Analiz / İsmail S. Gülümser
İnsanın iç dünyası iyilik yapmaya yatkın olduğu kadar kötülüğe de meyillidir. Bedeni hazların giriş kapısı olan göz-kulak-dil gibi organlar üzerindeki kontrolünü kaybedenler, kusurları engellemekte zorlanır zamanla savrularak başka mecralara sürüklenir. Son günlerde tutuklanmasıyla medyanın gündemine oturan, Habertürk’ün siyasal İslam kökenli yayın yönetmeni Mehmet Akif Ersoy’la ilgili haberler, bir insanın nereden nereye doğru kayıp gidebileceğinin çarpıcı bir örneğidir.
Asım’ın nesli hayalleri nereye gitti?
Tr/724 ten Necip F. Bahadır ve Cumali Önal’ın basından aktardıklarına göre; dindar-muhafazakâr bir aile reisi olan ve İran devrimine sempatisi nedeniyle bir dönem “sakıncalı” ilan edilen Nadir Aksoy, oğluna bu ismi “Asımın nesli” hayaliyle vermiş ve onun 16 yaşındayken Şam’da medresede eğitim görmesini istemiş.
İyi derecede Arapça öğreniminin ardından, yirmili yaşlarında TRT adına habercilik deneyimi kazanması için Mısır’a gönderilen Ersoy’un önü, muhtemelen babasının Selam gazetesi ilişkisi sayesinde hızla açılmış. Dil becerileriyle akranlarının önüne geçen birinin yükselişinde özel yaşamındaki değişim görmezden gelinmiş.
İslamcı çevrelerin yüz kızartıcı bulduğu eylemlerin içinde bulunan biri, yoldan çıktıktan sonra sağlıklı müdahale ile tamir yolu aranacağına kollektif bir linç süreci başlatıldı. Geçmişten bugüne tüm ayıplar ortaya döküldü. Erdoğan’ın emir eri savcı, dosyayı kamuoyuna servis ederek yargısız infazın önünü açtı.
Yandaş dosyası kapatmakla anılan savcılarının, onunkini açığa dökmek için gösterdiği özel gayret iç hesaplaşma olarak yorumlandı. Alkol ve uyuşturucu kullanımı, kadın-erkekli partilerdeki ve özel ilişkilerine dair birçok detay ortaya döküldü ve itibarı sıfırlandı. Yargının, suçlamasını yakın çevresi de sahiplendi.
Yadırgansa da yanlış kişisel tercih olarak gizli tutulması gereken birçok husus intikam duygusuyla topluma önünde tartışmaya açıldı. Başında bulunduğu medya kuruluşu, hemen ilişiğini kesip onu ortada bıraktı, tüm iddiaları reddeden birinin temize çıkma yollarını kapattılar. Hızla yükselttikten sonra uçurumdan yuvarlar gibi atıp kızağa çektiler. Şimdi, masumiyet karinesi arıyor.
Kirletilen kadrolar ve yok olan değerler
Değer yargılarını bir çöp gibi buruşturup atan Erdoğan ve çevresinin, hiçbir manevi donanım kazandırmadan kin ve öfkeyle beslediği nesiller arasında böyle on binlerce genç bulunuyor. İktidar sarhoşluğu içinde yapılan uyarılarını dikkate almadı, zaafların önünü açtı gençlerin eriyip gitmesine göz yumdular. Bülent Arınç, 23 yıldan beri yönettikleri toplumun haline bakınca, “cahiliye dönemi ve Sodom-Gomore” yi hatırlattı.
Her an tuzak kuran zararlı telkinlerin varlığı unutuldu, irade gücünü artıracak, gönül dünyasını zenginleştirecek tedbirler alınmadığı için şeytani heveslerle gelen hatalardan korunmak zorlaştı. Gücü putlaştırma ve nefisle mücadeleyi ihmal toplumsal çöküşe zemin hazırladı. Her boşluktan sızmayı bekleyen his ve dürtülerin unutulması, kazanılmış davranışların güzelliklerin kolayca tüketilmesine yol açtı.
Hayalleri bu değildi, ancak koltuğu bırakmama dışında bir kaygı taşımadıkları için yakın çevrede yaşanan deformasyonu seyrettiler. Topluma verdikleri demokrasi sözünden caydıkları gibi, faziletli nesil iddiaları da boş çıktı. İnançsızlık azalacağına arttı, kumar-alkol-uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklar yayıldı. Yönetim gaspı dışındakilerle ilgilenmediler, iç burkan gençlik manzaraları da dikkatlerini çekmedi.
Ben duygusuna yenilmişlerin tükettiği toplum
Ben duygusunun esaretine giren ve olumlu telkine kapananlar, zaaflarıyla baş başa kaldı. Davranışlarını düzene sokmadan toplum önüne geçenler, kendileri hatadan korunamadığı gibi çevrelerini de yanlışa itti. Hiç layık olmadıkları makama ulaştıklarında halifelik iddiasına kalkıştı. Herkesten takdir edip alkış bekledi, kusuru yokmuş gibi itaat istedi, güçlendikçe tevazu seçmek varken kibre yönelip firavunlaştılar.
Açıktan söylemeseler de bazıları, etrafındaki alkışların büyüsüne kapılıp adeta ilahlık taslamaya başladı. Dillerinden düşürmedikleri tevazu görüntüsüyle halka şirin görünürken, yakın çevrelerinin taparcasına her yanlışa desteğini bekledi. Hedefe ulaşmak için her türlü kutsal değeri harcayıp tüketti, tek başlarına güce kavuştuktan sonra güvenip arka çıkanları hançerlemek için tetikte beklediler. İnananların tüm iyi niyetini suistimal etti onların desteğiyle kendi güç savaşlarını verdiler.
İtimat telkin eden hamasi nutuklarla öne çıkarken, arka planda yolsuzlukla kendine saltanat kurdu. Hırsızlığı dava-ideal kılıfına sararak nefsini temize çıkardı. Her yatırıma göz dikti, her işletmede hakkı olduğuna inandı, rızasıyla verenin gelirini bölüştü, razı olmayanı haini ilan edip mallarını zorla aldı.
Şeytanın esareti altına girmiş bir ekip, yaptığı hırsızlığı dinin fetih kavramına sarıp sundu. Herkes için suç ve günah olan eylemler, onlar için mübah haline geldi, manevi mükafat beklentisiyle suça alıştırılan kadrolar hırsızlık aparatı gibi kullanıldı. Hilafet hayaliyle kandırılanlar, bedeni haz ve dünyevi hırslarını ideal gibi gösteren, hukuki-ahlaki normları çiğneyen çıkar amaçlı bir suç çetesine hizmet etti.
Yüce yaratıcıyı unuttu maddi güce taptılar
Dindarlık iddiasındakiler, Allah’a güvenme yerine maddi güçle istediğine ulaşmaya yöneldi. Bu yanılgıyla girdikleri yol onların bütün değer yargılarını yok etti, amaçlarına ulaşmak için her kötülüğü işledi, keyiflerine göre dini eğip büktüler. İnsana yakışır bir hayat varken, sapkın bir yolu seçti dönülmez bir girdaba girdiler. Sadece maddeye takılı kaldıkları için, maneviyatın kuşatıcı iklimini kaçırdı, “Müslümanım” derken ellerindeki büyük imkân ve fırsatları dinin önerdiği olumlu hizmetlerde kullanamadılar.
Yüce yaratıcıya güvenmedikleri için para, makam, mal ve mülke kul köle oldu, kazandıkları itibarı basit çıkar hesapları uğruna harcadılar. Medeni dünyaya verdikleri tüm sözlerden caydı, büyük bir kahramanlık taslayarak girdikleri yoldan geri döndü, herkese derin hayal kırıklığı yaşattılar. Şu kısa ömürde bir “yadı cemil” bırakıp gitmek varken, onlar çocuklarına kasalar dolusu haram para bırakmayı tercih ettiler.
Yıllarca özveriyle kazandıkları itibarı, saklamak için kılıktan kılığa girdikleri milyar dolarlık servet uğruna yiyip tükettiler. Doğru başladılar ancak köşeye sıkıştıkları anda yanlışa yöneldiler. Gücü insanlık yararına kullanıp dinin izzetini korumak mümkündü, fakat onlar kişisel ikballeri için dinin tüm itibarını tükettiler.
İstikameti koruyamadı gönüllere girecek yolu kaybettiler
Niyetlerini koruyamadıkları için, herkesin gönlünü fethedecek önemli bir iksiri kaybettiler. Dünya ve ahireti birlikte kazanacak bir yola girmişken basit bir engele takılıp kaldı, ilk olumsuzlukta çizgi değiştirdiler. Sabır ve dirençleri olumlu hizmetleri sürdürmeye yetmedi, ilk şokta sarsılıp yıkıldılar. Zorlandıklarında Allah’a yönelip olayları göğüslenmeleri gerekirken onlar şeytani ortaklardan medet bekledi ve kötülerin oyuncağı oldular. Dünyaya takılıp kaldı, manevi tercihlerden hemen vazgeçtiler.
Geçici misafir olduklarını unutanlar, ahireti imar kaygısını terk edip dünyanın peşine düştüler. Büyük bir basiretsizlik örneği sergiledi, Karun gibi zenginlikle her şeyi çözeceklerini sandı, tüm dünyayı hükmedenlerin bile göçüp gittiğini göremediler. Rüzgâr gibi geçecek ömürde daimîlik vehmine kapıldı, ebedi kalacakları bir yeri unuttular. Allah’a adanacak bir ömrü heder etti, deryayı kazanmak mümkünken damlayla yetindi, ebet-müddet hatırlanmayı küçümseyip, yaşarken bile nefretle anılacak yola girdiler.
Tüm varlığını din yolunda harcamış büyük rehberler önlerinde dururken, onlar dini değerleri maddi kazanç uğruna çer-çöp gibi attılar. Büyüklük tasladı, taparcasına dünyaya bağlandı, ektiklerinin hepsini burada biçmeye kalktı, daha fazla nimete ulaşma hırsları yüzünden tüm fırsatları elleriyle ittiler. Topluma katkı sunamadı, gönüllere girecek samimiyeti gösteremedi, dini kötü amaçlarına kurban ettiler.
Baskı ve zulümle kendilerini kabul ettirme çabaları ters tepti, halkta nefret duygusu giderek arttı ama onlar, toplumu esir almış gibi hileli oyunlarla önde kalma yolu aradılar. Kendilerinden sonrasını garantilemek için plan üstüne plan yaptı, emir kulu haline getirdikleri partililerde bile tiksinti uyardılar. Baskıyla kurdukları sistemin çatırdamasını önlemek için her gün yeni yama yapıyor ama inandırıcı olamıyorlar
Bugün zoraki alkış tutanların heykellerini yıkacağı isimlerinin her yerden silineceği günler uzak değil, bu süreyi uzatmak isterken ülkeyi bataklığa sürüklüyorlar. Güç uğruna toplumsal barışı dinamitliyor, halka zulmediyorlar. Ölümlü dünyayı ebedi sanıyor, kendilerinden sonra da hanedanlık hayali kuruyorlar.
Yaşadıkları kısa hayatın çarkları arasında yok olup giden bu kadrolar, geçici süre kullanmak üzere verilen sınırsız imkân ve fırsatları hoyratça savurdukları için en küçük bir güç kaybında dışlanacak ve toplum tarafından lanetle anılacaktır. Şimdiden mevtaya dönüşmüş örnekler buna en canlı şahittir.







