Analiz / İsmail S. Gülümser
“Sanıyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak.
Halbuki biz sussak tarih susmayacak… “
Sezai Karakoç
Bülent Arınç’ın bir televizyona verdiği mülakat, 15 Temmuz’la ilgili gerçekleri yeniden gündeme taşıdı. O, ”AKP’nin vicdanı” olarak biliniyor, zaman zaman yaptığı açıklamalarla yanlışı düzeltme gayreti herkesin malumu. Ancak bazen bilerek, bazen de iradesi dışında ifadelerle yanlışa hizmet ediyor, KHK TV’ye verdiği mülakat takdir toplasa da konuşmanın içeriği, siyasi hesaplarla gerçeklerden kaçtığı şeklinde yorumlandı.
Mağduriyetlerin görmezden gelinmesi
Âdem Yavuz Aslan, “Binali Yıldırım’da sizinle aynı fikirde mi Bülent Bey” başlıklı yazısında, Arınç’ın gerçekleri gizlemek isteyen odakların güdümünde konuştuğunu ifade ediyor. 28 Şubat’ta “Biz dine ve dindarlara karşı değiliz, irticayla mücadele ediyoruz” diyenler gibi, Arınç’ta ılımlı üslup ile insanları yumuşatma rolü üstlenmiş. “Laiklerin yaptığı zulme itiraz edebilirsiniz, ama mağdur olsanız bile bizimkilerin zulmüne katlanın” diyerek kendi hizmetlerinde olduğunu sandığı derin devlet aklının mesajını aktarmış.
“Dava arkadaşım” dediği parti kadrolarının, hala kadın-çocuk-hasta-yaşlı demeden yüzlerce masumu tutuklamasını engelleyemiyor. Onların yaptıklarını devletin kendini koruma refleksiyle işlediği küçük kusurlar gibi göstermeye çalışırken, mağduriyeti birlikte göğüslenenlerin dayanışmasını kırmaya çabalıyor.
“15 Temmuz hiç ummadığımız yerden geldi, OHAL haklıydı”, “Masumlar ayıklanıp darbeciler yargılanmalı” diyerek “suçlular-masumlar” diye ayırmayı düşünen odaklara hizmet ediyor. Cemaatin kitlesel ihraç ve tutuklamayı hak ettiği zannı oluşturuyor, zalime arka çıkıp, hapistekilerin affını yayınları kesmeye bağlıyor.
15 Temmuz neyin nesi?
Oysa olaylar ve sonuçlarına baktığınızda, yolsuzluktan köşeye sıkışmış, yargılanıp hesap verme korkusu yaşayan bir yönetici grubunun bir senaryoyla yönetimi eline alıp aklanma gayretinden başka bir şey değil. Masumların mağduriyeti üstüne saltanat kurup oturdular.
İşte delilleri;
MİT’in akşamki darbeyi o gün öğleden sonra “Osman Karaca’nın ihbarıyla” öğrendiği ve Hakan Fidan’ın Genelkurmay’a giderek Hulusi Akar ile görüşüp darbeyi önlediği tamamen mizansendi. Bu haber aylar önce de bir iki kez farklı ihbarlarla kamuoyuna yansıtılmış ve toplum buna hazırlanmıştı. Hazırlıklar aylar öncesinden başlatıldı. 2015-2016’da 500’e yakın kişinin hayatını kaybettiği terör saldırılarıyla toplum duyarlılığı artırıldı. MİT, IŞID saldırı ihbarlarıyla kanlı eylemlere karşı refleks oluşturdu.
Kritik planlamalar ve yasa değişiklikleri
2010’da kaldırılan askerin toplumsal olaylara müdahale yetkisi, 15 Temmuz’dan iki gün önce tekrar yürürlüğe kondu, askere mülki amirin izni olmadan önleme fırsatı tanındı. Yönetime el koyanlar, işleri bittikten sonra bu yasayı yeniden iptal etti. Cumhurbaşkanına yönelik eylemlere ilişkin “Suçluların iadesi” protokolleri de 4 gün önce 11 Temmuz 2016’da imzalandı.
Hangi askerlerin suçlanacağı, sokak eylemlerinde kimlerin kullanılacağı, nerede kimin hangi olayla darbe görüntüsü oluşturacağı MİT tarafından aylar önce planlandı. Hazırlıklar, AKP’li Şirin Ünal gibi isimlerce paylaşıldı. 5 Temmuz’da Aksaz askeri tatil kampında Erdoğan, Akar ve Kuvvet Komutanları’nın katıldığı gizemli bir toplantı yapıldı, ”darbeyi enişteden öğrendiği” söylenen birinin kaçışı için 4 farklı uçak hazırlandı.
MİT, günler önce planın işleyişini sağlamak için Akıncı Üssü’nü ve Türksat Gölbaşı yerleşkesini ziyaret etti. Tüm Türkiye’den toplanan yaklaşık 10 bine yakın özel harekât polisi bir gün önce Ankara’ya sevk edildi ve olay bölgelerine yığılarak hazır bekletildi.
Darbeye ilişkin ilk bildiri, Erdoğan’ın aile kanalı A Haber’de yayınlandı. “TSK” bildirisi olarak okunan metin daha sonra alelacele “Yurtta Sulh Konseyi” bildirisine dönüştü. Bildirinin altındaki 20 imza, Perinçek ekibinin fişleme listesinden alınmıştı. Bunu kanala kimin verdiği, kimin okunmasını istediği hala açıklanamadı.
Başkana saldırı senaryosu ve halkı sokağa çıkma çağrıları
Erdoğan’a yönelik eylem görüntüsünü Akar organize etti. Sönmezateş’i 13 Temmuz günü çağırdı rutin dışı baş başa görüşmeyle onu Marmaris’e gönderdi. Tim İzmir’de bekletilerek hedefe ulaşması özellikle engellendi. Onlar gitmeden önce MİT’çi Sadık Üstün, gizemli bir helikopterden etrafa ateş açtırarak “Erdoğan’a saldırı” görüntüsü oluşturdu, mahkeme kayıtlarına girmiş bu olay da örtbas edildi.
Erdoğan yarımda halkı sokağa çağırdığı halde, partililer saatler önce meydanlarda toplantı. Farklı şehir ve farklı meslekten olanlara beyaz çelik yelek giydirilerek çatışmada birbirine saldırısı önlendi. MİT, olaydan 12 gün önce 4 Temmuz’da bölgedeki hazırlıkları kaydetti. “Terör tehdidi” bahanesiyle birlikler harekete hazır hale geldi. Üstlendiği görev için harekete geçen birlikler, kalkışmaya katılan askerler gibi gösterildi. Darbe gecesi Fidan, Diyanet İşleri Başkanı’yla toplantı yaptı ve hadiseler tam görünür hale gelmeden, camilerden sala okunması talimatı verildi, Türkiye olayı eş zamanlı salalarla öğrendi.
Komutanlar ve savcılık senaryonun parçası
Komutanlar senaryonun parçası olduğu gibi, adli birimler de bu konuda önceden hazırlandı. Anayasa’ya karşı işlenen suçlar savcısı, bir gece içinde olayların hangi bölgelerde yaşandığını tespit etti. 16 Temmuz’da perdeleri yakılmış, kepçeyle çukur kazılmış Meclis hakkında “bombalama” soruşturması başlattı, tutanağın olaylar gerçekleşmeden saatler önce hazırlandığı ortaya çıktı.
15 Temmuz’da yapılacak ÖKK mezuniyet töreni bir gün öncesine çekildi, kokteyl sonrası konuklar ayrılırken Akar ve Fidan “bizi yalnız bırakın” deyip bahçeye geçti. “Yaş konuları” bahanesiyle gece yarıma kadar saatlerce baş başa görüşme yaptılar. Ardından Fidan ve Zekai Aksakkalı görüşmesi devam etti, Akar’ın çok gergin olduğu olağan dışı emirler verdiği belirtildi.
15 Temmuz’da kimin hangi rolleri üsteleneceği, bir gün önce MİT’in Ankara Çiftlik Tesisi’nde Fidan ve Akar’ın telefonsuz yaptığı saatler süren görüşmede kararlaştırıldı. Görüşmenin ardından Akar, Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak’ı 14 Temmuz’da İzmir’den Ankara’ya çağırdı. Kara Havacılık Okulu’na gönderdi, helikopter kalkışı talimatına uyan Çolak olayın gelişmesine katkı sundu.
Masum asker ve vatandaşları infaz edecek ölçüde gözü dönmüş paramiliter infaz timi SADAT’tan karşılandı. Birliklerin önüne kamyonlar çekildi, kalabalığın arasına silahlı milisleri yerleştirilerek senaryoya gerçek süsü verildi. Bu yapılar, sokaklarda görünen Çin yapımı füzelerin kullanımı için MİT’te eğitildi
Abidin Ünal’ın kurduğu tuzaklar
Abidin Ünal, olaydan önce Harbiyelileri ziyaretinde “Akşam yorulacaklar spor faaliyetini iptal edin” talimatı verdi. Öğrenciler onun emriyle Köprü’ye götürüldü, linç girişimi güçlükle önlenirken bir öğrenci boğazı kesilerek hayatını kaybetti. Emirle Köprü’ye gönderilen öğrencilerin suçlanmasını komutanları seyretti.
Hava kuvvetleri komutanı Abidin Ünal, emrindeki uçuşları bir talimatla durdurması mümkünken ısrarla Ankara’daki uçakları için konuyla hiç alakası olmayan Akın Öztürk’ü davet etti. Ondan Akıncı’ya gidip uçuşu engellemesini istedi. Uçuş yapanların Öztürk’ün sözünü dinleyeceklerini söyleyerek kızının evinde pijamayla oturan birini apar topar birliğe çağırdı, ardından onun darbe sorumlusu ilan edilmesini izledi. Olay sonrası öldürme girişimi başarısız olunca işkenceyle suçu kabule zorladılar.
Ölenlerden TSK envanterinde olmayan mermiler bulundu, failleri araştırılmadı. İktidar, kurduğu Meclis Araştırma Komisyonu’na Akar ve Fidan gibi olayın merkezindeki isimlerin ifade vermesini engelledi. Şüpheli olaylar araştırılmadığı halde raporu dünyadan gizleme gereği duydular ve yazılı kayıtları imha ettiler.
Sahte evrakla ABD’yi kandırma girişimi
Akar, herkese gidişten rahatsız olduğunu ve ‘darbe’ yapacağını ima etmişti ancak ‘darbeye’ muhatap olanlar, onun sözlerini hiç sorgulamadı. O gece Fidan başbakan Yıldırım’ın telefonlarına çıkmadı, Erdoğan ise “bu işleri fazla kurcalama” diyerek başbakanı susturdu.
Necip F Bahadır da Arıç’ın KHK TV ye konuşmasının önemini vurguladıktan sonra, ömrünün son döneminde tarihe iz bırakma fırsatı varken siyasi hesapla hareketini anlamakta zorlananlardan. Bir yandan mazlumlara ağıt yakarken diğer taraftan Erdoğan’a övgüler düzmesinin çelişkisine dikkat çekiyor. “Mazlumların tarafındayım” derken sadece kendi torunlarının babasız büyümemesi için çaba gösterip genel zulme karşı ağırlığını koymaması, hak ve adalet mücadelesinden kaçınmasını, mazlum dururken Erdoğan’a “can suyu vermesini” oğlunun milletvekilliği için Hz Ali yerine Muaviye’yi tercihe benzetiyor.
Yurt dışı yayın susunca zulmün biteceğini söylüyor, yanlışa ‘dur’ demek varken, biat etmeyeni susturmayı seçiyor.
Bizden kurtulunca sorunlarının çözüleceğini sanıyor, vicdanlarının-tarihin ve Allah’ın gazabını görmezden geliyorlar.
İsmail S. Gülümser







