• Turkhane Logo

Faili meçhul dosyaları yakılması için SEKA'ya gönderiliyordu

Faili meçhul cinayetlerinin yoğun olduğu dönemde devlet bakanlığı yapan Algan Hacaloğlu, Artı Gerçek'e çarpıcı açıklamalarda bulundu: Tanık olarak çağırsınlar giderim.

13:17 30 Ağustos 2018 Perşembe
Faili meçhul dosyaları yakılması için SEKA'ya gönderiliyordu
Faili meçhul cinayetlerinin yoğun olduğu dönemde devlet bakanlığı yapan Algan Hacaloğlu, Artı Gerçek'e çarpıcı açıklamalarda bulundu: Tanık olarak çağırsınlar giderim.

 Cumartesi Annelerinin 700. Hafta eylemine dönük polis saldırısının ardından İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Cumartesi Annelerini ve gözaltında kaybedilen Hasan Ocak ile annesi Emine Ocakı hedef alan açıklamalar yapmıştı. Soylu, Hasan Ocak, TKP/ML Terör Örgütü üyesi değil miydi? Örgüt tarafından infaz edilmedi mi? demişti. 

Hasan Ocak’ın dosyasıyla yakından ilgilenen 50. Hükümetin İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı Algan Hacaloğlu, Soyluyu yalanlıyor. Başından sonuna kadar mahkemedeydim. Böyle bir ifadeye tanık olmadım diyen Hacaloğlu, Ocakın öldürülmesiyle ilgili AİHM karşısına ailenin talebi üzerine tanık olarak çıktığını ve devletin Hasan Ocakın işkenceyle öldürülmesindeki sorumluluğunu anlattığını belirtti. 2013e kadar aileyle görüşen Hacaloğlu, işkenceyle öldürülen Hasan Ocaka ait fotoğrafı da arşivinde bulunduruyor. Ocakı konuşturmak için gözaltına aldılar ve orada uyguladıkları işkence ve darptan sonra öldürülmüş halde Beykoza atıldı diyen Hacaloğlu, o döneme ilişkin çarpıcı açıklamalar yaptı.

Devlet arşivinde saklanması gereken faili meçhul dosyalarının periyodik olarak yok edildiğine dikkat çeken Hacaloğlu, Adli Tıptaki faili meçhul cinayet dosyaları bir yıl kadar kısa bir süre bekletiliyor, ardından SEKAya gönderiliyor, orada yakılıyordu dedi.


Artı Gerçeke konuşan Hacaloğlu, faili meçhul cinayetler konusunda önemli açıklamalar yaptı.

Hacaloğlunun sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle: 

- Siz hangi hükümet döneminde bakanlık yaptınız ve ne kadar sürdü bu göreviniz?

Hikmet Çetinin CHP Genel Başkanı olduğu, Tansu Çillerin başbakanlığı dönemindeki hükümette görev aldım. İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanıydım. Görevim uzun sürmedi. Nisan ayında geldim, 5-6 ay kadar sürdü. 

FAİLİ MEÇHULLER 90LI YILLARIN İLK YARISININ GERÇEKLERİDİR

- Görev yaptığınız dönem faili meçhullerin bu kadar yüksek sesle dillendirildiği ilk dönem miydi?

Esasında Türkiyede faili meçhuller, terörle mücadelenin yoğun olduğu ya da PKK örgütünün kendisini hissettirdiği 1990-1994 arasıdır. O dönem Hizbullah da vardı. Hizbullahın özellikle faal olduğu Batman bölgesinde çok fazla faili meçhul cinayetler yaşanırdı. Ayrıca Güneydoğuda yoğun olarak köy boşaltmaları vardı. Köy boşaltmalarının mağduriyeti giderilememiştir.

Sorunuza şöyle yanıt vereyim: Faili meçhuller 90lı yılların ilk yarısının gerçekleridir. Hukuk devletinde yara açan, mağduriyetler yaratan ve iç barışımızda derin sıkıntılar yaratan bir olay ve süreçtir.

HİZBULLAH CİNAYETLERE BAŞVURUYORDU, KORUCULAR DA İŞİN İÇİNDEYDİ

- TİHVin raporuna göre DYP–SHP (SHP, o dönem CHP ile birleşecek ve CHP olacaktı) hükümetinin kurulmasıyla birlikte faili meçhuller 11 kat artarak 360a çıkmış. 1993de 467 ve 1994de 423 kişi öldürülmüş. Bu veriler hakkında neler söylemek istersiniz?

Faili meçhuller konusunda CHPnin TBMMde verdiği önergeler doğrultusunda araştırmalar yapıldı. Boşaltılan köyler hakkındaki raporu ben yazdım. O da raflarda duruyor. Faili meçhul cinayetler konusu tek başına bağımsız irade tarafından ayrı bir konu olarak ele alınıp incelenmiş değil. Bu devam eden bir süreçtir. Güneydoğuda çatışmanın yoğunluk kazandığı dönemde Hizbullah arada sık sık devreye girip örgüt içi infazlarla birlikte bu yola başvurmuştur. Korucular da bu işin içindeydi. Korucu ağalarının bir bölümü sonradan milletvekili oldu.

Faili meçhulleri araştırıyorum diye masaya otursanız geriye dönük olarak buna yargının yardımcı olması lazım. Yargıdaki, İçişleri Bakanlığındaki verilerin toplanması lazım. Böyle bir geniş çalışma o süreç içinde gündemimize ne yazık ki gelemedi. Ancak bununla ilgili güçlü bir danışma kurulu oluşturmuştuk.

BAKANLARA SORMADAN ADLİ TIPTAKİ DOSYALARA EL KOYDURDUM

- Bir gazetede çıkan yazınızda Hasan Ocakın öldürülmesinden kısa bir süre sonra geldiğiniz görevinizde Adli Tıptan istediğiniz dosyada 290 ölümün 3te 1nin şüpheli ölüm olduğunu ve 80inin işkence sonucu öldürüldüğünü belirtiyorsunuz. Ocak ve diğer faili meçhullerin ne kadar üzerine gittiniz, ne kadar gidemediniz?

Üzerine gidemediğim söz konusu değil. Çok güçlü danışmanlarım vardı ve biliyorsunuz Devlet Bakanlığı diğer bakanlıkların üzerindedir yetki kullanımı bakımından. Hasan Ocak olayı şöyledir: Ağabeyi bana geldi. Zamanaşımına uğramamalarına istiyorlardı. Ocakın cesedinin Beykozda bulunmasından bir kaç gün sonra ben bakanlık görevine başladım. Ama bizim resmen olayın intikal etmesi bir ayı buldu ve bakanlık yetkisiyle Adli Tıpa gittim ve başka bakanlara sormadan, danışmadan bütün dosyalara el koydurdum. 290 dosyaya el koyduk. 1 Ocak 1994ten itibaren olan dosyalardı bunlar. Daha evvel olanları periyodik olarak Kocaelideki kağıt fabrikası SEKAya göndermişler , yani başka dosya yoktu, olsa onlara da bakılırdı.

FAİLİ MEÇHUL CİNAYET DOSYALARINI SEKAYA YAKILMASI İÇİN GÖNDERİYORLARDI

- Niye gönderiyorlar?

Yakılması için. Belirli süre bekletiyorlar. Yakmışlar gitmiş.

- Faili meçhulle ilgili dosyalar mı yakılıyordu.

Evet, faili meçhullerle ilgili dosyalardı. Ben o zaman üst irade olarak sorduğumda Adli Tıp Başkanı söylemiş, ben onu İçişleri Bakanına da iletmiştim. Dosyalar gitmiş. Yakmışlar. Bu yanlış bir olay. Türkiyede korunması gereken böyle ciddi bir arşivin bir yıl gibi bu kadar kısa bir sürede, yani düşünün bir yıl sadece saklamışlar.

AĞABEYİ TEŞHİS ETTİ 

- Hasan Ocaka tekrar dönersek…

Hasan Ocakı ben ve arkadaşlar tanımıyoruz ama ceset bulundu ve o cesedin fotoğrafı bende vardır. Abisi fotoğraftan teşhis etti.

- Teşhis edilebilir durumda mıydı?

Yüzü ediliyordu sanırım. Ağabeyi sonuç olarak teşhis edebilmişti. Bu cesetler kimsesizler mezarlığı adı verilen yere gömülüyordu. Eğer yakınları kimliğini teşhis edemiyorsa oraya gömülüyordu. Adli Tıp kendi morglarında bir ay boyunca Hasan Ocakın cesedini bekletmiş ve ardından gömülmüş.

RIDVAN KARAKOÇUN EVİ DİYE GİTTİĞİM BAŞKA BİR EVDE DE FAİLİ MEÇHUL VARDI

- Bu dosyaların üzerine gidilmiş olsaydı, işkence ile ölümlerin üstündeki perde kaldırılmış faili meçhul cinayetler ortaya çıkmış olacaktı. Sizi engelleyen birileri mi oldu?

Kimse engelleyemezdi beni. DYPliler bana müthiş alerji besledi. Kabine arkadaşlarım vs. Başka işler de oldu. O dönem İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir ile aramızda polemik olmuştu bu nedenle. Buraya girmeyelim. Tabi Hasan Ocak münferit olay gibi gözüküyor. Çok da düzgün bir çocukmuş. Öğretmen. Çay ocağı işletiyormuş. Rıdvan Karakoç dosyası da vardı. O da işkenceyle öldürülmüş. Hatta Karakoçun evi diye tarif edilen ancak başkasına ait çıkan evdede faili meçhul vardı.

HASAN OCAK KONUSUNDA DEVLET BENDEN GERÇEKLERİ SAKLIYORDU

- Hasan Ocakın ölümü ile ilgili dönemin İçişleri Bakanı Nahit Menteşenin, Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağarın, İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlunun ve İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzirin sizden bilgi sakladığını söylüyorsunuz. Bu bilgiyi sizden neden sakladılar, onların ne gibi bir parmağı vardı bu olayda?

Arkadaşlar inceleyince şu ortaya çıktı: Daha evvel gözaltına alındı mı alınmadı mı? Parmak izi alındı mı alınmadı mı? Hakkında bir tahkikat yapıldı mı yapılmadı mı? Çünkü şurada öldürüldü diye bir canlı şahit yok, ikrar da yok. Emniyet hiçbir dönem konuyu sahiplenmedi. İlgi de göstermedi. İçişleri Bakanı Menteş de bu konuda destek göstermedi. Aksine onun karşısında başka olaylar yaşandı.

HASAN OCAKI GÖZALTINA ALDILAR VE İŞKENCEDE ÖLDÜRÜLMÜŞ HALDE BEYKOZA ATTILAR

Ocakın cesedinin Beykozda bulunduktan sonra parmak izinin alındığı buradaki savcı tarafından tespit edildi. Kendisi de aldı. Ölünün parmak izini aldı ve raporda da parmak izinin alındığı yazıyor. E parmak izini kim alır? Resmi makamlar. İşkence görmüş şekilde Beykoza atılmış. O nedenle bir şekilde bu cinayeti bakanlar kuruluna da taşıdım ve bana söyleyin nedir bu? dedim. Bu kişinin parmak izi alınmış, burada öldürülmüş ve Adli Tıpa verilmiş. İşkenceyle ölüm olayı resmi raporlara girmiş. Gayerettepedeki emniyet şubesinde tutulduğu ifade edildi. Birden bire kayboluyor. Sonra cesedi bulunuyor. Biz hiç görmedik, hiç gözaltına almadık, parmak izi almadık ve kayıtlarımıza geçmedi diye ıslak imzayla yanıt verdiler. Dönemin İçişleri Bakanı, Emniyet Müdürü, İstanbul Valisi ve İstanbul Emniyet Müdürü bir konuda buluşuyorlar: Hayır Emniyet Hasan Ocakı gözaltına almadı. Peki bu durum nedir? Ocakı konuşturmak için gözaltına aldılar ve orada uyguladıkları işkence ve darptan sonra öldürülmüş halde Beykoza atıldı. Devlet benden gerçekleri saklıyordu.

EMNİYETİN ALANINA GİREMEZDİK, MÜMKÜN DEĞİLDİ

- Sakladıkları bilgi nedeniyle istifa etmeleri konusunda veya yargılanmaları konusunda adım attınız mı?

Emniyet alanına giremezdik. Nitekim mümkün değildi. Bakanı bile sokmuyorlardı. O  zaman aramızda böyle bir çatışma vardı.

OCAKIN ÖRGÜTLE BAĞLANTISI HİÇ GÜNDEME GELMEDİ

Ortada Yeşil kod adlı biri var. Devletin kullandığı Yeşil diye bir makine var. Cinayet makinesi. Kocaeliden sonra Ankara hattında işlenmiş bir sürü cinayet vardı ve buradan bir rant elde edildi. Şunu belirteyim, Hasan Ocak ile ilgili o dönem Şu ya da bu terör örgütüyle bağlantılıdır diye tek bir tartışma gündeme gelmedi. Birçokları için yapılmıştır ama Ocak için böyle bir şey yoktur. Öyle bir konu hiç açılmadı. Hiç gündeme gelmedi.

AİHME DEVLETİN OCAKIN ÖLÜMÜNDE SORUMLU OLDUĞUNU BELİRTEN İFADE VERDİM

- Ocak dosyası konusunda ailesinin AİHMe başvurusu üzerine tanık olarak ifade de verdiniz. Neler söylediniz ifadenizde?

Ailesi istemiş ben de yaparım dedim. 17 yıl milletvekiliği yaptım, hayatımda tek bir davam ve dokunulmazlığımın kaldırılmasına dönük tezkere yoktur. Mahkemede hiç bulunmadım. İlk kez AİHMin önüne çıktım. Hep doğru bildiğimi yaptım. Sordular, bildiklerimi anlattım. Devlet öldürtmüştür, öldürmüştür demedim ama olayların akışından devlet bunun (Hasan Ocak) ölümünden sorumludur ve biliyor. Devletin bazı unsurları nasıl öldürüldüğünü, kimin öldürdüğünü biliyoru ifademde anlattım. Bunları söyleyince Dışişleri Bakanlığından biri bana laf atmaya çalışınca Sen git Dışişleri Bakanı gelsin dedim.

SOYLUNUN OCAK KONUSUNDA SÖYLEDİKLERİ DOĞRU DEĞİL

AİHM, elindeki dosyaya göre bu öldürdü diyemedi ama yaşam hakkının ihlal edildiğini vurguladı. Soylunun Sol örgüt mensubu birisi mahkemede bunun kendi örgütlerine bağlı olduğunu ve örgüt içi çatışma ve ihtilaf nedeniyle onlar tarafından öldürüldüğünü açık açık anlattı. Biliyorsunuz gibi bir ifadesi var. Başından sonuna kadar mahkemedeydim. Böyle bir ifadeye tanık olmadım. Devlet bunu önemserse, talep edilmesi durumunda AİHM tutanaklarına bakılabilir.   

MEHMET AĞAR YEŞİLLE BAĞLANTILIYDI

- 1993 yazında Emniyet Genel Müdürlüğüne Mehmet Ağar getirildi. 1993 yılı en fazla faili meçhul cinayetin yaşandığı yıl aynı zamanda. İlk demeci Oyunu kurallarına göre oynayacağız oldu. Neydi bu oynun kuralı?

Yeşil kod isimli kişiyi kim korudu? Bir tane değil. O dönem de sadece derin devlet içinde değil, asker içinde malum örgütlenmeler, yapılanmalar vardı. 1980 yılında tanıdım Ağarı ve o zaman İstanbul Emniyeti Mali Şube Müdürüydü. O dönem ne işler çevirdi bilemem ama Ağarın konumu bir kaç olayla öne çıktı. Örneğin Susurluk var. Susurluk olayını yaşadık. Ağarın oğlu şimdi milletvekili. Dosyaya göre açıktan bir suçlama getirmem mümkün değil, şurada bunu gizledi diye. Ama silah meseleleri var. Ağar benim dönemimde çok öne çıkmış biri değildi, daha çok Susurluk kazası ve Yeşil ile bağlantılıydı.

RIDVAN KARAKOÇ DOSYASI 80 KRİTİK DOSYADAN BİRİYDİ

- 20 Şubat 1995te gözaltına alınan ve 2 Mart 1995 tarihinde ağır işkence ile öldürülmüş bedeni Beykozda ormanlık bir alanda bulunan Rıdvan Karakoçun dosyası zamanaşımına uğradı. Karakoç dosyasında sizden bilgi saklandığını düşünüyor musunuz?

Rıdvan Karakoçun dosyasını bulduk, Hasan Ocakın dosyasıyla çok benzerlik vardı. Ama Karakoçun dosyasında bir gelişme olmadı. Bahsettiğim 290 dosyanın içinde yer alan kritik 80 dosyadan biriydi.

JİTEM KURALSIZLIĞIN, HUKUKSUZLUĞUN ÜRETTİĞİ, DEVLETİN KULLANDIĞI BİR YAPIYDI

- 90lı yıllarda JİTEM ve Beyaz Toros ile birlikte kayıplarda ve cinayetlerde çok fazla artış olduğu çeşitli raporlarda yazıyor. JİTEMin ne gibi bir rolü vardı bu cinayetlerde?

JİTEM konusunda özel olarak söyleyecek bir şeyim yok ama JİTEM gücünü birçok yerde kullandı, birçok faili meçhul cinayette vardır. Kendine gerekçe uydurmuştur. Devletin kurduğu bir kuruluş. Yetkilisi vardır. Kuralsız işleyen, hangi iradeye bağlı olduğu belli olmayan bir yapıydı ve o nedenle çok rahatlıkla JİTEM mensupları kahraman yapıldı, aynı zamanda suçlandı. JİTEM temelinde kuralsızlığın, hukuksuzluğun olduğu ortamın ürettiği devletin içeride veya dışarıda kullandığı bir yapıydı. JİTEMin en vurucu unsurlarından biri Yeşildi. Yeşil bu kadar yaşayabilir miydi? Yeşil olan saklandı, Yeşil olmayanlar gösterildi. Orada da Mehmet Ağar gücünü ve konumunu devleti koruyorum mantığıyla hep kuralsızlıktan yana koymuştur.    

- Son yazınızda yargıyı da eleştiriyorsunuz. Bütün kayıp dosyalarında yargının işlemediğini görüyoruz. Yargının üzerinde bu konuda baskı var mıydı?

Yargı o zaman da iyi işlemiyordu. Üzerinde siyasi baskı vardı.

GALATASARAY MEYDANINA CUMARTESİ ANNELERİNE DESTEĞE GİTTİM

- Yanlış bilgi verdiğiniz için Hasan Ocakın ailesinden Haziran 1995 tarihinde özür dilediğinizi de belirtiyorsunuz. Aileyle bir daha görüşme fırsatınız oldu mu? Olsaydı neler söylemek isterdiniz?

2013 yılına kadar Ocak ailesiyle temaslarım devam etti. Ben bir kaç kere Galatasaray Meydanına Cumartesi Annelerine desteğe gittim. Davanın zamanaşımına uğramaması için uğraştım. Ne yazık ki bu konuda bir katkım olamadı. Acı şeyler bunlar. Bazı şeyler biliniyor ve saklanıyor diye düşünülmesin.  

- CHP, hükümet ortağıydı. Bu konuda CHPyi yeterli buldunuz mu? Yeterli adımları attı mı sizce?

Partim içinde kimseyle ters düşmedim ama bazı arkadaşlar dışında yakın bir destek aldığımı söyleyemem. Bunu suçlamak için söylemiyorum. Parti, seçimler vs. derken zor bir dönemden geçiyordu.

SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİNİN BASKISI ÖNEMLİ

- Geriye dönüp pişmanlık duyduğunuz, şunu da yapsaydım dediğiniz şeyler oldu mu?

Dönem kısaydı. 20 kişilik danışma kurulum vardı. Bakanlıkla bağlantılı yüksek danışma kuruluydu. Sivil toplum örgütlerine danışıyordum. Aydınlara açık toplantılar yapmıştık. Sivil toplum örgütlerinin ve sendikaların çok zayıfladığı bir dönemden geçiyoruz. Bu konularda sivil toplum inisiyatifi olmadan devletin bir şekilde iç denetimini sağlaması, bürokrasinin aşılması zor. Bakanın da siyasetçinin de sivil toplum denetimi altına girmesi lazım. 

SOYLU SORGULANMASI GEREKEN BİRİDİR

- Haftasonu Cumartesi Annelerine yapılan polis müdahalesini ve sonrasında İçişleri Bakanı Süleyman Soylunun açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Soylu, insanlara huzur veren, barış duygusunu geliştiren ilkeli, dayanışmayı güçlendiren bir bakanlık yapmıyor. Partizanca bir tavır içinde. İçişleri Bakanının böyle halkı farklı departmanlara bölecek, alt kimlikler ve mezhepler şeklinde ayrıştıracak tavır ve söylemleri son derece yanlış. Şu kabinede sorgulanması gereken kişilerden biri Soyludur. Bu sürdürülemez. Bakan Soylunun görevi de sürdürülemez. Soylunun bu beyanları sivil topluma, hak arayanlara karşı bir duruş. Cumartesi Annelerini direk böyle muhatap alıp 700. kez bir araya geldiler, bugün yasakladım şeklindeki yasakçı zihniyeti artık birçok yerde görüyoruz. Bu son derece vicdansız, hukuktan ve ahlaki duygudan da yoksun.

OCAK HAKSIZ YERE ÖLDÜRÜLMÜŞTÜR, BU BİR CİNAYETTİR

Devletin arşivlerinin farkında değil. Hafızası yok. Soylu bilinçten yoksun, insani olmayan bir tavır içinde 85 yaşındaki anneyi suçluyor. Bu çok yanlış. Acılarla dolu yürekleri. Hasan Ocak, annesi Emine Ocak olunca beni direk geçmişe götürüyor. Hasan Ocakın annesi haklıdır, kardeşi haklıdır. Anne sadece vicdanı yandığı için bunu yapmıyor. Haksız yere oğlu öldürülmüştür. Bu bir cinayettir, işkence gördüğü saptanmıştır. Cesedi devlet tarafından korunmaya alınmış ancak ailesine haber verilmeden yok edilmiştir.

Kimsesizler mezarlığı nedir? Devletin yok etmek istediği dosyaları oraya gömüyorsan bu son derece büyük bir hukuksuzluktur.

Soylu hesap vermelidir, bu çıkışı basit bir çıkış değildir. Bu mantıkla görevini sürdürecekse kimse kendisine güvenemez. Topluma güven sağlayamaz. Bu mantıkla adalet sağlayamaz. İnsanlara huzur veremez. Barış duygusunun büyümesine katkı sağlayamaz.

BENİ TANIK OLARAK ÇAĞIRSINLAR HASAN OCAK KONUSUNDA GİDERİM

- Bu sorunun çözümü sizce nasıl olabilir? Bu konuda ne gibi tavsiyeleriniz olur?

Türkiyede etnik kökeni, mezhebi ne olursa olsun herkes eşit yurttaştır. Bu anlayışı yaymamız lazım. Türkiye siyasi yapılanmasından geçiyor sorunun çözümü. Bugünkü yönetim sistemiyle bu sorun çözülemez ve bana göre bu sistem de sürdürülemez. Hasan Ocakın ölümüne baksınlar, incelesinler. Beni bu konuda tanık olarak çağırsınlar giderim. Bu simgesel anlamda önemlidir. 



 

Son güncelleme: 13:17 30.08.2018
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı