• Turkhane Logo

"Şimdilerde Himmler ve benzerleri gibilerinin Führer’i satmasına şahit olacağız"

"...ülkedeki gelişmeleri okuyabilmek için Nazi dönemine bakmak tahminleri epey kolaylaştırıcı oluyor olmasına da buna rağmen 'Seçimle gidecekler, elbet gidecekler' diyenleri görmek insanı acı acı güldürüyor."

19:43 17 Mayıs 2021 Pazartesi
"...ülkedeki gelişmeleri okuyabilmek için Nazi dönemine bakmak tahminleri epey kolaylaştırıcı oluyor olmasına da buna rağmen 'Seçimle gidecekler, elbet gidecekler' diyenleri görmek insanı acı acı güldürüyor."


Yıl 1933… Naziler Almanya’da artık iyice güçlenmiş, Hitler tek korkulan imge olarak imajını pekiştirmiştir. Önceki üç yılı da eklersek, ülke 15 yıllık bir Faşizm arenasına dönmüştür.

Tıpkı bugün Türkiye’de olduğu gibi, iktidarı elinde tutanlar sahip oldukları güç ile yetinmiyor, hiçbir muhalif ses, kesim ve kitle istemiyorlardı.


Zira inşa ettikleri rejimin mümkün mertebe uzun boylu olmasını arzu ediyorlardı.

Bunun için yaptıkları ilk iş, kendi içlerinden başlayarak rakiplerini birer birer oyun dışına itmek oldu. Eskinin faşistleri şüphesiz daha zalimdi ve bugünküler gibi sadece sosyal ya da siyasal olarak öldürmüyorlardı, bizatihi fiziksel olarak da yok ediyorlardı rakipleri.

Elbette inşa edilecek yeni rejimin tartışmasız tek ismi vardı: Adolf Hitler. Ancak Reis yani ‘Führer’in en yakınında üç isim vardı. Bunlar daha sonra Nazilerin kaderini belirleyecek olan meşhur propaganda bakanı Joseph Goebbels, eski bir asker ve savaş suçlusu, sonradan hem Nazi gizli servisinin başı, hem de emniyet ve ekonomi bakanı yapılacak olan Hermann Göring ve Hitler’in yaklaşık 10 yıldır burnunun dibinden ayırmadığı ve ne enteresandır ki, filmin sonunda onu ilk satanlardan olan, SS ve Gestapo gibi ülkeye kan kusturan vahşet milis güçlerden birini kuran, diğerinin kan dökmesine sağlayan Heinrich Himmler…

/

Bu birinci halkanın dışında yaklaşık 10 kişiden oluşan ikinci bir halka daha vardı ve bu iki halka Hitler’in etrafına öylesine kalın iki bariyer örmüştü ki, Hitler’i gittikçe gerçeklikten koparıyor, sadist liderin gittikçe akıl dışı politikalara yönelmesine sebep oluyorlardı.

Hitler’in yakın çemberindeki bu üçlü önce Hitler’in kader birliği ettiği, kendisi de bir Nazi olan Ernst Röhm’ü hedef aldılar. Onu oyun dışına itmek çok kolay olmuştu.

Bu ekibin en kanlı ve büyük operasyonu şüphesiz Uzun Bıçaklar Gecesi’ydi.

Bu geceyi (aslında tek değil iki gece) anlamak için önce SA’ya yani Sturmabteilung’a bakmak lazım.

Geçtiğimiz yüzyılın başında Almanya’nın temel iki güvenlik kurumu vardı. Biri klasik askeriye olan ve Hitler’in kısa sürede kontrol altına aldığı Reichswehr, diğeri polis gücü ve yine Hitler’e yaklaşık 10 yıl boyunca büyük destek vermiş, ülkedeki Yahudi ve solcuları şiddet ile saf dışı bırakmış olan SA.

Sturmabteilung ve Reichswehr arasında enteresan bir farklılık vardı. Ordu, tıpkı yıllar boyu ülkemizde olduğu gibi kendini toplumun üzerinde gören subaylar tarafından yönetiliyordu ve askere daha çok eğitimsiz kırsal kesim gençleri alınıyordu. Emniyet ise daha bilinçli ve Hitler taraftarı olmasına rağmen kısmi bir demokrasi taraftarıydı.

/

Hitler’in gücünü tüm ülkeye kabul ettirmesi neticesinde Reichswehr ve Hitler’in yakın çevresi SA’nın gücünden endişe etmeye başladılar. Ve Röhm’e tıpkı bizdeki 15 Temmuz’a benzer bir darbe kumpası yaptılar. Röhm çekildiği bu tuzaktan kurtulamadı.

/

İşte UBG (Almanca ismiyle Nacht der langen Messer [NLM] Uzun Bıçaklar Gecesi) denilen bu çakma darbe sonrası tutuklanan yüzden fazla üst düzey ismin en başındaydı Röhm. Tutuklandıktan sonra, birkaç gün kamplarda tutuldu. Her şeye rağmen kader arkadaşı Hitler’in kendisine kıyamayacağını düşünüyordu. Üçlü çete, Hitler’i bu işe bulaştırmadan işi çözmek istediler ve esir olduğu odada masaya bir silah koyarak intihar etmesini istediler. Röhm bu teklifi reddetti ve “Beni öldürecekse gelsin Hitler kafama sıksın” dedi.

Hitler’in amansız cellatlarından ikisi Eicke ve Lippert, odaya girdiklerinde Röhm’ün bırakınız intihar etmeyi, kavga etmek için hazırlıklı olduğunu ve üzerini çıkardığını gördüler. Bunun üzerine iki Nazi subayı aynı anda silahlarını çekti ve kısa süre önce Hitler’in bizzat bağımsız bakan ilan ettiği Röhm’ü infaz etti.



Nazizm kendi çocuklarını en güçlüsünden yemeye başlamıştı zira.

Ve hemen polis gücü SA feshedilip yerine yeni paramiliter güçleri olan ve dehşet saçan Schutzstaffel’i yani SS’i kurdular.

UBG sonrası tam bir insan avı başlamış ve bazı kaynaklara göre bir iki gece içinde 200’den fazla önemli isim GS (Galatasaray değil, Gestapo Staatpolizei) tarafından infaz edilmişti.

Ve sıkı durun; Hitler de tıpkı Erdoğan gibi o akşam muhalif öldüren kişiler için dokunulmazlık getirmiş ve daha sonra bunu kalıcı hale dönüştürmüştü. Bu sebepten Hitler 13 Temmuz 1934’te Reichstag’ta yaptığı konuşmada şahsını “Alman halkının yüce yargıcı” olarak sunmuştu!

Uzun bıçaklar Gecesi’nde olan bitenden habersiz pek çok komutan ve üst düzey emniyet görevlisi çalıştıkları kuruma “Olağanüstü durum var” duyurusuyla çağrılmış ve öyle infaz edilmişlerdi.

Başta SA’nın tepe isimleri olmak üzere, Nasyonal Sosyalist liderlik tarafından düşman olarak kabul edilen B. Kurt von Schleicher, Hitler’in selefi Reich Şansölyesi ve Tümgeneral Ferdinand von Bredow, eski Yardımcısı ve Reichswehr Bakanı Gregor Strasser 1932 yılına kadar dolaylı olarak Reich Propaganda Lideri ve Reich Organizasyon Lideri Strasser Krise gibi pek çok isim o gece öldürüldü. Keza gözü korkan ve siyasetten çekilen eski rakibi Kurt Van Schreider ve Ritter Von Kahr gibi isimler de öldürüldü. Von Kahr enteresan bir isim. O dönem değil, neredeyse 10 yıl önceki bir başarısızlığından dolayı Hitler o geceyi fırsat bilmiş ve Birahane Darbesi’nin başarısızlığını ona yıkmış, cezasını kesmişti! Bununla beraber bugün bile niye öldürüldüğü anlaşılmayan, bir bakıma kim vurduya giden epey isim de vardı!

Bu epey uzun malumatı, tahmin edeceğiniz üzere mafya lideri Sedat Peker’in iktidarın bugüne kadar muhkem olarak tuttuğu savunma surlarında ciddi gedikler oluşturduğu itiraflarından dolayı yazıyorum.

Bir diktanın genel seyrine bakmak için yaşayarak görmek elbette en acı tecrübedir. Lakin, tarihte hiçbir totaliter rejim yoktur ki, genel akış anlamında diğerlerinden farklılık göstersin. Bu sebeple ülkedeki gelişmeleri okuyabilmek için Nazi dönemine bakmak tahminleri epey kolaylaştırıcı oluyor olmasına da buna rağmen “Seçimle gidecekler, elbet gidecekler” diyenleri görmek insanı acı acı güldürüyor.

AKP iktidarının demokratik yöntemlerle gitme eşiği çoktan aşıldı. Siyasetle, seçimle devrilme kavşağı çoktan geçti. Ülke daha ne kadar dibe gider bilemem lakin, böylesi despot rejimlerin yıkımının ancak kendi içinden olacağına dair sayısız tarihsel örnek var.

Almanlar bu sebeple Erdoğan ve çevresinin ciğerini biliyorlar.

Buna rağmen, kendi işlerine geldiği gibi davranma sebepleri de yüzyıl önce uğraştıkları gibi bir problem ile mümkün mertebe en az temas ile kurtulmaya çalışmaları.

Çok uzattım.

Ülke Uzun Bıçaklar Gecesi ve sonrasında yaşanan iktidarın yaptığı temizlik sürecini geçti ve sonuna yaklaştı. Şimdilerde Himmler ve benzerleri gibilerinin Führer’i satmasına şahit olacağız…

M. Nedim Hazar - TR/724

Son güncelleme: 19:43 17.05.2021
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı