• Turkhane Logo

Gazetecilerden hoşlanmayan AKP neden Kaşıkçı mevzusunun üzerine gitti?

''Kaşıkçı soruşturmasındaki en büyük ironi Gazetecileri Koruma Komitesinin 2017 raporuna göre Türkiye'nin diğer tüm ülkelere göre en fazla gazetecinin hapsedildiği ülke olması. Erdoğan hükümeti ayrıca 150'den fazla basın organına kilit vurdu.''

12:25 23 Ekim 2018 Salı
Gazetecilerden hoşlanmayan AKP neden Kaşıkçı mevzusunun üzerine gitti?
''Kaşıkçı soruşturmasındaki en büyük ironi Gazetecileri Koruma Komitesinin 2017 raporuna göre Türkiye'nin diğer tüm ülkelere göre en fazla gazetecinin hapsedildiği ülke olması. Erdoğan hükümeti ayrıca 150'den fazla basın organına kilit vurdu.''

David A. Andelman* / Euronews / NBC NewsThink Gazeteci dostu olmayan Türkiye Kaşıkçı ile neden bu kadar ilgilendi?

Türkiye uzun yıllar boyunca Avrupa Birliğine üye olmak için Avrupanın kapılarını ısrarla çaldı. Türkiye, birliğe üye olma hakkını elde ettiğine inanıyordu ki bir on yıl önce ülkedeki ekonomik büyüme ve refah seviyesi diğer bazı Avrupa ülkelerine göre çok daha sağlam görünüyordu. Türkiye ayrıca 1952den bu yana NATOnun sadık bir müttefiki oldu. Birliğe üye olma istediğini ne kadar yüksek sesle ve kararlılıkla dile getirse de ne yazık ki bu talebi yanıtsız kaldı.
Zamanla Türkiyenin umutları zayıfladı. Bunun yerine, güney ve batı ülkelerle yeni yatırım ve ticaret kanalları açarak yüzünü Arap dünyasına döndü, özellikle de Suudi Arabistan ve Katara.
Türkiye ayrıca NATOnun Libyadaki müdahalesine de karşı durdu. Ve bir süre, Suriyeli mültecilerin kendi toprakları üzerinden Avrupaya geçişine ön ayak olmasından endişe eden Avrupa devletlerinin muhalefetine rağmen, Ankara, Suriyedeki iç savaştan kaçan yüz binlerce insan için güvenli bir rota olmaya devam etti.
Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçının öldürülmesiyle ilgili yürütülen soruşturmadan da anlaşılacağı gibi Türkiye aslında Avrupadan tamamen vazgeçmedi.
Türkiyenin son on yılda, Avrupalı liderlerin talep ettiği ekonomik ve siyasi reformları hayata geçirmek için attığı adımlar beklenmedik sonuçlar doğurdu. Avrupa Komisyonunun Türkiyenin üyelik süreci ile ilgili nisan ayında yayımladığı son raporda da Türkiyenin tam tersi istikamette yol aldığı açık ve net ifade edildi. Geniş çaplı tasfiyeyle sonuçlanan 2016daki darbe girişiminden dolayı baskılar artarken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Batı medyasında olumsuz haber başlıklarıyla gündeme geldi. Kaşıkçı soruşturmasındaki en büyük ironi de Gazetecileri Koruma Komitesinin 2017 raporuna göre Türkiyenin diğer tüm ülkelere göre en fazla gazetecinin hapsedildiği ülke olması. Erdoğan hükümeti ayrıca 150den fazla basın organına kilit vurdu.
Fakat şimdi, beklenmeyen bir fırsat çıktı Türkiyenin karşısına; Kaşıkçının Suudi Konsolosluğunda cinayete kurban gitmesi ve cesedinin parçalanması. Erdoğan, soruşturmanın ayrıntılarını kamuoyuyla paylaşarak bu fırsatı lehine çevirmeye çalışıyor görünüyor. Bunun sonucunda da medya baskıyı Suudi Arabistan ve aralarında Beyaz Sarayın da olduğu, Riyad ile ticaret yapan hükümetler üzerinde sürdürüyor.
Özellikle Erdoğanın Riyadın baş düşmanı Katarla yolları ayıramamasıyla Suudi Arabistan ile Türkiye arasındaki ilişkilerin soğuması sonrasında Erdoğanın rotayı Avrupaya, hatta ABDye çevirmede çok az çekincesi olduğu görülüyor.
Trump günlerce Suudi Kraliyet ailesinin suçlu olabileceğinden bahsederken, Erdoğan ise olaya dört elle sarıldı. Kaşıkçı hadisesinde Suudilerin parmağının olduğuna yönelik kanıtlar gayet net fakat Türkiyeyi motive eden gerçeğin ortaya çıkmasından çok daha öte.
Erdoğanın aldığı karar için riski yok denilemez. (Bu kararlar) Ortadoğudaki müttefikleriyle birlikte Suudi Arabistanla olan ilişkileri gelecekte tehlikeye sokabilir. Çoktan bazı Ortadoğu devletleri Suudileri savunmaya meyilli.
Türkiye ile Suudi Arabistan arasındaki yıpranmış ilişkiler henüz kopma noktasına gelmemişti. 2015 gibi yakın zamana kadar Türkiye, IŞİDe karşı Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyonun meşru üyesiydi. Osmanlı yönetiminin bu devletlerde neredeyse yarım asır süren yozlaşmış ve gaddar uygulamaları ne tam anlamıyla unutuldu ne de affedildi. Şimdi Türkiye Arap dünyasında inşa etmeyi başardığı tüm iyi niyetini bir kez daha yıkmanın eşiğinde.
Yani, Türkiyenin şu anki jeopolitik tutumu komşularını memnun edecek gibi görünmüyor. Ayrıca, ABDnin bölgeye olan ilgisinden dolayı da çok daha fazlası söz konusu. ABD ile birlikte Suudi Arabistan, İranın faaliyetlerine karşı mücadelede kilit oyuncu rolünde. Suudi Arabistan Trumpın nükleer anlaşmadan çekilmesini desteklerken, Türkiye ise İranın yanında yer alarak, anlaşmanın diğer imzacı devletleri İngiltere, Fransa, Almanya ve Rusyadan not topladı.
Erdoğan aynı zamanda, geçen yaz üç hafta içinde üç kez görüştüğü Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yakın ilişkiler kurmak için çaba sarf etti ki bu yeni dostluğu Trumpın fark etmemesi mümkün değil. Bu toplantıların odağında da İran ve Rusyanın Suriyede oynadığı rol yer aldı.
Türkiye, desteklediği muhalif grupların bazılarını silahsızlandırma yönünde Rusyaya verdiği sözü yerine getirmeye çalışırken; Rusya ve İran ile birlikte üstlendiği arabuluculuk rolü Suriyenin kuzeyinde çatışmaların azalmasına katkıda bulundu. Bu durum, son dönemde ve belki uzun vadede Amerikanın bölgedeki çıkarları açısından büyük önem arz ediyor.
Yılın başında son bir kan gölüne dönüşmesinden endişe edilen Suriyedeki iç savaşın en azından şimdilik önemli ölçüde dinmesi, Trumpın, bu savaştan onurunu kaybetmeden uzaklaşma isteğini de destekler nitelikte.
Ancak şimdi Trump ve Suudi Arabistanın Cemal Kaşıkçının öldürüldüğünü kabul etmesiyle, görünüşe göre Amerikalı başkan, Suudi müttefikleri ve Türkiyenin kendisine hücum ettiği, adeta üç boyutlu satranca benzer oyunu bir şekilde sürdürecek.
Trump, bölgedeki şansını büyük oranda, silah satışı yaptığı ve petrol pazarındaki sağ kolu olan Suudi Arabistana bağlamışken, daha temmuz ayında iyi dostum dediği Erdoğan ve Türkiyenin önemli bir rol oynamasından tamamen hoşnutsuz olamaz.
Türkiye kendini, bölgenin insan hakları savunucusu ve doğruları söyleyen ülke pozisyonuna sokarak neler elde edebileceğinin farkında. Ancak bu Trumpın ustaca hamleleri ve müttefiklerini dikkatle seçmesi kadar bölgedeki sorunlara uygulanabilir çözüm bulmada kritik olabilir.
Bu yorum daha önce Euronews ve NBC NewsThinkde yayınlanmıştır.
*Fordham Üniversitesi Hukuk Fakültesi misafir öğretim üyesi ve Red Lines Projesi Direktörü

Son güncelleme: 12:25 23.10.2018
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı