Almanya’da muhalefetteki Sol Parti’nin Mülteci Politikaları Sözcüsü Clara Bünger’in yönelttiği bir önergeye cevap veren Hristiyan Birlik (CDU ve CSU partileri) ile Sosyal Demokrat Parti’den (SPD) oluşan federal hükümet, sığınma başvurularının kabul oranının 2025’in ilk yarısında yüzde 26,5 olduğunu açıkladı. Son dört yılda bu oran, yılın aynı döneminde yüzde 59 ile 72 arasındaydı. Yüzde 26,5’e düşmesi, rekor bir azalmaya işaret ediyor.
Neue Osnabrücker gazetesinin haberine göre, yine yılın ilk altı ayında, iltica başvurularına verilen cevaplara yapılan itirazlar üzerine açılan dava sayısı da önemli ölçüde arttı. 2025’in ilk yarısında, iltica başvurusu reddedilenlerin açtığı davalarda sayı yaklaşık 91 bin oldu. Böylece 2023’ün tamamında açılan dava sayısından çok daha fazlasına sadece bu yılın ilk altı ayında ulaşılmış oldu.
Almanya’ya yapılan sığınma başvurularında Suriyeliler son on yıldır aralıksız ilk sırada yer alıyor. Onları Afganistan vatandaşları, onları da son yıllarda Türkiye Cumhuriyeti (T.C.) vatandaşları izliyor.
Yeni hükümetin izlediği sert göç politikası nedeniyle Türkiye’den gelenlerin sayısının da 2025’te azaldığı görülürken bu yıl T.C. vatandaşlarının yaptığı sığınma başvurusunun Ocak-Temmuz arası 8 bin 873 olduğu dikkat çekiyor. Bu da geçen yıla oranla yüzde 59,1’lik bir düşüş demek.
Türkiye’den gelenlerin yaptığı toplam 41 bin 816 sığınma başvurusunun karara bağlandığı, bunlardan sadece 3 bin 78’inin kabul aldığı, 31 bin 581’inin ise doğrudan reddedildiği, böylece Türkiye’den gelenlerin iltica başvurularında kabul oranının ortalama yüzde 7,8’e kadar düştüğü görülüyor.
Bu arada eçen yıl Türkiye’den gelerek Almanya’ya sığınma başvurusu yapan yaklaşık 30 bin ilticacıdan yüzde 73,4’ü Kürt olduğunu beyan ederken, yüzde 22,7’si de Türk olduğunu belirtti. Geri kalan kısmı ya etnik kökenine dair beyanatta bulunmadı ya da başka azınlık gruplardan olduğu bilgisini ifade etti. Almanya’ya sığınma başvurusu yapanlara etnik ve dini aidiyeti sorulmuyor. BAMF verileri, iltica başvurusunu yapan kişilerin kendi isteğiyle verdikleri bilgilere dayanıyor.
Bünger: Veriler güvenli ülke teorisini çürütüyor
Sol Partili federal meclis milletvekiline göre, hükümetin açıkladığı bu sayılar Alman hükümetinin “güvenli kaynak ülkeler” konseptine yönelik eleştirileri de güçlendiriyor. Zira Bünger’e göre, söz konusu konseptle ilişkili olarak yapılan hızlandırılmış iltica inceleme süreçleri, çoğu zaman koruma ihtiyacının fark edilmemesine yol açtı.
Almanya’da ülkeye sığınmacıların çoğunlukla geldiği ülkelerden hangilerinin güvenli devletolduğuna dair sürekli olarak güncellenen resmi bir liste bulunmuyor. Ancak Ocak 2024 itibarıyla Federal Göç ve Mülteciler Dairesi (BAMF), Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelerin, Arnavutluk, Bosna-Hersek, Kosova, Gürcistan, eski Yugoslavya topraklarında bulunan Kuzey Makedonya, Karadağ, Sırbistan, Moldova ve Senegal “güvenli menşe ülkeler” olarak nitelenmişti.
Güvenli ülke statüsü, siyasi, toplumsal ve ekonomik gelişmeler ile gerilimler, krizler ve savaşlar nedeniyle değiştiğinden ilticalar konusunda, BAMF ve federal hükümetin, ülkelerin durumuna dair Dışişleri Bakanlığının güncel değerlendirmelerine başvurduğu biliniyor.
Hızlandırılmış iltica inceleme süreci
Federal hükümetin Sol Parti’nin önergesine cevabında belirttiğine göre, mahkemeler 2025’in ilk yarısında yargıya taşınan yaklaşık 52 bin iltica davasını sonuca bağlayarak, geçen yıllara göre daha fazla ve daha hızlı kararlar çıkardı.
Öte yandan önergeye verilen cevapta, Federal Göç ve Mülteciler Dairesi (BAMF) tarafından ilk başta sığınma başvurusu reddedilen yaklaşık 9 bin ilticacının da bu yılın ilk yarısında ya mahkeme kararı ya da itiraz üzerine yapılan inceleme sonucunda koruma statüsüne kavuştuğu belirtildi.
Bünger, Neue Osnabrücker gazetesine yaptığı açıklamada, “Siyasi iklim ile mülteciler ve göçten sorumlu kurum olan BAMF’in karar verme pratiği arasında bir bağlantı olmadığına inanmak saflık olur,” diyerek, Şubat ayı sonunda yapılan erken genel seçimler sonrası Mayıs ayında görevi devralan, muhafazakar Hristiyan Birlik’in (CDU ve CSU partileri) öncülüğünde kurulan koalisyonun sert göç politikasının, konudan sorumlu devlet dairelerine tesir ettiğine işaret etti.
Sol Partili milletvekili, Avrupa Birliği (AB) genelinde genellikle çok daha yüksek koruma oranları olduğunu ve bu nedenle etkili yasal koruma süreçlerinin daha da önemli olduğunu da belirtti.