15 Temmuz gecesi komutanının emriyle Boğaz Köprüsü’ne çıkarılan ve bu nedenle 6 yıldır cezaevinde tutulan er İbrahim Sezer, yazdığı mektupla hem o gece yaşananları, hem de yaşadığı hukuksuzlukları tek tek anlattı. Erlerin, askeri öğrencilerin komutanlarının emirlerini sorgulayamayacağını kaydeden Sezer, 15 Temmuz 2 ay gecikse evinde olacağını, ancak şu an cezaevinde olduğunu söyledi. Köprüde askeri öğrencilerin katledilmesine şahit olduğunu belirten Sezer, maruz kaldığı işkenceleri de sıraladı.
Tutulduğu Silivri Cezaevi’nden, Yargıtay’ın bozma kararı sonrası tahliye edilen eski Hava Harp Okulu öğrencisi Taha Furkan Çetinkaya ve annesi Melek Çetinkaya’ya mektup gönderen İbrahim Sezer, 15 Temmuz darbe girişimi gerçekleştiğinde Kuleli Askeri Lisesi’nde askerlik görevinde olduğunu yazdı.
Komutanlarının telefonlarını ellerinden alarak, “terör saldırısı” olduğu gerekçesiyle kendilerini köprüye çıkardığını söyleyen Sezer, bunun bir darbe girişimi olduğunun anlaşılmasından sonra silah bıraktıklarını; bırakır bırakmaz da köprüdeki grubun saldırısına uğradıklarını belirtti. Bu linç esnasında 2 er, 2 askeri öğrenci, 1 uzman çavuş, 1 astsubay ve 1 subay olmak üzere 7 kişinin vahşice katledildiğini anlatan Sezer, kendisinin de darp edildiğini, ancak götürüldükleri hastanede doktorların darp raporu vermediğini anlattı.
Gözaltı esnasında işkenceye uğradıklarını da belirten İbrahim Sezer, kendisi dahil hiçbir er ya da askeri öğrencinin komutanların emrinin dışına asla çıkamayacağını söyledi. Yaşananlardan komutanların sorumlu olduğunu belirten Sezer, “Değer 2 ay sonra bu olay olsaydı ben evimde olacaktım. Benim yerime o gün orada başka birinin evladı veya kardeşi olacaktı” dedi.
#OGLUM UN kogus arkadasi Er İbrahm Sezerden mektup vr@kilicdarogluk @gergerliogluof @AvTuranAydogan @GulizarBicer @55erhanusta @bakisimsekmhp @akadirkaraduman @TCYargitay @nevsinmengu @banuguven @aratbaris_ @ismailsaymaz @candundaradasi @cuneytozdemir @ahmetnesin1 @YelizzKoray pic.twitter.com/sYR308MmAs
— Melek Çetinkaya (@MelekCetk) July 20, 2022
15 Temmuz’a askerlik görevi sırasında yakalanan er İbrahim Sezer’in mektubunun tamamı şöyle:
Sizlere bu satırları Silivri Cezaevi’nden yazıyorum. Öncelikle sizlere kendimi tanıtayım. Ben İbrahim Sezer. 27 yaşındayım. Gaziantep’te yaşıyordum. Görmüş olduğunuz fotoğraf 7 Haziran 2022 tarihinde Silivri Cezaevi’nde açık görüşte çekildi. Bordo tişörtlü olan benim, yanımdakiler de canım kardeşlerim. Bana göre gerçek bir ‘’Adalet Savaşçısı’’ olan Melek Çetinkaya’nın isteği üzerine sizlere yaşadıklarımı tüm samimiyetimle anlatacağım.
1 Ekim 2015 tarihinde vatani görevimi yapmak için Gaziantep’ten ayrıldım. 15 Temmuz 2016 tarihinde Kuleli Askeri Lisesi’nde mutfakta görevli bir askerdim. 15 Temmuz öncesinde ülke genelinde patlayan bombalar nedeniyle herkeste olduğu gibi askeriyede de gözle görülür bir gerginlik vardı. Sık sık çarşı izinlerimiz iptal edilirdi. 15 Temmuz akşamı büyük bir terör saldırısı olacağı, çok sayıda canlı bomba ihbarı alındığı gerekçesiyle emniyet güçlerine yardım amaçlı, olaylara müdahale etmek için komutanlarımız tarafından birlikte çıkarıldık. Telefonlarımız toplandığı için komutanlarımızın bilgilendirmesi dışında hiçbir bilgi kaynağımız yoktu. Askeriyeden etrafı kapalı askeri araçla ayrıldık. Nereye gittiğimiz hakkında hiçbir bilgi verilmedi ve araçtan indiğimiz zaman Boğaz Köprüsü olduğunu anladım. Komutanlarımız bombalı araçlara müdahale edip durdurmak için burada olduğumuzu söyledi. Ben de köprüde sabaha kadar bekledim ve kimseye bir zarar vermedim. Mahkeme delilleri ile sabittir. Sabahın ilk ışıkları ile kim olduğunu bilmediğimiz kalabalık grubun üzerimize yürüdüğünü gördük. Komutanlarımız kimsenin zarar görmemesi için silahları bırakmamızı emretti. Silahları bıraktığımızı gören grup bize linç etmek için saldırdı. Bu linç girişiminde 2 er, 2 askeri öğrenci, 1 uzman çavuş, 1 astsubay ve bir subay olmak üzere 7 kişi vahşice katledildi. Eminim bir çoğunuz bu 7 askerin nasıl vahşice katledildiği görüntüleri izlemiştir.
Bu 7 askerin dışında 120 civarında asker de feci şekilde yaralandı. Aralarında gözünü kaybeden ve felç kalan askerler oldu. O gece köprü üzerinde ve farklı yerlerde hayatını kaybeden onlarca asker var. Onların arkasından hain denildi. O gün beni de öldürselerdi aynı şeyi benim için de söyleyeceklerdi. Hiçbir şeyden haberi olmayan o insanlar şehit edildi. Onlar böyle bir şeyi hakketmedi. Onlar hayatını kaybetti ama ben yaşıyorum ve ben yaşadığım sürece onların hakkını savunacağım. Çünkü ben de hayatımı kaybetmiş olsaydım arkamda gerçeği haykıran birinin olmasını isterdim. Komutanların emrini yerine getirmek dışında hiçbir şey yapmayan ve o gece şehit edilen askerlerden birinin naaşını babasına çöp poşetinde teslim etmişler. Bu da yetmezmiş gibi hiçbir yere gömülmesine müsaade etmemişler. Bu yüzden çaresiz şehit babası oğlunu ıssız bir yol kenarına defnetmek zorunda kalmış. Selaları ve cenaze namazları olmadan bu şehit askerler defnedildi. Allah onlara rahmet ailelerine sabır versin. Elinizi vicdanınıza koyun ve düşünün. Bu askerlerden biri sizin evladınız, kardeşiniz olabilirdi. Köprüdeki olaylara dönecek olursak; bitmek bilmeyen linç girişiminden canımızı kurtarmak için 25-30 kişilik polis aracına 109 kişi bindik. Anlayacağınız balık istifi gibi bir durumdaydık. Polis aracıyla emniyete götürüldük. Araç içerisinde şahsen ben kurtulduğumuzu düşünüyordum. Oysa işkence yeni başlıyormuş. Araçtan inerken emniyetin giriş koridorunda bulunan polisler tarafından dövülerek içeri sokulduk. İçlerinden bir tanesi ‘’Siz daha durun asıl parti yukarıda’’ diyerek işkencenin henüz bitmediğini anlamamızı sağladı. Yukarıda ters kelepçeli olarak saatlerce dövüldükten sonra aynı polisler tarafından ben de dahil durumu ağır olan askerleri, ölmeyelim diye hastaneye götürdüler. Açıkçası darp edilmekten o kadar bezmiştim ki ‘’ya bayılayım ya da öleyim’’ diyordum. Ama ikisi de olmadı.
Hipokrat yemini etmiş doktorlar bize darp raporu vermekten kaçındı. Oysa benim başımda 5 dikiş, sağ omzumda incinme, yüzümde morluklar, vücudumun her yerinde çürükler, ezikler ve darp izleri vardı. Düşünün, ben yaralı askerler içerisinde durumu bir nebze iyi olanlardan biriydim. 5 gün ters kelepçeli bir şekilde gözaltında kaldıktan sonra adli kontrol şartıyla serbest bırakıldık fakat, serbest bırakmadılar. Çağlayan’da 1 gün nezarette bekletildik. Sonrasında başka bir Sulh Ceza Hakimliği’ne çıkartıldık ve tutuklandık. 15 ay boyunca neden yattığımızı bilmeden Silivri’nin soğuk duvarları arasında çürümeye terk edildik. Ardından hızlandırılmış bir yargılama sürecinin sonunda darbe suçlamasından ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldım. Hayatımın en çaresiz gününü ben o gün yaşadım. Cezamı yardım derecesinden 17 yıl 6 aya çevirdiler. 15 Temmuz’un yıldönümüne denk getirilen bu karar yine bir başka yıldönümünde istinaf mahkemesince onaylandı. 6 yıldır adaletin tecelli etmesini bekliyorum. Ben vatani görevimi yapmak için askere, peygamber ocağına geldim. Terörist ilan edilip hapse atılmak için değil.
Sevgili anneler, babalar ve arkadaşlar. Bu yaşadıklarımı sizin çocuğunuzun veya kardeşlerinizin başına gelebilirdi. Eğer 2 ay sonra bu olay olsaydı ben evimde olacaktım. Benim yerime o gün orada başka birinin evladı veya kardeşi olacaktı. Askerliğini yapanlar iyi bilirler. Bir Er’in komutanının rütbesi ne olursa olsun verdiği emri sorgulaması mümkün değildir. Şimdi size bir örnek vermek istiyorum. Milli Eğitim Bakanı’nın yeni eğitim sistemi ile ilgili yapacağı bir değişikliği okulun hademesiyle yaptığını düşünün. Bu örnek ne kadar mantıklı geliyorsa bir komutanın da darbe planını bir Er ile yaptığını ve bir Er’in darbeden önceden haberdar olduğu o kadar mantıklıdır. Bir asker komutanının verdiği emri yapar, sorgulamaz ve sorumlusu komutandır.
Bunun böyle olduğunu herkes biliyor olmasına rağmen bizim darbenin içerisinde yer aldığımızı iddia eden insanlara inanılması aklım almıyor. Sizden ricam aldıkları avantalar kesilmesin diye kalemini ve vicdanını satan, masum insanlara iftira atan ve bundan utanmayan gazetecilerin yaptıkları haberlere sorgulamadan inanmayın. Toplum olarak başımıza geln birçok musibetin sebebi duyduğumuz her şeye körü körüne inanmak değil midir? Tembellikten mi yoksa cahillikten mi, belki de her ikisinden ötürü başkalarının bizim yerimize düşünmesini, bizim yerimize karar vermesini bekliyoruz. Bu yüzden de hep kandırılıyor ve aldatılıyoruz. Lütfen bu körü körüne inanmaların hayatlarımızı kararttığını evlatlarımızın geleceklerinin ipotek altına alınmasına sebep olduğunu bilin. Bizim her duyduğumuza inandığımızı bilen unvanları boylarından uzun ‘’sözde’’ uzmanların tartışma programlarına çıkıp insanları aldattığını gördükçe üzülüyorum. Onlar biliyor ki her söylenene inanan bir kitle var karşılarında. Lütfen bunlara inanmayın. Bizim hain, darbeci, milletine kurşun sıkan teröristler olduğumuzu iddia ediyorlar. Bu attıkları iftiraların yalan olduğunu en iyi kendileri biliyorlar. Adalet tecelli ettiğinde bu söylenenlerin yalan ve iftira olduğunu herkes görecek. Hapiste hiçbir Er’in kalmadığını söylüyorlar. Çünkü halkın tepkisinden çekiniyorlar. Bunları söyleyenlere benim bu satırlarımı tokat gibi yüzlerine çarpın. Cezaevinde halen darbeden dolayı yatan 100 civarında er, bizden hiçbir farkı olamyan 180 civarı askeri öğrenci yatıyor. Tabii bunun yanında çeşitli rütbelerde sadece aldıkları emirleri uygulayan yüzlerce asker de çürümeye terk edilmiş durumda. Bencil biri değilim. Adaletsizlik saedce bize yapılmıyor. Şiddet mağduru kadınlara, hak ettiği ücreti alamayan işçilere, torpili olmadığı için atanamayanlara, açlıktan kendini yakanlara, öldürülen hayvanlara… Bunları her gün okudukça kahroluyorum. Çünkü ben de bu ülkenin bir evladıyım.
Karamsar bir insan da değilim. Sizlere son olarak pozitif şeylerden bahsetmek istiyorum. Başıma çok kötü şeyler gelmiş olabilir ama yaşama hep sıkı sıkıya sarıldım. Elimdeki ile mutlu olmasını bilirim. Altı yılımı dört duvar arasında geçirdim ama burada birçok hayat tecrübesi edindim. Gerçek dostlar kazandım. Kişisel olarak kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Düzenli olarak spor yapıyorum, kitap okuyorum. Okumanızı şiddetle tavsiye ettiğim iki kitap var. Hayvan Çiftliği ve 1984 kitaplarını okuduktan sonra eminim büyük yazar George Orwell’a saygı duyacaksınız. Açık öğretimden liseyi bitirdim, İngilizce öğrendim, 2019 YKS sınavında 800. Olarak Türkiye derecesi yapmış olan koğuş arkadaşım askeri öğrenci Abdullah Vesek’in yardımı ile üniversite sınavına girdim. Nasip olursa bir üniversite okuyacağım, olmazsa da her genç gibi ben de daha iyi daha özgür bir hayat için Avrupa’ya gitmek istiyorum. Ekonomideki parıltıyı ve şahlanışı görüyorum. İnsanlar o kadar mutlu ve zengin ki her gün saatlerce ekmek kuyruğunda beklemekten sıkılmıyor. Ben bu ülkede karın tokluğuna çalışmak istemiyorum. İnsan gibi bir hayat yaşamak istiyorum. Abdullah Vesek ve onun gibi 70 öğrenci 21 Haziran’da beraat istemi ile tahliye edildi. Bu insanlar cezaevine darbeci, vatan haini denilerek atıldı. 6 yılın sonunda tahliye edildiler. Peki, bu insanlar neden 6 yıl yattı? Bir hiç uğruna. Cezaevinde bulunan Erler, askeri öğrenciler, uzman çavuşlar, astsubaylar, subaylar ve masum olan tüm herkes şu an bir hiç uğruna cezaevinde tutuluyor. Adalet tecelli ettiği zaman hapiste bulunan bütün masumlara özgürlüklerine kavuşacağına olan inancım sonsuzdur.
Çocuklar inanın, inanın çocuklar
Güzel günler göreceğiz, güneşli günler
Motorları maviliklere süreceğiz
Güzel günler göreceğiz güneşli günler