• Turkhane Logo

IMF kredileri: İstikrar mı yoksa felaket reçetesi mi?

Gelişmekte olan ülkelerde ekonomik kriz endişesi artıyor. Türkiye IMF yardımına direnirken Arjantin pazarlıklara başladı. Krizden hangisi daha sağlıklı çıkacak? IMF yardımları kime ne getirdi, mercek altına aldık.

18:32 04 September 2018 Tuesday
IMF kredileri: İstikrar mı yoksa felaket reçetesi mi?
Gelişmekte olan ülkelerde ekonomik kriz endişesi artıyor. Türkiye IMF yardımına direnirken Arjantin pazarlıklara başladı. Krizden hangisi daha sağlıklı çıkacak? IMF yardımları kime ne getirdi, mercek altına aldık.

İkinci Dünya Savaşının yol açtığı muazzam tahribatın ardından ödeme zorluğu çeken ülkelerin diğerlerine olan borçlarını ödeyebilmeleri için onlara vadeli kredi açmak üzere 1944 yılında Uluslararası Para Fonu (IMF) kurulmuştu. Bu sayede mali istikrarın yerine gelmesi, küresel işbirliğinin gelişmesi, ticaret ve büyüme hızının artması ve fakirliğin azalması umuluyordu.

Deutsche Wellede yer alan habere göre; IMFnin hedeflerine varmak için başvurduğu yöntemler giderek artan bir şekilde tartışılıyor. IMFnin kurtarma programlarını savunanlar kuruluşun likidite sağladığını ve talep ettiği reformlarla daha büyük mali riskleri önlediğini belirtiyorlar.

Karşıtları ise istenen uygulamaların, zor durumdaki ülkelerin Para Fonuna olan bağımlılığını arttırdığını, halkı ise daha da fakirleştirdiğini savunuyorlar. Tanınmış bir iktisatçı olan ve geçen yıl yaşamını yitiren Carnegie Mellon Üniversitesi öğretim üyesi Allan Meltzer IMF tarafından dikte edilen programların zor durumdaki ülkelerin sosyal riski ile bankerlerin üstlendiği özel risk arasındaki farkı açtığını söylemişti.


Washington mutabakatı

Araştırmacılar IMF reçetelerinin ilk yıllarda başarılı olduğu sonucuna varmışlar. IMFnin Ortadoğu ve Orta Asya Direktörü Mohisin S. Kahn 1973 – 1988 yılları arasında kalkınma halindeki 69 ülkeye uygulanan kurtarma operasyonlarını etüt etmiş ve uygulamaların kısa ve uzun vadeli sonuçlarının yardım alan ülkelerin ödemeler dengesi ve enflasyon oranı üzerinde nispeten olumlu etki yaptığını ortaya çıkarmış. IMFnin başarı öyküsü olarak adlandırılan 1980li yıllardaki kredilendirme programına Meksika, Hindistan ve Kenya örnek gösteriliyor.

IMF, Latin Amerika ülkelerinin 1990lı yıllardaki mali krizinde ise politikasını değiştirerek, acil yardım karşılığında yapısal reform ve piyasanın liberalleştirilmesi gibi şartlar öne sürdü.

Britanyalı ekonomist John Williamsın imzasını taşıyan yeni uygulama büyük açıkları önlemek amacıyla kamu borçlanmasının ve devlet teşviklerinin azaltılmasını ve kurumlar vergisi oranlarının düşürülmesini öngörüyor.

Tavsiyeler arasındaki diğer yapısal ayarlamalar para kurunun dalgalanmaya bırakılması, serbest ticaret kurallarının benimsenmesi, yabancı sermaye yatırımları ile rekabeti önleyici uygulamalara son verilmesi ve kamu sektörünün özelleştirilmesi olarak özetlenebilir.

Washington mutabakatı olarak adlandırılan neo liberal ekonomik politikalar doğrultusundaki yardım programları IMFten sonra Dünya Bankasının uygulamaları arasına da girdi.

Tek tip uygulama

1997–2000 yılları arasında Dünya Bankasının baş iktisatçılığını yapan Profesör Joseph Stiglitz yeni doktrinin işletilebilir olduğundan ciddi kuşku duyuyor. Stiglitz bu politikanın o yıllarda bazı Latin Amerika ülkelerine uygun olduğunu ancak körü körüne diğer ülkelere de uygulanmasının anlamı olmadığını söylüyor.

IMFnin vergi mükellefinin parasıyla finans edilmesine rağmen onların çıkarlarına hizmet etmediğini belirten Stiglitz, temsil edilmeden vergilendirme konusunun IMFnin en önemli sorunlarından biri olduğu görüşünde.

1995 yılında Meksika IMFnin yeni politikalarının kurbanı olmuş ve 52 milyar dolarlık yardım kredisini geri ödedikten birkaç yıl sonra uygulamadaki hataların acısını çekmişti.

1998 yılında Meksikanın kişi başına milli geliri 1974 seviyesine gerilemişti. 1994 sonlarından 1996 yılı sonlarına kadar hükümetin ticari bankaların 545 milyar dolarlık karşılıksız kredilerini devralması ülkenin dışa olan borcunu 560 milyar dolar arttırmıştı.

Bazı iktisatçılar, Asya ülkelerinin 1990ların sonlarında sürüklendiği krizin Latin Amerika ülkelerine uygulanan yardım programlarının mirası olduğu, IMFnin işler yolunda gitmediğinde yatırımcının imdadına koşacağı sinyali verdiği görüşünde.

Asya finans krizi

1990lı yıllarda Asyada patlak veren finans krizi Güney Kore, Tayland, Filipinler, Malezya ve Endonezyanın sıcak paraya kapılarını açmalarından ve kısa vadeli dış kredilere olan ihtiyaçlarından kaynaklanmıştı. 1997 yılında özel sektörün borçlarını ödeyemeyecek durumda olduğu anlaşılınca döviz piyasaları paniğe kapılmış ve Asya paraları tepetaklak olmuştu.

Uluslararası Para Fonu Asyadaki batışa diğer acil durumlara gösterdiği tepkiyi göstererek yardım karşılığında yapısal reformlar talep etmiş, hükümetleri kamu harcamalarını azaltmaya zorlayarak krizin daha da derinleşmesine yol açmıştı.

Milli geliri Avrupa düzeyinde olan Güney Korede işsizlik yedi puan artarak yüzde 10a fırlamış, işini kaybeden ve onuru zedelenen işçiler arasında IMF intiharları başlamıştı.

Krizden en fazla etkilenen Endonezyada fakirlerin oranı yüzde 11den yüzde 40 ila yüzde 60a çıkmış ve ülkenin Gayri Safi Yurtiçi Hasılası bir yılda yüzde 15 oranında azalmıştı.

Malezya hükümeti ise IMFnin yardım ve tavsiyelerini geri çevirerek ülkeyi yabancı sermayeye daha fazla açmak yerine milli parayla spekülasyon yapılmasını önlemek amacıyla sermaye denetimi başlatmıştı. IMF bu uygulamayı eleştirdiyse de daha sonra başarılı olduğunu teslim etmişti.

Euro Bölgesinin borç krizi

2010 yılında Euro Bölgesini yakalayan benzeri görülmemiş borç krizi sırasında IMFnin bağımsız denetçisi bile kreditörün yaklaşımını sert tarzda eleştirmişti. Bağımsız Değerlendirme Ofisi (IEO) 2016 yılında yayımladığı raporda IMFnin aşırı iyimser tahminleriyle problemin boyutlarını görmezden gelip, Avrupaya farklı yaklaşım gösterdiği izleniminin doğmasına yol açtığını dile getirmişti.

Yunanistanda patlak veren kriz İrlanda, Portekiz, İspanya ve Kıbrısa da sıçramış, 19 üyeli Euro Bölgesini dağılmanın eşiğine getirip, halkı büyük sıkıntıya sokmuştu.

Yunanistan 298 milyar euro tutarında yardım kredisi almasına rağmen işsizliği yüzde 22,5in altına indirmek mümkün olmadı. Asgari ücret 863 eurodan 684 euroya düşürüldü, sağlık hizmetlerine ayrılan kaynak yarı yarıya azaltıldı.

Yunanistana yardım eden IMF ve Avrupa Birliği ise faiz dışı fazlayla borcunu ödeyebilmesi için Yunanistandan gelirinden daha azını harcamasını talep etmeye devam ediyor.

Dejavu

Son aylarda Washingtondaki IMF temsilcileriyle buluşan maliye bakanlığı uzmanlarının sayısı oldukça arttı. Kalkınma halindeki ülkelerden ABDye akan Dolarlar Amerikan parasının değerini arttırırken, genç sanayi ülkelerinin paraları erimeye devam ediyor.

Gelişmekte olan ülke piyasalarındaki dalgalanmaların odağındaki ülke Türkiye olsa da Arjantin, Macaristan, Mısır, Angola, Ukrayna ve Endonezyada da yatırımcı riskli hisse senetlerini elden çıkarıp parasını Amerikan varlıklarına yatırıyor.

Arjantin Ekonomi Bakanı yatırımcının, sadece geçen hafta sonu bir günde yüzde 20 oranında değer kaybeden Pesoya güven duymasını sağlamak amacıyla IMF ile revize edilmiş yardım programının pazarlığını yapmak üzere Washingtona gitti.

Uluslararası Para Fonu ise dikte ettirdiği tasarruf programı doğrultusunda Arjantin hükümetinin enerji teşviklerini azaltıp 95 bin kamu görevlisini işten çıkarmasıyla durumun düzeleceğine güveniyor.

Liranın yüzde 40 oranında değer kaybetmiş olmasına rağmen Türkiye finans krizinin üstesinden gelmek için çabalıyor. Hükümet, halkın sıkıntılarını daha da arttıracağı gerekçesiyle IMFden yardım istememekte diretiyor. Hangi ülkenin krizi daha sağlıklı atlatacağı merak konusu olmaya devam ediyor.

Deutsche Welle




 

Son güncelleme: 18:32 04.09.2018
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı