• Turkhane Logo

Yeni Alman hükümetinin AB politikası nasıl şekillenecek?

Yeni Alman hükümetini bekleyen sorunlardan biri Polonya ve Macaristan ile yaşanan anlaşmazlıklar. Yeşiller'in koalisyon ortağı olması durumunda, Berlin’in AB politikasının değişmesi kuvvetle muhtemel.

01:17 27 Eylül 2021 Pazartesi
Yeni Alman hükümetinin AB politikası nasıl şekillenecek?
Yeni Alman hükümetini bekleyen sorunlardan biri Polonya ve Macaristan ile yaşanan anlaşmazlıklar. Yeşiller'in koalisyon ortağı olması durumunda, Berlin’in AB politikasının değişmesi kuvvetle muhtemel.

İklim değişikliği, pandemi sonrası yeniden yapılanma, göç, ABnin dış politikadaki egemenliği, Balkan ülkelerini de kapsayacak genişleme stratejisi... 26 Eylüldeki genel seçimlerden sonra yeni federal hükümeti bekleyen, Avrupa politikası eksenli gündem hayli yoğun. Buna bir de Afganistandaki son gelişmeler gibi güncel uluslararası meseleler de eklenince, süreç daha da zorlu hale geliyor. Brükselin, müstakbel Almanya Başbakanından önderlik ve arabuluculuk yapmasını beklediği konuların çoğu yıllardır masada çözüm bekliyor.

Janis Emmanouilidis, yeni başbakan kim olursa olsa olsun, Merkelin izlediği temel stratejinin pek değişmeyeceğini tahmin ediyor: Aynen devam! Brüksel merkezli düşünce kuruluşu Avrupa Politika Merkezi (European Policy Centre) Direktörü Emmanouilidis, Brükseldeki genel beklenti, Berlinin izleyeceği politikanın değişimden ziyade süreklilik temeline dayanacağı yönünde. Yani Avrupa politikasının ana yönü değişmeyecek diyor.

Seçim kampanyası sırasında Avrupa politikasına ilişkin açıklamalar fazla öne çıkmadı. Sağ popülist Almanya için Alternatif (AfD) dışındaki tüm partiler, Almanyayı ABnin nüfusu en kalabalık, ekonomik açıdan en güçlü ve etkili üyesi olarak görüyor. Yeşillerin başbakan adayı Annalena Baerbock, özellikle iklim hedeflerine ulaşmak için ABye fazlasıyla güveniyor. Baerbock, Haziran ayı sonunda Federal Mecliste yaptığı Avrupa politikası konulu konuşmasında, iklim korumanın ancak hep birlikte başarılabileceğini söyledi: Bunu, temel değerlerimiz de dahil olmak üzere, Avrupanın verdiği ortak sözü yineleyerek başaracağız. Bu, aynı zamanda Macaristan gibi bazı üye ülkelerde insan hakları ayaklar altına alındığında Birlik içinde de net bir dil kullanmak anlamına geliyor.

Hukuk devleti ihlalleri
Annalena Baerbock, müstakbel hükümet için AB içinde sorun haline gelebilecek bir çatışmaya da değiniyor: Polonya ve Macaristanda hukukun üstünlüğü prensibinin uygulanmasında yaşanan ve ihlal boyutuna varan ciddi sorunlar. Her iki ülkedeki yargı bağımsızlığını tehdit eden bu tavırla özellikle farklı cinsel yönelimleri olan insanlar ve medya hedef alınıyor. Bu soruna, AB Komisyonunun ilgili raporlarında ve Avrupa Adalet Divanı kararlarında da defaatle vurgu yapıldı. Avrupa uzmanı Janis Emmanouilidis, Polonya ve Macar hükümetleri ile AB kurumları arasındaki anlaşmazlığın önümüzdeki yıllarda bir kangren haline gelebileceğini belirtiyor: ABdeki uyum eksikliğinin gelecekte gerçekten ciddi bir sorun haline gelme tehlikesi var. Bazı üye ülkelerin hükümetleriyle derin anlaşmazlıklar yaşanıyor. Bu muhtemelen gelecekte de devam edecek.

Peki, müstakbel federal hükümet tüm bu sorunların çözümüne katkı sunabilir mi? Örneğin Polonyada iktidardaki ulusal-muhafazakâr PiS Partisi (Prawo i Sprawiedliwosc/Hukuk ve Adalet) hükümetine daha fazla baskı yapabilir mi?  Polonya hükümetinin eski danışmanı Tomasz Krawczyk, özellikle yargı bağımsızlığı konusunda Başbakan Mateusz Morawiecki ile yaşadığı derin görüş ayrılığı sonrasında görevinden istifa etti.

Şu anda lobici olarak görev yapan Krawczyke göre Angela Merkel, Polonya ve Macaristandaki hukuk ihlallerine çok önem verdi ve konuda arabuluculuk yapmaya çalıştı. Yeni dönemde bunun değişeceğini söyleyen eski danışman, Yeni federal hükümet artık arabulucu olmayacak. Daha ziyade AB Komisyonu ve Avrupa Parlamentosunun tarafında yer alacak. Bu özellikle Polonya için çok büyük bir sorun olacak. Özellikle Yeşillerin yer alacağı bir koalisyon, Polonyanın işini daha da zorlaştıracak diyor.

Brükseldeki düşünce kuruluşu Avrupa Politika Merkezinin direktörü Janis Emmanouilidis de benzer şekilde düşünüyor: Yeşillerin dahil olacağı bir hükümet, hukukun üstünlüğü konusundaki anlaşmazlıkta muhtemelen daha titiz davranacak. Berlinden daha yoğun bir baskı yapılacak.  

Berlinden baskı gerekli
Berlinin daha fazla baskı yapmasını savunanlardan biri de ABnin eski Varşova temsilcisi Marek Prawda. Polonyalı diplomat, Almanyadaki seçimlerden sonra Polonya veya Macaristan gibi devletlere daha sert bir yaklaşım bekleyenlerden. En önemli baskı aracının ise para olabileceğini belirten Prawda, Polonya ve Macaristanın, AB sübvansiyonlarından en çok yararlanan üyelerin başında geldiğine dikkat çekiyor. Geçmişte Polonyanın Almanya büyükelçisi olarak da görev yapan deneyimli diplomat Marek Prawda Artık milyarlarca Euroluk yardım, kararlaştırılan bazı koşulların alıcı tarafından kabul edilip yerine getirilmeden yapılmıyor. İşler bugüne kadar olduğu gibi yürümüyor. Neticede kaybedilecek şeyler hayli büyük olabilir şeklinde konuşuyor.

Birlik partilerinin ortak adayı olan Hıristiyan Demokrat (CDU) politikacı Armin Laschet ise pek sertlik yanlısı görünmüyor. Laschet, Ağustos ayında Varşovaya yaptığı ziyarette oldukça uzlaşmacı mesajlar verdi: Polonya, Avrupa Birliğine üye olmakla Avrupa hukuk topluluğunun da üyesi haline gelmiştir. Bu nedenle, aynı hukukî standardın Birlik genelinde nasıl korunabileceği sorusunu da tartıştık. Ortak bir yol aramaya devam etmemizin, Avrupa için önemli olduğuna inanıyorum. Armin Laschet, pragmatik bir çözümden yana olduğunu da vurguladı.

Macaristan ile uzlaşmazlık
Macaristan konusunda da pragmatik çözümler bulunabilecek mi? AB ile Macaristanın şu sıralardaki en büyük anlaşmazlık konusu, bu ülkede eşcinsellikle ilgili her türlü içeriğin, medya ve çocuk eğitiminde yasaklanmasını öngören yasal düzenleme. AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, bu ülkedeki LGBTİ+ yasasını utanç verici olarak nitelendirirken, Almanya Başbakanı Angela Merkel de düzenlemeyi yanlış olarak tanımladı. Son AB zirvesinde bu yasayı sert bir dille eleştiren Hollanda Başbakanı Mark Rutte ise Macaristana ABden ayrılmayı telkin etti.

Macaristan Adalet Bakanı Judith Varga, tüm bu eleştiriler karşısında AB hukuku ile ulusal mevzuatımız arasında hiçbir ihtilaf görmüyoruz. Tamamen çocuklarımızı korumayı amaçlayan bu yasal düzenleme, AB temel haklarına da uygun demekle yetiniyor. Macar bakan, ekonomik yaptırım ihtimaliyle ilgi ise Siyasi ve ideolojik meseleleri ekonomik meselelerle karıştırmamalıyız. Avrupanın yeniden yapılanmaya ihtiyacı var. Brükselden gelen yardımlar, var güçleriyle çalışan Macar vatandaşlarının hakkı diyor. Bu konudaki nihai kararı hem Macaristan hem de Polonya tarafından yaptırım gücü sorgulanan Avrupa Adalet Divanı verecek.

Kriz yönetimi becerisi
Görünen o ki, Polonya ve Macaristan ile ilgili sorunlar, bir sonraki federal hükümet için zorlu bir sınav olacak. Diğer Avrupa projelerinde ilerleme sağlanmasının temel koşulu, hukuk devleti ilkelerinin tüm Birlik ülkelerince eksiksiz uygulanması.  İklim değişikliği, göç, dijitalleşme ve ekonomi politikası gibi çözüm bekleyen meselelerde, ancak ve ancak 27 AB ülkesi arasında uyum ve birlik sağlanmasıyla ilerleme kaydedilebilir. Tüm bu konular, AB ülkelerinden temsilcilerin katıldığı ve Alman hükümetinin henüz önemli bir fikir ortaya koymadığı Avrupanın Geleceği Konferansında tartışılıyor.

AB uzmanı Janis Emmanouilidis, bu durumun seçimden sonra değişmesi gerektiği görüşünde: Avrupanın gelecekte hangi yönde ilerlemesi gerektiğine dair somut bir fikrin oluşmasında yarar var. Birinin bu yönü tayin etmesi şart. Ancak, bu yöndeki ivmenin Berlindeki yeni hükümetten geleceğinden pek emin değilim.

Janis Emmanouilidis, Berlindeki müstakbel hükümetin de Merkelin ustalaştığı iş olan kriz yönetimi konusunda çaba göstermesini bekliyor: Yeni başbakan, üyeler arasında bir kriz ortaya çıkar çıkmaz, AByi sağ salim düzlüğe çıkarmak için sorumluluk üstlenebilecek durumda olmalı.

Son güncelleme: 01:17 27.09.2021
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı