Grup Yorum Üyesi İhsan Cibelik ile birlikte Özgül Emre ve Serkan Küpelinin de “Almanya dışında faaliyet gösteren terör örgütü üyesi olmak” iddiasıyla yargılandıkları davanın son duruşması, Almanya’nın Düsseldorf kentinde 20 Kasım 2024 günü yapıldı. Düsseldorf Yüksek Eyalet Mahkemesinde görülen dava, 25 Kasımda kararın açıklanmasıyla sona erdi.
20 Kasım 2024 tarihinde son duruşma sanıkların esasa ilişkin savunmalarıyla başladı.
Gazete Duvarda yer alan habere göre İhsan Cibelik savunmasında, üzerine atılı suçlamaların doğru olmadığını; devrimci bir sanatçı olduğunu ve Türkiyedeki faşizmle mücadele eden bir devrimci olduğunu söyledi. Grup Yorum üyesi olmasının ve faşizme karşı mücadele vermesinin bir suç olarak değerlendirilemeyeceğini söyledi. Daha sonra iddianamedeki birçok suçlamaya ilişkin ayrıntılı açıklamalarda bulundu. İddianamede bulunan konser düzenlemek veya konsere katılmak; Birsen Karsın cenazesinde konuşma yapmak, insanlarla bir araya gelerek propaganda yapmak gibi eylemlerin veya Türkiyedeki faşizmi anlatmanın suç olamayacağını söyledi. Tutuklandığından bu yana kanser hastası olmasına rağmen tedavisinin engellendiğini, bu nedenle mağduriyetinin arttığını söyledi.
FAŞİZMİN MAHKEMELERİNDE ŞARKI SÖYLEMEKİhsan Cibelik savunması sırasında “Çav Bella” parçasını söyledi. Mahkeme Başkanı, İhsan Cibelikin performansını alkışlayarak takdir ederken, “Faşizmin mahkemelerinde şarkı söylemenize bile izin verdik şeklinde” bir espri yaptı.
Özgül Emre son savunmasında suçsuz olduğunu hem Türkiyede hem de Almanyada gazeteciler derneği üyesi olduğunu; üzerine atılı iddiaların çoğunun devlet ajanı olan Murat Aşıkın iftiralarına dayandığını söyledi. İddianamede, devrimcilerin cenazelerine katılmak, konser organize etmek, tutuklu devrimcilerin tahliyesi için çalışmak, devrimcilerin cenazesine katılmak gibi iddialar bulunduğunu ve bunların örgüt üyeliğine delil olarak gösterildiğini söyledi. Ancak kendisinin Türkiyeli faşizmle mücadele eden devrimci gazeteci olduğunu söyledi. Terör sözcüğünü uzun uzadıya irdeledi.
Bu dava nedeniyle tutuklandığı ilk günlerde hapishanede tek tip elbise giymeye zorlandığını; bu elbiseleri giymediği için tecrit altında ve sadece iç çamaşırlarıyla tutulduğunu; bunu protesto için 44 gün açlık grevi yaptığını; bu 44 gün boyunca birçok hukuksuzluğa ve tacize maruz kaldığını; kendisine bazı günler su ve şeker bile verilmediğini, tuvalete gitmesine bile izin verilmediğini anlattı.
Özgül Emre, Türkiyede kadın ve çocukların korunmadığını, cinayete kurban gittiklerini, tacize uğradıklarını ve çeşitli şekillerde istismar edildiklerini anlattı. Bu istismar ve cinayetlerin engellenmemesinin politik anlayışın ürünü olduğunu anlattıktan sonra, özellikle Narin Güranın nasıl katledildiğinin halen ortaya çıkarılmamasında devletin bu politikalarının rolü olduğunu söyledi. Daha sonra Aziz Nesinin şiirinden bestelenmiş olan Grup Yorumun “Çocuklarımıza” parçasını söyledi.
Serkan Küpeli ise anti faşist bir kişiliği olduğunu, ancak iddia edildiği gibi örgüt üyesi olmadığını, suçsuz olduğunu ve avukatların savunmalarına katıldığını söyledi.
21 Kasım 2024 günü ise her üç sanığa sön sözleri soruldu.
25 Kasım 2024 günü son kez toplanan mahkemede sanıklara verilen cezalar ve gerekçeleri, mahkeme başkanı tarafından açıklandı.
Mahkeme başkanı öncelikle heyetle birlikte ayağa kalkarak, salondaki herkesi ayağa kalkmaya davet etti. Herkes ayağa kalktıktan sonra sanıklara verilen cezaları açıkladı. Daha sonra herkesi oturmaya davet etti ve kısaca kararın gereçlerini açıklamak istediğini söyledi.
Öncelikle İhsan Cibelik, Özgül Emre ve Serkan Küpelinin kısaca kim olduklarını anlattı. Hayatlarındaki kısa kesitlerden söz etti.
Daha sonra DHKP-C Örgütünün yasadışı terörist bir örgüt olarak Almanya tarafından da kabul edildiğini; sanıkların ve örgütün Almanyada şiddet eyleminin bulunmadığını kabul ettiklerini, ancak örgütün Almanyayı cephe gerisi olarak kullandığını bu nedenle Türkiyedeki şiddet eylemlerinden sorumlu tutulmaları gerektiğini düşündüklerini söyledi.
Sanıkların tamamının Türkiyede devletin şiddetine ve hukuksuzluğa maruz kaldıklarını; Türkiyede hukuka aykırı ve baskı rejimi olduğunu, ancak Federal Yargıtay Kararında belirtildiği üzere buna rağmen şiddet ile bu uygulamalara karşı mücadele edilemeyeceğini söyledi.
TÜRKİYE BİZCE DE DEMOKRATİK BİR HUKUK DEVLETİ DEĞİLDüsseldorf Yüksek Eyalet Mahkemesi Yargıcı Lars Bachler, Türkiyedeki hukuka aykırı ve keyfi uygulamaları göz önüne alınca kendilerinin de Türkiyenin “demokratik bir hukuk devleti olmadığını” kabul ettiklerini; “ne yapmak gerektiği sorusunun haklı olduğunu” ve “bir cevap aranması gerektiği konusunda hem fikir olduklarını”, ancak bu keyfiliğe ve hukuksuzluğa karşı “şiddetsiz direniş başarısız olsa bile, şiddet içeren bir direniş sergilenmesinin kabul edilemeyeceğini, çünkü bir süre sonra şiddetin amaca dönüşeceğini” söyledi.
Daha sonra sanıklara verilen cezaların dayanaklarını kısaca açıkladığı konuşmasında, örgüt üyeliğinin doğası gereğince tespitinin çok zor olduğunu, ancak sanıklar açısından istihbarat ve izleme raporları, kaydedilen telefon görüşmeleri ve ele geçen örgütsel dokümanlar ile sanıkların üzerine atılı suçlamaların karşılaştırıldığını tam olarak kanıtlamak mümkün olmasa bile bazı sonuçlara ulaşabildiklerini söyledi.