Gezi davasında 18 yıl hapse mahkum edilen ve yaklaşık 2,5 yıldır Silivri Cezaevinde tutuklu bulunan şehir plancısı Tayfun Kahraman Gerçek Gündem’in sorularını yanıtladı. Geçen günlerde multiple skleroz (MS) hastası olduğu basına yansıyan Kahraman, cezaevinde kendisi gibi kronik rahatsızlığı olan biri için uygun ortamın sağlanmasının imkansız olduğunu vurguladı.
-‘Normalleşme’ su¨recinde Özgu¨r Özel tarafından sizin ve diğer Gezi tutuklularının tahliye talebi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a iletildi. Su¨reci içeriden takip edebildiniz mi? Nasıl değerlendirdiniz? Bu su¨reçten tahliyeniz yönu¨nde bir beklentiniz var mıydı?
Tu¨rkiye’de bir tıkanma yaşadığımız açık. Ekonomik olarak, siyasi olarak, sosyal olarak bir devrin sonuna geldiğimizi du¨şu¨nu¨yorum. Politika, özu¨nde bu tıkanıklıkları aşma ve toplumu doğal gelişme mecrasına taşıma sanatı. En nihayetinde; mu¨cadele ve mu¨zakere ile elde edilecek her tu¨rlu¨ demokratik kazanım sadece muhalefete değil tu¨m Tu¨rkiye’ye kazanım sağlayacak. Bu anlamda, Silivri’deki Tayfun olarak değil, geleceğini bu topraklarda gören bir Tu¨rkiye Cumhuriyeti vatandaşı, evladını bu u¨lkede yetiştiren bir aile babası olarak da bu su¨reci anlamlı ve olumlu buluyorum.
Kendimle ilgili olarak ise, demin bahsettiğim tıkanmanın sonucu olarak Tu¨rkiye’de adaletin terazisi bozuldu, hatta kırıldı dersem abartmış olmam sanırım. Her gu¨n televizyonda onlarca suç kaydı olan şahısların yeni suçlar işlediğini izlerken, hukuksuzca yıllardır içeride tutulmamı başka tu¨rlu¨ açıklayamam herhalde. Bu nedenle, masumiyetimin tu¨m Tu¨rkiye tarafından bilindiği bir davadan 27 ay gibi uzun su¨redir içeride tutuluyor olmam bir hukuk ayıbı olarak orta yerde duruyor. Normal bir hukuk du¨zeninde, ailemle birlikte, görevimin başında olurdum. Hiçbir anormalliğin su¨rdu¨ru¨lebilir olduğuna inanmıyorum. Bu nedenle, öyle ya da böyle normalleşmenin zorunlu olduğunu ve benim özgu¨rlu¨ğu¨mu¨n de bu normalleşmenin kilometre taşlarından biri olacağını du¨şu¨nu¨yorum.
-Cumhurbaşkanının bu göru¨şmelerde “Tayfun Kahraman kimdi?” diye sorduğu basına yansıdı. Bu soruya nasıl yanıt vermek istersiniz?
Kamuoyu benim mesleki hayatımı az çok biliyor, ben biraz geriye gideyim. Ailesi Bulgaristan’da zulu¨mden kaçıp öz vatanı Tu¨rkiye’ye yerleşmiş bir ailenin İzmir doğumlu evladıyım. Hayatı boyunca çok çalışmış, u¨niversite yıllarında bir yandan garsonluk yaparak okumuş, mesleğini eline aldıktan sonra da işini layığıyla yapmak için azim göstermiş biriyim.
Yuvasını İstanbul’da kurmuş, memleketini her koşulda çok seven, her du¨zeyde hak, hukuk, liyakat ve adaleti önemseyen, u¨lkesinin işini iyi yapan insanlar sayesinde gelişeceğine inanan, hayatını da bu şekilde yaşamaya gayret eden biriyim. Hayatı boyunca şiddetten uzak durmuş, sivil siyasetin, uzlaşı ve diyaloğun en gu¨çlu¨ yöntem olduğuna inanan bir demokratım. En son olarak uzun su¨redir biricik evladından mahrum bırakılmış biri, yani Vera’nın babasıyım.
TUTUKLULUĞUM TOPLUMSAL MUHALEFETE BİR GÖZDAĞI
-Gezi Davası yargılamaları kapsamında 18 yıl hapis cezasına çarptırıldınız. Özgu¨r Özel “Tayfun Kahraman hepimiz için yatıyor” demişti. Bu ifadeye katılıyor musunuz? Tutuklu olmanızı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sayın Genel Başkan, ilk gu¨nden itibaren su¨reci yakından takip ediyor, dava dosyasına da çok hakim. Gezi gibi on milyona yakın insanın katıldığı bir olayı 5 kişinin sırtına yu¨kleyen, tamamen önyargı ve varsayımlar u¨zerine kurulu, somut delili olmayan bir dosyadan bahsediyoruz. Bu anlamda, benim tutukluluğumun toplumsal muhalefete bir gözdağı niteliği taşıdığı açık. Şunun tekrar altını çizmek istiyorum, ben Gezi sırasında hu¨ku¨metle göru¨şme yapan, uzlaşı yoluyla olayların yatışmasını sağlayan heyetteydim ve Taksim Dayanışması’nın seçilmiş sözcu¨su¨ydu¨m. Yani, benim herhangi bir şiddet olayıyla ya da failiyle tek bir ilişkim yok.
Dosyada da böyle bir iddia yok. Bunu iktidar sahipleri de biliyor olmalı, çu¨nku¨ beni o masaya davet edenler kendileriydi. Biz mu¨zakere heyeti olarak, hu¨ku¨met istifa etsin demedik, tartışmayı park ve halkın anayasal talepleri ekseninde tutarak, sorunun hukuk çerçevesinde çözu¨mu¨ ve sokaktaki eylemlerin toplumsal uzlaşıyla sona ermesi için çaba harcadık. Bu anlamda, vicdanım da çok rahat. Ne yaptığımı, ne yapmadığımı çok iyi biliyorum. Masumiyetin ötesinde, o dönem meslektaşlarımca seçilmiş Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı olarak anayasanın bana emrettiği görevi yerine getirdim. Bunu yapmamış olsam görevimi ihmal etmiş olurdum.
MİLLİ TAKIM BİZİ GURURLANDIRDI
-Cezaevinde vaktiniz nasıl geçiyor?
Hayatım boyunca disiplinli bir insan oldum, bu özelliğimi burada da su¨rdu¨ru¨yorum. Zamanımı mu¨mku¨n olduğunca verimli geçiriyorum, sınırlı mekanın elverdiği kadar du¨zenli spor yapıyorum. Beslenmeme de olabildiğince dikkat ediyorum. Çokça okuyorum, yazıyorum. Avluda du¨zenli yu¨ru¨yu¨ş yapıyorum.
En başta kızımdan gelen, annesinin kaleme aldıkları olmak u¨zere, mektupları okuyup onlara cevap vermek başlı başına bir mesai. Haftalık göru¨şler ve telefon konuşmalarını beklerken zamanı hızlandırmak için kendimi meşgul edecek şeyler u¨retiyorum. Akşamları tartışma programlarını ve belgeselleri izliyorum, gu¨zel filmler denk gelirse onları kaçırmamaya çalışıyorum. Son dönemde, tabii, herkes gibi milli takımın maçlarını takip ettim. Gerçekten iyi oynadılar, son ana kadar ellerinden geleni yaptılar ve bizleri gururlandırdılar.
DOKTORLARIMIN TALEBİ 27 AYDIR İŞLEME ALINMADI
-Cezaevinde MS hastası olmak nasıl bir şey? Yaşadığınız zorlukları anlatır mısınız? Tedavi hakkınıza yönelik kısıtlamalar uygulanıyor mu?
Cezaevi şartları belli. Yani kronik rahatsızlığı olan biri için uygun ortamın sağlanması imkansız. Normalde seyri gu¨ndelik hayatımı etkilemeyen du¨zeydeki hastalığım, bu su¨reç uzadıkça ailemden ayrı olmanın neden olduğu stresle birleşerek bir atağa neden olabilir, belli sıkıntılara yol açabilir kaygısı yaşıyorum tabii ki. Doktorların tavsiyesiyle her ne kadar du¨zenli spor yapmaya çalışsam da dört duvar arasında bu belli bir yere kadar oluyor. Rahatsızlığımı 2005 yılında Relapsing Remitting MS (Tip 1) tanısı teşhis eden ve o gu¨nden bu gu¨ne dek takibinde olduğum İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Faku¨ltesi, Nöroloji Anabilim Dalı’ndan doktorlarımın birkaç kez ilgili makamlara iletmiş oldukları “en az her gu¨n kullandığım ilaç kadar egzersiz ve hareketimin önemli olduğunu belirten ve bununla beraber cezaevinde her gu¨n spor saatlerimin ayarlanması ile egzersiz yapabilmemin sağlanması talebi” 27 aydır işleme alınmadı.
ADİL YARGILANMADIM
-2005 yılından beri MS hastası olduğunuz daha önce hiç gu¨ndeme gelmemişti. Hastalığınızın bilinmesini, bu konuyla gu¨ndeme gelmek mi istemediniz?
Özel olarak bilinmesin diye bir çabamız olmadı. Özel olarak bilinsin diye bir çabamız da olmadı. İlk gu¨nden beri ana mesele, dışarıya vermek istediğim mesaj aynı: Ben bir suç işlemedim, ben adil yargılanmadım, bana hukuki delili ve gerekçesi olan bir ceza verilmedi. Bugu¨ne kadar kimse beni somut olarak bir fiilimden dolayı suçlamadı, kendimi savunmak için gösterdiğim deliller, dinlenilmesini istediğim tanıkların ifadeleri mahkeme dosyasına girmedi. Bu kadar bariz ve hukuksuz şekilde içeride tutuluyor olmam akıl dışı. Yani, MS hastası olmam ile maruz kaldığım adaletsizlik arasında bir ilişki olmadığı için ailecek pek aklımıza da gelmedi bunu gu¨ndem etmek. Bir şekilde bizden bağımsız olarak kamuoyunda gu¨ndeme gelmiş oldu mesele.
ADALETSİZLİK 86 MİLYONUN MESELESİ
-Dışarıya bir mesajınız varsa…
Dışarıdaki herkese, hangi göru¨şten olursa olsun, tek bir şey söylemek istiyorum:
Adaletsizlik kişisel bir sorun ya da bir grubun meselesi değildir. Toplumu içinden çu¨ru¨ten bir hastalıktır. Yani ben Tayfun olduğum için burada değilim, adaletsizlik olduğu için buradayım. Bunu normalleştirmememiz gerekiyor. Bu sadece benim değil 86 milyonun meselesi. “Olur böyle şeyler” dediğimiz zaman “Böyle şeyler olur.” Bugu¨n Tayfun’un, yarın başka birisinin başına gelir. Bizim hep bir ağızdan “Olmaz böyle şey” dememiz gerekiyor. Sadece benim için değil, bu talebi de genişleterek; herkes için adil yargılanma hakkı ve adalet talep etmemiz gerekiyor. 86 milyon insanımızın refahı ve özgu¨rlu¨ğu¨ için herkes için adalet talebimizi yılmadan dillendirmemiz gerekiyor.