• Turkhane Logo

Türkiye için kriz karşılaştırmaları: 'Hikâyenin sonunda IMF gözüküyor'

Türkiye ekonomisi son bir yıldır ciddi anlamda alarm veriyor. Seçim öncesi süreçten başlamak üzere bugüne kadar ise artık önlemez bir krize doğru yol alıyor.

10:38 19 Eylül 2018 Çarşamba
Türkiye için kriz karşılaştırmaları: 'Hikâyenin sonunda IMF gözüküyor'
Türkiye ekonomisi son bir yıldır ciddi anlamda alarm veriyor. Seçim öncesi süreçten başlamak üzere bugüne kadar ise artık önlemez bir krize doğru yol alıyor.



Dünyanın önde gelen ekonomistleri, Türkiye’de yönetim şeklinin ‘tek adam’ rejimi eğilimi göstermesi ve ekonomi kurumlarının bağımsızlığına balta vurulmasını işaret ederek felaket senaryoları çiziyor. Nobel ödüllü iktisatçı Paul Krugman, Türkiye ekonomisindeki gelişmelerin Asya tipi finansal kriz riski taşıdığını söyleyenlerden.

BBC Türkçeden Özge Özdemirin derlemesine göre, Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümünden Prof. Dr. Burak Saltoğlu ise benzerliklerin de farklılıkların da olduğu görüşünde.


Saltoğluna göre, iki senaryoda da özel sektörün borçluluğunun yüksek olduğu görülüyor.

Ancak Saltoğlu, Asyada krizin görüldüğü dönemde kambiyo rejiminin sabit olduğunu, Türkiyede ise serbest kur rejiminin olduğunu aktarıyor.

1980ler ve 1990larda Latin Amerika ve Asyada yaşanan örneklere baktığımızda, krizin patlak vermesinin ardından çoğu ülkenin IMFnin kapısını çaldığını görüyoruz.

Ancak ekonomistlere göre Türkiyenin kur krizini, bir ekonomik ya da finansal krize dönüşmeden atlatması mümkün.

Geçmişteki örneklerin aksine doğru mali politikalar ve doğru para politikası ile Türkiyenin yumuşak bir iniş gerçekleştirmesi, sert bir krize girmeden bu süreci atlatması sağlanabilir.

Saltoğlu, şu an için çok olumsuz bir tablodan uzak olduğumuzu, ancak geç tepki verilmesinin bir krizin ortaya çıkmasına yol açabileceğini söylüyor:

Bir aşamada sorunlu döviz kredileri için bankacılıkta bir yeniden yapılandırmaya gitmek durumundayız. Bu süreçte Türkiyenin 1-2 çeyrek daralması muhtemeldir. Doğru maliye, bankacılık, hazine, para politikası eşgüdümüyle kriz çok iyi yönetilirse, bu daralmalar daha sınırlı tutulabilir. Ama geç ve eksik tepkiler krizin derinleşmesine neden olur. Son dönem borsa, faiz ve kurdaki şok seviyeleri Güney Doğu Asya ülkelerindeki finansal şok seviyelerine yakın. Bu krizlerde bu ülkeler yüzde 6 ile yüzde 10 arası daraldılar. Finanstan reel kesime yansıyacak bu daralmaları iyi yönetebilirsek daha düşük bir daralma seviyesiyle atlatabiliriz. Süreci nasıl yöneteceğimiz kadar küresel şartlar ve jeopolitik risklerin nasıl şekilleneceği de bir etmen.

Özellikle kurda yaşanan sert dalgalanmalar özel sektör için büyük bir risk teşkil ediyor. İflas bayrağı çekenlerden konkordato ilanına giden yüzlerce şirket var. 

Türkiyedeki kur krizinin diğer gelişmekte olan ülkelere sıçrayarak bulaşıcılık etkisi yarattığı ifade ediliyor.

Türkiyenin durumu, 90ların Latin Amerika ve Asya borç krizlerine benzetilirken bu bölgelerde neler yaşandığına göz atmakta fayda var.

1990larda önce Meksikanın sonra da Taylandın tetiklediği krizlerden önce, Latin Amerika ülkelerinin 1980lerde yaşadığı borç krizi önemli.

1970li yıllarda Meksika, Arjantin ve Brezilya başta olmak üzere Latin Amerika ülkeleri, sanayileşme ve altyapı yatırımları için ABDli ticari bankalar ve diğer uluslararası kreditörlerden yüksek oranda borçlandı.

1970in sonunda 29 milyar dolar olan bu borç, 1978 yılında 159 milyar dolara, 1982de 327 milyar dolara çıktı.

1983 yılında bu ülkelerin dış borcu neredeyse gayri safi yurt içi hasılalarının (GSYH) yüzde 50sine denk geliyordu.

Ancak 1980lere gelindiğinde yükselen petrol fiyatlarına paralel olarak dünya ekonomisinin resesyona girmesi tablonun grileşmesine yol açtı.

ABD ve Avrupada faizlerin yükselmesi yatırımların da bu ülkelere kaçmasına neden oldu.

Latin Amerika ülkelerinin ekonomilerinin daralması ve para birimlerinde değer kayıplarının yaşanması borçlarını ödemekte zorlanmaları sonucunu beraberinde getirdi.

Bunun sonucu olarak Meksikanın 1982de uluslararası topluma borçlarını ödeyemeyeceğini açıklamasıyla ekonomik kriz ayyuka çıktı.

Sonuç olarak 16 Latin Amerika ülkesi ve 11 gelişmekte olan ülke borçlarını yeniden yapılandırmaya gitti.

Ticari bankalar borçları yeniden yapılandırırken, Uluslararası Para Fonu (IMF) da bu ülkelere kredi sağladı.

1994 yılına gelindiğinde zaman ise Meksikanın para birimi pesodaki değer kaybı nedeniyle krize girdiği görülüyor.

Dünya literatürüne Tekila Krizi olarak geçen kur krizi, Meksikanın sınırlarını aşıp diğer gelişmekte olan ülkelere sıçramıştı.

O dönemde Meksika, hem siyasi açıdan büyük sorunlarla mücadele ediyordu hem de seçimlerin kıyısında olduğu için yabancı yatırımcıyı çekmek amacıyla peso cinsinden ihraç ettiği hazine tahviline dolar cinsinden ödeme garantisi veriyordu.

Meksikanın mali politika ve para politikasıyla ilgili attığı bir dizi adım, pesonun değerlenmesine, bu da sermayenin ülke dışına çıkmaya başlamasına yol açtı.

Döviz rezervleri kuruyan ve resesyonun kıyısında olan Meksikada merkez bankası, 20 Aralık 1994de pesoyu yüzde 13-15 devalüe etmeye karar verdi. Sermaye kaçışını engellemek için de faizleri yükseltti.

1997 yılında Latin Amerika bonolarının euro cinsinden ihraç edilmeye başlandığı gün Madridli bir trader
İki gün sonra peso serbest bırakılsa bile yatırımcıda oluşan panik ile para birimi hızlı bir şekilde değer kaybetmeye devam etti.

Bu durum diğer Latin Amerika ülkeleri ile gelişmekte olan ülkelerin para birimlerinde de değer kaybına yol açtı.

Hükümetin ve şirketlerin dolar cinsinden borcu olması ülkenin borçlarını ödeyemeyerek temerrüde düşmesine sebep oldu.

Meksika ekonomisinin kurtuluşu, ABDde Bill Clinton yönetiminin 1995te çıkardığı kanun aracılığıyla mali yardımın sağlanması ve IMFnin devreye girmesiyle oldu.

1997de Asyada görülen borç krizine bakıldığında da yine öncesinde yabancı sermayenin aktığı bir bölge olduğu görülüyor.

1980 ve 1990larda Asya ekonomileri, sermaye akışı sayesinde hızla sanayileşmiş, büyümüş ve ihracat patlaması yaşamıştı.

Bu dönem Asya ekonomileri, diğer gelişmekte olan ülkeler için büyüme ve sanayileşme anlamında örnek olarak gösteriliyordu.

Düşük faiz sayesinde yüksek oranda yabancı yatırımcı çeken Asyada bireylerin ve şirketlerin kısa dönemli döviz borçlarında artış görüldü.

Ancak 1990ların ortalarında gelindiğinde Asya ekonomilerinin kapasitesini aştığı, bu yüzden fazla ısındığı gözlemlendi. İhracat oranları gittikçe düşmeye başladı.

Krizin 1997de patlamasına yol açan ise Tayland Bahtında görülen devalüasyon oldu.

Tayland hükümetinin emlak piyasasında beliren krizin üstesinden gelmek için bahtın ABD Dolarına olan çıpasını kaldırma kararı almasıyla para biriminde sert bir devalüasyon yaşandı.

Tayland bu karardan önce döviz cinsinden borcu yüzünden iflas ettiğini açıklamıştı.

Bunun üzerine Doğu Asya para birimlerinin çoğunda da yüzde 38e varan değer kayıpları görüldü.

Küresel çapta hisse senetleri değer kaybetti, satış dalgası diğer gelişmekte olan ülkelere de sıçradı. Bölgede görülen kriz yıl sonunda Brezilya ve Rusyaya kadar ulaştı.

1996 yılında Doğu Asyaya giren sermaye 93 milyar dolar; 1997de bölgeden çıkan para ise 105 milyar dolar oldu.

Endonezya, Güney Kore ve Tayland bu krizden en çok etkilenen ülkeler oldu. Sonunda bu ülkeler de IMFye gitmek zorunda kaldı.

 

Son güncelleme: 10:38 19.09.2018
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı