• Turkhane Logo

Avrupa Konseyinde kritik Osman Kavala oylaması

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin bugün başlayacak ve üç gün sürecek toplantılarında Osman Kavala ile ilgili alacağı karar, Türkiye'nin Avrupa ile demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları ile ilgili ilişkilerinde çok daha olumsuz yeni bir sürecin başlangıcını oluşturabilir.

11:13 30 Kasım 2021 Salı
Avrupa Konseyinde kritik Osman Kavala oylaması
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin bugün başlayacak ve üç gün sürecek toplantılarında Osman Kavala ile ilgili alacağı karar, Türkiye'nin Avrupa ile demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları ile ilgili ilişkilerinde çok daha olumsuz yeni bir sürecin başlangıcını oluşturabilir.

Konseyi oluşturan 47 ülkenin temsilcileri, Türkiyenin 4 yıldır cezaevinde tuttuğu Osman Kavalanın yargılandığı davada Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini (AİHS) ihlal ettiği gerekçesiyle ihlal sürecini başlatıp başlatmamayı oylayacak.

Üçte iki çoğunluk sağlanması halinde Türkiyeye yaptırıma varacak bir süreç başlamış olacak. Bu durumda Türkiye, Azerbaycandan sonra bu prosedüre tabi tutulan ikinci ülke olacak.

Kavala kararı farklı öneme sahip
Avrupa Konseyinin karar organı olarak görev yapan Bakanlar Komitesi, bugünden itibaren Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince (AİHM) verilen ama üye devletlerce bugüne kadar uygulanmamış kararları ele alacak ve bundan sonra atılması gereken adımları kararlaştıracak.

Bu toplantılarda Türkiye, aralarında iş insanı Osman Kavala ile eski HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaşın davalarının da olduğu 6 yasal süreçle ilgili yer alacak. Bunlar arasında, AİHMin 2020 yılının Mayıs ayında sonuçlandırdığı ve Türkiyenin derhal serbest bırakması gerektiğine hükmettiği ancak Türkiye tarafından uygulanmayan Osman Kavala ile ilgili karar farklı bir öneme sahip.

Bakanlar Komitesi, Eylül ayında yaptığı toplantıda Kavalanın 30 Kasıma kadar serbest bırakılmaması durumunda Türkiyeye karşı ihlal süreci başlatılmasını gündeme alacağını kaydetmişti.

26 Kasımda yapılan duruşmada, Kavalanın tutukluluk halinin devamına karar verilmesi gözlerin Strasbourgda yapılacak toplantılara çevrilmesine neden oldu.

Hukuki süreç nasıl gelişti?
İş insanı ve Anadolu Kültür isimli sivil toplum kuruluşunun kurucusu Osman Kavala, 2013teki Gezi Parkı protestoları kapsamında Ekim 2017de anayasal düzeni ve hükümeti ortadan kaldırma suçlarını düzenleyen Türk Ceza Kanununun 309 ve 312. Maddelerince tutuklandı. Haziran 2018de AİHMe başvuran Kavala, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkını da kullandı ancak yüksek mahkeme başvuruyu reddetti.

AİHM, Aralık 2019da aldığı bir kararla, Osman Kavalanın tutukluluğunun AİHSin 5.1, 5.4 ve 18. maddelerine aykırı olduğunu belirtti ve derhal serbest bırakılması çağrısında bulundu. AİHSin 18. Maddesi, devletin vatandaşların sahip olduğu hak ve özgürlüklerin kullanımını kendi sınırları içerisinde düzenleme bahanesiyle, ulusal mevzuat veya ilkeyi korumak adına, aslında bu hak ve özgürlüklere ilişkin hakkın kullanımını zorlaştırma amacı taşıyan detaylı tedbirler alarak bu hakkı ortadan kaldırmamasını amaçlıyor.

İki ay gecikmeyle AİHM kararını uygulayan İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi, 18 Şubat 2020de Kavalanın beraatine karar verdi ancak aynı gece 15 Temmuz 2016 darbe girişimi ile ilgili başka bir dosyadan dolayı Kavala yeniden gözaltına alındı. Anayasal düzeni bozmak suçunun yanına askeri ve siyasal casusluk suçlamasının da eklendiği Osman Kavalanın yargılandığı Gezi davası, 2021de Çarşı davası ile de birleştirildi ve tutuklu avukatları ve AİHMin serbest bırakma çağrıları mahkemelerde yanıt bulmadı.

Bakanlar Komitesi, önce Haziran sonra da Eylül aylarında yaptığı toplantılarda Türkiyeye kararı uygulama çağrısı yaptı. 16 Eylül toplantısında, Kavalanın 30 Kasıma kadar serbest kalmaması durumunda ihlal prosedürü uygulamasına geçeceği uyarısında bulundu.

İhlal prosedürü nasıl işleyecek?
AİHSe taraf olan ülkeler, AİHM kararlarına uymayı taahhüt etmiş oluyorlar. Ancak özellikle demokratik düzeyleri gelişmemiş, bağımsız ve tarafsız yargı mekanizmalarına sahip olmayan ülkeler, siyasi süreçleri ve aktörleri ilgilendiren davaların sonuçlarını uygulamaya yanaşmayabiliyorlar.

Ulusal çıkarlar ve etnik haklar söz konusu olduğunda bazı AB ülkelerinin de AİHM kararlarına uymadığı biliniyor. Türkiye, kendisine dönük eleştirilere yanıt verirken Yunanistanın Batı Trakya Türklerinin haklarıyla ilgili AİHM kararlarına uymamasını hatırlatıyor.

AİHM kararlarının uygulanmasını Avrupa Konseyinin kuruluş amaçlarının önemli bir parçası olarak gören Strasbourg merkezli kurum, kararların uygulanması için taraf ülkelerle yoğun bir müzakere gerçekleştiriyor ancak yine de karar uygulanmazsa çok sık olmamakla beraber AİHSin 46. Maddesine dayanarak ihlal prosedürünü harekete geçiriyor.

Avrupa Konseyi, 2010 senesinden bu yana sadece Azerbaycana karşı böyle bir adımı 2017de atmış ve Bakü yönetimi Aliyev yönetimine muhalif İlgar Memmedov hakkındaki suçlamaları düşürmek zorunda kalmıştı.

İhlal prosedürünü başlatmak için 47 ülkenin en az üçte ikisinin Evet oyu kullanması gerekiyor. İhlal prosedürü kararının alınması durumunda önce Bakanlar Komitesi, AİHMe söz konusu dava ile ilgili alınan kararın uygulanmasında taraf devletin ihlalinin olup olmadığı soruluyor.

AİHMden ihlal yapıldığına ilişkin görüş gelmesi durumunda, konu yeniden Bakanlar Komitesinde ele alınıyor ve söz konusu devletin oy hakkının askıya alınması daha sonra ise üyeliğin askıya alınması ya da üyelikten çıkarılmasına kadar giden bir yaptırım dizisi ele alınmaya başlanıyor.

Ancak Azerbaycan ile yaşanan durumda olduğu gibi, üye devletin Bakanlar Komitesinin taleplerine uyum hızı ve kararlılığının zayıf olması sürecin tamamlanmasını oldukça geciktirebiliyor.

Strasbourgdan nasıl bir karar çıkabilir?

1949 yılında Avrupa kıtasında demokrasi ve insan haklarının yerleşmesi, hukukun üstünlüğü ve anayasal düzenlerin oturmasını sağlamak amacıyla kurulan Avrupa Konseyinin kurucularından biri de Türkiye.

Avrupa Konseyi bütçesine Fransa, İtalya, Almanya ve İngiltere gibi önde gelen Avrupalı ülkelerin ardından en çok destek veren ülke olan Türkiye, 70 yılı aşan üyeliği sürecinde askeri darbeler ve demokratik gerileme nedeniyle inişli çıkışlı bir seyir izledi.

Türkiyenin son dönemi de Avrupa Konseyi ile ilişkisinde ciddi bir sıkıntıya neden oldu. 15 Temmuz 2016daki darbe girişiminin yarattığı kırılma ve AİHMe açılan davaların Türkiye aleyhine sonuçlanması Ankara-Strasbourg ilişkilerinde soğukluğa yol açtı.

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM), 2017de yaptığı bir oylama sonucunda demokratik değerlerden geri adım atılması nedeniyle Türkiyeyi siyasi denetim sürecine almıştı. Türkiye ise AKPMye sert tepki vermişti. Bu gelişme, Türkiyenin demokrasi liginde küme düştüğü yorumlarına neden olmuştu.

Strasbourgda ihlal prosedürüyle ilgili yapılacak oylama da benzer değerlendirmelere neden olacak bir gelişme olarak görülüyor.

Diplomatik gözlemciler, ihlal prosedürünün engellenmesi için Türkiyenin en az 15 üye devleti kendi lehine oy kullanmaya ikna etmesi gerektiğini ancak bunun ulaşılması güç bir hedef olduğunu kaydediyorlar.

Azerbaycan ile ilgili süreçte aralarında Türkiyenin de olduğu 10 ülke Bakünün yanında oy kullanmıştı.

Osman Kavalanın yargılandığı davanın 26 Kasımdaki duruşmasında mahkemenin tahliye kararı vermemesi, hem ulusal hem de uluslararası çapta faaliyet gösteren insan hakları örgütlerinin tepkisine neden oldu.

Aralarında Uluslararası Af Örgütünün de olduğu birçok kuruluş, Avrupa Konseyine Türkiyeye karşı yaptırım sürecini başlatması çağrısında bulundu.
Türkiye ne yapacak?
Avrupa Birliği ile müzakerelerinin tamamen donduğu, ilişkilerin geleceğinin belirsiz olduğu bir dönemde Avrupa Konseyinden çıkacak olumsuz bir kararın Ankaranın Batı ile ilişkilerinde yeni bir soğukluğu tetikleyeceği öngörülüyor.

Siyasi niteliğinden dolayı Bakanlar Komitesinin alacağı karar, sadece Kavala değil Selahattin Demirtaş ve diğer siyasi davalarla ilgili olarak da Ankaranın daha fazla hukuki ve siyasi baskı görmesine yol açacak bir gelişme olarak değerlendiriliyor.

Ancak Kavala davası ile ilgili başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere üst düzey hükümet yetkilerinin kamuoyuna yaptıkları açıklamalar, Ankaranın bu konudaki baskıları bundan sonra çok fazla önemsemeyeceği yorumlarına yol açıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Eylül sonunda gittiği Azerbaycandan dönüşünde bir gazetecinin Konsey oylamasından ne beklediği sorusunu sorması üzerine, Benim herhangi bir beklentim yok. Benim sadece tek beklentim var; biz bildiğimizi okuruz. Konsey bildiğini mi okur, okusun. Onlar ne okuyor, dinleriz, görürüz. AİHMinkini de Konseyinkini de dinleriz. Dinledikten sonra da biz üzerimize düşeni yaparız. Gereği neyse bunu yapacağız. Ben, Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı olarak bu makamda bulunduğum sürece üzerime düşen görevi dört dörtlük yaparım. Acaba şu ne der, bu ne der, bunlara hiç bakmam. Benim aldığım terbiye bu, yetişme tarzım bu. Ölene kadar da aynen bu istikamette devam ederim, devam edeceğim demişti.

Erdoğanın özellikle 10 ülkenin büyükelçilerinin yaptığı ortak açıklamaya tepki olarak Osman Kavalanın yargılandığı davada geri adım atılmayacağını açıklaması, ihlal prosedürü kararının dahi tahliyenin gerçekleşmeyeceği yolunda değerlendirmeler yapılmasına neden oldu.

Son güncelleme: 11:13 30.11.2021
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı