• Turkhane Logo

Hakim ve savcı ihraçlarını eleştiren AB raporunu hedef aldı: “Değersiz bir kağıt parçası”

Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, hakim ve savcı ihraçlarını eleştiren AB raporunu “değersiz bir kağıt parçası” olarak tanımladı. Yargı mensuplarının ihraç etmek için hukukçu olmaya gerek olmadığını belirtti.

16:15 02 Eylül 2019 Pazartesi
Hakim ve savcı ihraçlarını eleştiren AB raporunu hedef aldı: “Değersiz bir kağıt parçası”
Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, hakim ve savcı ihraçlarını eleştiren AB raporunu “değersiz bir kağıt parçası” olarak tanımladı. Yargı mensuplarının ihraç etmek için hukukçu olmaya gerek olmadığını belirtti.



Baroların ve bazı Yargıtay üyelerinin boykot ederek katılmadığı Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndaki 2019-2020 adli yıl açılış töreninde konuşan Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, AB Komisyonunun “2016 darbe girişiminin ardından Hâkim ve Savcıların yüzde 30’unun ihraç edilmesi ve görevden uzaklaştırılması neticesinde Türk yargısının bağımsızlığına ilişkin endişeler devam etmektedir” görüşünü eleştirdi. Cirit, “İlerleme Raporundaki bu ifadeler, söz konusu raporu değersiz bir kağıt parçasına dönüştürmüştür” dedi.

BAĞIMSIZ YARGI YOKSA…


Konuşmasında yargı bağımsızlığına da vurgu yapan Cirit, “Bağımsız yargı yoksa, hukuk devletinin varlığından söz edilemez. Adalet arayan herkesin sığınacağı en son mercinin bağımsız, tarafsız ve adil işleyen yargı sistemi olduğu daima hatırlanmalıdır” ifadelerini kullandı. Cumhurbaşkanlığı sistemini de öven Yargıtay Başkanı, “Cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmesiyle birlikte, parlamenter sistemden farklı bir kuvvetler ayrılığı da gündeme gelmiştir. Yargının tarafsızlık özelliği güçlendirilerek, yargının denge ve denetleme görevi kuvvetlendirilmiştir” dedi.

Cirit’in konuşmasından satır başları şöyle:

-Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından F.../PDY faaliyetleri sebebiyle eski yüksek yargı üyelerine yönelik soruşturmalar kapsamında 178 kişi hakkında fezleke düzenlenmiş, bunlardan 175 kişi hakkında dava açılmıştır. Bu davalardan bir kişi beraat etmiş, bir kişi hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş, 106 kişi mahkum olmuş, 67 kişi hakkında ise yargılamalar devam etmektedir. İlk derece mahkemelerinde görev yapan Hâkim ve Savcılardan 4 bin 561 kişi hakkında soruşturma açılmış, bunlardan 3 bin 495 kişi hakkında dava açılmıştır. Bu davalardan 534 kişi beraat etmiş, bin 344 kişi mahkum olmuş, bin 617 kişi hakkında ise yargılamalar devam etmektedir.

HUKUKÇU OLMAYA GEREK YOK

-Böylesine ağır ve önemli suçlardan mahkum olmaları sonucu cezaevinde bulunan, soruşturmaları devam eden eski yüksek mahkeme üyeleri ve derece Hâkim ve Savcılarının ihraç edilmesi ya da görevden uzaklaştırılması zorunludur. Çağdaş hukuk sistemlerinde bunun dışında bir seçenek olamayacağını bilmek için hukukçu olmaya da gerek yoktur. Durum bu kadar açık iken “yargı bağımsızlığı” kavramını, “terör örgütüne bağlılık” olarak anlayan İlerleme Raporundaki bu ifadeler, söz konusu raporu değersiz bir kağıt parçasına dönüştürmüştür. Siyasi bir organ olan Avrupa Birliği, hangi hukuk anlayışıyla ve nasıl bir meşru gerekçeyle kendisini Türk Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yerine koymaktadır? Bu konuda Strazburg organlarının standartları ve özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatları son derece açık, net ve tutarlıdır. Avrupa Birliğinin yargıya yapmış olduğu bu siyasi müdahale girişimi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde görev yapan hakimlerin bağımsızlığını ve tarafsızlığını da gölgelemiş, ileride verilmesi muhtemel kararları şimdiden tartışmalı hale getirmiş ve yargı bağımsızlığına ağır bir darbe vurmuştur.

AİHM’İN BAĞIMSIZLIĞI GÖLGELENDİ

-Avrupa Birliğinin bu tutumu, hukuk derslerinde okutulacak türden tam bir “skandal”dır. Siyasi bir organ olan Avrupa Birliği, hangi hukuk anlayışıyla ve nasıl bir meşru gerekçeyle kendisini Türk Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yerine koymaktadır? Bu konuda Strazburg organlarının standartları ve özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatları son derece açık, net ve tutarlıdır. Avrupa Birliğinin yargıya yapmış olduğu bu siyasi müdahale girişimi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde görev yapan hakimlerin bağımsızlığını ve tarafsızlığını da gölgelemiş, ileride verilmesi muhtemel kararları şimdiden tartışmalı hale getirmiş ve yargı bağımsızlığına ağır bir darbe vurmuştur.

-Bağımsız yargı, Cumhuriyetimizi ve devletimizi ayakta tutan temellerden biridir. Bu temelin sarsılması, kaba kuvvetin ve anarşinin doğmasına, toplumsal barışının bozulmasına ve nihayetinde demokrasinin ortadan kalkmasına yol açar.

-Türk Milleti adına kullanılan asli, hukuki ve mutlak egemenliğin, devlet içinde veya dışında herhangi bir kudrete ya da otoriteye bırakılması, egemenliğin sonu olur. Türk yargısı bu gerçeğin bilincindedir. Gerek yurt içinden gerekse yurt dışından, üst düzey siyasi kişiliklerin devam eden soruşturmalara ve davalara ilişkin beyanları, haklı gerekçeleri olsa bile belli bir yönde karar vermeleri için mahkemelere çağrıda bulunmaları veya açıklamalar yapmaları, adil yargılama hakkını güvence altına alan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6’ncı maddesindeki “bağımsız ve tarafsız mahkeme” fikriyle bağdaşmamaktadır.

-Uluslararası alanda Türk yargısına yönelik karalama kampanyasının bir parçası olan rapordaki ifadeler, Avrupa Birliğinin Türk yargısı ve kamuoyu önünde itibar kaybetmesine yol açmıştır.

TÜRK YARGISINA YÖNELİK OLUMSUZ ALGI

-Öte yandan küresel olarak, çeşitli güç odakları tarafından Türk yargısına yönelik olumsuz algı oluşturma çabaları sistematik bir şekilde sürdürülmektedir. Dünya Ekonomik Forumunun 2018 yılı Küresel Rekabetçilik Raporunda Türkiye’deki yargı bağımsızlığı 111’inci sırada gösterilmiş, bu konu yazılı ve görsel basında yer almıştı. Söz konusu raporda, idam cezalarının günlük yaşamın bir parçası haline geldiği Mısır 29’uncu sırada, Cemal Kaşıkçı cinayetini dünyanın gözü önünde örtbas etmeye çalışan Suudi Arabistan ise 24’üncü sırada yer almıştır. Sadece bu iki örnek dahi, raporu hazırlayanların hukuk anlayışlarını ve Türk yargısı hakkında uluslararası alanda nasıl kirli ve çirkin bir propaganda yürütüldüğünü göstermeye yeterlidir.

DAVA DOSYALARI PİNPON TOPU GİBİ GİDİP GELİYOR

-Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesindeki temel amaçlardan birisi de dosyaların büyük çoğunluğunun istinaf aşamasında sonuçlanmasıydı. Üzülerek belirtmem gerekir ki, adli hizmetlerdeki kalite düşüklüğüne bağlı olarak dosyalar pinpon topu gibi yargı mercileri arasında gidip gelmekte ve bir türlü kesin hüküm ile sonuçlandırılıp, adli sistem dışına çıkarılamamaktadır.

İSTİNAFA ELEŞTİRİ

-Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesinden sonraki dönem esas alındığında hukuk davalarının istinaf aşamasında kesinleşme oranı yüzde 75 iken, ceza davalarında bu oran %85’tir. Davaların büyük oranda bölge adliyelerinde kesinleşiyor olması bazı hak mağduriyetleri sonucunu doğurmuştur. Bunun düzeltilmesi için bölge adliyesi mahkemesi kararlarına karşı kanun yararına bozma yolu açılmalı ve buna ilişkin kanuni düzenleme yapılmalıdır. Diğer bir önemli sorun da değişik bölge adliye mahkemelerinin kararlarındaki farklılıklarının mağduriyetler oluşturması ve bu durumun hak ihlallerine yol açmasıdır. Kamuoyunda rahatsızlık duyulan bir diğer husus da aynı olayda aldıkları ceza bakımından bir kısım sanıkların istinafta itiraza, bir kısmının ise Yargıtayda temyiz incelemesine tabi tutuluyor olması adil yargılanma hakkını zedeler niteliktedir. Bu halde suçlardan biri Yargıtay incelemesine tabi ise diğer suçların da bağlantılı olarak veya resen Yargıtaya intikali adaletsizliğe engel olacaktır.

Son güncelleme: 16:15 02.09.2019
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı