• Turkhane Logo

İsmail S. Gülümser’in yazısı: Dinin içini boşaltanlar, din ve şeriat kavgasından medet umuyor

10:00 26 Şubat 2024 Pazartesi
İsmail S. Gülümser’in yazısı: Dinin içini boşaltanlar, din ve şeriat kavgasından medet umuyor





Son günlerde Erdoğan, her dönem bu tür misyonu üstlenmeye hazır tetikçileri kullanarak ülkede bir şeriat tartışması açıp toplumu kamplara bölme hesabı yapıyor. Önce kendisi birkaç yerde nabız yokladı, sonra aykırı görüşleriyle bilinen bir avukatın sosyal medya paylaşımı bahane edilip gözaltına alınmasıyla tartışma alevlendi. Ardından toplumun sinir uçlarını tahrik etmede mahir bir isim Şevki Yılmaz’ın, Cumhuriyeti kuranlar hakkındaki bedduası imdada yetişti ve sanki bilindik oyunların farklı bir versiyonu sahneye sürüldü.



İktidar mensupları bir taraftan toplumu şeriat tartışmalarının içine çekip nihai hedef gibi algılanan bir kavramla taraftarlarını umutlandırıyor, bir yandan da böyle bir yönetimin kendilerine vereceği zarar önlemek için tedbir alıyor.



Çünkü;



-Din başkasının hakkına tecavüzü yasaklamışken o, mülkiyet hakkını yok etti kayyumla üzerlerine geçirdi,



-Din yalanı haram kılmışken o, karşılarına çıkan her engeli türlü yalan ve aldatma yöntemleriyle aştı,



-Din hırsızlığa ağır cezadan bahsederken o, hırsızlık ve yolsuzluğu bir güç devşirme aracına dönüştürdü,



-Din toplumda saygı ve sevgiyi yaymak için gelmişken o, saygı ve sevgiyi yok etti toplumu manen çökerttiği için… ideali gibi gösterip halkı avuttuğu yönetim tarzının kendini suçlamasından korkuyor. Bu yüzden her ihtimale karşı ülkenin yargısını kendine bağlayıp ileride suçlayacaklarla ilgili alan temizliği yapıyor geleceğini garantiye alıyor.



Kendisi dinin tüm sınırlarını yıkarken halkın yaşamını din deyip keyfine göre uydurduğu kurallarla sınırlandırmayı yön vermeyi düşünüyor. Kısacası şeriatla yönetilen Arap ülkelerinde tüm kaynakları tek başına kullanan krallar gibi bir düzen kurup sefasını sürmeyi hesap ediyor. Ya da Türk cumhuriyetleri gibi muhaliflerin eritildiği açık farkla kazanacağı garanti olan, göstermelik bir seçimle iktidarın atadan oğula devredileceği bir sistemi düşlüyor.



Halkın arasından uçup giden, her türlü zenginliği yok edilmiş dine gelince o, çok farklı şeyler söylüyor. Dinin insanı kötülüklerden alıkoymak için farz kıldığı 5 vakit namazı hakkını vererek kılanın yanlışa yönelmesi oldukça zor. Bu yüzden halk namaz kılan birinin kötülük yapmayacağını düşünür, onun yanında kendisini daha güvende hisseder. Dinin toplum hayatına kazandıracağı güzellikler için gönderildiğini başta İslam peygamberi ve onun yakın arkadaşlarının yaşantılarındaki titizlik, Beraat kandilinin idrak edildiği şu günlerde bir kez daha kulaklarda tınlıyor. Bugün iktidar mensuplarına gelince, halkın önünde namazlarıyla görüntü vermelerine rağmen onun ihtiva ettiği manaları hayata mal etmeyi düşünmedikleri için oradan oraya savruluyor.    



Namazda yapılan her hareketin okunan her sure ve duanın hayatımıza kazandıracağı derin anlamlar var. Farzları vacipleri sünnetleri bilen, namazda bunları uygulayan birinden onların hangi amaçla yapıldığını idrak etmesi ve hayatını bu kurallara göre düzenlemesi isteniyor. Yüce yaratıcı karşısında el pençe divan duran bir müminden;



-Huşu içinde namaz kılarak ona olan borcunu layıkıyla yerine getirmeye çalışırken,



-Annesinden korkup yine onun şefkatine sığınan bir çocuk gibi, iç huzuru içinde her şeye gücü yeten bir zatın merhametine bütün kalbiyle yönelmesi her şeyi onun şefkatinden istemesi bekleniyor.



Dünyevi düşünceler namazdan alıp götürdüğünde, iradi olarak hemen huzura geri döner, duaların anlamını düşünür, her ihtiyacı karşılayacak birine talebini iletebilir. Manalarını düşünerek ve büyük bir ürperti hissederek okunacak sure ve dualarla namazı içinde bir duygusal boşalma yaşanabilir. Namazın bazı bölümlerinde kendini zorlayıp onunla konuşur gibi ibadet edenin namazı miraca dönüşebilir.  



Namaza, onun büyüklüğünü ifade eden tekbirle başlanır. Sübhaneke duasıyla Allah, noksan sıfatlardan tenzih edilir, etrafımızda gördüğümüz bütün varlıkların güç ve kuvvetinin onun yanında hiçbir değeri olmadığı zikredilir. 



-Bugün kendinde güç vehmedip herkese tepeden bakanların bir süre sonra bir yıldız gibi sönüp gideceği,  



-O yüce yaratıcı dışında hiç kimseye bel bağlanmayacağı,



-Bir şekilde güçlü gibi gördüklerimizin yakında pörsüyüp kaybolacağı düşünülür. Eğer çevremizde yaşananlara bu gözle bakılmazsa insan, güç gösterisi yapanların arkasına takılmaktan korunamaz hayal kırıklıkları kaçınılmaz olur.



Bu son namazı olduğunu düşünen biri ona, hayatının hesabını vereceğini aklına getirirse yalvarış ve yakarışları daha da içten hale gelir, bütün kalbiyle ona yönelebilir. Allah’ın huzurunda onu görüyormuş gibi ibadet eden birinin namazı daha da derinleşir. Namazda eğilip kalkmaların secde ve rükûların anlamı hatırlanır, onunla yalvarıp yakarırken huzurda daha fazla ayakta durmaya tahammülü kalmamış biri olarak selviler gibi dikildiği kıyamdan sürünen varlıklar gibi rükû ve secdeye geçer onun, önünde yerlere kapanıp içini döker.



Sübhaneke duası, namazın özü gibidir,



-Her türlü kusurdan uzak,



-Her varlıktan üstün



-Her şeye gücü yeten birinin huzurunda olduğunu hatırlayan ona, yürekten yönelir ve isteklerini ona arz eder.



Asıl büyüklüğün yüce yaratıcıya ait olduğu zikrettikten sonra verdikleri karşısında teşekkür borcu ifade edilir. Onun azameti karşısında boyun büküp huşu içinde eller bağlı dururken, onun rahmet ve merhametinden yardım istenir.



Arkasından ayakta okunan tüm dertlere şifa olduğu söylenen Fatiha suresinde onun, rahmet ve merhametine sığınılır, verdiği sınırsız nimetler için ona şükranlarımız sunulur, hayatın hesabının verileceği bir kez daha hatırlanır. Tüm isteklere cevap verebilecek biri önünde, boyun bükülerek talepler iletilir, hata ve kusurdan koruması için yalvarıp yakarılır. Rükünlerin birinden diğerine geçerken aynı duyu içinde onun büyüklüğü teslim edilir, rükûdan doğrulurken ona hamt edilir.



Bütün bu duygularla içten içe kabarıp coşan biri, hayatını kılınan namazdaki şuur içinde geçirirse iki namaz arasında ona verdiği sözlerden dönecek yanlış işlere girmemeye özen gösterebilir. Günde beş kez kılınan namazın insanı koruması ve kötülükten uzak tutması ancak bu duygularla mümkün olabilir. Böyle bir anlayışın olmadığı yerde yapılan ibadetlerin insanı yanlıştan muhafazası zordur.



Türkiye’de dini cemaat mensuplarının bir bölümü bu açıdan dikkatli yaşantılarıyla toplum ortalaması üstüne çıktı. Bediüzzaman, risalelerde aktardığını çok daha ileri boyutta yaşadığı için onun, terbiyesiyle yetişen talebeleri adeta namazla bütünleşti. Tekbirle ellerini kaldırıp dünyayı arkalarına attıktan sonra, Allah’la konuşur gibi ibadetle hayatı düzene soktular.  Şimdilerde bu şuur içinde namaz kılan sayısı sınırlı olsa da bu niyetini koruyanlar olabildiğince erkana dikkat ediyor ve namaz dışı zamanlarda hatadan uzak durmaya çalışıyor.



Yeryüzündeki bütün nimetleri insanoğlunun istifadesi için yaratan zat, onlar karşısında her türlü saygıyı hak ediyor. Namazın her yerine sızmış bu duygularla ibadete yönelenlerin yüce yaratıcı dışında kimsede büyüklük görmesi Allah’tan başkasının kalıcı olacağını düşünmesi mümkün değil. Tüm bereketlerin kaynağı Allah olduğu halde yıkılıp gidecek kişi ve kuruluşlarda bir marifet aramak beyhude. Ona gösterilmesi gereken hürmetin geçici dünya makamı sahiplerine yöneltmek insanı hataya açık hale getirir.



Halbuki bugün din adına bir parti etrafında toplananlar elde ettikleri güç karşısında başları döndü.



-Allah’a inandıkları halde ona güvenmedi, dinin kurallarını ayak bağı gördü, parti kurallarını dinin önüne geçirdi.



-Allah tek güç sahibinin kendisi olduğunu ifade ederken ona, güvenmeyen ve dünyevi güç uğruna dinin bütün zamanlara ışık tutacak prensiplerini çiğneyenlerin istikametini kaybetmesi kaçınılmaz oldu.



Dinin temel disiplinlerine aykırı olarak, yücelik ve yüksekliği sınırsız bir zata bağlanmak gerekirken, kendini ıslah edememiş her türlü kusuru işlemeye müsait tabiattaki insanların sönüp gidecek vaatlerine bel bağlandı.



Allah’a inandığı halde ona güvenmeyenlerin tutturduğu yol toplumu uçurumun kenarına kadar getirdi.



Her gün ezanlarla kendine yönelmeye davet eden yüce yaratıcının, bu davetine icabet edecekleri yerde namaz kıldıkları halde dinin tüm kurallarını çiğneyerek mesafe alacaklarını düşündüler. Abdest alan aynı kıbleye yönelen insanlar, mescitte birlikte saf tutuklarını düşman ilan etti, ibadeti ortadan kaldırma hayali kuranların desteğiyle güç kazanmayı umdular. Dinin tüm güzelliklerinin toplumda yer bulması için hizmet üretenler hıyanetle suçlandı şeytanlaştırıldı, hizmetleri yıkıldı varlıkları sağa sola taksim edildi, hapishane köşeleri kaderleri oldu. 



Allah’ın ipine sarılıp onunla yükselmeyi gereksiz görenler;



-Onun yerine şeytana pabucunu ters giydirecek kesimlerin ipine sarıldı,



-Onların, yardımıyla istediği sonucu alacağını zannetti.



Allah’ın yardımını yetersiz görenler her türlü suçu işleyeceklerin desteğiyle bir yere gelme hesabı yaptılar.



Allah’tan yardım umacağı yerde, Doğu Perinçek gibi ülkenin altını oyacak kesimlerin desteğini almak isterken tüm değer yargılarını kaybetti ve hatadan kendilerini koruyamadılar.



-Namaz kılan ama Allah’tan bekleyeceği şeyleri kişilerden bekleyen,



-Doğruluktan sapmadan görevini yapıp sonuçlarını Allah’tan istemesi gerekirken bunun bile farkında olmayan,



-Sonuca ulaşmak için her türlü entirikayı çeviren



-Namazın önlerine koyduğu istikameti kaybedenler …sağlıklı bir çizgi izleyemedi, hedefe ulaşmak isterken türlü türlü yanlış ilişkiye girdi tüm dünyaya rezil oldular.



*Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “herkul.org” sitesindeki yazısından faydalanılmıştır.



İsmail S. Gülümser

Son güncelleme: 10:00 26.02.2024
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı