• Turkhane Logo

İsmail S. Gülümser’in yazısı: Sadece hak ve hukuku gözetme dengesini koruyanlar iz bırakır

''Bugün ülkemizde yaşananların en önemli sebeplerinden biri de dindar görünümlü bir grubun dini hassasiyetleri ve dünyevi kıstasları tamamen terk edip tercihlerini sadece kişisel hırs ve kaprislere göre yürütmesidir.''

08:50 19 Haziran 2023 Pazartesi
İsmail S. Gülümser’in yazısı: Sadece hak ve hukuku gözetme dengesini koruyanlar iz bırakır
''Bugün ülkemizde yaşananların en önemli sebeplerinden biri de dindar görünümlü bir grubun dini hassasiyetleri ve dünyevi kıstasları tamamen terk edip tercihlerini sadece kişisel hırs ve kaprislere göre yürütmesidir.''





İslam dininin temel kural ve kavramlarını bize aktaran ve bizi kötülüklerden uzaklaştırıp hayatımızı güzelliklerle donatmaya çalışan Peygamberimiz (SAV); dünyada yaşamımızı dengeli bir şekilde götürebilmek için;



-Hak ve adaletin esas olduğunu,



-Her hak sahibine hakkının verilmesi gerektiğini anlatıyor.



İnsan üzerinde en öncelikli hak, onu yaratıp bu dünya misafirhanesine gönderen yüce yaratıcının hakkıdır. Nasıl besleyip büyüttüğümüz, ihtiyaçlarını karşıladığımız çocuklarımız bize muhtaçsa biz de hayatımıza lazım olan her şeyi bize lütfeden Allah’a kat be kat daha fazla muhtacız. O yüzden sadece onun üzerimize yüklediği görevleri harfiyen yapmayla yetinmeyip bize bu sağlık ve sıhhati verdiği için sürekli şükür içinde hayatımızı geçirmeliyiz.



Yaşam şartlarının önümüze koyduğu şeylerle bıkmadan usanmadan mücadele edip ayakta durmaya çalışmanın yanında bizde hakkı olanlara gerekli emek ve zamanın ayrılması, bütün sorumlulukların aksatılmadan belli bir denge içinde götürülmesi bizim insanlık görevimizdir.



-Dünyaya gelmede en öncelikli vesile anne-babadır, baba evin ihtiyaçlarını karşılamak için çaba harcarken anne 9 ay bebeğini karnında taşımış, 4-5 yaşına kadar geceler boyu uykusundan fedakârlık yapıp besleyip büyütmüş, daha sonra da hayata hazır hale gelinceye kadar koruyup kollamıştır.



-Annenin sunduğu destek kesildikten sonra, hayatın düzeni bireyin kendi iradesine bırakılmıştır. Bu yüzden insan anne babasına karşı görevlerini yapmalı, sağlıklı bir yaşam için kendi bedeninin maddi manevi ihtiyaçlarını gidermeli ve ona zarar verecek şeylerden uzak durmalıdır.



-Evlendiği andan itibaren, bireyin üzerine önce eşinin sonra varsa çocuklarının hak ve sorumluluğu yüklenmektedir. Nasıl onun ailesi, onu hayata hazırlamışsa aynı şekilde o da kendi çocuklarını topluma ruh ve beden sağlığı yerinde bireyler olarak emanet etmek için üzerine düşen görevi yapmalıdır.



-Bakıma muhtaç ebeveyn ve akrabalara karşı da sorumluluklarımız vardır, onların ihtiyaçlarının karşılanması için desteklemek ve yanlarında olmak insani görevimizdir. Belli aralıklarla yapacağımız ziyaretlerle onlara yalnız olmadıklarını hissettirme, aşmakta zorlandıkları problemleri çözmede destek olduğumuzu gösterme ve onların hayır dualarını alma oldukça önemlidir.  



-İçinde bulunduğumuz topluma karşı sorumluluklarımız vardır, ortak mutabakatlarla hazırlanmış kanun ve kurallara uyma her bireyin görevidir, bunların aksatılması toplumsal huzurun bozulmasına neden olabilir.



Biz basit bir iyilikten sonra muhatabımızdan ona uygun tarzda teşekkür beklerken, Allah bizdeki her şeyin sahibi olmasına rağmen verdiklerine karşı bize çok az sorumluluk yüklüyor. Müslümanlardan 24 saatlik bir günün 1 saatini ibadete ayırmalarını, senenin bir ayını oruçlu geçirmelerini, kazançlarının kırkta birini ihtiyaç sahiplerine dağıtmalarını, fakirleri koruyup kollamalarını, mali imkânı olanların hayatlarında bir kez hacca gitmelerini istiyor. Aldığımız her nefeste ona minnetimizi ifade etsek bile teşekkür borcumuzu tam yerine getirmiş olamayız.



-Bizi var edip dünya nimetleriyle buluşturduğu,



-Hayatı, insanlığı, şuuru verip diğer varlıklardan üstün olarak yarattığı,



-Yüksek değerlere sahip bir din çatısı altında büyüttüğü … için bir ömür boyu yapacağımız ibadetlerle Allah’a şükranlarımızı arz etmeli, büyük bir sorumluluk duygusu içinde ibadetlerimizi aksatmadan sürdürmeli, hiçbir görevi ihmal etmeden önce ona karşı vazifelerimizi yapmalıyız.



Aşırı uçlara kaçmadan dinin yüklediği sorumlulukların yerine getirildiği dönemler, hep toplumlar gelişme göstermiş, sapmalar olduğu zaman dilimlerinde ise büyük sıkıntılar yaşanmıştır. Bu konuda en güzel örnek saadet asrı olarak ifade edilen 4 büyük halife dönemidir. Allah’a tam gönülden inanmış olan o günkü sahabeler, hayatlarını ibadete göre şekillendirmiş huşu içinde ibadet zevkini iliklerine kadar yaşamıştır.   



Kimisi, gece boyu ibadeti bir sorumluluk olarak görmüş, bazıları da aralıksız tüm yılı oruçla geçirerek ona olan teşekkür borcunu yerine getirmeye çalışmıştır. Efendimiz ibadette aşırılığa kaçma eğilimi olanlara uyarıları hepimizin kulağına küpe olmalıdır. O, yaptığı ikazlarla çevresine dengeli davranmanın yollarını öğretmiştir.



O, Allah’ın elçisi olduğu halde bir yandan ona, karşı kulluk borcunu tam yerine getirmeye çalışırken bir yandan da vaktini çok iyi planlayarak ailesine zaman ayırıyor, ihtiyaç sahiplerinin sorunlarını çözmeye ve toplumun dertleriyle uğraşmaya devam ediyordu.  



Bütün bu farklı türden görevlerin aksatılmadan yürütülmesinin temeli, her işin öneminin kavranılmasına ve hangi aralıklarla yapılacağının önceden planlanmasına bağlı. Eğer insan kendini gevşekliğe salmadan hayatını bir program çerçevesinde yürütebilirse hiçbir görevi atlamadan sürdürme şansı olabilir. ‘Azıcık rahat ve rehavete kendimi salayım biraz sorumluluklardan kaçayım’ dediği andan itibaren aksayan görevler, önem derecesine göre onun ve toplumun hayatında büyük boşluklara neden olabilir. İslam peygamberinin (SAV), geçmiş ve gelecek tüm hata ve kusurlarının bağışlanacağı bildirilmiş olmasına rağmen o, hayatının hiçbir döneminde disiplini elden bırakmadı. Bunu gören yakın arkadaş grubu sahabeler de aynı duygu ile hareket ettikleri için örnek bir hayat sergilediler. Ondan sonra gelenler de benzer hassasiyeti taşıdığı için aldıkları yetkiyi hiç suistimal etmediler, bırakın topluma ait olan en küçük bir şeye tenezzül etmeyi, kendi varlıklarını umumun menfaati için harcayıp tüketerek ahirete gitmeyi tercih ettiler.



İlk halife Hazreti Ebubekir’in (RA) kendine verilen kıt kanaat geçinecek kadarlık bir maaşı, kul hakkı yemiş olurum düşüncesiyle harcamaya korkmuş ve çok dar imkanlarla bir hayatı seçmiş artanını ölümünden sonra hazineye iadesini istemişti. İslam’ı tanıdığında varlık sahibi olan Hz. Ebubekir (RA) kaynaklarını din yoluna sarfetmiş, Hz. Osman’ın (RA) o gün için maddi imkân göstergesi olan yüzlerce deveyi yüküyle beraber dağıtmıştı. 



Sahabeler, daha hassas bir dini yaşamı tercih edip çevrelerine karşı sorumluluklarını ihmal ettiklerinde Peygamberimiz (SAV) onları uyarmış, ileride bıkkınlığa yol açması ihtimaline binaen bütün yıl boyunca oruç tutmak isteyenleri, gece boyunca ibadeti düşünenleri çevresinin haklarına riayete davet etmişti. Her ne kadar sahabenin dini daha titiz yaşama gayretleri onlar için bir kusur olmasa da bazı sorumlukların unutulmasına sebep olabileceğinden dolayı uyarılmıştı.



Gerçekten halka faydalı olmak isteyenler, çok güzel örneklerin yer aldığı sahabe hayatını rehber edinmeli, çevreye karşı tüm sorumluluklar ihmal edilmeden yerine getirilmeli. 



-Allah’ın rızasını kazanmak için kullukta derinleşmek önemli olduğu gibi



-Başkasına muhtaç olmadan bedenin ve ailenin ihtiyaçlarını karşılamak da insanın vazifesidir.



Dinin emirlerini yerine getirmede kusur işlemeden çevresine karşı sorumluluklar aksatılmadan sürdürülmeli.



Mesailer iyi tanzim edilebilir, bütün görevler zamanında yapılırsa huzurlu bir toplum dokusu oluşturulur. 



Yaşamlarında ahiret ve dünyaya dengesini dikkate almayanlar ise, dini temsil iddiasında olsalar bile hata ve kusurlardan kendilerini koruyamaz topluma önünde yanlış yollara girmekten kurtulamazlar. Din adına ortaya çıkanların işledikleri cinayet ve zulümlerin arka planında bu ölçüyü kaybetme yatmaktadır.



Bugün ülkemizde yaşananların en önemli sebeplerinden biri de dindar görünümlü bir grubun dini hassasiyetleri ve dünyevi kıstasları tamamen terk edip tercihlerini sadece kişisel hırs ve kaprislere göre yürütmesidir. Eski iktidarların yaptığı hata ve kusurları işlemeden onlarla rekabet edilemeyeceği gibi yanlış bir zanla, kusur yarışına girdi ve onları fersah fersah geçtiler, yetkilerini kötüye kullanıp hiçbir dönemde olmadığı kadar suça bulaştılar.  



-Seküler anlayıştakiler, gerektiğinde adaleti eğip bükerken bunlar, hak ve adalet kavramın tamamen yok etti,



-Onlar, birkaç ihalede yolsuzluk yaparken bunlar, ihale yolsuzluklarıyla milyar dolarlık kaynak oluşturdu,



-Onlar, toplum önünde bazen yalana başvurmuşken bunlar, yalanı bir yaşam tarzına dönüştürdü,



-Onlar, kul hakkı gözetmezken bunlar kendi ikballeri için toplumdan kul hakkı kavramını söküp attı,



-Onlar, gerektiğinde zulme yönelirken bunların, masumlar hakkında işkencelerini tüm cihan duydu.



Dini değerleri önemseme iddiasında bulunan bir yönetici grubu, hak ve hukuka riayeti defterden çıkarınca hiçbir kural ve kaide onları durduramadı. Diplomasız biri yasalara aykırı olarak 3. kez seçime girdi, seçmen listeleri üzerinde büyük hile ve oyunlar düzenleyerek seçim kazandı, ülkenin ve halkın tüm varlıklarını çevresine dağıttı.



Ülkenin dindarlar tarafından yönetilmesini istemek belki yadırganacak bir şey değildi, ancak aynı kadrolardan inançlarının gereği olarak hak ve hukuka riayet etme dinin emir ve yasaklarına uyma her hak sahibine hakkını verme bekleniyordu. Tam tersi oldu herkese büyük bir hayal kırıklığı yaşattı toplumda dine karşı nefret hissi oluşturdular. Zararın neresinden dönülürse kardır bu aşamadan sonra gücü ele geçirmiş olanlar arasında, hala insaflı dinin kurallarının önemine inanan birileri kalmışsa;



-Yönetimde kalmayı sürdürmek için yapılan sahte darbe senaryosu ile gasp edilen hakların iadesi,



-Hayatlarında hiç suça bulaşmadığı halde düzmece gerekçelerle tutuklananların salınması,



-Hukuk ve güvenlik birimlerinde işi elinden alınanların görevine döndürülmesi ve zararlarını karşılanması,



-Bebekli bayanlara kadar artarak devam eden hukuk dışı tutuklamaların sona erdirilmesi, hak ve adalet tesis edilerek öğrenci, esnaf memur demeden hayatları zindana çevrilmiş insanlara yeniden toplum yararına hizmet imkânı sunulması için birileri elini taşın altına koymalı, yetki sahiplerini hukuka uymaya ikna etmeli.



*Fethullah Gülen Hocaefendi’nin herkul.org” sitesindeki yazısından faydalanılmıştır.



İsmail S. Gülümser

Son güncelleme: 08:50 19.06.2023
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı