• Turkhane Logo

Eşi Malezya’dan kaçırılan Özçelik: ‘Merhamet değil adalet istiyorum’

MİT'in 2017'de Malezya’dan kaçırarak Türkiye’ye getirdiği İsmet Özçelik ikinci kez kalp krizi riski ile karşı karşıya. Eşinin ilk kalp krizinden 15 gün sonra doktora götürüldüğünü söyleyen eşi Hatice Özçelik, “Merhamet değil, adalet istiyorum” diyor.

21:45 19 Mart 2020 Perşembe
Eşi Malezya’dan kaçırılan Özçelik: ‘Merhamet değil adalet istiyorum’
MİT'in 2017'de Malezya’dan kaçırarak Türkiye’ye getirdiği İsmet Özçelik ikinci kez kalp krizi riski ile karşı karşıya. Eşinin ilk kalp krizinden 15 gün sonra doktora götürüldüğünü söyleyen eşi Hatice Özçelik, “Merhamet değil, adalet istiyorum” diyor.





Kronostan Gazeteci Tuba Demirin haberine göre MİT’in Malezya istihbaratı ile işbirliği içinde bu ülkeden kaçırarak Türkiye’ye getirdiği tutuklu hasta İsmet Özçelik’in eşi Hatice Özçelik, eşinin ikinci kez kalp krizi geçirmesinden ve hayatından endişe ettiğini söyledi.


Anayasa Mahkemesi’nin terör örgütü üyeliği için delil olmayacağına hükmettiği Bank Asya’ya para yatırma ve Bylock gerekçesiyle örgüt üyeliği suçlamasıyla 9 yıl 11 ay hapis cezasına çarptırılan İsmet Özçelik Denizli T Tipi Cezaevinde kalp krizi geçirdiği halde 15 gün sonra doktora götürüldü.

Hatice Özçelik, hasta tutuklu eşinin eşinin sağlık durumu ve kaçırılma süreci ile ilgili detayları Kronos’a anlattı… 15 Temmuz darbe girişimi öncesi bir eğitim kurumunda öğretmenlik yapan Hatice Özçelik, okulun kapatılmasının ardından Malezya’daki oğullarının yanına gittiklerini söyledi.

Malezya’ya gittikten 9 ay sonra eşinin kaçırılmaya çalışıldığını belirten Özçelik, bu süreçte yaşadıkları hukuksuzlukları şöyle anlattı:

“Bu süre zarfından eşim iki kez kaçırılmaya çalışıldı. 17 Ağustos’ta Malezya’ya geçtik. 13 Aralık 2016 tarihinde kapımıza sivil giyimli beş şahıs geldi. Kim olduklarını sorduğumuzda bize kimlik göstermeden Türk Büyükelçiliği tarafından kendilerine bir kağıt geldiğini ve Türk hükümetinin eşimi istediğini söylediler. Eşimi Türkiye’ye teslim etmek istediklerini söylediler. Bunun üzerine biz resmî bir belge istedik ama onlar bir belge göstermeden eşimi darp etmeye başladılar. Biz de o arada hemen polisi aradık. Oğlum evde değildi, oğlumu aradım ve bir kaç tanıdığı aradım. Eşimi darp etmeye devam ettiler. Bunlar o sırada 12 yaşında olan kızımın gözleri önünde gerçekleşti. Sonra polis geldi. Kendisini sivil polis olarak tanıttı ve bizden pasaport istedi. Polis olduğu için güvendik ve pasaportumuzu verdik çünkü vizemiz var çekineceğimiz bir durum söz konusu değil. Daha önce gelenler bize kimlik ya da resmî bir belge göstermedikleri için tartışma yaşandı ancak sivil polis kimliğini gösterince güvenip verdik. Ancak sivil polis pasaportu gelen diğer beş kişiden birine verdi. O şekilde eşimi, oğlumu ve çağırdığımız üç arkadaşımızı polis kelepçeleyerek götürdü. Tabi eşimi tekme tokat darp ederek götürdüler.”

VİZEYİ İPTAL EDİP VİZESİZ KALIYOR DİYEREK SUÇLADILAR

İsmet Özçelik’in götürülmesinin ertesi günü önce pasaportu, daha sonra da vizesi iptal edilmiş. Vize iptalinden sonra İsmet Özçelik “vizesiz kalıyor” denilerek Malezya’da şartları oldukça ağır olan bir cezaevine konmuş.

51 gün kalan İsmet Özçelik’in oğlu ve bir arkadaşı da 15’er gün tutuklu kalmışlar. Bundan sonraki süreci şöyle aktarıyor Hatice Özçelik: “Bu süre içerisinde biz Birleşmiş Milletler ile irtibata geçtik ve BM’nin teşebbüsüyle eşim şartlı tahliye edildi, ancak pasaportu verilmedi. BM eşime bir kart çıkardı. Bu karta rağmen şartlı tahliye ettiler ve mahkeme devam edecek dediler. Biz mahkeme sonucunu beklerken 4 Mayıs’ta eşim tekrar kaçırıldı.”

“KAMERA KAYDI ALMAYACAKSINIZ, HİÇBİR YERDE YAYINLAMAYACAKSINIZ!”

İkinci kaçırılma vakasında ise çok ilginç durumlar yaşanmış. “Oğlum ve bir arkadaşı ile birlikte şehir dışına çıkmak için evden ayrılmışlardı. Benzin istasyonunda benzin almak istedikleri sırada sivil 30 kişi tarafından, 5-6 araç ile eşimi alıyorlar” diyen Hatice Özçelik, o günü şöyle anlatıyor: “Oğluma da ‘biz seni bırakacağız ama babanı alacağız ama siz de kamera kayıtlarını almayacaksınız her hangi bir yerde olayı deşifre etmeyeceksiniz ve bir ay boyunca hiçbir şekilde babanız ile ilgili bilgi alamayacaksınız size ve avukatınıza bilgilendirme yapılmayacak’ diyorlar. ‘15 Mayıs’ta mahkemeye çıkacak eğer herhangi bir terör örgütü ile bir bağlantısı yok ise serbest bırakılacak ama bağlantısı var ise Türkiye’ye teslim edilecek.’ Bize yapılan açıklama sadece bu. 11 Mayıs’ı 12 Mayıs’a bağlayan gecede Malezya yetkilileri hiçbir açıklama yapmadan eşimi Türkiye’ye teslim etti. 12 Mayıs sabahında Malezya emniyeti sosyal medya hesabından, eşimin Türkiye’ye teslim edildiğini belirten bir paylaşım yaptı.”

MAHKEMEYE ÇIKMADAN TÜRKİYE’YE GÖNDERİLMİŞ

Hem Türkiye’nin hem de Malezya’nın hukuku çiğnediğini kaydeden Hatice Özçelik, eşinin Malezya’da mahkemeye dahi çıkmadan teslim edildiğini söylüyor. Malezya makamları kendilerine hakkında bir iddia var ise mahkemeye çıkacağı, terör örgütleriyle bir bağlantısı var ise teslim edileceği ancak bağlantısı yoksa Malezya’da kalmaya devam edeceğini söylemiş.

Ancak Malezya makamlarının sözlerinde durmadığını söylüyor Özçelik. Şöyle devam ediyor anlatmaya: “Hiçbir şekilde mahkemeye çıkmadan, ifadesi alınmadan, biz nerede olduğunu, hangi şartlarda tutulduğunu bilmeden, bize herhangi bir bilgilendirme yapılmadan 12 Mayıs’ta Türkiye’ye göndermişler. Biz bunu eşim gittikten sonra öğrendik. Sonra kendi çabalarımızla Ankara Sincan’da olduğunu öğrendik. Bir türlü irtibat kuramadık. Yaklaşık bir ay sonra Denizli’ye nakledildiğini öğrendik. Tarihleri net olarak bilmiyorum çünkü eşimle hiçbir şekilde bir iletişimimiz yok. Eşimle görüşebilmem için kendi adıma hat almam ve ikametgâh adresi belirtmem isteniyor. İkametgâh için bizzat benim başvuru yapmam gerektiğini söylediler. Normalde ben bir yakınıma her türlü resmî işimi halledebilmesi için uluslararası geçerliliği olan vekâletname vermiştim. Fakat yakınım ikamet başvurusu için gittiğinde kaymakamlıktaki memur, bunun Türkiye Büyükelçiliği tarafından da onaylanması gerektiğini söylemiş. Elçilik benim vekâletimi bir türlü onaylamıyor. Normalde böyle bir şart yok, keyfi bir işlem söz konusu.”

“EĞER EŞİM TERÖRİSTSE BİZİ SUSMAMIZ İÇİN NEDEN TEHDİT ETTİLER?”

Ve “Şunu da sormak istiyorum” diyor Hatice Özçelik: “Bu kişiler resmî kişiler ise neden eşimi aldıktan sonra oğlumu, ‘kamera kayıtları alınmayacak ve sosyal medyada ya da başka bir yerde yayınlanmayacak’ diye tehdit ettiler? Bu bir uyarı değil tehdit. Neden böyle bir şeye gerek duydular? Eğer bir teröristi teslim ettiklerine inanıyor iseler medyada açık açık paylaşmaları gerekmez miydi? Yoksa aralarında Türkiye ile farklı bir anlaşma, farklı bir sözleşme, farklı bir suç ortaklığı mı söz konusu? Ben bunu merak ediyorum açıkçası.”

“ACABA BENİ DE ALIRLAR MI” KORKUSU YAŞADI

Eşi İsmet Özçelik gittikten sonra zor günler yaşamaya başladıklarını kaydeden Hatice Özçelik, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Yaşadığımız süreç çok ağırdı. 13 yaşında bir kız çocuğum var. Bizi nelerin beklediğini bilmeden eşim alındığı gün ben de Malezya’dan ayrıldım. Tabi ayrılırken acaba beni de alırlar mı? Beni alırlarsa çocuğumu abisine verirler mi, yoksa bir bilinmeze mi götürürler korkusu yaşıyordum. Şuan çok kolay anlatıyor görünsem de benim için çok zor anlardı. Psikolojik olarak çok zor bir süreçti. Ben kızımı da alıp başka bir ülkeye geçtim. Orda da Birleşmiş Milletler ile irtibatım devam etti, sonra ise Avrupa’ya geçtim. Oturum aldım. Havuz medyası algı yürüterek eşime yapılan operasyonu direniş operasyonu olarak verdi. Eşimi tutuklamaya geldiklerinde bir saldırı anında eşimi etkisiz hale getirmek için yanlarında anestezi bulundurduklarını ifade eden komik şeyler yazmışlardı. Tamamen komik, tamamen filmlerden uyarlanmış bir senaryo anlattılar. Malum, buna inanacak çok kişi var Türkiye’de.”

TEHLİKELİ DEDİKLERİÖZÇELİK’İN İDDİANAMESİ 15 AYDA HAZIRLANDI

Çok tehlikeli için eşinin iddianamesinin hazırlanması 15 ayı bulduğunu kaydeden Hatice Özçelik, “15 ay boyunca hiçbir şekilde bir şey yok, sadece eşim orada esir tutuluyor. Neden tutulduğunu bilmeden tutuluyor. 15 ay sonra iddianame hazırlandı” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü:

“19. ayda ise ilk mahkemeye çıktı. İddianamede onlar için çok tehlikeli gördükleri Bylock yok, Bank Asya yok, tanık ifadelerinde ise bir kaç kişi polis zoru ile ifade verdiğini söyledi. Verdikleri ifade ise aleyhte bir ifade değil, sadece tanıdıklarını beyan eden bir ifade. Onların istediği şekilde aleyhte ifade veren biri olmadığı için iddianameye bir tanık ifadesi de girmedi. İddianamede yer alan suçlama ise dernek üyeliği ve parantez içerisinde söylüyorum kendi canavarlarının ürettikleri o hayali örgüte üye olmasıydı.”

Davarın şu anda Yargıtay’da olduğunu belirten Özçelik, eşinin  Konya Mevlana Üniversitesi’nde Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı olduğunu hatırlatara, “Onu gerekçe göstererek iddianamede dernek üyeliğine yer verdiler. Oysa okullar, üniversiteler, dernekler hepsi kanuni çerçevede açılan ve faaliyet gösteren yerlerdir. Buna rağmen kendi uydurdukları hayali örgüt üyeliği ile eşimi suçladılar. Eşim bu suçlamayla on yıl ceza aldı.” diyor.

“BM KARARINA RAĞMEN EŞİM HALA ESİR”

Özçelik, eşi ve eşi ile birlikte kaçırılan diğer arkadaşı için Birleşmiş Milletler’in Türkiye’ye bir bildiride bulunduğunu ve bunun gerçekleşmesi için de 180 gün süre tanıdığını hatırlatarak Türkiye bu kararı uygulamadığını ifade ediyor: “Bir iç mesele olarak bunu BM’ye iletti. Avukatımız bu kararı mahkemede dile getirince hakim, ‘Birleşmiş Milletlere ne? Bu bir iç meseledir’ diyerek dalga geçti. Türkiye bu kararı askıya aldı ama ne zamana kadar askıya alacak bilmiyoruz. Ayrıca BM vermiş olduğu kararda eşim ve diğer arkadaşı için tutuklu kaldıkları süre müddetince tazminat ödenmesine hükmetti.”

“KALP KRİZİ GEÇİRDİĞİ ANDA MÜDAHALE EDİLMEDİ”

Eşinin 60 yaşında olduğunu, kalp ve diyabetle ilgili sağlık sorunları bulunduğunu söyleyen Hatice Özçelik, “Benim eşimle birebirde irtibatım yok. Avukatlar aracılığıyla bilgi edinmeye çalışıyorum. Karar mahkemesinden sonra kalp krizi geçirdiğini ve uzun süre müdahale edilmediğini biliyorum” diyerek süreç içindeki gelişmeyi şöyle açıklıyor:

“Olaydan 14-15 gün sonra doktora götürülüyor. Şuan da yine bir kalp rahatsızlığı geçiriyor. Ayrıca diyabet hastası. Biliyorsunuz diyabet ve kalp hastalarının durumu daha kritik oluyor. Eşim 27 kişilik koğuşta kalıyor bu sayı bazen 30’u buluyor bazen 25’e düşüyor ama genel olarak bir kalp hastası için bu kadar insanla bir arada yaşamak riskli. Eşim yaşam mücadelesi veriyor.”

HABERİN TAMAMINI BURADAN OKUYABİLİRSİNİZ...

Kaynak: KRONOS
 

Son güncelleme: 21:45 19.03.2020
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı