• Turkhane Logo

AB-Türkiye hattında "şartlı iş birliği" sürecinin şifreleri

Erdoğan'ın AB liderleriyle bugün yapacağı görüşme ilişkilerde yeni döneme atılmış ilk adım olarak görülüyor. Uzmanlar

15:38 06 Nisan 2021 Salı
AB-Türkiye hattında
Erdoğan'ın AB liderleriyle bugün yapacağı görüşme ilişkilerde yeni döneme atılmış ilk adım olarak görülüyor. Uzmanlar

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel, bugün Türkiyeyi ziyaret ederek, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşecek.
Friedrich Naumann Vakfı Türkiye Temsilcisi Dr. Ronald Meinardus, DW Türkçeye yaptığı değerlendirmede, bu ziyaretin ilişkilerde yeni bir başlangıcı sembolize ettiğini söyledi.
Tarafların ağır krizlere sahne olan ilişkilerdeki gerilim dönemini geride bırakarak, yapıcı bir işbirliği dönemini başlatmayı hedeflediklerini belirten Meinardus, bu görüşmelerin gündeminde de Gümrük Birliğinin modernizasyonu ve 2016 Mülteci Mutabakatının güncellenmesi gibi yine her iki taraf için önemli konuların yer aldığına işaret etti.
Hem AB hem Türkiye için önem taşıyan bu konularda somut sonuçlara ulaşılması bekleniyor diyen Meinardus, ziyaret sırasında Erdoğana, AB-Türkiye ilişkilerinde ilerlemenin, Doğu Akdenizde provakasyonların tekrarlanmamasına bağlı olduğu mesajının da net bir şekilde verilmesinin beklendiğini dile getirdi.
ABden Erdoğana ikaz
Meinardus, Avrupalılar, Erdoğana, Türk araştırma gemilerinin tartışmalı deniz alanlarından uzak tutulması gerektiği konusunda ikazlarını iletecek. Bu sertlikteki bir ön koşul ilişkilerde yeni. Sayın Erdoğanın buna ne şekilde tepki vereceğini görmek ilginç olacak değerlendirmesini aktardı.

AB, Mart ayındaki liderler zirvesinde, Türkiyenin Doğu Akdenizdeki sondaj faaliyetlerini uluslararası hukuka aykırı olarak nitelendirmiş, bunların durdurulmasının memnuniyet verici olduğunu bildirmişti. AB liderleri ayrıca, Türkiye ile Yunanistan arasında başlatılan ikili görüşmelerden ve Kıbrıs görüşmelerinin Birleşmiş Milletler (BM) himayesi altında yapılacak olmasından memnuniyetlerini dile getirmişti.
Zirve açıklamasında Türkiyenin gerilimi düşüren tutumunu muhafaza etmesi ve yapıcı angajman sergilemesi durumunda, ABnin ortak çıkar alanlarında işbirliğini, kademeli, orantılı ve geri çevirebilir şekilde güçlendirebileceği belirtilmişti.
En dikkat çeken ise Türkiye ile işbirliğine dayanan ve her iki tarafın kazançlı olacağı bir ilişki geliştirilmesi ABnin stratejik çıkarınadır ifadeleri olmuştu.
Peki, bu ne anlama geliyor? Türkiye ile AB arasında artık farklı bir dönemin tohumları mı atılıyor?

İlişkiler yeniden tanımlanacak
DW Türkçenin sorularını yanıtlayan uluslararası ilişkiler uzmanı Michaël Tanchuma göre Türkiye-AB ilişkilerinin geleceğini Doğu Akdeniz krizi belirleyecek.
Avusturya Avrupa ve Güvenlik Politikaları Enstitüsü (AIES) kıdemli uzmanı ve Navarra Üniversitesi öğretim üyesi Profesör Michaël Tanchum, Doğu Akdeniz krizi, eninde sonunda Türkiye-AB ilişkilerinin yeniden tanımlanması ile sonuçlanacak. Bu hem Ankara hem de Brüksel için gerekli dedi.

Tanchum, Türkiyenin ekonomik ve güvenlik ortaklıklarında artık AB belirleyici bir referans noktası değil. Anlaşılan o ki, Brüksel şimdi Ankaraya dönük bazı teşvik edici adımlarla, mevcut statüko ile tam üyelik arasında bir yerde konumlanacak, özel bir ilişki için girişim başlattı. Bu özel ilişki yeni ve daha şekillendirilmesi gerekecek değerlendirmesini aktardı.
AB son yıllarda Türkiyeyi tam üyeliğe aday ülke yerine, stratejik öneme haiz bir komşu olarak nitelendiriyor. ABnin son zirve açıklamasında da Türkiye ile ilişkilere Doğu Akdeniz başlığı altında yer verildi, işbirliğinin gelişmesi de büyük ölçüde Türkiyenin Doğu Akdeniz politikalarına, Yunanistan ve Kıbrıs ile ilişkilerine endekslendi.
Aday ülke değil üçüncü ülkeDW Türkçeye konuşan AB uzmanı Dr. İlke Toygür, ABnin Türkiye ile ilişkilerde dış politika konularında daha ılımlı ilişki kurmayı önceliklendirmesinin çok da şaşırtıcı olmadığı görüşünde.
Berlin merkezli Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi (CATS) ve İspanyol Elcano Kraliyet Enstitüsü uzmanlarından olan Toygür, Demokrasi, hukukun üstünlüğü ve temel haklar alanındaki gerileme, Türkiyenin zaten uzun süredir aday ülke konumunun bir kenara koyulmasına yol açmıştı. Türkiye bir aday ülke değil, büyük ölçüde üçüncü bir ülke olarak görülüyor. AB nasıl kendisini çevreleyen komşu ülkelerle dış politika ve ekonomi alanlarında işbirliğine dayalı ilişki kuruyorsa, Türkiye ile de bu zeminde bir ilişki kurmaya çalışıyor diye konuştu.

AB, Mart zirve kararıyla bu ilişkiyi nasıl şekillendirmek istediğinin de yol haritasını belirledi.Türkiye, dış politika konularında gerilimi tırmandırmadığı takdirde, Gümrük Birliği modernizasyonu, üst düzey siyasi diyalog ve insandan insana temas ile seyahatlerin kolaylaştırılması alanlarında AB adımlar atmayı vaat etti. Türkiye zirve açıklamasında ifade edildiği gibi, yeniden provokasyonlara ve uluslararası hukuku ihlal eden tek taraflı eylemlere girişirse o zaman da yaptırımlar için düğmeye basılabileceği belirtildi.
Bu yaptırımların ne olabileceği ise AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell tarafından hazırlanarak liderlere sunulan raporda yer alıyor. Borrellin raporunda kısıtlayıcı tedbirler olarak nitelendirdiği bu adımlar arasında, Avrupa Yatırım Bankası ve diğer mali kurumların desteklerinin kısıtlanması, ekonomik ilişkilerin sınırlandırılması ve turizm sektörüne yaptırım gibi Türkiye ekonomisi üzerinde baskıyı artırabilecek tedbirler öneriliyor.
Özetle ABnin Türkiye için yeni yol haritası, yapıcı tutum karşılığında teşvik, gerilimi artıracak adımlar karşılığında ağır sonuçlar doğurabilecek ekonomik yaptırımlar öngörüyor.
İkili yaklaşımSWP uzmanlarından İlke Toygür, ikili yaklaşım olarak tanımladığı bu yeni strateji ile ABnin tansiyonu düşürmeye aynı zamanda Türkiye ile genişleme politikası üzerinden yürütülen ancak işlemez hale gelen ilişkileri yeni bir çerçeveye oturtmaya çalıştığına dikkat çekti.
ABnin teşvik edici ekonomik araçları aynı zamanda yaptırım olarak da masaya koyduğuna işaret eden Toygür, AB sonuçta Türkiyenin en büyük pazarı, en önemli dış ticaret ortağı, yabancı yatırımlarının da en önemli kaynağı. Görünen o ki elindeki enstrümanları Türkiye ile iyi anlaşmayı sağlayabilecek şekilde kullanmaya çalışıyor diye konuştu.
Türkiyenin demokrasi karnesi ikinci plandaAvrupalı siyasetçiler, Türkiyenin ABye tam üyelik hedefinin gündemden düşmesinden, izlediği politikalarla demokratik hukuk devletinde gerilemeye yol açtığına işaret ettikleri Erdoğanı sorumlu tutuyorlar. Avrupalılara göre bu politikalar Türkiyeyi Kopenhag kriterlerinden, yani istikrarlı ve kurumsallaşmış bir demokrasiden, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğünden, insan haklarına ve azınlık haklarına saygıdan daha da uzaklaştırdı.
Friedrich Naumann Vakfı Türkiye Temsilcisi Dr. Ronald Meinardus, gelinen noktada AB için Türkiyede insan hakları ve hukuk devleti alanlarındaki sorunların öncelik olmaktan çıktığına dikkat çekti.
Görünün o ki, ABnin temsil ettiği ya da temsil etme iddiasında olduğu normatif değerler Ankara ile istişarelerde çok da büyük bir rol oynamıyor görüşünü aktaran Meinardus, AB için aynı zamanda birliğin sınırları olarak görülen Yunanistan ve Kıbrısın deniz sınırlarına, Türkiyedeki insan haklarından daha büyük önem atfedildiğine işaret etti. Meinardus, Özellikle Berlin, Türk-Yunan geriliminin askeri olarak tırmanmasından büyük endişe duyuyor ve bu süreçte arabuluculuk için, tüm siyasi ve diplomatik gücünü kullanıyor. Türk-Yunan diyalogunda kaydedilen ilerleme ve Doğu Akdenizde sağlanan sükunet dikkate alındığında, bu dış politika bakımından aslında gayet başarılı bir strateji. Ancak Türkiyede siyasi nedenlerden ötürü hapiste olanlar için bu çok da iyi bir perspektif değil değerlendirmesini yaptı.
Top Erdoğanın sahasındaABnin Türkiye ile ilişkilerinde izlemek istediği yeni yol haritasının nasıl sonuç vereceğini zaman gösterecek.
AB liderleri Ursula von der Leyen ile Charles Michelin Erdoğan ile görüşmesinden sonra, tarafların bir kaç fotoğraf paylaşmakla mı yetineceği yoksa daha kapsamlı bir açıklama mı yapılacağı merak ediliyor.
Alman uzman Meinardus ise görüşmelerde ilerleme sağlanmasının Türkiyenin AB üyeleri Yunanistan ve Kıbrıs ile gerilimden kaçınması şartına bağlandığını hatırlatarak, Türkiye fiilen ABnin gözetimi altında olmaya alışmak zorunda dedi.
Meinardus, değerlendirmesini şu sözlerle tamamladı:
ABnin 25 Mart zirve açıklamasında, Ankara ile görüşmelerin kademeli, orantılı ve geri çevrilebilir bir şekilde gerçekleşeceği belirtiliyor. Yani adım adım ilerlemek, bu süreçtede Doğu Akdenizde sükunet olmasında emin olmak istiyor. Yeni AB stratejisinden anladığım, şayet sayın Erdoğan, Oruç Reisi tartışmalı bölgelere göndererek gerilimin tırmanmasına yol açarsa, o zaman görüşmeler kesilecek… Ama sükunet korunabilirse ayrıntılarda ilerleme kaydedilecek. Hem Avrupa hem de Türkiye için bunun olumlu bir gelişme olacağı görüşündeyim.

Son güncelleme: 15:38 06.04.2021
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı