• Turkhane Logo

‘Başbuğ’un sözleri bana şunu söylüyor; vaziyet çok karışık’

Prof. Ferhat Kentel: İlker Başbuğ’un açıklaması muhtemelen devletin içinde var olan pazarlıkların, gerilimlerin dışa vurumlarından bir tanesi... Türkiye’de alternatif farklı bir takım aktörlerin olduğunun işaretidir.

16:42 16 Şubat 2020 Pazar
‘Başbuğ’un sözleri bana şunu söylüyor; vaziyet çok karışık’
Prof. Ferhat Kentel: İlker Başbuğ’un açıklaması muhtemelen devletin içinde var olan pazarlıkların, gerilimlerin dışa vurumlarından bir tanesi... Türkiye’de alternatif farklı bir takım aktörlerin olduğunun işaretidir.





Şehir Üniversitesi’nde ders vermeye devam eden Prof. Dr. Ferhat Kentel, 2010 Anayasa referandumunda, Taraf gazetesindeki yazılarında, askeri vesayetle mücadelede yer almış önemli isimlerden. Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un yaptığı “F.TÖ’nün siyasi ayağı” tartışmasına ilişkin değerlendirmeleri için Prof. Dr. Kentel’in kapısını çaldık. 


2007 yıllarında Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Dur De girişimi tarafından düzenlenen “Darbelere Dur De” mitinglerine atıfla “Artık kesin konuşmuyorum” diyen, bir sosyolog olarak o dönemde kesin konuşmaması gerektiğini söyleyerek özeleştiriden kaçınmayan Ferhat Kentel, İlker Başbuğ’un açıklamalarını; “Muhtemelen İlker Başbuğ’un temsil etmiş olduğu alan neyse onların bu koalisyon içindeki yerleri sorgulanıyor. Gidişatla ilgili bir takım sorunları var. 15 Temmuz vasıtasıyla iktidarını yenilemiş olan ittifakın dili bozuluyor” olarak değerlendiriyor. Ancak yine de Türkiye toplumunun geleceği için karamsar da değil… 

Söz Prof. Dr. Ferhat Kentel’de… 

15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ‘siyasi ayağı’ eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un açıklamalarıyla ilk kez bu kadar çok tartışılır oldu. Daha önce yargılanmış da olan Başbuğ’un açıklamaları sonrası tartışmaları nasıl yorumlarsınız? 

Siyasi ayak, ekonomik ayak gibi şeylerin biraz kurgu tanımlar olduğunu düşünüyorum. Bu kadar net organizasyon şemalarının olduğunu düşünmüyorum. Daha iç içe geçmiş, siyasetin ekonomiyle, ekonominin dini cemaatlerle, bu dini cemaatlerin askerin içinde, hukukta vesaire iç içe var olmasıdır. Bu devletin içinde bir sürü şebeke var. Bunların içindeki bir kısmı Ergenekon adıyla duyuldu, daha sonra F.TÖ organizasyonları dendi ama bunların birbirinden çok da ayrışabilir örgütlenmeler olduğunu zannetmiyorum. Bunlar çok daha iç içe, güç ilişkileri içinde var olabilen bir takım örgütlenmeler. 

15 Temmuz’u Gülencilerin gerçekleştirdiği iddia edildi ve bu bir dini bir cemaat, ancak Ergenekon dediğiniz ulusalcı, Kemalist bir yapıyı içeriyordu. Bu iki zıt yapının ortak olabileceğini söylüyorsunuz. Bu nasıl olabilir? Bunu açabilir misiniz? 

Ortaklıktan şunu kast ediyorum; F.TÖ diye adlandırılan organizasyon sadece cemaatçilerden oluşan bir şey değil. 15 Temmuz’u yapanların sadece cemaatçilerden oluştuğunu hiç zannetmiyorum. Çok daha iç içe olan, çok karanlık bir organizasyon. O yüzden zaten Meclis’te bir takım soruşturmalar kabul edilmiyor. Açığa çıkarılabilir bir şey olsa soruşturmaları da açılırdı. Bu devletin kendi yapılanmasında çeşitli zamanlarda devreye sokulabilecek bir takım alt örgütlenmeler falan var. Her biri belli zamanlarda operasyonlar yapabilecek bir takım güçler var. Bir zamanlar Emasyalar, 6-7 Eylül’ü organize eden o zaman General Yirmibeşoğlu’nun; “Süper bir organizasyondu” dediği gibi Kontrgerillalar, Gladyolar birçok NATO ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de var. Soğuk savaştan sonra birçok ülkede dönüşümler yaşandı ancak Türkiye hala bitmeyen bir soğuk savaş mantığında bir devlet olduğu için her durumda kullanabilecek bir takım örgütleri var.  

Örneğin, HDP’li bir milletvekili Amasya’da, Giresun’da bir yere gidiyor ve birileri çıkıp protesto ediyor. Kılıçdaroğlu, Ankara’nın bir ilçesine gidiyor ve orada birileri ona yumruk atıyor. Bu organizasyonlar sadece basit bir vatandaş tepkisi değildir. Bu tepkiler çok daha farklı uçlardan, memlekette yaşadığımız ideolojik ayrışmaların her hangi bir ucundan olabilecek olan şeyler. Bunu söylemeye çalışıyorum. Ergenekon tabi ki daha Kemalist boyutuydu ama Ergenekon, Perinçekçiler, Bahçeliciler ya da MHP’liler, Fettullahçılar; bunların birbirinden tamamen uzak olmadıklarını söylüyorum. Bunların içinde çok derin pazarlıklar, sürekli değişen koalisyonlar olduğunu söylüyorum. Milli İstihbarat’ın içinde, Genelkurmay’ın içinde farklı tezahürleri olabilir. İlker Başbuğ’un da yapmış olduğu bu açıklama muhtemelen devletin içinde var olan pazarlıkların, gerilimlerin dışa vurumlarından bir tanesi olduğunu düşünüyorum. Ama bu sayede siyasi ayak gibi net bir tartışma içine girdiğimizi de zannetmiyorum. 

Peki, bahsettiğiniz bu ortaklığın oluşmasındaki temel neden ne olur? Ne üzerine birleşiyorlar da sonra başka ayrışmalar yaşanıyor? Örneğin, Bahçeli, Perinçek, Gülen, Erdoğan ne için birleşebilir? 

Şöyle bir var sayımda bulunulabilir. İki eksen var. Birincisi, Türkiye  Cumhuriyet’i devletinin vazgeçilmez bir takım temel prensipleri olabilir. Mesela Türkiye Cumhuriyeti devletinin tarihinin sorgulanmaması. Örneğin, 1915’te ne oldu sorusuna dair devletin şu ana kadar bize söylemiş olduğu bir şey asla ve asla sorgulanmaması olabilir. Temel bir takım taşların yerinden oynamaması gerekir. Bu hiçbir hükümetin, hiçbir siyasi kanadın kolay kolay baş edebileceği bir şey değil. Baş edilemez demek istemiyorum ama devletin bu mantığı içinde kolay kolay vazgeçilemez. Bunu sorgulayacak bir takım hareketler çıkabilir. İslamcı hareket böyle bir hareketti. İslamcı hareket bunu sorgulayabilecekken devletin içine çekilmesiyle birlikte belki devlet daha sorgulanmaz bir noktaya geldi. AK Parti İslamcı hareketin bir türevi olarak devletin içinde girdikçe devletin var olan prensiplerini sabit bir şekilde yeniden üremesi için mükemmel bir araç oldu. 

İkinci eksen, iktidara yaklaşan herkes bir şekilde kirleniyor. Bir takım çıkar grupları da birbirlerine karşı zayıf noktaları kullanabilir konumdadır. Dolayısıyla tam da bu zayıf noktaları açığa çıkarmamak için gerekirse başka bir ittifak yaparız. Düne kadar Ergenekon’a karşı Fetullahçılarla hareket eden bir AK Parti hükümeti, Fetullahçılara karşı Ergenekoncularla bir araya gelebilir. Her seferinde tam da bu grupların çıkarlarının örtülmesi ve belli bir sınıfın gücünün korunması için böyle koalisyonlar her zaman için normaldir. Siyaseten de bu basit bir siyasi oyundur. 

CHP lideri Kılıçdaroğlu, grup toplantısında “F.TÖ’nün siyasi ayağı Tayyip Erdoğan’dır” dedi. Bunu bir sürü rapora, MGK kararına ve bunların uygulanmamasına dayandırdı. Kılıçdaroğlu’nun açıklamasını nasıl değerlendirirsiniz? Diğer yandan yeniden kullanılan askeri vesayet tartışmaları var. Siz nasıl bir tablo görüyorsunuz? 

MGK kararı döneminde AK Parti ve Fethullah (Gülen) koalisyonu var. Devlet içinde yürüyen bir siyasi hareketten bahsediyoruz. Devlet içinde daha çok Kemalist, milliyetçi çevreler var. Toplumsal gruplar içinde benzer olan durumdur, bir şirketin, bir şeyin içine girdikçe dönüşürler. Bunlar da dönüştüler. Devletleşirken girmiş oldukları irtibatlar eski ortaklarla aranın bozulmasına neden oldu. O zaman soruşturulması reddedilirken çok benzer olarak 15 Temmuz’un sorgulanmasının engellenmesi var. Bu ikisi çok benzer süreçler. Fethullah’ı soruşturmak engellendi ama Fetullahçı bir darbenin nasıl yapıldığının soruşturulması da engellendi. Kılıçdaroğlu’nun söylediklerine yeni bir şey daha ekleyelim; 15 Temmuz’un soruşturulması niye engelleniyor? Anlatılanlar dışında başka bir şeyler de var ama bilemiyoruz. Aynı 2004’te Fethullah’ın CIA ile girmiş olduğu ilişkileri öğrenemediğim zaman olduğu gibi. Bir şeyler olduğunu biliyoruz, hissediyoruz ama öğrenemiyoruz. Çünkü o zamanki güç ilişkilerinde bunların öğrenilmesi devletin içinde oluşmakta olan koalisyona zarar verirdi. Bundan sonrasında ne olacağını bilemiyorum. Yeni bir Orwell vari 1984’e maruz kalabiliriz. Bütün bu soruşturmaların askeri vesayeti hortlatıcı kılıflarda sunulabilir. 

Röportajın tamamını buradan okuyabilirsiniz...


Kaynak: Kronos

Son güncelleme: 16:42 16.02.2020
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı