• Turkhane Logo

Ekonomist Soydan: Başkanlık sistemi olmasa bu kriz olur muydu?

Türkiye, AKP iktidarının 16 yılı sonunda bir ekonomik krizin ayak seslerini iyiden iyiye hissettiği bir dönemden geçiyor.

11:23 27 Ağustos 2018 Pazartesi
Ekonomist Soydan: Başkanlık sistemi olmasa bu kriz olur muydu?
Türkiye, AKP iktidarının 16 yılı sonunda bir ekonomik krizin ayak seslerini iyiden iyiye hissettiği bir dönemden geçiyor.



2001 krizi sonrası iktidara gelen AKP, 2018’de en zor yılını yaşıyor. ABD ile yaşanan yaptırım krizi, döviz kurlarını Türk lirası karşısında tarihi zirvelere taşıdı. Yabancı yatırımcı Türkiye’ye sırtını dönerken gözler, ekonominin başına getirilen Berat Albayrak’ın açıklayacağı yeni ekonomi modelindeydi. Ancak sosyal medyada alay konusu olan bu sunum sonrası piyasalar tepetaklak oldu. 

Şimdi soru, bu krizden nasıl çıkılacağı yolunda...


T24 yazarı Barış Soydan, 2001 krizi sonrası kurtarıcı olarak ekonominin başına getirilen Dünya Bankası’nın eski yöneticilerinden Kemal Derviş ya da AKP iktidarının en önemli isimlerinden Ali Babacan olsaydı ne yapardı? sorusunu irdelemişti. Soydan, bugünkü (27 Ağustos 2018) yazısında da, Turkey Analyst sitesi için krizin öyküsünü kaleme alırken, son iki yıl boyunca Türkiye ekonomisi ile ilgili yayınlanan yatırım raporlarını taradığını belirtiyor.

“Bir şey net” diyen Soydan, “2017 yılının ortalarından başlayarak, Türkiye’yi takip eden bütün analistler, “Böyle giderse ekonomi duvara toslar” diye uyarmış. Kısacası evet, daha önce söylenmiş olduğu gibi göz göre göre gelen bir kriz bu” ifadesini kullanıyor ve “Başkanlık sistemi olmasa bu kriz olur muydu?” sorusuna cevap arıyor.

Soydan’ın tezine göre yaşanan kur krizinin nedeni başkanlık sistemine geçişin bir sonucu ve/veya yan etkisi olduğu şeklinde.

“Tersinden söylersek, başkanlık referandumu ve 24 Haziran başkanlık seçimleri olmasa, bu kriz de olmazdı” görüşünü savunuyor.

Türkiye’nin 2018’e dev bir cari açık, dev bir dış borç ve yüzde 15’e dayanan bir enflasyonla girmesinin komplo teorileri ile açıklanamayacağını belirten ekonomist, Forbes dergisi yazarı Jesse Colombo’nun Türkiye’nin borçla büyümesine dair paylaştığı analizden notlar aktarıyor.

Buna göre özel sektöre verilen kredilerde 2010 ile 2017 arasında tam 6 kat artış yaşanmış. Bu dönemde krediler patlarken, özel sektör borcunun gayrisafi yurtiçi hasıla içindeki payı da patlamış...

Peki, özel sektör şirketlerine ve bireylere verilen kredilerin kaynağı ne?

Soydan, “Elbette dış borç” diyor. Bu dönemde Türkiye’nin toplam dış borcunda korkunç bir artış yaşanmış verilere göre. 

Soydan, gelinen noktayı özetlerken, “Türkiye otobanda 100 kilometre hızla gidiyorken gaza basıp 240 kilometreye çıkmış. Ama araba Porsche değil Renault Symbol olduğu için sağa sola savrulmaya başlamış” yorumunu yapıyor.

“2017 yılında cari açık patlama yaparak kriz habercisi olarak görülen gayrisafi yurtiçi hasılanın yüzde 5’i seviyesini geçti” diyen ekonomist, “2017’nin sırrı neydi? Neden enflasyon ve cari açık bu yıl patladı?” sorusunu şöyle yanıtlıyor:

“2017’de başkanlık sistemiyle ilgili referandum yapılmıştı. Referandumun hemen öncesinde özel sektöre 250 milyar TL’lik KGF kredisi dağıtıldı (KGF kredileri dolar değil TL cinsindendi). İnşaat, otomotiv, beyaz eşya, mobilya sektörlerinde satışları canlandırmak için vergi indirimlerine gidildi. KGF kredileri ve vergi indirimleri işe yaradı, ekonomide büyük bir canlılık yaşandı. Başkanlık sistemi kıl payı kabul edildi. Ekonomik canlanma paketi olmasa referandumdan hayır çıkma ihtimali yüksekti. (Ekonomik büyümeyle iktidar partisinin oy oranı arasındaki ilişki araştırmalarla sabit.) Türkiye 2018 yılına yeniden “kırılgan” bir ülke olarak girmişti. 2018 başında uluslararası finans kuruluşlarının ve yabancı yatırım bankalarının raporlarında Türkiye ekonomisi ile ilgili alarm zilleri çalıyor, ekonominin bir an önce yavaşlatılması gerektiği uyarıları yapılıyordu. İyi de bekara, yani yabancı yatırımcıya karı boşamak kolay. İktidar, başkanlık seçimine hazırlanıyordu. Seçime beş kala ekonomide frene basmak intihar olurdu. Eski sistem olsa, iktidar partisinin oylarında yaşanacak üç - beş puanlık gerileme sorun çıkarmazdı belki ama başkanlık sisteminde bir oy bile altın değerindeydi. Yüzde 50 + 1 zorunluluğu iktidarı seçim ekonomisine mecbur bırakıyordu. Nitekim 2018in ilk üç aylık döneminde de hızlı büyüme sürdü. Bu dönemde ekonomi yine yüzde 7.4 büyüdü. 24 Haziran’da yapılan seçimleri iktidar partisi kazandı. Bu arada bardak dolmuştu. Taşması artık bir damlaya bakıyordu. Bardağı taşıran son damla, Rahip Brunson krizi oldu… Başkanlık sisteminin, seçim ekonomisini zorunlu kılması sebebiyle bundan sonra da ekonomik krizlere gebe olduğunu düşünüyorum…”

Son güncelleme: 11:23 27.08.2018
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı