• Turkhane Logo

Türkiye ile AB yakınlaşmasının sonucu ne olur?

​Türkiye, Avrupa Birliği'yle ilişkilerini canlandırmak için 3 yıl aradan sonra Reform Eylem Grubu'nu toplarken, uzmanlar, bu sürecin tetikleyicisinin hem AB'nin hem de Türkiye'nin ABD'yle yaşadığı krizler olduğuna işaret ediyor.

20:28 31 Ağustos 2018 Cuma
Türkiye ile AB yakınlaşmasının sonucu ne olur?
​Türkiye, Avrupa Birliği'yle ilişkilerini canlandırmak için 3 yıl aradan sonra Reform Eylem Grubu'nu toplarken, uzmanlar, bu sürecin tetikleyicisinin hem AB'nin hem de Türkiye'nin ABD'yle yaşadığı krizler olduğuna işaret ediyor.

Bir diğer etken de Türk lirasının yaşadığı krizin Türkiyenin yanısıra Avrupa Birliği için de ciddi sorun yaratma riski taşıması.

Peki bu ilişkiler hangi yöne evrilecek? Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Türkiye için bir kez daha stratejik ortak seçeneğini vurgularken, Almanya ise, normalleşme süreci için Türkiyedeki vatandaşlarının serbest bırakılmasını şart koşuyor.

Bu süreçte taraflar arasında yoğun bir diplomasi trafiği yaşanıyor. Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt çavuşoğlu, Viyanada AB dışişleri bakanları zirvesinde ikili temaslarda bulundu, Hollandayla normalleşme adımları atılacağını söyledi. Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas, gelecek hafta Ankarada olacak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da, eylül ayı sonunda Almanyayı ziyaret edecek.


BBC Türkçenin haberine göre; Türkiye-AB ilişkilerini ve olası senaryoları BBC Türkçeye değerlendiren uzmanlar, son dönemde ABD ile yaşanan siyasi ve ekonomik krizin, AB ve Türkiye yakınlaşmasında önemli bir itici rol üstlendiği konusunda hem fikir.

Yakınlaşmada itici faktör ekonomi

Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfından (SETA) Dr. Murat Yeşiltaşa göre, hem Türkiye hem de AB, söz konusu gerilimin iki taraf için de kazanç sağlamayacağının farkına vardı:

Özellikle NATO konusu, AB ile Amerika arasındaki ilişkileri gerdi. Benzer bir biçimde, son birkaç aydır Türkiye ve ABD arasındaki ilişkilerin de gerginlik hattında ilerlediğini görüyoruz. Dolayısıyla bütün bu arka plan Türkiyenin AB ile olan ilişkisini yeniden gözde geçirmesini de beraberinde getirdi.

Özellikle son üç yıldır Türkiye-AB ilişkilerinin gergin bir atmosferde seyrettiğini kaydeden Yeşiltaş, AB tarafında bunun İslamafobi ve Türkiye karşıtlığından beslendiğini söylüyor.

Ancak Yeşiltaş, Türkiye ekonomisinin Avrupanın ticaret hacminde önemli bir pay sahibi olduğunu söylüyor ve bu durumun ekonomik ortaklığı kaçınılmaz kıldığını vurguluyor:

Bakanlıklar düzeyinde, AB ajandasının yeniden canlandırılması konusunda zaten bir eğilim söz konusuydu ama esas olarak ekonominin burada önemli bir itici faktör olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Türkiye ve Avrupa arasındaki ticaret hacmi, iki aktör arasında yapısal bir bağ oluşturuyor. Türkiyenin Avrupa Birliğinin lokomotif ülkeleri diye tabir edebileceğimiz Almanya ve Fransa ile karşılıklı ciddi ekonomik ilişkileri var. Ayrıca Avrupadaki bazı ülkelerin Türkiyedeki bankalardan olan hisseleri, Avrupayı Türkiyeyi ekonomik olarak yalnız bırakmama konusunda alarma geçirdi.

AB, Trumpın ticaret savaşı olarak ortaya koyduğu politikanın genel olarak küresel ve bölgesel ekonomide bir takım sıkıntılara yol açcağı hatta kurumsal krizleri de beraberinde getireceğini gördü. Sonrasında rahip Brunson üzerinden Türkiyeye uygulanan ekonomik yaptırımlar da Türkiyenin yalnız bırakılmaması gerektiği konusunda bir atmosfer oluşturdu.

Çünkü özellikle İtalya gibi ülkeler, 1990lar boyunca ABD tarafından kendilerine yönelik kur merkezli saldırıları hatırladılar. Türkiyeye uygulanan yaptırımların daha sonra diğer ülkelere de uygulanabileceğini ve bunun ortaya çıkaracağı birtakım zaaflar olduğunu düşündüler.

Yeşiltay, Avrupa ve Türkiyenin önümüzdeki süreçte ABDnin ekonomik yaptırımlarına karşı yan yana hareket ederek ABDyi bu kararlarından geri adım attırmaya çalışacağını öngörüyor.

Stratejik ortaklık değil, tam üyelik

SETA uzmanı, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macronun işaret ettiği Türkiye ile stratejik ortaklık önersine karşı, Türkiyenin tam üyelik konusunda ısrarcı olduğunu ifade ediyor:

Avrupa yaklaşık on yıldan daha fazladır Türkiyeye yönelik istisnai bir ortaklık modeli geliştirilmesi konusunda çalışıyor ama ilişkilerdeki belirgin bir yavaşlamaya rağmen, Türkiyenin başından beri ABye tam üyelik stratejisinden vazgeçtiğini söylemek mümkün değil.

Şu aşamada Türkiyenin tam üyeliği konunda Avrupada farklı sesler çıkmasına rağmen, Türkiyenin böyle istisnai bir model olarak AB parçası olmaya çok sıcak bakılmadığını anlıyorum.

Stratejik ortaklık önerisinin merkezinde elbette Suriye meselesi ve beraberinde getirdiği mülteci karşıtlığı yatıyor. Zaten Türkiye karşıtlığını besleyen dinamiklerden başlıcası mülteci karşıtlığı. O da İslamafobiyi besliyor. İslamafobi de Türkiyeyi bir öteki olarak karşısına konumlandırıyor.

AB, Türkiyedeki ekonomik krizden kaygılanıyor

Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Berk Esen de, AB ve Türkiye arasında taktiksel bir yakınlaşmanın olabileceğini öngörüyor:

Trump yönetimiyle kolay bir şekilde uzlaşmaya varamayacağını fark eden hükümet, yavaş yavaş dünya siyasetinde de çok kutuplu bir yeni düzenin ortaya çıktığını düşünüp alternatif müttefiklere yönelmeye başladı.

Öte yandan Esen, Türkiyenin ABye tam üyelik yolunda taviz vermeden ilerleyebileceğini düşünmüyor:

AB genel olarak Türkiyedeki ekonomik krizden çok kaygılanmış durumda ve Türkiye ekonomisini güçlendirmek için çeşitli adımlar atacaktır. Ancak, Türkiyenin vize serbestliği ve tam üyelik gibi talepleri için; Türkiyedeki otoriter gidişatın belli oranda azaltılması, kurumların güçlendirilmesi ve siyasi tutukluların serbest bırakılması gibi konularda çeşitli uygulamalar görmek isteyecektir.

Esene göre Macronun önerdiği stratejik ortaklık, Türkiye hükümetinin de mutabakat sağlayabileceği bir öneri olarak karşımıza çıkabilir:

Ben hükümetin ABye tam üyelik adına, özellikle hak ihlalleri konusunda önemli bir adım atacağını düşünmüyorum. Belki Avrupa kamuoyunu kısa vadede tatmin edecek oranda ufak adımlar atılabilir. Bu bağlamda Osman Kavalanın serbest bırakılabileceğini düşünüyorum.

Türkiye Macronun açıklamasına tepki gösterse de, Cumhurbaşkanı Erdoğan yönetiminin kafasında da AB ile ilişkilerin, tam da Macronun öngördüğü şekilde olduğunu düşünüyorum. Macronun söylediği belki Türkiye kamuoyunu tatmin edecek bir öneri değil ama Erdoğan açısından çok da kaygı verici bir açıklama olduğunu sanmıyorum.

Esen hem Türkiye hem de AB açısından önceliğin, tam üyelikten ziyade, ekonomik işbirliği olduğunu düşünüyor.

Bu bağlamda Türkiye tarafından yerine getirilmeyen bazı uyum maddeleri varlığını korusa da, bunun ekonomik paydaşlık açısından engel teşkil etmeceğini söylüyor:

AB-Türkiye ilişkileri çok katmanlı bir şekilde devam ediyor. Ekonomik birliktelik bağlamında insan hakları AB açısından çok önemli olmayacaktır. Sembol hale gelmiş bazı davalarda AB açısından daha demokratik kararlar verilmesi yeterli olacaktır diye tahmin ediyorum.

AB, Türkiyedeki ekonomik krizden kaygılanıyor

Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Berk Esen de, AB ve Türkiye arasında taktiksel bir yakınlaşmanın olabileceğini öngörüyor:

Trump yönetimiyle kolay bir şekilde uzlaşmaya varamayacağını fark eden hükümet, yavaş yavaş dünya siyasetinde de çok kutuplu bir yeni düzenin ortaya çıktığını düşünüp alternatif müttefiklere yönelmeye başladı.

Öte yandan Esen, Türkiyenin ABye tam üyelik yolunda taviz vermeden ilerleyebileceğini düşünmüyor:

AB genel olarak Türkiyedeki ekonomik krizden çok kaygılanmış durumda ve Türkiye ekonomisini güçlendirmek için çeşitli adımlar atacaktır. Ancak, Türkiyenin vize serbestliği ve tam üyelik gibi talepleri için; Türkiyedeki otoriter gidişatın belli oranda azaltılması, kurumların güçlendirilmesi ve siyasi tutukluların serbest bırakılması gibi konularda çeşitli uygulamalar görmek isteyecektir.

Esene göre Macronun önerdiği stratejik ortaklık, Türkiye hükümetinin de mutabakat sağlayabileceği bir öneri olarak karşımıza çıkabilir:

Ben hükümetin ABye tam üyelik adına, özellikle hak ihlalleri konusunda önemli bir adım atacağını düşünmüyorum. Belki Avrupa kamuoyunu kısa vadede tatmin edecek oranda ufak adımlar atılabilir. Bu bağlamda Osman Kavalanın serbest bırakılabileceğini düşünüyorum.

Türkiye Macronun açıklamasına tepki gösterse de, Cumhurbaşkanı Erdoğan yönetiminin kafasında da AB ile ilişkilerin, tam da Macronun öngördüğü şekilde olduğunu düşünüyorum. Macronun söylediği belki Türkiye kamuoyunu tatmin edecek bir öneri değil ama Erdoğan açısından çok da kaygı verici bir açıklama olduğunu sanmıyorum.

Esen hem Türkiye hem de AB açısından önceliğin, tam üyelikten ziyade, ekonomik işbirliği olduğunu düşünüyor.

Bu bağlamda Türkiye tarafından yerine getirilmeyen bazı uyum maddeleri varlığını korusa da, bunun ekonomik paydaşlık açısından engel teşkil etmeceğini söylüyor:

AB-Türkiye ilişkileri çok katmanlı bir şekilde devam ediyor. Ekonomik birliktelik bağlamında insan hakları AB açısından çok önemli olmayacaktır. Sembol hale gelmiş bazı davalarda AB açısından daha demokratik kararlar verilmesi yeterli olacaktır diye tahmin ediyorum.

Son güncelleme: 20:28 31.08.2018
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı