• Turkhane Logo

Hükümet ‘kriz yok’ dese de vatandaş kriz tedbirini aldı

Tüketim harcamaları genelde yüzde 7’den fazla küçülürken, beyaz eşya ve mobilya gibi sektörlerdeki daralma yüzde 20’yi buldu. Bu da şu demek oluyor, hükümet her ne kadar “kriz yok” dese de vatandaş kriz tedbirini almış.

11:11 02 Temmuz 2019 Salı
Hükümet ‘kriz yok’ dese de vatandaş kriz tedbirini aldı
Tüketim harcamaları genelde yüzde 7’den fazla küçülürken, beyaz eşya ve mobilya gibi sektörlerdeki daralma yüzde 20’yi buldu. Bu da şu demek oluyor, hükümet her ne kadar “kriz yok” dese de vatandaş kriz tedbirini almış.





Türkiye ekonomisinin, 2018’in son çeyreğinde yüzde 3, 2019’un ilk çeyreğinde ise yüzde 2,6 küçülerek resesyona (durgunluk) girmesi, hükümetin gözünü yeniden vatandaşın cebine dikmesine yol açtı. Özellikle bu yılın ilk üç ayında vatandaş harcamayı ciddi oranda kesti. Tüketim harcamaları genelde yüzde 7’den fazla küçülürken, beyaz eşya ve mobilya gibi sektörlerdeki daralma yüzde 20’yi buldu. Bu da şu demek oluyor, hükümet her ne kadar “kriz yok” dese de vatandaş kriz tedbirini almış.


Vatandaşın kriz tedbiri alması demek, bizatihi ekonomik krizi tetikleyen bir durum. Çünkü kriz dediğimiz şey, piyasada para olmamasından değil, paranın dönmemesinden, harcanmamasından kaynaklanır. Türkiye gibi ekonomisi hala sıcak yabancı para, kamu yatırımları ve vatandaşın tüketimine bağımlı ekonomilerde bu üç ayaktan biri bile aksadığında ciddi sarsıntılar yaşanabilir. Dış politikadaki yalpalamalar, S400 krizi, Amerikan yaptırımları ve elbette hukuk güvencesinin ortadan kalkması zaten sıcak para girişi açısından çok önemli bir engel oluşturuyor. Buna bir de vatandaşın harcamayı kesmesi eklendiğinde bırakın düşük büyümeyi, küçülme ve resesyon kaçınılmaz hale geliyor. Küçülme ise zaten son 10 yılın zirvesine çıkmış işsizliğin daha da artması demek.

Peki işsizlik sürekli artarsa, insanlar gelirlerini kaybetmeye devam ederse harcamalar (tüketim) nasıl artacak? Elbette ileriye doğru borçlanarak, elbette olmayan parayı harcayarak… Hükümet şimdi  BDDK eliyle işsiz de kalsa, dar gelirli de olsa, yardımla da geçinse, elinde birkaç kredi kartı olan vatandaşlara “olmayan paralarını” harcama fırsatı sunuyor! Bu fırsatın(!) ayrıntılarına geçmeden önce kısa bir yakın tarih turu yapalım.

ALİ BABACAN NE DEMİŞTİ?

17 yıllık AKP iktidarının, ekonomideki en başarılı işlerine imza atan eski ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı Ali Babacan ve bayrağı ondan devralan Mehmet Şimşek’in en fazla önem verdiği konuların başında, vatandaşın gelirinin üzerinde ve karşılıksız borçlanmamasıydı. Toplumda kredi kartı kullanma bilinci yeterli olmadığından, o dönem ekonomi yöetimi bazı kararlar almış ve kredi kartları kullanımına sınırlamalar getirmişti. Cep telefonu ve gıda da taksit yasaklanmış, pek çok üründe de taksit sayıları düşürülmüştü. Bu önlemler kredi kartı batıklarını ciddi oranlarda azaltmış, dünya ortalamalarının altına çekmişti.

Babacan ve Şimşek büyümenin kalteli finansmanına inanıyordu ve bu sebeple doğrudan yabancı yatırımları, iç tasarrufları ve ihracata dayalı büyümeyi teşvik edici tedbirler alıyordu. Şimdi iktidar değişmedi ama ekonomi yönetimi dış piyasaların tanıdığı ve güvendiği isimlerin elinden alındı ve damada verildi. Gelinen noktada hükümet, ekonominin en iyi olduğu dönemin doğrularını teker teker ortadan kaldırmakla meşgul!

Ali Babacan yıllarca şunu savundu: “Vatandaş borçlansın elbette ancak bu borcun bir karşılığı ev alsın, otomobil alsın ama kredi çekip tatile gitmesin. Sanayici, esnaf, işletmeler kredi çekerek yeni yatırım yapsın işini büyütsün. Vatandaş ve işletmeler kredi çektiğinde ise gelirinden daha yüksek borca girmesin. Döviz cinsinden geliri yoksa, döviz kredisi almasın.”

Bunları hep savunmuş ve bunu sağlayacak tedbirleri de hep almıştı Babacan. Ve Türkiye tarihinin en kaliteli büyüme dönemlerini yaşamıştı. Cari açık yine vardı ancak en büyük finansman kaynağı, doğrudan yabancı yatırımlardı. Yıllık yabancı yatırım 20 milyon doların üzerine çıkmıştı.

PEKİ ŞİMDİ AKP NE YAPIYOR?

Hükümet BDDK  eliyle konaklama ve ulaşımda taksit sayısını 9 aydan 12 aya çıkardı. Yani Babacan’ın en karşı olduğu şeyi yaptı. Vatandaş yazın 1 hafta tatil yapacak, o tatilin parasını gelecek 1 yıl sonra ödeyecek! Beyaz eşya ve mobilyada taksit sayıları 12 aydan 18 aya çıkarıldı. Fiyatı 3 bin 500 TL’ye kadar olan TV alımlarında taksit sayısı 9 aydan 12 aya çıkarıldı. Kurumsal kredi kartlarında da taksit sayısı 12 aydan 18 aya çıkarıldı. Bu da yetmedi kredi kartlarında asgari ödeme tutarları yüzde 30 indirildi. Bu da harcamayı teşvik edici diğer adım. Hal böyleyken vatandaşın kredi kartlarıyla arası nasıl, bir de ona bakalım.

Yılbaşından bu yana vatandaşın kredi kartı harcamaları sadece 100 milyon TL artmış. Buna karşılık ödenmemiş kredi kartı borçlarındaki artış ise 511 milyon TL olmuş. Kredi kartı batıklarının oranı da yüzde 5,85’ten, yüzde 6,33’e yükselmiş.

Sözün özü şu; vatandaş artan hayat pahalılığı, işsizlik ve sabit gelirinin döviz karşısında erimesiyle ödeme gücünün azaldığını görmüş ve harcamalarını kısmış. Kriz beklentisi ise bu kısıntıyı daha da arttırmış. Buna rağmen ödeme yapmakta zorlanmış ve kredi kartı batıkları daha da artmış. Şimdi ekonomi yönetimi bu tabloya rağmen harcasın diye vatandaşı sürekli teşvik ediyor, yeni yollar açıyor. Çünkü vatandaşın gırtlağına kadar borçlanması, kredi batıklarının artması, iflasların patlaması dert değil. Tek dert günü kurtarmak! Ekonomidekideki küçülmeyi, harcamaları arttırarak durdurmak!

Elbette hükümetin ABD’yi, NATO’yu, AB’yi kısacası içinde olduğu Batı sistemini karşısına alıp bir de yabancı yatırım bekleyecek hali yok! Türkiye’ye gelen yabancı yatırımın yüzde 80’i Batı’dan geliyor ne de olsa!

Kısacası ekonominin içinde bulunduğu kriz kısır döngüsü, harcamayı teşvik edici önlemlerle kısa vadede bir nebze olsun azaltılabilir belki ama bunun devamında durumu daha da kötüleştireceği aşikar. Ekonomideki durumu ancak şöyle özetleyebiliriz: Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete…

BU BÜTÇE YAMA TUTAR MI?

Ekonomi yönetimi geçen yıl ekim ayında beyaz eşya ve mobilyada ÖTV indirimlerini devreye soktu. Amaç seçim öncesi piyasayı canlandırmaktı. 31 Mart’ta yerel seçim olduğu için indirimler üç ay daha uzatıldı. Son uzatmayla birlikte ÖTV indirimleri dokuz aya ulaştı. Vergi indirimleri bütçe gelirlerini ciddi seviyede düşürünce yılın ilk altı ayındaki bütçe açığı 80 milyar liraya ulaştı. Pek çok uzmana göre açık yıl sonunda 160 milyar liraya çıkacak. Bu da bütçe açığının koalisyonlu dönemlere dönmesi anlamına gelir. AKP döneminde mali disiplin hiç bu derece bozulmamıştı. İstanbul seçim sürecinin tamamlanmasının ardından bütçe açıklarına yapılacak yamanın yine vatandaşa fatura edileceğini de şimdiden söyleyelim.

BANKALAR DEĞİL MÜŞTERİLER KRİZDE

Bu dönemde yaşanan derin ekonomik krizin 2001’deki gibi bir fırtınaya dönüşmemesinin en önemli sebeplerinden birisi, bankacılık sektörünün iyi durumda olması. Zaman zaman Türk bankalarıyla ilgili dış piyasalarda olumsuz haberler çıksa da, geçen yıllara kıyasla karlılıkları düşmüş de olsa, bankaların sermaye yeterlilik oranlarında sorun görünmüyor. Evet bankalar krizde değil ancak müşterileri için aynı şeyi söylemek kolay değil.

Son güncelleme: 11:11 02.07.2019
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı