteren bir yazı yayınladığını gördüm.

Aradan günler geçmesine rağmen; bu olay TV’de, internette, gazetelerde, her yerde konuşulmaya devam ediyordu.

Cem Batu’nun tüm görevlerinden istifa edip, ABD’ye yerleştiğini öğrendim. Kendisi ve bu yaşadıkları adına çok üzgün olduğumu bilmesini isterim. Kendisiyle hiç tanışmadım ama tanıdığım ve sevdiğim insanlar tarafından sevilen biri olduğunu biliyorum. Tanışsaydık, ben de kendisini severdim diye düşünüyor, iyi biri olduğunu tahmin ediyorum. Ayrıca bu olayda kendimi suçlu olarak görmesem de, kendisinden tüm kalbimle özür diliyorum. Yalnız ben sadece hakkımı aramaya çalışıyordum, olayın buralara gelebileceğini hiç tahmin etmemiştim. Affını diliyorum.

‘‘BANA BİR AÇIKLAMA YAPMIŞ OLSALARDI, BUNLARIN HİÇBİRİSİ YAŞANMAYACAKTI’’

Bu arada reklamlarla ilgili dava açıldığını öğrendim. Bu dava da Eylül ayında sonuçlandı.

TBWA, 241 bin 413 lira ceza aldı. Üstelik Ülker ve Türk Telekom başta olmak üzere, çok sayıda müşterisini kaybetti. Yani on milyonlarca lira para ve müthiş bir itibar kaybına uğradı. Halbuki ben kendilerine “Bakın benim senaryomu çalmışsınız, lütfen bana bir açıklama yapın.” dediğimde, bana bir açıklama yapmış olsalardı, bunların hiçbirisi yaşanmayacaktı. Evet, pek hoş bir üslup kullanmamış olabilirim, bu da benim ayıbım olsun. Yalnız aşırı tatlı bir üslup kullanmış olsaydım da bana bir açıklama yapmayacaklardı, lütfen birbirimizi kandırmayalım. Neyse, sonuç olarak benden çaldıkları senaryoyla ne kadar kazandılar bilmiyorum ama ben bu arkadaşlara bunu misliyle ödetmeyi başardım.

Kurucularından ve hissedârlarından birinin Enis O. olduğu, bir WPP ajansı olan Plasenta ise 60 bin 353 lira ceza aldı ve bu olaylar sonrasında yaşadığı itibar kaybı nedeniyle battı. Ki öncesinde Türkiye’nin en büyük sosyal medya ajansıydı. Geçmiş olsun. Bundan sonra WPP’ye, yöneticilerini daha düzgün insanlardan seçmelerini ve kendileri için gece-gündüz demeden çalışan insanlara biraz değer vermelerini, hiç değilse bir derdini dinlemelerini öneririm. Bakın benle o kadar davalık oldular, ona rağmen bir kişi bile gelip bana ne olup ne bittiğini sormadı. Eğer sormuş olsalardı, muhtemelen bunların hiçbiri yaşanmayacaktı.

Yani evet, sonuç olarak ben intikam listemdeki Enis O., WPP ve TBWA’i tek seferde vurmayı başarmıştım. Reklam sektöründe tokatlanıp kenara atılmış bir Jr. Metin Yazarı olan ben; sadece reklamcılık yeteneklerimi kullanarak, dünyanın en büyük iki reklam grubunu dize getirmeyi de başarmıştım. Evet, şimdi böyle söyleyince çok havalı oldu ama, artık Türkiye’yi bırakın, Papua Yeni Gine’deki bir reklam ajansında bile işe girebilmem mümkün değildi tabii, o ayrı mesele. Yani kariyerimi zaten yakmıştım ama bu olayla da artık yaktığım kariyerimin küllerini savurmuş oldum. Pişman mıyım? Kesinlikle hayır.

‘‘YAPTIĞIM SUÇ DEĞİL’’

Neyse…

Peki ya bu olaylar nedeniyle benim başıma bir şey gelebilir miydi? Bakın dostlar… Ben altı üstü, “Bu reklam darbe mesajı veriyor olabilir, lütfen tetikte olalım.” gibisinden bir tweet attım ve birkaç tane de Twitter hesabını etiketledim. Bu kadar. Bu suç mudur? Elbette değildir.

TCK’da böyle bir suç tanımı da yok. Buna en yakın suç tanımı olarak “Savaşta Yalan Haber Yayma Suçu” diye bir suç var. Ama takdir edersiniz ki; ben bu eylemi yaparken ortada bir savaş da yoktu. Üstelik ben ülkenin direncini azaltacak bir şey de yapmadım.

‘‘BU BİR İNTİKAM EYLEMİ FALAN DEĞİL, RESMEN SANAT ESERİYDİ’’

Hani belki biraz zorlasanız; halkı kin ve düşmanlığa tahrik, halkı galeyana getirmek veya ticarî itibar zedeleme suçlarına bağlayabilirsiniz ama en nihayetinde, ortada somut bir suç kanıtı olması gerekir.

Yani mahkeme, sizden attığım tweet’in ekran görüntüsünü ve o hesabın bana ait olduğunu kanıtlamanızı ister. Bu da ne yazık ki, mümkün değil. Yani geçmiş olsun.

Sonuç olarak reklam sektöründe beni nasıl ki, hukukî boşluklardan faydalanarak tokatlamışlarsa, ben de reklam sektörünü aynı bu şekilde, hukukî boşluklardan faydalanarak tokatladım. Övünmek gibi olmasına ama; bu bir intikam eylemi falan değil, resmen sanat eseriydi sevgili dostlar.’’

Son güncelleme: 23:03 15.09.2020
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı