• Turkhane Logo

‘‘GÜNDEM DIŞI’ çünkü konu hiç bir açıdan gündem olmayı hak etmiyor’

Dikta rejiminin ezdiği grup içindeki kızgınlıkları, canı yanmışları kullanmak gazetecilik değildir.

11:05 17 Temmuz 2020 Cuma
‘‘GÜNDEM DIŞI’ çünkü konu hiç bir açıdan gündem olmayı hak etmiyor’
Dikta rejiminin ezdiği grup içindeki kızgınlıkları, canı yanmışları kullanmak gazetecilik değildir.



Aktif Haber | Analiz

Günlerdir “Atalanta’daki 5 milyon dolarlık batık” hikayesi uzun uzun yazılıyor.


Konu özetle şöyle: Aşırı riskli ve yanlış bir yatırım yapılmış. Pekçok işadamı, Amerika’dan oturum almak için yatırımın ticariliğini kritik etmeden ortak olmuşlar.

Ardından oturum sorunları çözülünce, yatırım kritize edilmeye başlanmış ve bir anda ortakların çekilmek istemesiyle zaten yanlış olan yatırım mantığı tamamen çöküntüye uğramış ve şirket yargı eliyle konkordatoya götürülüp tasfiye edilmiş.

Bu arada şirketin ayakta kalabilmesi için güvenilir arabulucular devreye sokulmak istenmiş, arabulucular ise “hukuku” adres göstermişler.

Mahkemeye gidilmiş, mahkeme para kaçırma, zimmet bulmamış, konkordato yoluyla şirketi tasfiye edip satmış.

(Bu arada tartışmanın odağındaki isim bu olaydan sonra yani iki yıl önce Gülenin de bilgisi dahilinde görevden alınmış. Olayı ortaya çıkaran kişi de bu olayın ardından bütün Kuzey Amerikayı temsil eden ABD Platformu üyeliğine getirilmiş.)

”Yeryüzünde hemen her gün yaşanan rutin bir ekonomik batış hikayesi. “Haber” haline getirilmesi ise “kızgınlıkları kullanmanın” cazipliği.

Cemaat ağır baskı altında.

Cemaate yakın herkes ağır baskı altında. İnsanların hayatları psikolojik, fiziki ve ekonomik olarak dağılmış durumda. Kızgınlıklar ve kızgınlar var.

Gazeteci ahlaki sorumluluğu gereği, ağır baskı altındaki bir grubun içindeki kızgınlıkları mesleki avantaja dönüştüremez.

Gazetecinin yelkenini maddi manevi doldurabilecek elverişli bir ortam olabilir bu durum ama buna yol vermesi sözkonusu bile olamaz.

Yol verdiğinde kendisini de içinden çıkılmaz bir sarmalda bulur.Gazeteciliği toplumun geneline ve düzgün yapmak çok zor iş.

Ama kızgınların gazetecisi olmak oldukça kolay. Hele patreon gazeteciliğinde, kızgınların verdiği destekle gazetecinin girebileceği sarmal son derece tehlikelidir.

Bir zamanlar Zaman Gazetesi’nde çalışmış bir muhabirin, bu tür “haber”lerinin farklı mecralarda alıntılanma biçimine bakarak bunu daha kolay anlayabiliriz.

Oda Tv ve Ahval’in “Cemaatçi gazeteciden itiraflar” özetindeki alıntılama biçimi sözkonusu gazetecinin oturtulduğu “itirafçılık” makamını işaret ediyor ki, gazetecinin asla düşmemesi gereken bir durum.

Gazetecinin bunu görmemesi mümkün değil ama umursamaması mümkün.

Gazetecilerin Youtube gibi başarısı kolayca ölçülebilir mecralarda “genel halka” yönelik yaptıkları gazetecilikte karşılaştıkları ilgisizlik, grup içi dedikoduların ifşası kıvamında sansasyonel cezbediciliğe itiyor.

Bunu sadece Cemaate yakın gazeteciler için söyleyemeyiz. Mesela CHP’li gazeteciler arasında da böyle çok isim var.

Hatta sırf CHP içi dedikodular için kurulmuş siteler sayesinde güç kazanıp milletvekili olabilmiş gazeteciler dahi var.

Toplumun tamamına yönelik gerçek gazetecilikteki zorluktansa grup içi dedikodu düzlemindeki ilgi ve Odatv-Ahval’in “itirafçılık konumundan” açtıkları sayfalar, daha cazip ve kolay görülüyor.

Herkül Millas, cemaatten yapmasını istedikleri şeyin özeleştiri değil itirafçılık olduğunu enfes biçimde özetlemişti. Özeleştiri ve itirafçılık Türkiye’de sıkça karıştırılan bir kavram.

YANDAŞ MEDYA BU ORTAYA NEDEN KAFA ATMIYOR?

Burada iki şey dikkat çekiyor. Birincisi; normalde Cemaat aleyhine her bilgi kırıntısına mal bulmuş mağribi gibi atlayan yandaş medyanın örneğin Ahmet Dönmez’in yazdıklarını görmezden gelmekteki ortak kararlılığı.

Altın tepside sunulan bu malzemeleri normalde manşet üstüne manşet yapacak yandaş medya, kontrol dışı bir iki yazarın alıntılaması dışında, kararlı biçimde görmezlik içinde. 

Yandaş medya Ahmet’i alıntıladığı an; Cemaat kitlesinin gözünde itibarsızlaşabilir çünkü. Yandaş medyanın orkestra şefi, “asla alıntılamayın” talimatı vermiş olmalı. Başka izahı yok.

“Cemaate yönelik tutuklamalar ve yargısal operasyonlar artık yerini farklı yöntemlere bırakmalı.” diyen Doğu Perinçek’in kulakları çınlasın!

YA SAVCIYA YA GAZETECİYE

Canı yanan kişi soluğu ya savcının kapısında alır ya da gazetecinin. Gazeteci burada dikkatli olmak, kendini kullandırtmamak zorundadır.

Canı yanmışları referans alırken olayın adını koymak, önemini belirleyebilmek son derece mühim gazetecilik açısından.Tıpkı referans alacağın kişilerin mühim olduğu gibi.

İTİRAFÇIDAN AHLAK DERSİ ALMAK

KPSS soruları konusundaki haberinin temel referansı bir itirafçıydı.

Adam itirafçı olmuş, üniversite yıllarından başlayıp Cemaat’te kimi tanımış kimi tanımamış, kiminle sohbete gitmiş, herkesin ismini vermiş, yüzlerce insanı yakmış, çocukları anasız babasız bırakmış, kendi paçasını kurtarıp soluğu Avrupa’da almış, sonra da kendini ahlak abidesi gibi gösterdiği sözleri “haber”de delil olarak önümüze konuyor.

Hiçbir saygın gazeteci bir dikta rejimiyle iş birliği yapmış ve halen yapıp yapmadığı da belli olmayan bir adama mikrofon tutmaz.

Esad rejimiyle iş birliği yapıp sonra da Avrupa’da mülteci olanları tespit edince yargılıyorlar Avrupa’da.Sözkonusu itirafçıya; “İltica mülakatında da bunları anlattın mı?” diye sorulmalıydı.

Avrupa’ya gel “Gülenist’im, mağdurum” diyerek oturum al; Türkiye’de Erdoğan rejimiyle iş birliği yapıp yüzlerce insanın hayatını mahvet. Böyle dikta işbirlikçilerinden dinlenecek tek kelime yoktur.

En azından o itirafçının savcılık/mahkeme ifadesine de “haber”de yer vermeliydi.

Böylece haberinin odağındaki kaynağının; rejimle ne düzeyde işbirliği yaptığını da okur görebilmeli, söylediklerini ona göre objektifçe değerlendirebilme şansı bulmalıydı.

Ama haberdeki tezi zayıflatacağı için konunun bu boyutuna hiç yer verilmeyerek okuyucudan gerçeğin önemli bir kısmı gizlenmiş, objektif değerlendirme yapma şansı manipüle edilmiş.

Bu tip “haberlerde” ısrarla kullanılan literatür içinde bir de “kamp” kelimesi var. Geçmişe dönük bakıldığında bu tip haberlerin içine muhakkak “kamp” kelimesinin sokularak Fethullah Gülen’in ismi verilmeden bulaştırılmaya çalışıldığı görülüyor.

Ya da Cemaat içerisinde saygın kişilere konuyla alakaları olmamasına rağmen soru yöneltilerek “cevap vermedi” kılıfıyla isimlerinin haberde geçirilmesiyle total bir “bulaştırma stratejisi” yürütülüyor. 

Bu iki yöntem bütün bir yapıyı kirli gösterme sonucunu doğuruyor. Rejimin baskıyla çözemediği, çözemeyeceğini de anladığına içerden yol açmaktır bu. Gazetecinin farklı bir yoldan rejime omuz vermesi.

UZUN LAFIN KISASI

Herkül Millas’ın dediği gibi: “Geçmiş günahlar dahil, her şeyi konuşacağız ama konuştuklarımız kötü amaç için alete dönüşmeyecek.”

Rejim, Cemaatin 32 milyar dolarlık vakıf malına çökmüş, hayırsever işadamlarının ailelerinin oturduğu eve kadar ellerinden alınmışken, ve bu devam ediyorken; gazetecinin bunları pas geçip, 5 milyon dolarlık bir batığı istismar edip, bütün bir yapıyı kirli gösterme sonucu doğuran çabaları, gazetecilikle izah edilemez.

(London Advocacy’nin raporuna göre Erdoğan Rejimi, Cemaate ait dernek, vakıf, eğitim kurumları gibi tüm kurumların toplam 32 milyar dolarlık menkul ve gayrimenkulüne el koydu. İş adamı olarak sadece Akın İpek’in 10 milyar dolarına çöktüler)

Dikta rejiminin ezdiği grup içindeki kızgınlıkları, canı yanmışları kullanmak gazetecilik değildir. Gazetecilik ahlaki bir sorumluluk içerir ve ezilenleri içerden çökertmeye alet olmak bu ahlaki sorumlulukla bağdaşmaz.

Gelinen nokta itibariyle bu kabil gayretlerin sistematik olarak devam edeceği açık. Baskı altındaki kitleler hakkında yapılacak yayıncılıkla ilgili ahlak ilkeleri de. Herkes tarih önünde sınavını veriyor…


TURKHANE

Son güncelleme: 11:05 17.07.2020
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı