Gazeteci İlhan Tanırın Ahvalde yer alan analizi şöyle;
Cumhurbaşkanı Erdoğanın damadı, Maliye ve Hazirne Bakanı, Türkiye Cumhuriyeti devletinde de ikinci en güçlü yetkili olan Berat Albayrak, 15 Nisan akşamı Oval Ofisde ABD Başkanı Trump ile fotoğraf çektirerek, diğer mesajların yanında Türkiyede Erdoğanın varisiyimde dedi.
Ortadoğulu diktatörler onyıllardır yanlarında oğullarından birini, damadını veya el vermek istediği varisini kendisi ile birlikte Washingtona getirerek, ABDde önemli halkalarla fotoğraf çektirmeye çalışırlardı.
Örneğin 2009 yılında zamanında ebediyete kadar Mısırı yönetmesi beklenen Hüsnü Mübarek de gittiği her yere götürdüğü çocuğu Gamalı Washingtona da götürmüş ve Obama ile görüşmelere sokmaya çalışmıştı. Gamal, yıllardır Mübarekin yanında olmasına rağmen Washingtonda Obama ile fotoğraf çektirememişti.
Muhammed bin Salman; Suudi Arabistanın yaşlı kralı Salmanın yerine henüz veliaht prens olarak ilan edilmeden önce, Savunma Bakanı olarak Washingtona gelerek, 2017 yılındaki ilk Oval Ofis görüşmelerinden birini Trump ile yapabilmişti.
Nitekim bu ikili görüşmelerden bir süre sonra da Muhammed bin Salman veliaht prens olarak ilan edilmiş, kendisi de hızlı bir şekilde diğer bütün kardeş ve akrabalarını ya tutuklamış ya esir almışı, on milyarlarca dolarlarına el koymuştu.
Bu kez ise zaten Türkiyede bir süredir ekonominin dümeninde bulunan damat Albayrakın Oval Ofisdeki fotoğrafını gördük. Halkbanka milyarlarca dolar cezayı kesecek ABD Hazinesininin bakanı olan Steve Mnuchin ile Trumpın damadı Jared Kushnerin ortasına oturan Albayrak, her ne kadar kayınbabamın mesajlarını Trumpa ilettim dese de, kendisi için geleceğe yönelik el alır bir izlenim veren fotoğraf verdi.
Fotoğrafın akla getirdiği ilk şey, Washingtona adım attığından beri World Bank, IMF ve JP Morgan gibi finans çevrelerinde performansı nedeniyle aldığı çok ağır eleştirilerle kötü günler yaşayan damadın, Trumptan büyük bir moral kazandığı.
Washingtonda Albayrakın artık her konuştuğunda doların yükselişe geçtiği geleneği biliniyor ve bu yüzden de Albayrakın artık Dışişleri Bakanlığına kaydırılması duyumları artıyor. Bu dedikodular gerçekleşirse bir taraftan durumu giderek kötüleşen ekonominin IMF kapısına olan yolculuğunda damat görünmeyecek ve acı reçeteleri halka bir teknokrat anlatacak.
Böylece bir taraftan da ekonomi için, özellikle Batılı finans çevrelerine güven aşılamayan damattan kurtulanacak. Hem de damat, enerji, maliyeden sonra Dışişleri Bakanlığı koltuğuna oturarak, kendi CVsini de Erdoğan sonrası için daha da uygun bir hale getirecek.
Bakalım bütün bu senaryolar gerçekleşecek mi? Çünkü damadın Batılı finans çevrelerle kavgası, ağır eleştiriler alması ve hatta aşağılanmaya varan demeçlerle karşılaşmasının sonu gelmeyecek gibi. Bütün bunların ekonomiye getirdiği yük muhtemelen kayınbaba tarafından da biliniyor.
Diğer taraftan Dışişleri Bakanlığından alınması düşünülen Mevlüt Çavuşoğlunun, kendi şehri Antalyayı seçimlerde kaybetmiş olmasının bu gelişmeyi hızlandıracağı söyleniyor.
Bütün bunlar olurken yaklaşık 2013ün Gezi protestolarından beri Washington ile arası kötü olan Erdoğanın ve yönetiminin bu kötü yıllarında, Kılıçdaroğlu bir kez bile Washingtona gelip alternatif olduğunu gösteremedi. Kılıçdaroğlunun yanı sıra diğer muhalif lider, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ise pasaportunun olmamasıyla övünen bir isim.
2000li yıllarda Türkiyede yine milliyetçilik ve Batı karşıtlığı en tepe noktalarda iken Erdoğan ve ekibi, İslamcı Erbakanın partisinin gömleğini çıkarttığını ilan ederek, Washingtona en yumuşak dostluk mesajlarını vermişti. 2002de henüz başbakan dahi değilken, Beyaz Saraya gelmiş ve o toplantıları yakından izleyen görgü şahitlerinin ifadesi ile Irak işgali için sözler vermiş, yıllarca ABDnin Yahudi cemaati ve Amerikan-İsrail lobileriyle arayı iyi tutmuştu.
O zaman Erdoğan ve ekibi kadar vizyonunu Batılı başkentlere gösteremeyen, tam tersine her alanda AKPden daha çok milliyetçi ve muhafazakar olduğunu kanıtlama çabasındaki CHP; böylece Washingtonda kendini anlatma fırsatını da kaçırdı. Kılıçdaroğlu o yıllarda her kaybettiği seçim sonrasında koltuğunun güçlenmesi için manevralar yapmakla meşguldü.
Eğer Erdoğan tekrar Washingtona dönme kararı almışsa ve önümüzdeki dönemde Sabahtaki Okan Müderrrisoğlunun söylediği gibi S-400leri Azerbaycan veya Katara konuşlandıracaksa bunu yakında birlikte göreceğiz.
Diğer taraftan da ilişkilerdeki ikinci en büyük sorun olan Suriyenin kuzeydoğusundaki güvenli bölge tartışmalarında da Arap çoğunluklu yerlere Türk askeri yerleştirme formülü, Washington ile ilişkileri düzeltebilir.
Bu iki sorun konusunda AKPnin dümeni nasıl kıracağını gözlemek gerekecek. Kesin olan ise bu dönemde muhalefetin treni izler gibi Washingtonu uzaktan izlediği gerçeği.
Albayrak diğer taraftan Amerikan-Türk İş Konseyi (ATC)de yaptığı konuşmada NATO çerçevesinde Türkiye-ABD güvenlik ittifakının tarihi derinliği ve kurumsal gücü, ikili ilişkilerimizin temel taşıdır dedi. Ve önümüzdeki dört buçuk yılda bir seçim olmayacağından, istekli bir ekonomi ajandasına bağlı hükümetin kararlılığından ve Türkiyenin yatırımcılar muhteşem olanaklar sunduğundan bahsetti.
Bunlara kimsenin inanmak için nedeni olmasa da, Albayrak yine de Önümüzdeki aylarda, çeşitli bakanlıkların duyuracağı reform adımları olacak. dedi. Ve ekledi Bu yolculuğa ortak olmak isteyen herkese kapımız açık.
Erdoğan iktidarının dış politikada ne gibi hamleler yapacağını, S-400 gibi konularda gerçekten büyük bir U dönüşü yapıp yapmadığını göreceğiz. Muhalefetin ise bu alanda nabzı atmıyor.







