• Turkhane Logo

'Katar parasıyla cihatçı bir ordu mu satın alındı?

Katar'ın 200 milyon dolara Borsa İstanbul'un (BİST) yüzde 10'unu satın almasının yankıları sürüyor.

16:07 04 Aralık 2020 Cuma
'Katar parasıyla cihatçı bir ordu mu satın alındı?
Katar'ın 200 milyon dolara Borsa İstanbul'un (BİST) yüzde 10'unu satın almasının yankıları sürüyor.



AKP iktidarı sırasında Katarlı şirketlere onlarca arazi, mülk ve şirket satılırken, Tank-Palet fabrikası gibi stratejik öneme sahip varlıkların da Katara devredilmesi tepkilerin dozunu da artırıyor.

Son olarak CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarırın, katıldığı bir yayında , Öyle bir noktadayız ki; Cumhuriyet tarihinde ilk kez devletin ordusu Katar’a satılmış. Ben değer biçemiyorum; 20 milyar dolar olduğu söyleniyor, 50 milyon dolara satılmış sözlerine iktidar kanadından tepki gelirken, Artı Gerçek yazarı Hamide Rencüzoğulları meseleyi başka bir açıdan ele aldı ve, Ordu üstünden yürüyen polemiğe soru: Ordu satmadık ama cihatçı ordusu satın aldık. Bedeli neyle ödüyoruz sorusunu yöneltti.


Rencüzoğulları, 4 Aralık tarihli yazısında, Katar’a bir dizi satış söz konusu. Ancak Katar’a satarken, Katar parasıyla cihadist bir ordu satın alınıp alınmadığını da sormak gerekir ifadelerini kullandı.

Bu vesileyle TSK’nın onurunu koruma yarışına girildiği bu süreçte, Suriye cihadına koşup gelen savaşçılara aynı TSK’nın öncülük etmesinin bir “milli güvenlik sorun” olup olmadığı meselesine dokunalım dedik. Keza Katar’a bir dizi satış söz konusu. Ancak Katar’a satarken, Katar parasıyla cihadist bir ordu satın alınıp alınmadığını da sormak gerekir. Zira bu devasa ordunun militanlarına ödenen maaşlar da var yorumunu yapan Rencüzoğulları yazısını şu satırlarla sürdürdü:

Öncelikle şu an gündemde olan bu tartışmanın kaynağına bakalım.  Odakta, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Saninin 26 Kasımda Cumhurbaşkanlığı Sarayında imzaladığı ve aralarında Borsa İstanbulun yüzde onluk hissesinin satıldığı anlaşmalar paketi yer alıyor. Türkiye-Katar ilişkileri, Suriye krizinin başından itibaren zaten vardı ve 2014 yılından günümüze kadar bu ikili ilişkiler sürekli gelişti. Ancak Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn ve Mısırın 5 Haziran 2017de Katar ile ilişkilerini kesme kararının ardından Ankara-Doha yakınlaşması daha da arttı. Körfez ülkelerinin Trump’ın “istirhamıyla”, terörizmi destekleme ve finanse etme rolünden dolayı Katar’a uygulamaya başladıkları izolasyondan sonra Türkiye-Katar arasındaki “ihvan kardeşliği” temelinde ilerleyen işbirliği hızla büyüdü. 

Bugüne kadar iki ülke arasında imzalanan anlaşmaların sayısı 50’yi aştı. Son günlerde yapılan anlaşmalarda İstanbul Borsası’nın yüzde 10’luk hissesinin Katar’a satılmasıyla tartışmalar ayyuka çıktı. Üstelik bu son anlaşmalar paketinde sadece İstanbul Borsası’ndaki hisse devri yer almıyor. İstinye Park hisselerinin devri, İstanbul Haliç Altın Boynuz Projesine yapılacak potansiyel ortak yatırım,  Antalya Liman İşletmelerinin hisse devri ve satın alımı da dâhil on ayrı anlaşma yer alıyor. Fakat CHP’li vekilin sözleriyle birlikte başlayan polemik, ordu üzerinden bir “milli güvenlik” meselesine kilitlenmeine sebep olmuş durumdadır.  İktidarın konuyu bir “milli güvenlik meselesi” haline getirmesi ilk değildir. İki yıl önceki Afrin’e yönelik “Zeytin Dalı operasyonu” öncesinde de Erdoğan ile Kılıçdaroğlu arasında yine “ordu” üzerinden bir polemik gelişti, ama o ordu TSK değil, AKP’nin Suriye’deki cihatçı gruplardan oluşturduğu Suriye Milli Ordusu-SMO idi.

Kılıçdaroğlu, TSK’nın SMO’ya öncülük etmesinden rahatsız olduğunu söylemişti. Demişti ki; “ÖSO ile hareket edilmesinden duyduğu rahatsızlığı şöyle anlatmıştı: “Ordu ile ÖSO’nun birlikte anılmasını ben içime sindiremiyorum, ağrıma gidiyor. Koskoca Türkiye’nin ordusu ikinci planda, ÖSO birinci planda. Ordumuzun kahramanlığını ÖSO’ya devrediyoruz. Ne demek bu?”. İktidar medyası “muhalefetin ÖSO rahatsızlığı” diyerek işi polemiğe taşıdı. TSK ile ÖSO’nun uyum içinde olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan da ‘Kuvayı Milliye’ diyerek SMO’yu savundu; ‘Zeytin Dalı Harekâtı’nda Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ile yer alan Özgür Suriye Ordusu için “ÖSO, tıpkı Kurtuluş Savaşı’mızdaki Kuvayı Milliye güçleri gibi sivil bir oluşumdur. ÖSO’nun bizim kahraman askerlerimiz ile yan yana çarpışması iftihar edilecek bir görüntüdür. Her sivil oluşum gibi burada da yanlış yapanlar çıkarsa kendi içlerinde muhasebesini yaparlar. Orası kendi meseleleridir” [1] dedi.

Aslında o zamanlar Kılıçdaroğlu bu cihatçılarla birlikte bir Afrin operasyonuna karşı çıkmadı, sadece “TSK çok başarılı bir operasyon sürdürüyor. Zor koşullarda ilerliyorlar. Ama şimdi bu başarının önüne ÖSO’yu geçirmeye çalışıyorlar” diyerek itiraz etti. İktidarın laf söylettirmediği bu “SMO Kuvayı Milliyesi’ne” bugüne kadar TSK öncülük etmeye devam etti. Ana muhalefet lideri o zaman da orduyu savunma adına laf ederken yine hedef haline geldiğinde de “Kimmiş bu Kuvayı Milliye?” diyemedi… Şu anki tartışmalarda ise Katar’la yapılan anlaşmaların üstünü örten yine bir “ordu onuru” tartışması yürüyor; Türk Silahlı Kuvvetleri ülke ve milletin gözbebeğidir. Ordumuz ülkemizin ve milletimizin şerefidir. Bu millet onuru ve şerefi için her türlü fedakârlığı yapmıştır, yapmaya da devam edecektir... Ama bu iftihara SMO da dâhil edilmişti…

Bir yıl önce NYR Dailye yazan Elizabeth Tsurkov, Kim bu Türkiyeye yardım eden savaşçılar? başlıklı araştırma yazısında, Ankaranın Suriye Milli Ordusu (SMO) üyeleri ile birlikte burada yaklaşık 35 bin kişiye maaş ödediğini ve ücretin en düşük olduğu zamanda dahi ayda en az 11 milyon TL ödeme yapıldığını ileri sürdü. [5] Adı geçen araştırmaya göre Türkiye Fırat Kalkanı operasyonu öncesi savaşçılara aylık 300 dolar karşılığı olan Türk Lirası ödüyordu, ancak zamanla maaşlar düştü. 2019un başında 100 dolar karşılığı TLye kadar inen ödemeler her iki ayda bir yapılmaya başlandı. Ayda 50 dolarla geçinemeyen savaşçılar ya yakınlarından borç almaya ya da yağma ve hırsızlık gibi suçlar işlemeye başladılar.

Dahası da var. Mobilize hale gelen savaşçılara dolar üzerinden yüksek ücretler ödeniyor. Alman basını, “Ankaranın Libya topraklarına müdahalesinin başlangıcından bu yana 15 binden fazla Suriyeli paralı askerini Trablusa naklettiğini ve onlara her savaşçı için 2 bin dolar olmak üzere ayda 30 milyon dolar ödediğini”[6] yazdı. Öte yandan aynı cazip maaş teklifiyle temin edilen paralı askerin Azerbaycan’a taşınması durumu var. Anlatılanlara göre Azerbaycanda bir savaşçının maaşı 700 - 1200 ABD doları arasında değişiyor. Askere alma, üç aylık bir süre için geçici sözleşmelerle gerçekleşiyor. Yani askere alma görevlisine yaklaşık 3 bin dolar ödenek ayırılıyor. Yerel kaynaklarda yer alan haberlere göre Abdullah isimli bir savaşçı paralı asker transferiyle ilgili şunları söylüyor: Muhalefetteki Suriye Ulusal Ordusu Hamza Tümeni komutanı Saif Ebubekir, aylık 2.000 dolara kadar maaşla Azerbaycana sınırdaki askeri noktaları korumak için gitmemizi önerdi. O sırada henüz savaş yoktu.[7]

Bu kadar büyük meblağları kim ödüyor? Türkiye’de bu konuda ne iktidarın resmi bir açıklaması ne de muhalefetin resmiyete dökülen soruları bulunuyor. Yine hatırlatalım; herkesin elini çektiği 2015’ten bu yana bu savaşçıların maaşlarını sadece Türkiye ödüyor. Ama Türkiye’nin yanında Katar yer almaya devam ediyor. Kim bilir, belki de Katar’ın dolarları bunun için özel güvenlik şirketlerine akıyordur. Ve Borsa İstanbul hisseleri de dâhil birçok alan, böylesi bir “alış ve veriş” karşılığında “takas” ediliyordur. Kim soracak bu soruları?

Son güncelleme: 16:07 04.12.2020
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı