• Turkhane Logo

"Siyasal islamcılarla tüm değerler yok ediliyor"

"İktidar partisinin mafya düzenine dönüşmüş hukuk sisteminde, insanlar hakkında suç isnat etmeden ve hukuki süreç işletmeden bazen savcılıklar bypass edilerek doğrudan polis marifetiyle muhalifler tutuklanıyor. "

18:26 12 Mayıs 2020 Salı
"İktidar partisinin mafya düzenine dönüşmüş hukuk sisteminde, insanlar hakkında suç isnat etmeden ve hukuki süreç işletmeden bazen savcılıklar bypass edilerek doğrudan polis marifetiyle muhalifler tutuklanıyor. "


İsmail S. Gülümser/Aktif Haber

Demokratik normlar: Türkiye yıllardan beri uzun mücadeleler sonucu kazanılmış demokratik normlarını bir bir kaybediyor. Darbelerle dolu geçmişi olan bir ülkede toplumu keyfi kurallarla yönetmek isteyen zorbalar batıya özgü demokratik normları ortadan kaldırıp emir komutayla ülke yönetmeyi tercih ediyorlar. Onlardan görevi devralan yönetimler yıllarca bozulmuş düzeni yeniden onarmak için mücadele veriyor. Yakın tarihimizdekileri sıralarsak 80 de ihtilalcıların sıkıyönetim ilanından sonra getirdiği korku rejimi yıllarca sürdü veto baskısı altında düşünce ve düşüncesini açıklamayla ilgili yasağın kaldırılması için uzun süre beklenilmesi gerekti.

Erdoğan yönetiminde AKP iktidarı 28 Şubatçıların getirdiği baskıcı anlayışı ortadan kaldırmak için yıllarca bekledi tek başına iktidar olmalarına rağmen İHLlerinin üniversiteye girişi önündeki katsayı engelini kaldırmak için 10 yıl farklı manevralar yapmak zorunda kaldılar. Demokratik normların ortadan kaldırılmasıyla eşit vatandaşlık haklarından yararlanmanın engellenmesinden zarar görmüş bir ekip bugün Anayasayla güvence altına alınmış asla dokunulamaz denilen demokratik hakları bir bir ortadan kaldırıyor, muhalif gördüklerine yaşamı zindan ediyorlar.

Çalışma hürriyeti yok edildi;

Anayasaya göre her bireyin çalışma ve geçimini temin etme hak ve hürriyeti vardır, bu hürriyete diktatörlükle yönetilen ülkelerin çoğunda bile müdahale edilmemiştir. Ancak özellikle 2013 yılından bu yana iktidar partisi adım adım çalışma hürriyetini ortadan kaldıracak düzenlemeler yapmış, muhalif gördüğü kesimlerin ekmeğini elinden alıp onları açlığa mahkûm etmek için her yolu denemektedir. Anayasaya aykırı KHK larla kapatılan özel kurum ve kuruluşlarda çalışanlar işsiz kalmış ihraç edilen devlet memurlarıyla birlikte yüz binden fazla insanın çalışma hürriyeti elinden alınmıştır. Ardından KHK ile işsiz kalanların başka kurumlarda çalışmasını engelleyecek düzenlemeler yapılmış iktidar kendine muhalif gördüğü kesimlerin sırayla çalışma hürriyetini elinden alarak onları tüm hukuksuzlukları kabul edip kendine biata zorlamaktadır.

Yaşam hakkı yok ediliyor;

Anayasa; herkes yaşama,  maddi ve manevi varlığını koruma hakkına sahiptir, kimseye işkence ve insan haysiyeti ile bağdaşmayan ceza verilemez derken iktidar partisinin makattan jop sokma dâhil her türlü işkence ile kişileri itiraf adı altında yapmadığı suçları kabule ya da başkasına iftiraya zorlanmaktadır. Devlet görevlilerine verdiği yasa dışı talimatlarla onları mafya örgütü elemanları gibi kullanmakta, buyruklarını dinlemeyenleri açığa almak hakkında soruş başlatmayla tehdit edip hizaya getirmektedir. Onlarca kişi devlet görevlileri tarafından kaçırılıp bilinmeyen işkence merkezlerine götürülmekte, aylarca işkence ile vücut bütünlüğüne zarar verilmektedir. Aralarında Gökhan Açıkkollu’nun da olduğu birçok vatandaş devletin elemanlarınca yapılan işkenceler sonucu hayatını kaybetmiştir. Yeni doğum yapmış bayanlar loğusa haliyle cezaevine gönderilmekte, çocuklu bayanlar yaşlı ve hastaların sağlık hizmetlerine erişimi engellenerek ölümü izlenmektedir. Korona salgın tehdidine rağmen siyasi muhaliflerden oluşan aydın kesimlerin infaz ertelemesinden yararlanması engellenmiş onların salgının yayıldığı sağlıksız hapishane koşullarında ölmesi istenmiştir.

Seyahat hürriyeti yok edildi;

Türkiye’de muhalif kesimler değişik bahaneler üretilerek haklarında soruşturma başlatılmakta, her soruşturmadan sonra basit gerekçelerle seyahat yasakları getirilmektedir. KHK ile işten atılan ya da kurumu kapatılan kişilerin eş ve çocukları dâhil yüz binlerce insanın pasaportları iptal edilmiş yeni pasaport başvuruları reddedilmiştir. Suç üretmek istedikleri hakkında itirafçılara önceden hazırlattıkları listeler imzalatılarak yüzlerce kişi hakkında suç isnadı yapılmakta, iftiralarla hayatlarında suça bulaşmamış insanlar suçlanıp yurt dışına giriş ve çıkışları yasaklanmaktadır. Dava dosyası bile hazırlanmadan yasadışı fişlemelerle gözaltına alınmış insanlar serbest bırakılsa bile denetimli serbestlik adı altında imzaya zorlanarak seyahat hürriyetleri ellerinden alınmaktadır.

Haberleşme hürriyeti yok edildi;

Ülkenin en büyük medya organlarına devlet basit gerekçelerle TMSFyi kullanarak el koymuş, ardından hileli satışlarla bunlar Erdoğan’ın kontrolündeki firmalara aktarılmıştır. Bugün iktidar ülkenin medya organlarının %90 dan fazlasını kontrolüne almış, halkın tüm haber alma hürriyeti zapt edilmiştir. İktidar tarafından üretilmemiş onun onaylamadığı bir bilginin dolaşım hürriyeti yoktur. Haberleşme bilgi alma hürriyetinin önünde en büyük engel eleştirel her bilginin dolaşımını engellemek için çıkardıkları yayın yasaklarıdır. OHAL kalkmış ancak kendileri hakkındaki en küçük bir olumsuzluğa yayın yasağı getirerek engellemekte muhaliflerin sesini kesme tüm hızıyla devam etmektedir. TÜBİTAK ve BTKdaki denetim birimlerini ele geçirip, telefon internet dâhil tüm haberleşme araçları istihbarat elemanlarınca izlenmekte, en küçük bir aykırı ses hemen polis kullanılarak susturulmaktadır. Yurt dışında muhalif olarak gördükleri her bilgiye yasak getirmekte bilgiye erişim engellenmektedir. Kaçırılan işkence merkezlerindekilerden aylarca aileleri haber alamamakta, haberleşme hürriyetleri yok edilmektedir.

Düşünce ve düşündüğünü açıklama hürriyeti yok edildi;

Özal’ın kaldırdığı düşünce yasakları yeniden geri getirilmiş kişiler açıkladıkları görüşlerinden dolayı tutuklanmaktadır. AKP iktidarı hem ülke yönetiminde acze düşmüş hem de yanlışlarını saklamanın yollarını geliştirmektedir. Son günlerde ekonomi yönetimindeki başarısızlıklarıyla ortaya çıkan döviz krizini saklamak için yeni yasaklar getirdiler, döviz yükselmesiyle ilgili düşünce açıklamayı bile yasakladılar. Sosyal medyada muhalif görüşleri bir yandan devletin örtülü ödeneği ile besledikleri trollerin küfür ve hakaretleriyle boğmaya çalışırken bir yandan da sosyal medyada muhalif görüş bildirenleri tek tek tespit edip tutuklatarak ülkede terör havası estiriyorlar. Medyada muhalefetin konuşmasını engelliyor, açıklamaları yüzünden birçok siyasetçi hakkında hukuki süreç başlatıyorlar. On binleri aşkın insan hakkında yaptığı eleştirilerden dolayı cumhurbaşkanına hakaret davaları açıldı birçoğu mahkûmiyetle sonuçlandı. Muhalefet edecek tüm basın mensuplarını tutukladı yıllardan beri hapiste tutarak düşüncelerini açıklamasını engelliyorlar.

Eğitim alma verme ve kendini geliştirme hakkını yok ettiler;

Bin civarı okul dershane 15 üniversiteyi KHK ile kapattı bu kurumları kendisi için faydalı bulan yüz binlerce öğrencinin eğitim alma hakkını gasp ettiler.  Çalışanlarını sokağa attı 20 binden fazla eğitimcinin yasal sınırlar içinde eğitim verme hakkını ellerinden aldılar. Muhalif gördükleri binlerce akademisyenin işine son verdi onların eğitim verme hakkını yok ettiler. Yapılan düzenlemeden yüz binlerce öğrenci etkilendi, devlet gücünü kullanarak bu öğrencilerin kendini geliştirme hakkını engellediler. Halen muhalif gördükleri akademisyenlerin işine son veriyor, muhalif öğrenci gruplarını okuldan uzaklaştırıp eğitim alıp verme hakkını kısıtlıyorlar.

Adil seçme ve seçilme hakkı yok ettiler;

Anayasayla güvence altına alınmış bu hak da hiçbir dönemde olmadığı kadar AKP nin saldırısı altında, kendileri dışında hiçbir siyasi oluşumun, başarısını istemiyorlar, sudan sebeplerle seçilmiş belediye başkanlarını görevden alıp yerine partili kayyum atayarak seçme ve seçilme hakkını gasp ediyorlar. Seçilmiş belediye başkanları, milletvekilleri, parti başkanlarını tutukluyor, halkın tercihlerini yok sayarak istedikleri gibi birilerini getiriyorlar. Her seçim döneminde devletin örtülü ödeneklerini kullanarak diğerlerinin rekabet edemeyeceği şartları hazırlıyor, seçimlerin adil yürütülmesini engelliyorlar. Seçimlerde kendi lehlerine düzenlemeler yapıp eşit şartlarda seçilme hakkını ortadan kaldırıyorlar. Büyük şehirleri kaybettikleri seçim yeniletip sonucu değiştirmeye çalışıyor, başarılı olamayınca yeni seçilenlerin yetkilerini merkeze alıp onları iş yapamaz hale getiriyorlar. Seçilmiş milletvekillerinin sadece kendi karanlık projelerine onay vermeleri şartıyla görev yapmasına izin veriyor en küçük aykırı konuşmasında devlet gücüyle susturuyorlar.

Sivil toplum dernek ve sendika kurma hakkını yok ediyorlar;

Hiçbir sivil toplum örgütünün kendilerini eleştirmesine tahammülleri yok, az sayıda bile olsa toplum üzerinde etkili her oluşumu kendilerini destekledikleri veya sustukları sürece devamına izin veriyor, değilse susturuyorlar. 15 Temmuzdan sonra cemaatle ilişkili oldukları gerekçesiyle binden fazla sivil toplum kuruluşunu kapattı yasal faaliyetlerinden dolayı yönetici üye ve çalışanları hakkında soruşturma başlatıp birçoğunu tutukladılar.  Kendi kurdukları STK ları yasadışı işlerine izin veriyor, gerektiğinde mafya örgütü gibi başkalarına tehditte kullanıyorlar. Muhaliflerin olduğu STK ları ele geçirmek için her türlü hileli yöntemi deniyorlar. Son günlerde koronadan dolayı açıklama yapan tabipler birliğinden ve hukuksuzlukları deşifre eden baroların varlığından rahatsızlar, bunlarla ilgili düzenleme yapıp seçimle gelmiş yönetimleri devlet gücüyle devirmeye çalışıyorlar.

Mülkiyet hakkını yok sayıyorlar;

Erdoğan yönetimi İstanbul’da arsa mafyası kurdu belediye hizmetlerinin geçirileceği bölgelerdeki arsaları ucuza toplayarak haksız kazanç sağladılar. Belediye şirketlerini gelirlerini kendi üzerlerine geçirerek yolsuzlukla kazandıkları gelirlerle parti kurdular. Ardından ihale yolsuzlukları ile çevrelerinde yandaşlardan oluşmuş bir zenginler grubu oluşturdular. Halkın vergileriyle yapılmış büyük işler üzerinden yaptıkları yolsuzluklarla kendi saltanatlarını hazırladılar. Mülkiyet hakkına inanmıyor istedikleri zaman özellikle önemli gördükleri büyük kuruluşları TMSF yi kullanarak gasp etmekten çekinmiyorlar.  Yolsuzlukları hakkında yapılan soruşturmaları devlet gücüyle engellerken muhaliflerin Anayasal güvence altına alınmış mülkiyet hakkını uydurma bahanelerle gasp etmekte beis görmüyorlar. 15 Temmuzdan sonra 3 bin civarındaki irili ufaklı birçok işletmeye yaptıkları insani hizmetlerden dolayı el konuldu. Aralarında İpek-İstikbal gibi ülkenin en büyüklerinin de olduğu firmalar devlet gücüyle çalındı. Bu günlerde başta İş bankası olmak üzere özel bankalarla ilgili planlar yaptıkları muhalefet partilerini destekleyen iş adamlarının varlıklarına el koymayı düşündükleri duyuluyor.

Sağlık hizmetlerine erişim hakkı engellediler;

15 Temmuz’dan sonra yıllardan beri devlete vergisini ve SGK primini ödemiş yüz binlerce vatandaşın kazanılmış sağlık hizmetlerinden yaralanma hakkını elinden aldı, SGK hizmetlerinden yaralanmasını engellediler. KHK lıları şeytanlaştırdı vebalı muamelesi yaparak devlet hastanelerinden eşit yaralanma hakkını ellinden aldılar. İşkence merkezlerinde vücut bütünlüğüne zarar verdikleri kişileri ailelerinden habersiz ameliyat ettirip organ kaybına yol açtılar.  Yeni doğum yapmış bayanları lohusalık dönemi geçmeden hapsetti sağlık hizmetlerine erişimini kısıtladılar. Hapiste sağlık problemi olanların tedavisini engelleyip hastalığın kısa sürede yayılmasına ve tedavisi mümkün hastalıkların ölümcül hale gelmesine yol açtılar. Hastalık tedavi imkânı ortadan kalkıncaya kadar tutukluğu devam ettirildi ancak ölümcül hale geldikten sonra salınarak onlarca mahkûm ölüme gönderildi. Yurt dışında tedavi imkânı olan KHK lı kanser hastalarının çıkışını engelleyip ölümüne sebep oldular.  KHK ile ihraç olduktan sonra beraat ettiği halde Prof Haluk Savaş’ın kanser tedavisi için yurt dışına çıkışı engellenmek istemiş o uzun mücadelelerden sonra bu hakkı elde etse de birçok mahkûm bu fırsatı yakalayamamış, Ahmet Ataç isimli küçük bir çocuk KHK lı babası yüzünden bekletilerek ölümüne zemin hazırlanmıştı.   

Özel verilerin korunması hakkını yok ettiler;

Özel hayatın gizliliğini ihlal etti kişileri onlardan habersiz dünya görüşüne göre fişlediler, mahkemeleri yasadışı yollardan elde ettikleri verilerle karar vermeye zorlayacak düzenlemeler yaptılar. Bilgisayar korsanlığı yoluyla elde ettikleri Bylock verilerini, yasal faaliyet yapan gazete-okul-banka gibi kurumlardan hizmet alanların listelerini suç delili gibi sundu kişileri hizmet aldığı kurumdan dolayı suçladılar. Önceden yasadışı fişlemelerle belirledikleri 3 bine yakın hâkim ve savcıyı 15 Temmuz gecesi, yüz bini aşkın asker polis, öğretmen akademisyen ve devlet memurunu 10 gün sonra çıkardıkları bir KHK ile işten attı, yasadışı işlemle hazırlanmış suçlamalarla kişilerin çalışma hakkını yok ettiler.

Bu ve bunun gibi bugüne kadar yıllarca emek verilerek kazanılmış ve Anayasayla güvence altına alınmış ne kadar hak ve hürriyet varsa hepsini yok etti, ülkede tüm demokratik normları ortadan kaldırdılar. Parlamentoyu sadece kendi kirli işlerinin onay mahalli haline getirip demokrasiyle yönetilen bir ülkeyi diktatörlüğe çevirdi tüm bağımsız kurul ve kuruluşları ortadan kaldırıp tek kişinin ağzından çıkan kararla yönetilecek şekle dönüştürdüler.

HUKUK DÜZENİ VE HUKUK GÜVENLİĞİ YOK EDİLDİ

Kanun ve hukuk düzeni ilkesi yok edildi;


Ülkede hukuk düzenini ortadan kaldırdı, kişilerin ne zaman neyle suçlanacağını bilmediği, devlet organlarının her gün farklı bir muhalifi avlamak için kullanıldığı kanun kural tanımaz bir devlet anlayışını oluşturdular. Erdoğan her gün ayrı bir muhalife işaret ediyor, devlet birimleri mafya örgütleri gibi çalışarak muhalifi avına çıkıyor, kendi vatandaşına pusu kuruyor. Geçmişten günümüze tüm hayatını didik didik edilip bir suç unsuru bulmaya çalışıyorlar. Hiçbir kusuru olmasa bile önce tutuklayıp sonra suç uydurmak üzere tetikçi rolü oynuyorlar. İç işleri bakanı “siz hukuksuz da olsa kırın girin biz gerekirse kanun çıkarırız” diyerek açıktan talimat veriyor. İstihbarat suçlanacak kişi hakkında harıl harıl çalışıyor. Toplumu kandıracak kadar bir formül bulamasalar bile hiç çekinmeden hukuk işlemi başlatıp yasadışı işlerinde hukuk sistemini kullanıyorlar. Hayatında hiç suça bulaşmamış insanları bazılarını terör örgütü üyesi olmakla, bazılarını anayasal düzeni yıkmakla suçlayıp tutukluyorlar. Yargı üst denetim birimlerinde iktidarın yasadışı işlerini onaylamayan hukuk adamları atılmış ve tutuklanarak sitem kendilerine göre yeniden dizayn edilmiş, bu aşamadan sonra yargı hukuk kuralarına göre değil yazılı olmayan derin devlet kurallarından olan kırmızı kitaba göre karar vermeye başlamıştır.     

Yargı bağımsızlığı ilkesi yok edildi;

Yargı mensuplarının kararlarından dolayı sorgulandığı ülkede yargı bağımsızlığı büyük yara alıyor, hukuk adına bağımsız karar vermesi gereken hâkimler, hukukun genel kurallarını bir kenara bırakıp kişilerin dünya görüşüne göre farklı kararlar veriyorlar. İktidar yargı bağımsızlığını ortadan kaldırmak için açıktan düzenlemeler yaptı, muhalifler hakkında olumlu karar veren hâkimler ya sürüldü ya görevden alındı ya da tutuklandı. Yerlerine hiçbir etik kriter gözetmeden 10 bin civarında parti teşkilatlarından elemanlar alındı, yargının %50 sine yakını hukuki nosyondan uzak kendine hakim olmayan kadrolarla dolduruldu. İktidarın istemediği kararları veren hâkimlere cezalar yağdırılarak adalet mekanizması sopayla hizaya getirildi. Bugün hukuk sistemi tamamen en temel hukuk kuralı olan yargı bağımsızlığından uzak karar verecek şekle dönüştü. Yargı mensuplarından devlet adamlarına kadar herkes yargı bağımsızlığına müdahale ediyor, görülmekte olan davalar hakkında ihsası reyde bulunarak yargıyı diledikleri istikamette yönlendiriyorlar.

Kimin terör suçu işlediğine yargı değil siyasiler karar veriyor, kişileri yasal eylemlerinden dolayı terör örgütü üyesi ilan edip suçlanmasını istiyorlar. AHİM iktidarın HSK üzerinde yaptığı değişikliklerden sonra yargı bağımsızlığının yok olduğunu, hâkim ve savcıların yoğun baskı altına olduğunu ihraçlarla hukuki kalitenin giderek düştüğünü rapor ediyor.

Darbeden bir hafta sonra çıkarılan KHK ile tüm üst mahkeme üyelerinin görevlerine son verilmiş yeni HSKnın üye sayısı 22 den 13 e düşürülmüştür. Dört üyesi doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından, yedi üyesi Erdoğan kontrolüne girmiş meclis tarafından, iki üye cumhurbaşkanın memuru olan adalet bakanı ve müsteşarı tarafından atanmış HSK tamamen iktidarın güdümüne girmiştir. Ardından yeni HSK Yargıtay’a 267 yeni üye Danıştay’a 75 yeni üye seçmiş, 25 üye de doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından atanarak üst yargı emir eri haline getirilmiş ve yargı bağımsızlığı kaybolmuştur. 5 bine yakın yargı mensubunun hiç sorgulama olmadan ihracını bu HSK yapmıştır.

Kanun önünde eşitlik ilkesi yok edildi;

Türkiye’de vatandaşlar kanun önünde eşit değildir, Erdoğan ve çevresinden başlamak suretiyle parti üst yöneticilerinin suç işlemesi serbesttir onlar kendilerini hiçbir hukuk kuralına bağlı hissetmezler. Devlet mekanizmaları muhalifleri işlemedikleri suçlar yüzünden tutuklayıp yıllarca hapiste tutmak için kullanılır. Muhalifler hakkında yasadışı yoldan kişisel veriler depolanır. Kişiler ırk-etnik köken-siyasi görüş-mezhebi-kılık kıyafet gibi tüm kişisel bilgileri kaydedilir, bu veriler üzerinden senaryolar hazırlanıp gerektiğinde basına servis edilerek sahte suçlar üretilir. Cemaat davalarında kanun önünde eşitlik ilkesini göz ardı etmek için üretilen suç irtibat ve iltisak kavramı olmuş cemaatin sunduğu hizmetlerden yararlanalar yaptığı yasal eylemi yüzünden suçlu ilan edilmiş kanun hükümlerine rağmen hukuksuz suçlamalarla kişilerin kanundan eşit yararlanma hakları ellerlinden alınmıştır. Yasal izinle faaliyet yapan banka-okul-gazeteden dolayı tutuklanmıştır.

Adil yargılanma ve savunma hakkı yok edildi;

İktidar herkesin adil yargılanma isteme ve savunma hakkını elinden aldı, özellikle 15 Temmuz sonrası oluşturduğu hukuksuz ortamda adalet kavramını bir kenara bırakarak kişileri fişleme listeleri üzerinden istediği gibi tutuklattı. Hakkındaki suçlamaları öğrenmelerine kendirlerini savunmalarına izin vermedi, avukata erişim haklarını sınırlandırdı, savunduğu davadan dolayı birçok avukatı aynı suçlarla yargıladı ülke objektif kararlar veren yargıçlar ve muhalifleri savunan avukatlar hakkında bir hapishaneye dönüştü. Suçladıkları kişilerin delilleri toplamasına izin vermedi, hiç muhatap olmadıkları mahkemelerden kaçırılan sahte tanıklıklara dayanarak suçlamalar yapıldı tanıklarla yüzleşme hakkı verilmedi, baskı ortamında hâkimler kadar avukatlar da korktu, davalarda fahiş ücretler talep etti kişilerin savunma hakkı yok edildi.  Siyasetçiler yargıyı abluka altına aldı, siyasi davalarda kişilerin adil yargılanma hakkına direk dolaylı müdahale ettiler. Partili yargıçlar adil yargılamayı terk etti, üst mahkemelerin ve siyasilerin baskısından yargıçlar adaletle hükmetmekten korktular.

Tutuklu gazetecilerin tahliyesi kararını veren hâkimler hakkında HSK soruşturma başlattı açığa aldı. Tahliye edilen 21 gazeteci cezaevi acında bekletilip yeniden cezaevine gönderildi. Adalet bakanlığı HSK hâkimlere adil yargılama yapmalarını engelleyecek talimatlar gönderdi. MİT tırları davasını yürüten savcılar tutuklandı onları tahliye eden hâkimler sürgün edildi. Bylock’un delil olamayacağına hükmeden yargıçlar sürülürken onu delil sayanlar terfi ettirildi, doğal hâkimlik ilkesi ihlal edilerek davalardaki hâkimler siyasi sonuç elde etmeye göre değiştirildi. Erdoğan Can Dündar’ı MİT tırlarını haber yatığı için tehdit etti, savcıları harekete geçirip onu tutuklattı,  İç işleri bakanlığı HSKya gizli yazı göndererek bakanlık aleyhine karara veren hâkim hakkında işlem yapılmasını istedi ve yerine getirildi.

Kanuni dayanağı olmayan suçlar üretildi;

Erdoğan yönetimi 2013 den bu yana değişik olaylarda “suç ve cezaların kanunla belirleneceği” ilkesini çiğnemiş, muhalifleri kanunda karşılığı olmayan suçlamalarla tutuklayıp el koyma faaliyetlerine başlamıştır. Yasalara aykırı bu uygulamaların hukuktan dönmesi üzerine hukuk sistemini ortadan kaldırmadan istediği sonucu elde edemeyeceğini görmüştür. 2016 da darbe senaryosundan sonra tüm muhalifleri Anayasaya aykırı KHK larla ile suçlayıp haklarında cezai işlem yapacak yollar geliştirmiştir. Bunlardan biri cemaat mensubu olmakla suçlayıp yasadışı fişleme listeleri üzerinden işten attığı yüz binden fazla devlet memurunun mensubiyeti ile ilgili tek delil ortaya konulmamış olmasıdır. Delil bulunamayınca yeni suç üretme yoluna gidilmiş kişilerin işlendiğinde yasal olan eylemleri sonradan yapılan düzenlemelerle yasadışı ilan edilmiş, ardından düzenlemeler geriye doğru işletilerek masum insanlar yasal kurumlardan aldıkları hizmetlerden dolayı terör eylemine katılmakla suçlanmıştır. Şu anda cemaat davalarından yargılanıp 7-15 yıl arasında ceza almış on binlerce masum geçmişteki yasal eylemiyle irtibat ve iltisak gibi soyut bir kavram üzerinden kanunla belirlenmemiş suçlarla cezalandırılmıştır.

Suçluluğu ispatlanana kadar herkesin masumdur ilkesi yok edildi;

Ardından boş dosyaların içini doldurmak için düzmece suçlar üretme yoluna gidiliyor. Değişik vaatlerle kandırılan insanlar itiraf adı altında iftiracılığa yönlendirip, suç bulamadıkları insanlar hakkında kimi zaman zorla imzalatılan iftira listeleri üzerinden sahte suçlar ürettiler. Gizli tanık dedikleri iftiracıların şüphelilerle yüzleşmesi engellendi masum kişilere savunma hakkı verilmedi. Binlerce insan şahsi hiçbir suç ortaya koyma gereği duymadan bazen MİT den gelen listeler üzerinden bazen iftiracıların sahte beyanlarına dayanarak suçlandı. Kişiler suçluluğu ispatlanmasına ihtiyaç duyulmadan tutuklanıp yıllarca hapiste bekletildi.

Muhaliflere düşman hukuku ve soykırım uygulanıyor;

İktidar partisi sırayla bir muhalifini devlet düşmanı ve terörist ilan ediyor, onların normal hukuka erişimini engelleyip düşman hukuk ve soykırım uygulamakta beis görmüyor. 15 Temmuz gecesi 3 bine yakın hâkim savcı mahkeme edilmeden sadece tek bir KHK ile işten atıldı, sonra yargı hizmetlerine erişim hakkı engellenerek düşman hukuk ile hak arama yolları tıkandı. Hukuk adamları muhaliflerle ilgili davarda hukuki karar vermeleri halinde cezalandırıldı, bu yolla kişilere dünya görüşüne göre hukuk kurallarının uygulandığı bir sistem kuruldu. Bugün Türkiye’de iktidarın hedef gösterdiği muhalif kesimlerin hukuk düzeninden yararlanması mümkün değildir, hâkim ve savcılar kendilerine MİT den ya da emniyetten gelen notlara bakarak karar vermekte bunlardan bazıları açıkça mahkemelerde seslendirilmektedir. Korona virüs salgınından dolayı çıkarılan infaz indirimlerinden ve serbest bırakmalardan siyasi mahkûmların yararlanamaması onların tehdit altındaki ortamdan ölüme terk edilmesi iktidarın muhaliflerine düşman hukuku soykırım uyguladığının en büyük göstergesidir.

Mahkeme kararları uygulanmadı mahkemeler hukuki dayanaktan yoksun karara zorlandı;

Verilmiş hükmü mahkemenin kendisi bile değiştiremez, ancak temyiz incelemesiyle karar üst mahkemelerce değiştirilebilir. İktidar partisi bu hukuki kuralı bile uygulama gereği duymadan kendi hedeflerine uygun olmayan mahkeme kararlarını geçersiz saymaktadır, muhalif basın mensuplarının tahliyesine karar veren mahkeme üyelerini görevden almış, verilmiş kararı bozdurmak için mahkeme üyelerini değiştirmiş ve Erdoğan’ın talimatıyla mahkeme verilmiş kararı değiştirmiş, tahliye edilmiş basın mensupları tekrar cezaevine gönderilmiştir. Mahkemeler siyasi davlarda iktidardan gelecek notu beklemekte, onların talimatına bağlı olarak hukuk normlarını bir kenara koyup, hukuk dışı kararlar vermektedir. Kapatılan bir üniversitede 15 yıl hapsi istenen bir dekan hakkındaki tutanaklar mahkeme kararlarının geçerliliği konusunda bir fikir vermektedir. Tanık, şüphelinin örgütle bağlantısı olduğunu bir arkadaşından duyduğunu, ancak somut bilgisinin olmadığını belirtmesine rağmen bir akademisyen elde delil olmadan duyuma dayalı olarak cezası verilmesi öngörülmüştür.

Kasıtlı olarak makul sürede yargılanma ilkesi terk edildi;

İktidar partisi ancak zaruri hallerde uygulanacak tedbiren tutukluluğu muhalifleri hukuksuz cezalandırmanın bir aracına dönüştürmüştür. İnsanlar bazen dava dosyası bile hazırlanmadan sürekli delil toplamak üzere mahkeme ertelemesiyle cezalandırılmakta, makul süre içinde dava dosyalarının sonuçlanması engellenerek kişiler mahkeme kararı olmadan cezalandırılmaktadır. Osman Kavala örneğinde olduğu gibi çok basit sonuçlanabilecek davalar delilsiz vehmi ucu açık suçlamalarla uzatılmakta, kişiler bezdirilerek biate zorlanmaktadır. Mahkemelerde kişiler işlemediği suçları kabul edip kendileriyle anlaşarak dışarı çıkabileceğine inandırılmaktadır.

EĞİTİM VE BİLİM YOK EDİLİYOR

AKP üniversitelerdeki fişlemelerle 10 bine yakın akademisyen hukuksuzca ihraç etti ve terörist ilan ederek cadı avı yaptı. Şimdilerde binlerce öğretim üyesi hakkında siyasi saiklerle hazırlanan boş iddianamelerle mahkemelerde yüksek cezalar talep ediliyor. Değişik manipülasyonlarla gücü ele geçiren askeri yönetimler bilimin ve bilim adamının kıymetini bilmediği için önce muhalif ses çıkaracak bilim adamlarına yönelmiş ve her dönemde çok sayıda bilim adamı onların zulmünden nasibini almıştır. Erdoğan yönetiminde ülkede bilimin ve bilim adamının önemi yoktur, onların zulmü askeri yönetimleri katlamış binden fazla eğitim kurumu, 15 üniversite kapatılmış, hem bu kurumlarda çalışan hem de devlet kurumlarında görev yapan 50 bin eğitimci, 10 bin akademisyen sokağa atılmıştır.

Bu dönemde bilimin değersizleştiğine dair önemli veriler, Prof Kemal Gözlerin kitabında ayrıntılarıyla yer verilmiştir. Türkiye’de üniversite bilimin gelişmesi için açılması anlayışı terk edilmiş tamamen siyasi öncelikler üzerinde bir mantıkla her yere üniversite kurulmuş üniversite eğitiminin içi boşaltılmıştır. Mühendislerin eski endüstri meslek lisesi mezunları kadar değeri yoktur. İktidar partisinin kısır anlayışıyla o bölgeye gidecek öğrencilerle hizmet getirdik deyip oy devşirmek amacıyla üniversiteler kurmaktadır. Ardından liyakati olmayan kimseler üniversitelere yönetici olarak atanmakta öğrenci kitlesi o bölgedeki siyasi dokuyu değiştirmek için kullanılmaktadır.

Bilim hedefi olmadan kurulan üniversitelerde, vasıfsız kadrolar tarafından yetiştirilen öğrencilere dağıtılan diplomalarla ülkede diplomalar değersiz hale getirilmiştir. Tabelası ve göze hitap eden ama fonksiyoner olmaktan uzak binalar dışında bir yatırımı olmayan üniversiteler ile ülkenin ürettiği bilimsel-kültürel-eğitsel değer her geçen gün azalmaktadır. Özellikle ihraçlardan sonra ülkenin en başarılı akademisyenleri dışlanmış üniversiteler kısa sürede kolay yoldan unvan elde etmiş yetersiz öğretim elemanlarınca doldurulmuştur. Bu yüzden üniversitelerdeki akademik ortam her geçen gün bozulmakta, bilimsel çalışma motivasyonun yerini siyasetçilere yaranma motivasyonuna bırakmaktadır.

Liselerde olduğu gibi üniversitelerde bölümler ihtiyaçlar yerine siyasi önceliklere göre açılmış, siyasetin güdümüne girmiş YÖK iktidarın talimatıyla hiç ihtiyaç olmayan alanların açılmasına izin vermiş kontenjanlar siyasi tercihlere göre dağıtılmış, ilahiyat fakültelerinin öğrenci sayısı son 10 yılda 30 kattan fazla artırılmıştır. Üniversitelere araştırma için bütçe verilmediğinden siyasilerin amaçlarına uymayan bilimsel projelerin yürütülme şansı yoktur. Bilimsel değerler aşınmış, üniversiteler partililere unvan dağıtma aracına dönüşmüştür, hiçbir kriter olmadan doldurulan partilerle akademik ortam sadece siyasi tercihlere göre düzenlenmekte, akademisyenlerden bilimsel çalışma yerine siyasilere hizmet istenmektedir. Ne hazırlanan kitapların ne de doktora çalışmalarının değeri kalmamıştır, yayınlanan kitap sayısı ve uluslararası dergilerde makale sayısı İran’ın bile gerisindedir. Akademisyenler hazırladıkları değersiz kitapları yayınlatmak için yayınevlerine ceplerinden para ödemek zorunda kalacak kadar bilim ayaklar altına alınmıştır.

Partililerin intihal ürünü makalelerini yayınlamak için dünyada karşılığı olmayan onlarca göstermelik bilimsel dergi kurulmuştur, her biri ücret karşılığı makale yayınlayarak bilimi değersizleştirmektedir. Ne ulusal ne de uluslararası sempozyum ve kongrelerin katılımcılarında bilimsel kriterler gözletilmemektedir, sadece partililerin sunum yapmasına hizmet eden bu çalışmalar siyasi destekle yürütülmektedir. Akademik yükselmede dil barajları düşürüldüğü için yabancı dil bilen öğretim elemanı sayısı giderek azalmakta, akademik çevreler dünyadan kopmaktadır. Devlet üniversitelerde akademik ortamı yükseltmek için çalışacağına partililere hizmete yöneldiğinden bilimin değeri her gün azalmaktadır. Siyasilere boğazından bağlı bilim adamlarıyla Türkiye elit yetiştirmekten hızla uzaklaşmakta, elitlerin kalitesi her geçen gün düşmekte etik ilkelerden yoksun akademisyenlerle ülkenin değerleri her gün yok edilmektedir.

İNSANİ VE AHLAKİ DEĞERLER YOK EDİLİYOR

Ülkede dindar olduğunu iddia eden bir parti sırf siyasi sonuç elde etmek için toplumun tüm ahlaki kriterlerini yok etmektedir. Bunlardan birisi toplum fertlerinin birbirini sevmesi ve dayanışmasıdır ki iktidar elindeki tüm devlet imkânlarını toplumda dayanışma ruhunu bitirmek, onları ayrıştırıp birbirine düşman etmede kullanmaktadır. Hoşgörü anlayışı kaybolmuş her gün farklı kişi ve gruplar toplum düşmanı hain ilan edilip şeytanlaştırılmaktadır. Toplumun kendi arasında uzlaştığı değerler saldırı altındadır, siyasiler bir gün partililerden acıma duygularını terk etmelerini istemekte, diğer gün kimden nasıl öç alabileceklerini öğütlemektedir. Ahlaki kriterlerden yoksun etik ilkelere değer vermeyen insani duyguların bir kenara bırakılmasını isteyen siyasetçilerin telkinleriyle toplumda tüm değer sistemleri aşındırılmakta TV ekranlarında muhalifleri öldürmek üzere yemin edenler sindirmek için her yolu deneyecekler artmaktadır.

Halkın ödediği vergilerle beslenen AKP trolleri her gün insanlara sosyal medyada küfür ve hakaretler yağdırmak üzere görevlendirilmiş sosyal medyada iktidar eliyle insanlık dışı davranışlar yayılmaktadır. Devlet kadroları toplumda ahlaki kuralların yok olması için çalışmakta, kendi vatandaşına tuzak kurmada görev yapmaktadır. İktidar bugüne kadar toplumsal uzlaşı olmuş her konuyu yok saymakta en temel ahlak kurallarını değiştirip toplumu kuralsız her zaman saldırıya hazır hale getirmeye çalışmaktadır. Partililerden başlayarak toplum bizden olanlar ve karşıtlar olarak ayrıştırılmakta aralarına düşmanlık tohumları ekilerek dindarlar eliyle toplumun hem vicdanı hem ahlakı yok edilmektedir.  Devlet malını yemek, kişisel hakları gasp etmek siyaset normu olarak sunulmakta, toplum içten içe çürütülmektedir.

Siyasiler devlet kadrolarını toplumu kandırmak için kullanmakta, etik ve ahlaki değerleri koruyanlar sistem dışına itilmekte, devlet kademelerinde ilerlemek için ahlaki değerleri yok sayma bir marifet gibi sunulmaktadır. Ele geçirdikleri medya organlarında tüm ahlaki kriterler yok sayılmakta insani değerler katledilmektedir. Devlet gücü, ilkelerini koruyanlar için silahla tehdit, şantaj, susturmada kullanılmakta ilkesizlik devlet eliyle yayılmaktadır. İktidar kendini ne hukuki ne ahlaki hiçbir kurala bağlı hissetmemekte, çalma-çırpma-gasp etme-silindir gibi ezme-hakaret-küfür-yalan başarılı bir siyaset yöntemi gibi sunulmaktadır.

Kişiler yaptıkları insani yardımlardan dolayı tutuklanmakta ve toplumda yardım duygusu öldürülmektedir, hayatlarında suça bulaşmamış insanlar katıldıkları ahlak sohbetleriyle suçlanmakta, bin bir emeklerle toplanmış iyiliklerin yaygınlaştığı sohbet halkaları dağıtılıp toplum şeytani telkinlerle baş başa bırakılmaktadır. Siyasilerin her gün aksi davranışları yüzünden okullarda verilen ahlak eğitimi tesirini iyice kaybetmektedir. Medya toplumu ahlaki değerlerden uzaklaştırmak için var gücüyle çalışmakta, aldatma, menfaat düşkünlüğü, köşe dönme marifet gibi sunulmaktadır. Üzerinde uzlaşma sağlanmış tüm ahlak kuralları çiğnenmekte yerine hiçbir kritere bağlı olmayan Erdoğan ve ekibinin köşe dönme kuralları topluma telkin edilmektedir.

Öğrenciler muhalif öğrenci gruplarına karşı bilenmekte, medya eleştirel her yaklaşımı boğmayı görev bilmekte, devlet görevlileri muhaliflerin devlet hizmetlerinden yararlanmasını engellemek üzere çalışmakta, hukuk adamları emniyet görevlileri toplumun yarısını düşman ilan etmiş iktidarın emrinde kendi vatandaşına karşı tuzak kurmada kullanılmaktadır. Toplumun devlet hizmetlerinden eşit yararlanma hakkı tamamen kaybolmuş, devlet kişilere din ırk dünya görüşüne göre farklı kurallarla çalışan bir mekanizmaya dönüşmüştür.

Devlet kişisel mülklerin siyasi iktidarın eline geçmesi için çalışan bir mafya organı gibi işletilmekte, her gün ülkeye ait kaynakların bir kısmı ahlaki ilkelerini kaybetmiş görevlilerin desteğiyle bir ailenin üzerine geçirilmektedir. Çürüme ve kokuşma yayılmakta iktidar mensupları ülkenin tapusunu adım adım üzerine geçirirken kendi parti mensuplarını bile daha iyi yönetim beklentisiyle kandırmaktadır. Yetkiyi bir şekilde ele geçirmiş olanlar bulunduğu yerin imkânlarını kullanıp şahsi imkânlarını genişletir milyarlık servetler edinirken gariban partililerden İslami idare beklentisiyle hırsızlıklara göz yumması istenmektedir.

Merhamet, vicdanlı olma, haram-helal kavramı gibi toplumsal ahlak kuralarını fazilet ve erdemli olmayı yok sayan bir anlayışı dindarlık gibi sunmak dinin kendisine karşı saygısızlıktır. Değerlerden uzaklaştırılmış bir dinin topluma kazandıracağı hiçbir şey yoktur, böyle bir dindarlık anlayışı toplumu dinden uzaklaştırır. AKP iktidarı kendini dini değerler dâhil hiçbir ahlaki ilkeye bağlı hissetmediği için toplumdaki tüm sevgi ve saygı bağlarını yok etmekte, düşmanlık tohumları ekmektedir. Partililerden başlayarak onların etki alanlarına girenler sınır tanımayan kazanma hırsıyla ellerine geçen her fırsatı gaspta kullanan bu insanlar toplum ilişkilerinde ciddi sorunlara yol açmaktadır. Kimisi kazanmadığı belediyenin başına geçmeye çalışmakta, kimisi devlet malını çalmakta, kimisi parti adına deyip kişisel mülkleri üzerine geçirmekte beis görmemektedir.

Erdoğan’la AKP nin icat ettiği yeni dindarlar kendilerini hiçbir değerler manzumesine bağlı hissetmiyorlar. Başkalarının hak ve özgürlükleri onlar açısından bir değeri yok, yeni din devlet kurarken ihsan haklarını gözetemeyiz deyip her türlü hukuksuzluğu işliyorlar. Bu yüzden din adına yol çıkan bazı İslam ülkeleri gibi iktidarın da hukuk diye bir kaygısı yok menfaati için her şeyi yapan her türlü hukuksuzluğu rahatlıkla işleyen dini referanslarla hiç örtüşmeyen kandırma ve aldatmayı esas alan bir davranış biçimi sergiliyorlar. Merkezde tüm ihaleler Erdoğan’a bağlanmış hak hukuk gözetmeden devlet kaynaklarını kendi keselerine aktarıyorlar. İllerde partililer yasadışı yöntemlerle devlet ihalelerini alıp köşeyi dönüyorlar. İktidar rüşvet veren ya da onlarla ortaklığı kabul edenler yüksek fiyatlarla üzerinden belirlenen bedelleri gönül rahatlığıyla alıp kendi aralarında pay ediyorlar.  Mafya düzeni kurup devletin tüm imkânlarını üzerine geçiriyorlar, oluşan rantları paylaşmak için birbirleriyle kavga ediyorlar.

17 yıldan beri iktidarda olan bir parti kendisi ahlaki değerleri tanımadığı için toplumda da ciddi bir ahlaki çöküş yaşanıyor, gayrı meşru iktidar nimetlerinden yararlananlar aile hayatını bitiren ilişkiler içine giriyor, saygı-merhamet-acıma duygusu yok ediliyor, yaşlılara huzurevlerine atılıyor, komşular arasında önce kıskançlık sonra düşmanlık hisleri gelişiyor, aile bütünlükleri korunamıyor, kadınlardan başlayarak toplumun kendinden zayıf olana dönük şiddet ve tacizleri artıyor. Toplum, ahlaki, vicdani çöküş yaşıyor.

Sözü Prof. Kemal Gözlerin şu tespitleriyle bitirelim, her ülke ürettiği değerler ölçüsünde zengindir, bir değer onu hak etmeyenlerin eline geçince değersizleşir, Türkiye bilim ve sanat başta olmak üzere ehliyet ve liyakati terk etti ürettiği değerleri koruyamayan üretilmiş değerleri yağmalama üzerine kurulu bir sistemle yönetiliyor. Ülkeye değer katacak insanlar kendini baskı altında hissettiği için öne çıkamıyor, sesini yükseltenler ihraç edildiği için değerlere inanmayanların elinde ülke oradan oraya savruluyor.

Son güncelleme: 18:26 12.05.2020
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı