• Turkhane Logo

İsmail S. Gülümser’in yazısı: İnsanın en önemli sermayesi güven

''Halk imkansızlıklar içinde kıvranırken onlar, büyük bir imparatorluğun parçalanmasını hızlandıran öngörüden uzak Tanzimatçıları gibi, israfla ilgili Peygamber (SAV) buyruğunu yok sayıp “itibardan tasarruf olmaz” diyerek hırsızlıktan kazandıkları mallarla lüks ve debdebe içinde bir yaşamla din ve ülke itibarını sıfırladılar.''

10:25 18 Aralık 2023 Pazartesi
İsmail S. Gülümser’in yazısı: İnsanın en önemli sermayesi güven
''Halk imkansızlıklar içinde kıvranırken onlar, büyük bir imparatorluğun parçalanmasını hızlandıran öngörüden uzak Tanzimatçıları gibi, israfla ilgili Peygamber (SAV) buyruğunu yok sayıp “itibardan tasarruf olmaz” diyerek hırsızlıktan kazandıkları mallarla lüks ve debdebe içinde bir yaşamla din ve ülke itibarını sıfırladılar.''





Bireyler, herkesi kendi kriterlerine göre kendi pencerelerinden değerlendirir. Bir konudaki kusur ve hatalarını başkalarında görerek rahatlamaya meyillidir. Yaptıkları yanlışın en küçük bir belirtisini gördüklerinde muhatabı hakkında ön yargıya başlar. Hayatını belli konumlara gelmeye adamış biri, rakip olarak gördüklerinin önünü tıkayacak yöntemlere başvurabilir.



Şöhret-servet-güç-iktidar elde edip mali kaynaklarını artırmaya çalışanlar, ütopya olarak gördüğü kişilerin imkanlarına ulaşmak için hileli işlere girebilir. İstanbul Belediyesi’nde dönen rantın büyüklüğünü gören yöneticiler, devletin gelir musluğunu kendilerine aktarmanın yollarını buldu, bir yüzükle başladıkları siyasi yaşamları gemilerle petrol taşımacılığı yapacak düzeye ulaştı. Bu günlerde bir yandan İslam dünyasının sempatisini kazanmak isterken diğer yandan gemilerle İsrail’e destek sunarak çocuk cenazeleri üstünden çıkar sağlamaktalar.  



Bir diğer yandan bu türden zaaflarını frenleyemeyen biri, herkesin benzer zaaflarla hareket ettiğini düşünür, en masum insanların yaptıkları fedakarlıkların arkasında bit yeniği arar. Birisi, öğrenciler için evler açmışsa buradan bir beklentisinin olduğu vehmine kapılır. Bir yurt binası yaptırıp bağışlamışsa onu ballı bir ihale kazancından verdiğini vehmeder. Hiçbir beklentiye girmeden okul yaptırıp bağışlayanın, hizmetinin arkasında kirli para olduğunu hesap eder ve hayırsever insanların atadan oğula gelen servetlerinde bile suistimal arar.



Din adına toplum önüne geçmiş, iyilik ve güzellikleri anlatma derdi olan herkes hakkında suizan besler. Onların bir şekilde yaptıkları işin rantını yemeye çalıştığına hükmeder ve her faaliyeti karalamaya başlar. Yıllarca emek verip kurdukları herkesin beğenisini kazanmış hizmetleri kıskanır, onların hepsine sahip olmak ister.  Başka hizmetlerde kullanılmak için bağışlanmış binaları, bağışçıların olurunu almadan devlet sopası kullanarak oğlu adına kurduğu vakfa verip kısa yoldan gasp etmeyi planlar. Böyle biri, herkesin menfaat peşinde koştuğunu zanneder, sadece yüce yaratıcıyı memnun etmeyi hedefleyenlerin temiz düşünce yapılarını anlamakta zorlanır.  



Hayatında başkası için hiç fedakârlık yapmamış hep almaya alışmışların, bu türden insanların varlığına inanmaları mümkün değildir. Onların yaşamı, sadece kendi istek ve arzularını tatminden ibaret olduğu için, çevrelerinde gördükleri en masum faaliyetlerde bile art niyet ararlar. Dünyaya mal biriktirmeye gelmiş gibi gördükleri herkesin, malına göz koyar bir fırsatı bulup yıllar boyu emekle oluşturdukları itibarı yok ederek elindekine sahip olmak ister.



Bütün devlet işlerine rant gözüyle bakan birinin, yönetime geldiği ülkelerde çalma çırpma sıradan hale gelir. Hedefi daha fazla dünya malı biriktirmek olan, sadece bu kaygı peşinde koşar, yetkisini kullanarak her şeyin tapusunu üzerine geçirmeye çalışır. 15 Temmuz senaryosuyla köklü şirketlerin malları önce kayyuma devredilip hukuk gözetiminde kanaati oluşturdular, sonra devlet ihalesiyle birine satılıyor gibi gösterip kendi emanetçilerine aktardılar. Bu ve benzeri yolla Beyoğlu varoşlarından çıkma gariban Erdoğan ve akraba çevresinin mal varlığı Türkiye’nin büyük şirketlerinin önüne geçti, hırsızlıkla ülkenin en zenginleri arasına girdiler.



Sadece alacağı paraya gözünü dikmiş biri için halkın hiç değeri yoktur. İhaleler, iş üretmek için değil cep doldurmak amacıyla yapılır, her ihale öncesi nelerin paylaşılacağı konuşulur. Haraca bağlanmış gibi halkın kazancı yöneticiler ve mafyatik yapılarca bölüşülürken 10 liralık işler 1000 liraya mal edilir. Yolsuzlukları ortaya çıkınca da, İslam tarihi boyunca gelişerek gelmiş, cumhuriyet dönemine medeni kanuna girmiş hırsızlıkla ilgili hükümleri çiğneyip yargıdan kaçtılar. Halk imkansızlıklar içinde kıvranırken onlar, büyük bir imparatorluğun parçalanmasını hızlandıran öngörüden uzak Tanzimatçıları gibi, israfla ilgili Peygamber (SAV) buyruğunu yok sayıp “itibardan tasarruf olmaz” diyerek hırsızlıktan kazandıkları mallarla lüks ve debdebe içinde bir yaşamla din ve ülke itibarını sıfırladılar.



Siyasiler, mal beyanlarında verdikleri miktarın binlerce kat üstünde servetler edindikleri için herkes onların hırsızlıkla bu varlığa sahip olduğunda hemfikir, varoştan çıkmış yöneticilerin haram yoldan kazandıkları servet dudak uçuklatıyor, dürüstlük dersi vermeye kalktıklarında muhatapları ima yollu hırsızlıklarını yüzlerine vuruyor. Yolsuzluğu önlemek için aldıkları her tedbir kendileri ya da ortakları tarafından deliniyor, hırsızlığın dinen yasak olduğunu bile söylemeye utanıyorlar. Partililer ise halife payı yönetici payı gibi göstererek haramı meşrulaştırıyor.



Mal varlıkları kabarmasın diye servetlerini yakın çevrelerine dağıtıyorlar, bu kez garibanlıktan gelme emanetçilerin milyarlık servetleri kimseden saklanamıyor. Edindikleri her şeyde şüphe var, itibarı koruma gibi bir kaygı taşımadıkları için herkesin gözünün içine baka baka hırsızlığa devam ediyorlar. Attıkları bütün kirli adımlar kendileriyle birlikte mensubu oldukları dini de lekeliyor. Dindarların kötülükten uzak durduklarıyla ilgili algı değişiyor artık en çok dindarlar karanlık işlerle anılır hale geliyor.     



İnsanlar, bir türlü terk edemedikleri bağımlılığın peşine takıldıkları zaman her şeye kendi yaklaşımıyla bakar. Hırsızlıklarına kılıf uydurmak için başkalarının helal kazançlarında kusur arar, kendince yaptığı yorumlarla bir şekilde muhatabını suçlayacak bahaneler bulur. Çalıntı paraları evin bodrumunda çelik kasalarda sakladığı telefon tapeleriyle açığa çıkmış ve hırsızlığı kendi ifadeleri ile kayıt altına alınmış biri hesap vermekten kaçarken, görevini yapan ve onu suç üstüne yakalayan polisleri düzmece mevzuat hükümleriyle yargılatıp hapse attırır. 



İnsanın ihtiyaç ve beklentileri sınırsızdır, bunların peşine takılanlar kendini koruyamaz, gönüllülerin ruh zenginliğinden habersiz böyle biri, onları da kendi gibi zaaflarının esiri gördüğünden insanlık için yaptıkları hizmetlerdeki samimiyeti bilemez. Devleti ele geçirmek kaygısıyla oturup kalkanlar, sizin her davranışınızı devleti ele geçirme çabası gibi görür, devleti hortumlayan her varlıklı insanın servetinde suistimal olduğuna inanır. Sadece dünyada insani değerleri geliştirmek için mücadele veren insanların yaptıkları olağanüstü gayretlerde menfaat hesabı olduğunu zanneder. Makam kapma yarışına girmezseniz küçük gördüğünüz için tenezzül etmediğinizi düşünür, kendi gayretinizle geldiğiniz her konumun arkasında kusur arar.



Hayatını keyf içinde sürdürmek isteyen biri, herkesin kendisi gibi servet yığma derdine düştüğünü, makam kapma yarışında olduğunu, konforlu bir yaşam için bütün hayatını vereceğini zanneder.  Bu düşünceler iliklerine kadar işlemişlerin, başkasında farklı bir değer yargısı olabileceğine inanması çok zordur. Ondan farklı düşünen bu dünyayı elinin tersiyle itip, tüm hedefi yüce yaratıcı memnun etmek olan insanları anlayamaz.



Dünyayı istemediğini söyleyenleri takiye yapmak, gizli hedefini saklamakla suçlar, toplum için yapılan en samimi hizmetleri yargılar. Art niyetli kesimlerin toplumun %80 i hakkında ürettikleri evhamlı ruh halinin arkasında bu ve benzeri düşünceler vardır. Bu çarpık anlayışına göre hayatına düzenleyenler, zikzaklı tavırdan kendini koruyamaz.



Hayatını insanlığın geleceğine adamışlara gelince;



Onlar, kalabalıklara bakarak davranışlarını ayarlamaz, binaları kıskançlık histerisine kapılmışlar tarafından gasp edilirken yürekleri burkulur ama muhataplarına aynı yöntemle tepki vermezler. Dünyaya ait imkanlar hırsızlar tarafından çalınırken tepkisel davranış içine girmeyi gaspçılara saldırmayı akıllarından bile geçirmezler.  



Bu türden evhamlı ruhların, ne düşüneceğine bakmadan kendi görevlerini sürdürür, samimi duygularla insanlığa hizmet için yapageldikleri faaliyetleri artırmanın yollarını ararlar. Her zaman olduğu gibi dünya genelinde oluşturulmuş güven duygusunu zedeleyecek en küçük bir tepkisel hareketten uzak dururlar. İçinde oldukları toplumun düşünce dünyasını geliştirmek için kendilerinden özveride bulunur, kişisel beklentilere göre hareket izlenimi oluşturacak davranışlardan sakınırlar, yanlışa itmek isteyen art niyetlilerin tuzağına yakalanmazlar.



Topluma iyilik ve güzellikleri ancak şahsi yaşantısı temiz olanlar teklif ederse kabul görür, makam-para-lüks-debdebe peşindekilerin halka vereceği hiçbir olumlu düşünce yoktur. İnsanlar ancak güven kaybı yaşatmamış olanların nasihatlerinden istifade ederler. Olmadığından fazla destek sunanların, istedikleri karşılık çok fazla olabilir, imkansızlığınızdan yaralanıp yaşam tarzınızdan vazgeçmeye zorlayanlar çıkabilir, borçlandıklarınızın beklentilerini karşılayamazsanız mahcup olur, hür düşünce üretme şansını kaybedebilirsiniz, el avuç açarak yılların birikimiyle kazanılmış itibara zarar vermiş olabilirsiniz. Bunun için derdi olanların iffetini ismetini koruması yaptığı hizmetler karşılığında kimseden bir şey beklememesi gerekir. 



Başkaları yargılamadan önce kendinizi sorgularsanız daha az hata yapar, kusurlu eylemlerden korunursunuz.



Eğer kimseye diyet ödemek istemiyorsanız daha çok kendi gayretinize bağlı kazançla yetinmelisiniz. Bediüzzaman, şahsi nüfus temin etmekle itham edenleri en küçük bir maddi varlığa tenezzül etmediğini gösterip susturdu, talebeleri de onun gibi duru bir yaşamı seçtiler. Güveni zedeleyecek bir davranışları olmadığı için kimse onları bu yönüyle suçlamaya cesaret edemedi.



Hasılı, gönüllülerin büyük fedakarlıklarla oluşturduğu dünya genelindeki güven duygusu kolay kazanılmadı, onu sarsacak davranışlardan kaçınır, her zaman itimat telkin eden yapı korunursa olumlu sonuç alınır. Hizmetleri karşılığında beklentiye girmeyen kendinden çok başkasının huzur ve mutluluğunu düşüneler bu güveni tazeler.



*Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “herkul.org” sitesindeki yazısından faydalanılmıştır.

Son güncelleme: 10:25 18.12.2023
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı