• Turkhane Logo

İthal din adamı sorunu: Radikalizm ile mücadele bu kadrolarla olmaz

Avrupa’da yaşanan terör saldırılarının ardından Müslümanlarla ilgili tartışmalar yeniden alevlendi.

16:09 16 Kasım 2020 Pazartesi
İthal din adamı sorunu: Radikalizm ile mücadele bu kadrolarla olmaz
Avrupa’da yaşanan terör saldırılarının ardından Müslümanlarla ilgili tartışmalar yeniden alevlendi.


Fransa ve Avusturya’da peş peşe gerçekleşen terör saldırıları sonrası İslam ve Müslümanlar bir kez daha tartışmanın odağında.

Avrupa’da yaşanan terör saldırılarının ardından Müslümanlarla ilgili tartışmalar yeniden alevlendi.


İslam dünyasının krizde olduğu söylemi Müslüman düşünürler tarafından da yüksek sesle dillendirilirken çözümün Avrupa’da yaşayan Müslümanlarda olduğu vurgulanıyor.

turkishminute.com’dan Cevheri Güven’in haberine göre, saldırıları Batı dünyasının Ortadoğu’da yaptıklarına karşı oluşan tepki olarak yorumlayan görüş, İslam dünyasında oldukça yaygın.

Ancak Müslümanlar arasında farklı görüşler de var.

Bunlar son dönemde özellikle Avrupa’da destek görmeye başladı. Sosyal bilimci Yasemin Aydın onlardan birisi.

Aydın, ‘Avrupa İslamı’ kavramına vurgu yapıyor. Kendisini Avrupa’nın çoğulcu toplumunda doğup büyümüş bir Müslüman olarak tanımlayan Aydın, Avrupa dışından getirilen din adamlarının, Avrupa kültürüyle yaşadığı çatışmaya dikkat çekiyor:

“Çoğulcu bir toplumda yaşıyoruz. Avrupa’da bu büyük bir zenginlik ama aynı zamanda büyük bir challenge (meydan okuma) var. Çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu, dini hayatı kontrol etmek için görevli devlet kurumlarının olduğu, dinin araçsallaştırıldığı ülkelerden gönderilen din adamlarıyla, Avrupa’da din hizmeti vermeye çalışmak en büyük sorun. İthal din adamlarının dini eğitimi Avrupa dilleriyle verememeleri bile başlı başına bir sorun.”

İTHAL DİN ADAMLARI SORUNU

Almanya ve Fransa dahil Avrupa’nın pek çok ülkesindeki camilerde görevli din adamları, Avrupa dışından çeşitli Müslüman ülkelerden gönderiliyor. 

Almanya’da 900’den fazla cami Türkiye’nin kontrolündeki Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) isimli organizasyon tarafından yönetiliyor.

İmamlar Türkiye’den gönderiliyor ve maaşlarını Türkiye ödüyor.

DİTİB, Türkiye’deki tüm camileri ve dini eğitimi kontrol eden resmi kuruluş olan Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı.

DİTİB’in Türkiye ile bağları, Almanya’daki camilerin siyasi propaganda ofisi olarak kullanıldığı tartışmasını da beraberinde getiriyor.

DİTİP sık sık Alman polisiyle sorun yaşıyor ve son yıllarda istihbarat takibine alındı.

Gülen Hareketi’ne yakın sivil toplum kuruluşlarıyla diyalog çalışmaları sürdüren sosyal bilimci Yasemin Aydın’a göre, Avrupa’daki din hizmetlerini Avrupa değerleriyle büyümüş ve Avrupa’da din eğitimi almış kadroların yönetme zamanı geldi.

“Türkiye’de Diyanet isimli devlet kurumunun şekillendirdiği din eğitimi ve din hizmeti zaten çok sıkıntılı iken onu bir de Avrupa’da uygulamaya çalıştığınızda hiçbir şekilde tutarlılığı kalmıyor” diyen Aydın’a göre Müslümanların extremizmle (aşırılık) mücadelesinin bu kadrolarla yapılabilmesi neredeyse imkansız.

Aydın, Müslümanların artık “terörü lanetlemekten öteye” geçmesi gerektiğini belirtiyor:

“Müslümanlar terörü lanetlemekten öteye geçmeli. Nefreti artıran, toplumsal uzlaşmayı sabote eden, Avrupalı Müslümanların barış içinde yaşamalarını da hedef alan ve bunu dini kamuflajla yapan bir grup var. Bunlara karşı eylemde bir şeyler yapmalı. Extremizimle mücadelede Müslümanlar daha öncü ve aktif rol almalılar.”

BUNU KABUL ETMELİYİZ

Roma’da Müslümanlar ve Hristiyanlar arasındaki diyalog çalışmaları yürüten International Jacques Maritain Institute’ün araştırmacılarından Cenap Aydın (Researcher at International Jacques Maritain Institute in Rome) da Avrupa’daki saldırılara genel görüşün dışında yaklaşan Müslüman düşünürlerden biri.

Cenap Aydın’a göre saldırganlar için İslamiyet bir din değil bir kimlik:

“Bu tip saldırıları yapanların yaşadıkları toplum içinde bir kimliğe sahip olamadıklarını ve İslamiyet’i bir din değil bir kimlik olarak gördüklerini gözlemliyorum. İslamiyet’in kendi esasları ve ibadetleriyle hiçbir ilgileri yok. Dindar da değiller. Fakat Müslüman olduklarına ilişkin sembolleri çok fazla gösterme çabasındalar ve yaşadıkları toplumun imajlarına tepki vermeye çalışıyorlar. Türkiye’de Hz. İsa ve Hz. Meryem hakkında benzer karikatürler yapıldı geçmişti. İkisi de Hristiyanlar kadar Müslümanlar için de kutsal kişiler olmasına rağmen bir tepki ya da şiddet olayı olmamıştı. Saldırıların altında büyük bir cehaletin olduğu gerçeğini kabul etmemiz gerekiyor. Müslümanlarda, kutsallara yönelik eleştiri ya da saygısızlık karşısında nasıl davranılması gerektiği konusunda büyük bir cehalet söz konusu ve bunu söylediğim için benim de kafamı kesebilir biri. Müslümanların böyle bir karikatür karşısında tepki vermeleri doğal. Fakat tepkiyi şiddet boyutuna taşıyanlar bunu dinin esaslarıyla açıklamıyor. Saldırganlar, İslamiyet’i bir din olarak değil bir kimlik olarak görüyorlar. Dini okur yazarlık olmayışı bunun birinci nedeni. Müslümanlar kendi dinlerini öğrenme adına gereken donanımdan yoksunlar. İslam için birinci derecede önemli olan şeylerin ne olduğu ilgilerini bile çekmiyor. Çünkü aradıkları şey Batı toplumlarına karşı sembolleştirebilecekleri bir kimlik. Dini semboller üzerinden yaşıyor ve onunla kendilerini tatmin ediyorlar. Bu yeni bir fenomen.”

İSLMAMİYET’İN YAŞADIĞI BİR KRİZ VAR

Cenap Aydın, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un söylediği “İslamiyet bir kriz içinde” söylemine de katılıyor:

“Yaşadığımız çağda İslam dünyasının yaşadığı bir kriz var. Bunu Bernard Lewis de söylemişti. Macron söyleyince çok gündeme geldi. Evet bir kriz var. Kriz olmasa İslam dünyası bu kadar büyük bunalımların içinde debelenip durmazdı.”

Aydın, şiddetin İslam’ın bir parçası olup olmadığı sorusuna ise şöyle yanıt veriyor:

“Tarihten beri Müslümanlar arasında şiddeti açık ve kapalı biçimde teşvik eden gruplar var. Siyasal İslam’ın içinde yer alan ve şiddete zemin açan gruplar var. Saldırganlar bu grupların yayınlarından etkilenmiş olabilirler, araştırılması lazım.”

DAHA FAZLA TEPKİ VERMELİLER

Cenap Aydın’a göre Avrupa’da yaşayan Müslümanlar, şiddet olaylarına verecekleri tepkiyle dünya Müslümanlarına öncü olmalı:

“Güzel örnekler olmakla birlikte Müslümanların şiddet olaylarına verdikleri tepki yeterli değil ve şekli de doğru değil. Avrupa’da yaşayan Müslümanlar, toplumun bir ferdi olduklarını fark etmezlerse, sadece kendi din özgürlüklerini savunurlarsa hiçbir zaman gerçekten bu toplumun parçası olamazlar. ‘Müslümanlar terörist değildir’ demekle ya da sadece kınamakla olmaz. Müslümanların kiliseleri ziyaret ettiğini görüp dayanışma sergiledikleri örnekler var, bu proaktif yaklaşımlar çok güzel. Müslümanlar diyecekler ki biz toplumun ihtiyaçlarına dertlerine kendi motivasyonumuzla çare bulmak için buradayız, ve özgürlükleri herkes için isteyecekler. Bir net olarak bu şiddete karışan insanlar Müslümanların varlığını ve bunlar bizim aramızdan çıktığını kabul edip, sayılarını nasıl azaltacaklarıyla ilgili çalışmaları lazım.”

Avrupa’da doğmuş Müslümanlara dikkat çeken başka bir isim de Ahmet Kurucan.

İslam Teolojisi uzmanı Kurucan, Avrupa’da doğmuş, üçüncü nesil 25 milyon Müslüman bulunduğunu ve asıl görevin bunlara düştüğünü belirtiyor:

“İslam barış dinidir gibi söylemlerle savunmaya geçme yerine Avrupalı Müslümanlar, saldırganların marjinalliğini ortaya koyacak aksiyon içinde olmalılar. Bir kısım Müslümanlarda şiddet eğilimi olduğu inkâr kabul etmez bir gerçek. Bunu kabul etmeme paralel bir evrende yaşamak demektir. Müslümanların tepkisini çeken durumlarda, hukuk ve demokrasi içinde tepki verilmesi gerekiyor. Meydan radikal gruplara bırakmalı.

Son güncelleme: 16:09 16.11.2020
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı