CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Ankara Büyükşehir Belediyesi personeline yönelik soruşturmayı değerlendirirken, “Bu operasyonun bütün amacı Mansur Yavaş’a ve CHP’ye zarar vermek. Mansur Yavaş’ın kimliği açısından baktığınızda, Ekrem İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı olmaması, olamaması durumunda en kuvvetli aday olarak görülüyor; anketlerde Erdoğan’ı geçiyor. Ekrem İmamoğlu, Erdoğan’ı yenme suçunu üç kez üst üste işledi diye ve bir kez daha niyeti var diye içeri atıldığına göre Mansur Yavaş’ın da aynı gayeyle hedefe konmaya çalışıldığı ortada” dedi.
CHP Genel Başkanı Özel, Evrensel gazetesinin sorularını yanıtladı.
İstanbul 45. Asliye Mahkemesinin, partisinin İstanbul İl Kongresinin durdurulmasına yönelik yazısına değinen Özel, “Akıl alır bir şey değil. Asliye 45’in hakimi kendi diplomasını reddettiği gibi, birinin verdiği siyasi talimatla gelecek meslek hayatı açısından da kamikaze yapıyor. Bu kararı almasını ne kendine izah edebilir ne hocalarına ne başka asliye hukuk mahkemelerine. Resmen hakimliği bırakmış ve bir partinin kongresini yaptırmamak üzere saldırıya geçmiş. Gerçekten bir utanç dönemi. Bugün yaşananlar da öyleydi. Allah’tan ilçe seçim kurulları ve YSK istikrarlı ve doğru kararlar vererek bir kaosa engel oldular” dedi.
“İktidarın aparatları akıl almaz bir işe kalkışıyor”
“Dünün rakipleri birlik olmuş, iradesine sahip çıkıyor, ama iktidarın aparatları akıl almaz bir işe kalkışıyor” diyen Özel, “Bu kararları verenler, kendi atadığı kayyımı da inkar ediyor. Kurultay salonuna gelip kongreye müdahale ediyor. Senin kayyımın var, kayyımına söyle. Yapamıyor. Kayyımın yetkisiz olduğunu kendisi kabul ediyor. Çünkü mahkemeler nezdinde bir geçerliliği kalmadı” değerlendirmesinde bulundu.
Özgür Özel, bir soru üzerine, partisinin YSK’nin yapılmasına karar verdiği Olağanüstü İstanbul İl Kongresi ve 21 Eylül’de yaptıkları olağanüstü kurultayın sonuçlanmasıyla, partisinin 38. Kurultayının iptali istemli davanın konusuz kaldığını belirterek, “Mahkemenin artık davanın reddini gerçekleştireceğini düşünüyorum. Zaten hakim dava dosyasına bugünkü olağanüstü kongrenin hem listelerini hem kullanılan oy sonucunu da dahil edeceğini de söylemişti. Böylelikle dava konusuz kalır. Zaten birileri bu davayı tartıştırarak CHP’yi sürekli bir tartışmanın içinde tutmak istiyorlar. Ondan da uzak durmak gerekir” dedi.
“Bu operasyonun bütün amacı Mansur Yavaş’a ve CHP’ye zarar vermek”
Ankara Büyükşehir Belediyesi personeline yönelik operasyonlara da değinen Özel, şunları kaydetti:
“Bu operasyonun bütün amacı Mansur Yavaş’a ve CHP’ye zarar vermek. Ama Melih Gökçek’in duyurduğu bir operasyon olduktan sonra, bunun bir hukuki operasyon olmadığı ortada. Mansur Yavaş’ın kimliği açısından baktığınızda, Ekrem İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı olmaması, olamaması durumunda en kuvvetli aday olarak görülüyor; anketlerde Erdoğan’ı geçiyor. Onu yenebilecek isim. Şimdi Ekrem İmamoğlu, Erdoğan’ı yenme suçunu üç kez üst üste işledi diye ve bir kez daha niyeti var diye içeri atıldığına göre; Mansur Yavaş’ın da aynı gayeyle hedefe konmaya çalışıldığı ortada.”
Özel, “CHP-MHP ilişkilerine dair zaman zaman yapılan işbirliği yorumlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna, “AKP ile MHP’nin bir işbirliği ve ittifakı var. Bizim MHP ile bir siyasi ittifak girişimimiz yok ama ‘terörsüz Türkiye’ diye kendilerinin söyledikleri, bizim ‘terörsüz ve demokratik Türkiye’ dediğimiz gibi Kürt sorununun barışçıl yollardan çözülmesini de kapsayan, Türkiye’yi bir bütün olarak demokratikleştirme noktasında herkesle işbirliği yapabiliriz. Bu konuda keşke AK Parti de bir noktaya gelse, AK Parti ile de işbirliği yapsak. MHP bu konuda adım atacaksa biz o konuda işbirliği yapabiliriz. Söylediğimiz bir siyasi ittifak değil, bir demokrasi ittifakı. MHP’yle bir siyasi ittifak kurmanın falan peşinde değiliz. Zaten aynı siyasetin partileri değiliz” yanıtını verdi.
“İçişleri Bakanlığında bir tarikat eliyle bir yapılanma oluştuğu konusu zaten herkesin malumu”
Özel, bir başka soru üzerine de şunları söyledi:
“İçişleri Bakanlığında bir tarikat eliyle bir yapılanma oluştuğu konusu zaten herkesin malumu. Maalesef AK Parti yaşadığı hiçbir süreçten ders almıyor. 15 Temmuz’da ‘ne istedilerse verdikleri’, onlara darbe yaptı. Türkiye’yi o darbe ele geçirseydi, İran’da olduğu gibi Humeyni gibi gelip devletin başına bir cemaat lideri geçecekti. Bundan ders almak yerine, şimdi o cemaatten kurtuldu, başka cemaatlere alan açılıyor. Köşe kapmaca oynuyor bakanlıklarda cemaatler. Bakanlık kapmaca oynuyorlar. Bir bakanlığa bir cemaatten bakan atandığında o cemaat orada egemen oluyor. Bu son derece yanlış.”
Özgür Özel: “İcra memuru kanalıyla haciz yapıyor, CHP’lilerin iradesini haczedecek. Utanmazlığın dik alasındayız”
Özgür Özel, TELE1’de Sabah Pusulası programına konuk oldu. Gündeme ilişkin soruları yanıtlayan Özel, TELE1’de yayınlanan “Türkiye’nin Yönü” programında kısa süre ekranda kalan bir KJ gerekçe gösterilerek İstanbul Adliyesi’ne polis eşliğinde götürülen Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ, Programlar Müdürü İhsan Demir, program moderatörü Musa Özuğurlu’nun yurt dışına çıkış yasağı ve karakola imza verme adli kontrol şartlarıyla serbest bırakılmasını şöyle değerlendirdi:
“Öncelikle tabii ki geçmiş olsun demek isterim. Hem bir hafta boyunca ekranların karartılmış olması, 2025 yılında yani Türkiye gibi demokrasiyle yönetildiği iddia edilen, anayasasına göre düşünce özgürlüğü güvence altında olan bir yerde söylenen sözden, yapılan haberden dolayı, hatta işte sizinki artık iyice uç bir şey… Canlı yayında söylenen sözleri yayınlamaktan dolayı ekran karartılıyor. Bu büyük bir yanlış, büyük bir ayıp. Ona tepkimizi de gösterdik, dayanışma da gösterdik. Türkiye’de toplum da TELE1’le büyük bir dayanışma gösterdi, bunu da görmek lazım. Bu son mesele ise artık bir fırsatçılık. Ben ilk önce KJ’yi duydum. Ben TELE1’in yayın politikasını biliyorum. Ama tırnak içinde, yani birisi söylemiş demek, kim söylemiş, yayında mı söylemiş, bir yerde söylemiş, alıntı mı yapmış? Sözün sahibi yok. Sonradan anlaşıldı ki canlı yayında söylenen bir söz, o anda hızlı bir şekilde kısaltılırken ‘Trump’la Netanyahu’nın farkı ne farkı var’ yazılacakken bir dakikayı geçmeyecek bir süre ekranda böyle kalmış. Sonra ekrandan çekilmiş. İletişim Başkanlığından tutun Parti Sözcüsüne kadar açıklama yapmaya başlamışlar. Bu sözden çok rahatsız oluyorsan 50 saniye durmuş gitmiş, bu sözü bu kadar üstünde tepinip, köpürtüp bütün Türkiye’ye duyurmanın da faydası var, değil mi? Ama maksat o değil, maksat fırsatçılık. Muhalefeti sindirmek. ‘TELE1’e bir ceza daha verebilir miyiz, ekranı bir daha karartabilir miyiz, yarın öbür gün kalıcı olarak kapatmak için bir imkan olur mu, seçimlere giderken TELE1 gibi objektif yayıncılık yapan, muhalefetin de sesini duyuran, toplumun sesini duyuran bir kanalı iyice sindirebilir miyiz’ diye saldırıyor. Bakıyoruz daha sonrasında kanal, kurumsal olarak da bu hatayı kabul etmiş, geri çekmiş. Özür dilemiş yani. Daha ne yapacaksın? Ama onun üstüne yine ‘Hadi gelin mahkemeye, ifade verin.’
“Yapılan iş bir fırsatçılık”
Gerçekten yapılan işin bir fırsatçılık olduğunu ve temel maksadı şu olduğunu görelim: Dün mahkemeleri vardı, bir kez daha ertelendi veya evvelsi gün. TÜSİAD Başkanı ne yapmış? Kürsüde çıkmış ekonomiyle, demokrasiyle ilgili eleştirilerini dile getirmiş. TÜSİAD Başkanı’nı ve bir yöneticisini alıyorlar. Herkesin gözü önünde Çağlayan Adliyesi’ne götürüyorlar, getiriyorlar, yurt dışına çıkış yasağı veriyorlar. Ayşe Barım. Özelliği birçok sanatçıyla tanışık olması, menajeri olması. Bundan 10-12 sene evvelki olaylar, bir protestoya katıldı diye alıyorlar, içeride tutuyorlar. Ve onun adına gelen ifade verenleri de yalan ifade verdin diye tekrar sorguluyorlar, bütün bir sanat camiasını.”
Özgür Özel, partisinin yüz binlerce kişinin katılımıyla Saraçhane mitingleri düzenlediğini, kimsenin burnu kanamadan katılımıcıların dağıldığını ifade etti. Özel, şöyle devam etti:
“Gitmeden evvel dağılmakta geciken bir grup genç var. Onlardan bir sürtüşme yaratıyor polis. Ama orada da bir gözaltı yok. Sonra bir patırtı, gürültü, gidip bir metro istasyonundan 20 tane genci alıyorlar. İçeri koyuyorlar. suçluyorsunuz? Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet. Başka bir suç var mı? Yok. 80 gün içeride tutuyorlar, bütün bir yaz boyunca.
“YSK Başkanı çıktı, Anayasa’nın ilgili maddesini hatırlattı”
Dün artık YSK Başkanı çıktı, Anayasa’nın ilgili maddesini hatırlattı. ‘Seçimler, seçim kurullarının ve Yüksek Seçim Kurulu’nun işidir, size ne kardeşim?’ dedi. Asliye hukuk mahkemesi üzerinden bir siyasi partiye operasyon çekiyorlar. YSK bıkmış bunlardan, illallah demiş. YSK bir üst kurulu, bir mahkeme, öyle hani iletişim halinde, bizim iletişimimiz onlarla. Yazdığımız dilekçe, aldığımız cevap. Gittiğimiz böyle bir insani iletişim olarak söylemiyorum. Ama YSK’nın dün birçok televizyonda da vardı yeter artık dedikleri. Adliye muhabirleri tarafından yazıldı, çizildi. Biz de öyle okuduk. Şimdi YSK Başkanı yeter artık diye bana söylemedi. Ama aldığı karar da onu gösteriyor. YSK Başkanı kapının önüne çıktı, kendi söyledi.”
“Bu yapılan yargı terörü”
Özel, “Ne hissettiniz karara görünce?” sorusuna da şu yanıtı verdi:
“Kararı duyunca hukuk devletinin ne kadar önemli bir şey olduğunu, bu kadar ağır aksak, bu kadar ağır darbe aldığımız bir süreçte YSK’nın belki de kendisini korumak için… Neden? Yoksa varlık sebebi ortadan kalkacak. Yani Türkiye’de seçimler yürüyemez böyle olursa. Türkiye’de dünya kadar asliye hukuk mahkemesi var. Her birisi YSK’nın temyiz mercii olabilir mi? Alınan kararları bozma yetkisinde olabilir mi? O zaman her siyasi görüş kendine bir tane asliye hukuk mahkemesi hakimi ayarlar, o onun mahkemesi, o onun seçimini bozdurur, Türkiye’de siyasi partilerle siyasal düzen diye bir şey kalmaz. Terör yaratırsınız. Terör dediğin devletin ortaya koyduğu bütüncül istikrar halinin ortadan kalkmasıdır. Bu yapılan yargı terörü. Yani sen iki sene önce kurultay yapmışsın. Kurultayınla ilgili parti üyesi olmayan iki meczup iftira etmiş. Onlara dayanarak 8-9 dava açılmış. Davaların her birisi görevsizlikle Ankara’ya yollanmış, Ankara’da birleşmiş. O dava önden başka bir mahkemede görüldüğü için burada artık açıldığında gidip asliye hukuku gereğince orada birleşmesi lazım. Takvime bakmışsın nisan ayından, 15 Ağustos günü, o hafta Asliye 45 nöbetçi. Asliye 45’te bizim AK Parti’den gelen, kendisi AK Parti döneminde Karayolları Genel Müdürlüğü’nün anlaşmalı avukatı olan, eşi AK Parti döneminde İBB’ye girmiş bir avukat olan, AK Parti döneminde İBB’ye girmek için koyu Ak Partili olman, çok sağlam referansın olması lazımdı, bizim gibi liyakate göre her siyasi görüşten insana alan açmıyorlar, AK Partili olacaksın, olan birisinin 45 Asliyede nöbeti var. Mahkemesi nöbetçi daha doğrusu. Oraya denk getirip davayı kabul ettirmiş. Reddedilmesi gereken, görevsizlik verilmesi gereken davayı. Sonra adli tatilin bittiği gün tedbir kararı koymuş. Oysa ki ’26 Eylül günü duruşmam var’ dediği halde bize savunma yapma fırsatı dahi vermeden. Yapsa ne yapacağız? ‘Sen bu mahkemeyi göremezsin, Ankara 3. Asliye Hukuk’ta görülüyor’ diyeceğiz. O lafı duymadan gözüm kapalı, kulağımı kapadım deyip suçu işlemiş hakim.
“CHP bir gemi, Asliye 45’in hakimi kamikaze dalışı yapıyor”
Ve o hakimin yaptığı işle iki yıl önceki İstanbul il kongresine tedbir koyacağım, daha sonra o tedbir koyduğum kongrenin delegeleri kendi iradeleriyle gidip noterden para vererek kongreyi yenileyecekler. Buna engel olmaya çalışacaksın. Sarıyer İlçe Seçim Kurulu kayyumuna sen yetkili değilsin diyecek. Yüksek Seçim Kurulu’na başvuracaklar. O kararını verecek. Yapılan bütün başvurun boşa çıkacak. Sen ve yeni irade ortaya çıkıyor dün. Oraya icra memuru yollayacaksın. Ne yapıyorsun sen? Gidip orada ne yapacaksın? İcra memuru kanalıyla haciz yapıyor. Neyi haczetmeye gidiyor? CHP’lilerin iradesini haczedecek. Utanmazlığın dik alasındayız. Son noktasındayız. Bugün Asliye 45’in hakimi şöyle yapıyor, kamikaze dalışı. CHP siyasi partisini bir gemi gibi düşünün. Kamikaze dalışı yapıyor. Kendi hakimliğini inkar ederek, mesleğini inkar ederek, gelecekte bu mesleği yapmayacağını, yapamayacağını bilerek, olmayacak bir kararla kendini CHP gemisinin bacasından içeriye daldırıyor. Kendini de patlatıyor, gemiyi de batırmaya çalışıyor aklı sıra. Kardeşim senin gücün yeter mi böyle bir şeye? O geminin ilk kaptanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk. O gemi o gemi o sularda yüzsün diye dünya kadar şehit kanı dökülmüş. Dünya kadar gazimiz var. Bu memleket ölümü göze almış o gemiyi yüzdürmek için. Bu gitmiş, ‘Ben bu geminin bacasından dalarım. Ben başaracağım bu sefer’. Al başardın. Ne oldu? Yüksek Seçim Kurulu Görülmekte olan bir kongre var. O kongreye yargı eliyle darbe yapılmaya çalışınca toplandı. ‘Yeter artık kardeşim’ dedi. Anayasa’yı hatırlattı. ‘Senin yetkin yok’ dedi.
Bugün HSK’nın kararı olması gereken, doğru. Kendi pozisyonlarını da doğru tarif eden, seçim hukukunu, anayasal güvencesini hatırlatan bir karar. Böyle bir konuda asla ve asla olması gerekeni ekstra iyi bir şeymiş gibi görmemek lazım. Bunu normalleştirmemek lazım. YSK görevini yaptı. Aksini yapamazdı, yapmamalı. Aksi teklif dahi edilemez. Aksi durumda Türkiye’de hiçbir kimsenin mazbatası kalmaz.”
“Berhan Şimşek, partinin çok uzun yıllar gerçekten sabrettiği bir figürdür”
Özel, “Eski yol arkadaşlarınız, ki Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu da sormak isterim bu noktada, Berhan Şimşek, Gürsel Tekin, Kemal Bey’le birlikte mi hareket ediyorlar? Ve onların sebeplerini nasıl okuyorsunuz?” sorusuna da şu yanıtı verdi:
“Kemal Bey ve bu yaşananları aynı cümle içinde almak istemem. Berhan Şimşek, partinin çok uzun yıllar gerçekten sabrettiği bir figürdür. Neden sabrettiği bir figürdür? CHP’de il başkanlığı önemli bir görev. Belli bir süre bu görevi yapmış. Geçmişine hürmeten eski il başkanı partiden uzaklaştırılmasın diye her birimiz sabrettik. Öyle ki geçen sefer parti saldırı altında, 19 Mart darbesi yaşanmış. 23 Mart’ta Ekrem İmamoğlu içeriye atılmış. Partiye kayyum atanacak, partiye atanmaya çalışan kayyumu partinin karşısındaki kafeden çevirmişiz, beşe beş kala hamlemizle. Olağanüstü kongre toplamışız. Olağanüstü kongrede birlik, bütünlük göstermeye gelmiş delege. Bin 200 küsur delege oy verip ‘Genel başkanın arkasındayız’ diyor. O gün elinde olmayan imzalarla ‘Kürsüye çıkacağım.’ ‘Çık.’ Çıkmıyor. Bağırış çağırış, kurultayı birbirine katıyor. Adamların tek amacı CHP’de kavga var görüntüsü. O gün partinin genel başkanına dünya kadar laf söylüyor. Kapatıyoruz. Ertesi gün telefon açıyor ‘Beni otobüsün üstüne çıkarın konuşma yapacağım’ diye. Böyle ve bu kadar sabredildikten sonra artık bıçak kemiğe gelmiş ve partiden uzaklaştırılmış birisi. Ve o sabırlarda üzerimde çok kusur var benim. Yapmayalım, etmeyelim, sabredelim, atmayalım…
“O iplikle sana bu hastayı diktirmezler”
Diğer taraftan Gürsel Bey kendisi istifa etmişti. Daha sonra istifasını işleme koymamış, bizim hürmet ettiğimiz, saygı gösterdiğimiz birisi ama bu süreçte partiye kayyum atandığı gün, benim için kolay neydi? ‘Gürsel Bey de abimizdir, buyursun gelsin.’ Sen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisine hiçbir mahkemenin almadığı kararı AK Partili hakime getirtip aldırtılan operasyonla bu partiye kayyum atanmasına, babamı atayacaklar, canım kardeşimi, biricik kızımı atayacaklar partiden atmazsam namerdim. Niye? İşin mantığı şu: AK Parti yargısı operasyon çekiyor. Senin ne kadar bir iyi iplik olduğun belli değil. O iplikle sana bu hastayı diktirmezler. Ayrıca bu görev kabul edildiği andan itibaren takınılan üslup. Mustafa Kemal Atatürk’ün İstanbul’daki emanetine 5 bin tane AK Parti’nin emriyle Anayasa çiğneyen polisle girilir mi? Bakın bugüne kadar CHP’de bir büyüğüm yoktur ki ‘Özgür Özel şu tarihte bana saygısızlık yaptı’ desin. Yapmadım. Bu partide, bu partinin bir büyüğüne geçmişte görev yapmış birisine bir kusrum, bir hatam, bir kabahatim olmamıştır. Kalp kırmamışımdır.
“Bu işlerin içinde dönüp de yüzüne bakmam”
Özel, “Sizi mi aradı?” sorusuna da “Yok, arkadaşlarımızla temas kurmuş. Ben şuna dikkat ederim; yarın öbür gün bu işler biter. Gürsel Tekin’in bir ihtiyacı olur, insani bir ihtiyacı olur, elini uzatır, ilk tutan ben olurum yine. Ama bu işlerin içinde dönüp de yüzüne bakmam. Çünkü neden? Burada çok ilkesel bir şey var. AK Parti’nin yargısını meşrulaştırma, yaptığı operasyonun parçası olma; ben bunu affetmiyorum. Dönüp de o selamı alsaydık biz o gün, o gün tanısaydık, o işi bugün Türkiye başka bir yere giderdi” yanıtını verdi.
Özgür Özel: “Ekrem İmamoğlu’nun suçu, Türk Ceza Kanunu’nda yazmayan ama Türkiye’de en ağır cezalandırılan suç”
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkan Vekili Nuri Aslan ve CHP’nin tutuklu cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun eşi Dilek İmamoğlu ile İBB tarafından Elazığ’da yapımı tamamlanan Gazi Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nin açılışını yapmak için gerçekleştireceği ziyarete ilişkin, “Normal bir ülkede böyle bir yerin açılışına bırakın Milli Eğitim Bakanı, Cumhurbaşkanı’nın da gelmesi lazım. Bu emeği görünür kılmaları lazım. Ama memlekette yöneticiler o kadar haset ve fesat ki bırakın bunları, insani özelliklerini kaybetmişler” dedi.
Özel, CHP’nin 7’inci Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bir soru üzerine şunları söyledi:
“Benim işim, önceki genel başkanla ilgili iddiaları konuşma işi değil. Önceki dönemde ben CHP’nin Grup Başkanvekiliydim. Yani partinin yönetildiği ekibin içinde değil ama o ekibin aldığı kararları Meclis’te uygulayan, gruba uygulatan 3 vekilinden biriydim Kemal Bey’in. Bu yüzden geçmiş dönem yönetimiyle bu yönetim arasında bir şey yaratma değil.
“Ben gözümle görmediğim, kulağımla duymadığım bir şeyi bugüne kadar Kemal Bey’e maletmedim”
Geçmiş dönem yönetiminin içindeki hemen herkes şu anda Özgür Çelik’in Türkiye sürecinde, Özgür Özel’in hattı zatında, CHP’nin arkasında. Sayıları az sayıda arkadaşımız da mesafeli olarak uzaktan bakıyorlar, imza atmıyorlar, oy vermiyorlar ama Kemal Bey partinin içinde ayrı bir grupla eski yönetim olarak falan… CHP’de böyle bir şey yok. Kemal Bey’e de bu söylenenleri yakıştırmam. Partiden bir avukat atmışız, adam düpedüz yalan atmış. Muharrem İnce’nin partisine gitmiş, oradan da disiplinden atılmış. Gitmiş, Kemal Bey’in bu süreçte bir şekilde oralara dahil oluyorlar, bakıyorsunuz bu süreçlerde parti alehine yazılan dilekçeleri yazıyorlar. Millet de diyor ki; ‘bu oralarda durduğuna göre Kemal Bey yapıyor bu işi’ veya Kemal Bey’in geçmişte beraber olduğu sağında, solunda, etrafında bazı adamların bugün yaptığı sapkınları Kemal Bey’e mâl edenler var. Ben gözümle görmediğim, kulağımla duymadığım bir şeyi bugüne kadar Kemal Bey’e maletmedim. Ayrıca olur olmadık yerlerde Kemal Bey’e sosyal medyadan saldırılar ya da ailesine yönelik şeyler… Bunların hepsinin tamamen karşısındayız. Son derece yanlış buluyoruz.
“Kemal Bey’in eşine söylenmiş sözü, kendi anneme, kendi eşime söylenmiş sayarım”
Fatih Altaylı’ya Kemal Bey’e yakın bir milletvekili gitmiş ‘bilmem ne yapmış.’ Bunların tamamı son derece yakışıksızdır. Yapmamak lazım. Hele de aileyle, çocukla, eşle uğraşmak hiç doğru değil. Ben Kemal Bey’in eşine yapılanı, kendi eşime yapılmış sayarım. Kemal Bey’in eşine söylenmiş sözü, kendi anneme, kendi eşime söylenmiş sayarım. O yüzde bunların tamamı yanlış.
Burada şu oyuna kimse gelmesin; CHP’nin Genel Başkanı’nı, önceki Genel Başkan’la sürtüştürmenin, tartışma halinde tutmanın bu partiye hiçbir faydası yok. Kemal Kılıçdaroğlu, CHP tarihinde partinin Genel Başkanı olarak görev yapmış. Beni eleştirse, bana en ötü sözleri söylese -zaman zaman bana karşı sert eleştirileri oldu- dedim ki; ‘Onun beni eleştirme hakkı var, benim eleştirme hakkım yok, bana hürmet etmek düşer, bunu yapacağım’ dedim.”
“Eğer akılları biraz başlarına gelirse, zaten bu işlerden mahkemenin de vazgeçmesi lazım”
Özel, “Özgür Çelik eline mazbatasını alıp mahkemeye gidecek mi, bugün ne olacak” sorusunu şöyle yanıtladı:
“Mazbata bugün olmaz. Onun da bir itiraz süresi var. Tahmin ediyorum cuma akşam üstü mazbata verilir, yetişmezse pazartesi sabah verilir. Zaten Özgür Çelik o binaya gidiyor. Benim çalışma ofisim orası. Ayrıca İstanbul İl Başkanlığı’mız Bahçelievler’de. O binaya da gidiyor. Gürsel Tekin, il başkanlığı binasına polis kanalıyla girmek istedi. Yapılamaması gerektiğini söyledim ve girdiği anda o binanın statüsünü değiştirdik. Orası benim çalışma ofisim. Geçen hatta partiden atılan birisi oraya gitmiş, kendince basın açıklaması yapmış. Ona dahi ‘dokunmayın’ dedim.
“Sonuçta günü geldiğinde mahkeme kararını verecek”
Özgür Çelik, benim çalışma ofisime haftanın belli günleri gidiyor, 3-4 saat orada toplantılarını yapıyor. Zaten oranın il başkanlığı katına arkadaşlarımız polisi de kayyumu da sokmadı. Onlar arada başka bir odayı kendilerince haksız işgalle girmişler, çıkmışlar, günde birkaç saat gelip, gidiyorlar. Arkadaşlar, ‘biz bunların eşyalarını atalım, kendilerini atalım’ diye çok söylediler. Dedim ki; ‘Bize yaşatılan görüntüyü kimseye yaşatmayın’. Ama pazartesi günü mazbata alındıktan sonra, ben orayı tekrar il başkanlığı olarak atadıktan sonra artık oraya il başkanlığımızdan, partiden atılmış insanları öyle özel bir randevu gerekçesi olmadan sokmayız. Bugün için biz Özgür Çelik’in mazbatasını alırız ve hem Asliye Hukuk Mahkemesi’nin dosyasına onu sunar arkadaşlarımız, Ankara’daki 3’üncü Asliye Hukuk Mahkemesi bu davayı esastan karar bağladı. Önceden görülen duruşmanın birleşmesi gerektiği için onu da oraya hatırlatırlar. Eğer akılları biraz başlarına gelirse, belki bir nebze aklı selim kendilerine telkin edilirse zaten bu işlerden mahkemenin de vazgeçmesi lazım. İrade de yenilenmiştir, o iradeyle birlikte artık o iş düşer. Ankara’daki davada biz konusuz kaldığını düşünüyoruz. Ama sonuçta günü geldiğinde mahkeme kararını verecek.”
“Millete Emanet” kitabına ilişkin bir soruyu yanıtlarken Özel, şöyle konuştu:
“Kitap 19 Mart süreci ve bunun da öncesinde Ekrem Başkan’ın 2019 adaylığı, iptal edilen seçimler, yeniden büyük farkla seçilmesi, 5 yıl boyunca bütün engellemere rağmen yaptığı hizmetler, yeniden adaylaşması, Ekrem Başkan’ın uğradığı ve bütün hukuksuzlukların başladığı 2 Ekim kararıyla birlikte 9 Ekim 2023’te bir siyasinin İstanbul Başsavcılığı’na atanması… Anayasamıza göre, hakimler, savcılar siyaset yapamaz. Yaparsa görev yerine tekrar dönemezler. Ama Anayasa’ya bunlar yazılırken Türkiye’de müsteşarlık diye bir makam vardı. Bakan yardımcılığı diye bir makam yoktu. Sonradan bakan yardımcılığı geldiği için Erdoğan’a da ‘Bakan yardımcıları ne iş yapacak’ diye sorulunca, ‘teşkilatımla devlet arasında köprü olacaklar’ diyen, hatta ‘eskiden bakanlar siyasiydi, müsteşarları teknik adamlardı. Şimdi bakanlar teknik, müsteşarları yok, bakan yardımcıları siyasi olacak’ dedikleri bir makam.
“Ekrem İmamoğlu’nun suçu, Erdoğan’ı yenme suçu”
Akın Gürlek İstanbul’da yaptığı, o çok tartışmalı kararlar aldığı Ağır Ceza Hakimliği görevinden siyasete geçti ve bakan yardımcısı oldu. Anayasa artık İstanbul’da bir daha hakimlik, savcılık yapamayacağını söylüyorken, Anayasa’da bakan yardımcılığı lafı yazmadığı için tuttular onu İstanbul Başsavcısı yaptılar. O, geldiği günden beri Ekrem İmamoğlu’na saldırıyor. Çünkü onu buraya yollayan siyasi, ‘Ekrem’e mani ol, bu bizi dört sefer yendi, beşincide yenmesin’ dedi diye geldi buaraya. Ekrem İmamoğlu’nun suçu, Türk Ceza Kanunu’nda yazmayan ama Türkiye’de en ağır cezalandırılan suç. Bunu görmek lazım. Ekrem İmamoğlu’nun suçu, Erdoğan’ı yenme suçu.
“30 yıl önce cinayet işleseydi mesul değildi ama…”
Eğer ki Ekrem İmamoğlu bugün gelse, Akın Gürlek’e ‘ifade vereceğim’ dese, ‘itiraf ediyorum’ dese, ‘bundan 31 sene önce İstanbul Üniversitesi’nde birini öldürdüm. Şu ağacın dibine gömdüm’ dese, o ağacın dibini kazsalar, ölen kişinin kemiklerini bulsalar Ekrem İmamoğlu’nu gözaltına alamazlar çünkü zaman aşımı var. Allah göstermesin ama 30 yıl önce cinayet işleseydi mesul değildi ama 31 yıl önce altında oturduğu o ağaçta aldığı diplomayı iptal ettiler.”
“Ekrem İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı olduğu Türkiye’de mesleki eğitim böyle olacak”
Özel, İBB tarafından Elazığ’da yapılan okulun açılışı için bugün yapacağı Elazığ ziyaretine ilişkin şöyle konuştu:
“Ben, açılışa gidiyorum. Buranın temel atma töreninde vardım. Ekrem Başkan oradaydı. Zira Elazığ’daki büyük depremden önceki büyük Elazığ depreminde çok ağır hasarlar almıştık. İBB’de Gazi Mesleki Teknik Anadolu Lisesi’ni de yaptırmaya söz vermişti. Ama burası öyle bir yer ki, tam olması gerektiği gibi. Yani 21’inci yüzyıl Türkiyesi’nde bir teknik lisede ne olması gerekiyorsa tam olarak o var. Alında buna bakınca herkes şunu görmeli; Ekrem İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı olduğu Türkiye’de mesleki eğitim böyle olacak.
“Göreceğiz bakalım Elazığ’a kimler gelecek”
Milli Eğitim Bakanı gelmez, keşke gelse. Normal bir ülkede böyle bir yerin açılışına Milli Eğitim Bakanı’nın Cumhurbaşkanı’nın da gelmesi lazım. Bu emeği görünür kılmaları lazım. Ama memlekette yöneticiler o kadar haset ve fesat ki bırakın bunları, insani özelliklerini kaybetmişler. Sadece düşman hukuku uyguluyorlar. Karşı taraftan nefret ediyorlar. Biz, burada göreceğiz bakalım Elazığ’a kimler gelecek. Bütün bürokrasiyi davet ettik.”
Özel, “Neden Aziz İhsan Aktaş’la çalışılmaya devam edilmiş” sorusunu şöyle yanıtladı:
“Türkiye’de belli işler var maalesef. AK Parti’nin Türkiye’yi getirdiği nokta bu. Kamu kurumları kendi elemanlarıyla, araç-gereciyle bu işleri yapamadıkları için, ihale yapmadan çöp toplayamıyorsun, taşımacılık yapamıyorsun. 10-15 bin tane araç toplayarak işleri onunla yapıyor. Çöp toplanıyor, hizmetler onlarla görülüyor. Bu ihalenin bir sözleşmesi var ve devam ediyor. Ya da sen bu işi devam ettireceksin, yeniden ihale açıyorsun, 3-4 firma girebiliyor o güçte. Mesela asfaltta 4 büyük firma girebiliyor ve bunlara da operasyon yapıyorlar şimdi. Mallarına çöküyorlar. Sonra da ‘bu iftiranameyi imzalarsan koca firmanı geri vereceğiz’ diyorlar. Böyle bir süreç var.
“Topukları yağladı ve AK Parti’ye katıldı”
Ama Aziz İhsan Aktaş meselesi, Türkiye’de 388 ihale almış, bunun 80’ini CHP’den, 300 küsürünü AK Parti’den. CHP’den ihale alıp da CHP’nin dönemindeki ihalelerin tamamına saldırıyorlar. Burada iki şey var: Ya hapse atıyorlar ya da AK Parti’ye katıyorlar. Bizim içimizde Aziz İhsan Aktaş’la en eski ve en çok çalışan belediye Aydın Büyükşehir Belediyesi. Ona ‘Özlem Hanım, ya partime katılacaksın ya da içeri atılacaksın’ dediler, o ‘Topuklu Efe’nin topukları kırıldı, topukları yağladı ve AK Parti’ye katıldı.”